Adnan Küçük: Danıştay saldırısında kim neyi örtmek istiyor?

17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay II. Dairesine Avukat Alparslan tarafından bir saldırı gerçekleştirildi, saldırgan olay mahallinde suçüstü yakalandı. Saldırıda Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetti, Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Günenç, Ayfer Özdemir ve tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Arslan bu saldırıyı, II.

21.04.2010 günü TÜBİTAK"ın Danıştay saldırısına ilişkin önemli delillerden birisi olan Kamera kayıtlarını inceleyen bilirkişi raporu açıklandı.
Açıklama kamuoyunda deprem etkisi meydana getirdi. Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesinin talebi üzerine Danıştay binasındaki kamera kayıtlarını inceleyen TÜBİTAK"ın 6 sayfalık bilirkişi raporuna göre, “Kamera kayıtlarının yapıldığı harddisklerin bir kısmı bilinçli olarak geri döndürülemez bir şekilde silinmiştir. Kamera görüntülerinin önemli bir bölümü ise özel bir programla kurtarılmıştır. Geri getirilen dosyalardan bazıları isimleri değiştirildikten sonra silinmiştir. Arslan"ın saldırıdan bir gün önceki keşif görüntüleri yok edilmiştir. Harddisklerde teknik bir arıza bulunmamaktadır”. Rapor üzerine davanın seyri biraz daha değişeceğe benziyor.
Bu açıklamalar üzerine bazı soru işaretleri gün yüzüne çıkmaya başladı. Önce aceleyle bu hadiseye ilişkin o zamanlar sıcağı sıcağına yapılan açıklamalara yer vermek istiyorum.

KİM NE DEMİŞTİ?

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ana muhalefet Lideri Deniz Baykal, Dönemin Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan Rektörler Komitesi, Gazetecilerden Ertuğrul Özkök, İlhan Selçuk, Oktay Ekşi, Mustafa Balbay, Güngör Mengi ve diğer bazı gazeteciler, daha yargılama yapılmadan hemen saldırının hedefini ve kaynağını tayin etmişlerdi: “Bu saldırı Türban kararı sebebiyle yapılmıştır”.
Hatta Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan, saldırganın “Allah"ın askeriyim, Allahüekber” diyerek ateş ettiğini söyledi. Tabii ki bu iddia hiçbir zaman ispatlanamadı. Bu açıklamalar neticesinde kesin kanaat şeklinde kamuoyuna yansıtılan manzara şu şekildedir: “Saldırı şeriat adına yapılmıştır, hedef Laik Cumhuriyettir”. Maalesef yargılama da bu açıklamaların etkisi altında yürütüldü, çoğu karanlıkların üzeri açılmaksızın apar topar mahkumiyet kararı verildi. Şimdi olayın mahiyetini açığa çıkarmak için bazı sorular sormak istiyorum.

DANIŞTAY SALDIRISINDA GİZLİ KALAN SORULAR?

* Acaba niçin hemen bu kadar aceleci bir şekilde mahkeme kararı da beklenmeksizin topluca suç şeriatçıların üzerine yıkıldı; hedefin laik Cumhuriyet olduğu açıklandı?
* Öyle bir söz söylenmediği daha sonra ortaya çıktığı halde, Sayın Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan, saldırganın “Allah"ın askeriyim, Allahüekber” diyerek ateş ettiği yönündeki açıklamayı niçin yaptı?

* Bu saldırı basit bir hadise değildir; o kadar dehşetengiz ki, Türkiye"nin 11 eylülü olarak nitelenmiştir. Peki bu kadar önemli olan bu hadisenin arkasında, -arkasındaki hangi güç olursa olsun; ister şeriatçı, isterse Ergenekon tipi yapılanmalar olsun-, bir örgüt olabileceği ihtimalini Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi nasıl atlar; dikkate almaz?

* Dönemin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hâkim Orhan Karadeniz, “Saldırı davasında Danıştay"ın güvenlik kameraları ile ilgili bir araştırma yaptırdınız mı” sorusuna “O zaman arızalı denildi, biz de araştırmadık. Bozuk denilince biz ne yapalım? Sanık suçüstü yakalandığı için o işin üstüne gitmedik. Mahkeme öyle lüzumsuz işlerle uğraşmaz”.

Mahkemenin temel işlevbütün delilleri her türlü şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde temin edip değerlendirmektir. Arızalı olduğu açıklanan cihazlar şayet gerçekten arızalı olsa bile, adil bir yargılamanın olması, her türlü şüphenin giderilmesi için bu cihazların güvenlik şirketinden temin edilerek incelenmesi, ancak bundan sonra ne gerekiyorsa o işlemlerin yapılması gerekiyordu. Ama bu yapılmayarak yargılamada skandal bir işleme imza atılmıştır.

Şimdi soruyorum, bu tip hadiselerin örgütlü yapılanmalar tarafından profesyonelce gerçekleştirilebileceğini bir mahkeme takdir edemez mi?
Bir diğer soru şimdiki Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi kamera kayıtlarının arızalı olup olmadığı konusunda TÜBİTAK"tan rapor istemekle yargısal açıdan lüzumsuz bir iş mi yapmış olmaktadır?

Bir Mahkeme, hem de söz konusu suç için en önemli delil olabilecek kamera kaydı ile alakalı “cihaz arızalıdır” açıklamasına hemencecik nasıl inanır; ikna olabilir?
* Madem Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti Danıştay binasındaki kamera kayıt cihazının arızalı olduğuna inandı; peki Danıştay"ın çevresinde bir sürü güvenlik kamera cihazı olan bina var, bu kurum ve kuruluşlarda mevcut olan kamera görüntüleri bu mahkeme tarafından nasıl incelenmez. Bu, yargılamaya ilişkin ihmalin ikinci önemli boyutudur.

* Alparslan Arslan"a ait 34 BE 026 plakalı araç 4-16 Mayıs 2006 arasındaki köprü ve otobanda geçiş yapıyor. Arslan 15, 16 ve 17 Mayıs 2006 tarihlerine Ankara"nın Ulus semtinde faaliyet gösteren Selvi Otelde kalıyor. 16 Mayıs 2006 tarihinde, Danıştay binasının önüne gelen Arslan, kimliği bilinmeyen bir kişiye; “Tarkan işinize yarar mı?”, “Bekliyorum..”, “Bir eksiğin var mı?”, “İçeride mi dışarıda mı?”, “Bilmiyorum yolcuyu görmeli miydim?” şeklinde mesaj gönderdiği ortaya çıktı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi bu mesajların gönderildiği kişiyi niçin araştırmadı, 4-16 Mayıs 2006 arasındaki köprü ve otobandan geçiş zamanına ilişkin Karayolları Genel Müdürlüğünden niçin bilgi istedi; Arslan"ın 15, 16 ve 17 Mayıs 2006 tarihlerinde kalmış olduğu Selvi Oteli yetkililerinden bu tarihlere ilişkin otele ait defter ve bilgisayar kayıtlarını niçin celp etmedi?

* İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, TÜBİTAK"ın açıkladığı bilirkişi raporu üzerine sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Bu olumlu bir gelişme. Şayet TÜBİTAK"ın raporunun doğruluğu mahkeme kararı ile de sabit olursa, ümit ederim ki, bu örtbas etme çabası içerisinde bulunan herkes yargılanarak layık oldukları cezaya çarptırılırlar.

Bütün bu soru işaretleri, bu yargılamada şaibeye varan boyutta eksikliklerin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Mahkeme üyelerinin bu işin üzerini örtmek amacıyla bu eksik yargılamayı yaptığını peşinen olarak söyleyebilmek elbette ki mümkün değildir; bir hukukçu olarak bunu kesin bir kanaat şeklinde söylemem mümkün değildir; ama bütün bu ihmali eksiklikler yargılamayı skandal hale getirmektedir.

Tekrardan söylüyorum, TÜBİTAK"ın bilirkişi raporunun Mahkeme kararı ile de doğrulanması şartına bağlı olarak şu söylenebilir:
Bu saldırıyı planlayanlar, profesyonelce hadisenin gerçek mahiyetinin üzerini örtmek istemişler; bu amaca yönelik olarak bilinçli bir şekilde önce kamera kayıtlarının delil olabilecek kısımlarını geri dönülmesi imkansız bir şekilde silmişler, daha sonra da kamera kayıt cihazının arızalı olduğunu açıklamışlar. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi de yukarıda özetlediğim ihmallerle dolu yargılamayı yaparak kararını vermiştir. Bu yargılama çok yönden eksik olduğu için de çoğu karanlık noktaların üzeri örtülü kalmıştır.

Danıştay saldırısı ile Ergenekon Davasının birleştirilmesi üzerine, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin adil yargılamanın gereklerine uygun bir şekilde bütün karanlık noktaların üzerinin açılması amacına yönelik olarak yürütmüş olduğu yargılama faaliyetleri üzerine, bu hadisenin gerçek yüzünün ortaya çıkması ihtimali belirmiştir. Umarım bu yargılama neticesinde bütün karanlık noktalar ortaya çıkar, bu hadisenin üzerini örtmek isteyenler kim olursa olsun tespit edilir, layık olduğu cezalara çarptırılırlar. Türkiye"nin bağırsaklarının temizlenmesinin bir başka yolu yoktur.