Clegg İngiltere'nin Obama'sı mı olacak?
İngiltere'de geçen hafta yapılan televizyon münazarasının tartışmasız galibi olan ve o günden bu yana anketlerde hızlı bir yükseliş yaşayan Liberal Demokrat Parti lideri Nick Clegg İngiltere'nin Obama'sı mı olacak?
İngiltere’de geçen hafta yapılan televizyon münazarasının tartışmasız galibi olan ve o günden bu yana anketlerde hızlı bir yükseliş yaşayan Liberal Demokrat Parti lideri Nick Clegg’in yeni bir Obama ya da Churchill mi yoksa İngiltere’yi hayal kırıklığına uğratacak bir başka siyasetçi mi?
Barack Obama için dönüm noktası 2008 yılında soğuk bir Ocak akşamı, bir senatörün Iowa’da yapılan yerel kongrede beklenmedik bir zafer elde etmesiyle geldi. Nick Clegg için ise bu dönüm noktasını geçen hafta Cheshire’dan emekli bir zehir bilimcinin sorusuna cevap vermek için kürsüden inmesiyle yaşadı.
Obama, seçim kampanyasında, ABD’nin geçmişindeki sorunlu ırk çatışmalarının ve 1960’lardaki kültür savaşlarının ötesine geçme sözü vermişti. Clegg ise gece otobüslerinin şoförlerinin sadece duraklarda değil yolcuların istediği yerlerde durmalarına izin verilmesi ve dağ kurtarma hizmetlerinden kesilen KDV’nin geri ödenmesi sözünü veriyor.
Vaatler bu kadarla sınırlı değil tabii. Clegg, düşük gelirlilerin vergilerinde kesintiye gidilmesini, bankaların birimlere ayrılmasını ve Trident denizaltılarıyla ilgili anlaşmanın iptal edilmesini de savunuyor.
İngiltere’nin her yerinde insanlar, Obama’yı iktidara taşıyan “Yes, we can” (Başarabiliriz) sloganını dillerine dolamaya başladı. Mümkünmüş gibi görünüyor olsa da muhtemelen İngiltere’nin seçim sistemi yüzünden Liberal Demokratların zafer kazanamayacak. Ama yine de İngiltere’nin havasına bir Nick Clegg kokusu yayılıyor.
CAMERON'I BEKLERKEN CLEGG GELDİ
Obama’nın zaferinin İngiltere’deki seçimleri de etkilemesi kaçınılmazdı. Aktivistlerin, birlik ve değişim mesajlarıyla internet kampanyalarına ve küçük çaplı fon toplama çalışmalarına başlaması bekleniyordu. Ancak Obama’nın yolundan gitmesi beklenen asıl isim, Clegg’den çok Muhafazakar Parti’nin lideri David Cameron’dı.
Obama’yla Clegg’in geçmişlerine bakıldığında çok ciddi benzerlikler görülmüyor. Obama babasının yokluğunda zor bir çocukluk geçirdi, Hawaii’de ve Endonezya’da değişik toplumlara adapte olmaya çalıştı. Hatta uyuşturucunun kıyısından geçti. Diğer yandan, İngiltere’nin en varlıklı ailelerinden birinden gelen Clegg ülkenin en iyi okullarında okudu. Obama’nın sloganı “Başarabiliriz” iken, Clegg’in sloganı “Nick diyorsa doğrudur” oldu.
Bu kıyaslama kulağa komik gelebilir. Ama hem sağcılar hem de solcular Clegg’i eleştirirken bir şeyi gözden kaçırıyor. Clegg’in İngiliz Obama olduğunu söylemek, gerçekten Amerikalı Obama’nın bir eşi olduğu anlamına gelmiyor. Clegg, Obama’nın sadece İngiliz versiyonu.
ABD’liler kahraman gözüyle baktıkları insanların toplumun en alt kademelerinden gelen ve hayallerine kavuşan ilham verici karakterler olmasını istiyor. İngilizler ise o kadar da ilham verici olmayan ve rüyalarını tamamen gerçekleştirememiş karakterleri tercih ediyor.
KOMPLO TEORİLERİ ÇOK YAKINDA
Obama gibi Clegg hakkında da komplo teorileri geliştiriliyor. Nasıl ki Obama’nın Kenya’da doğduğunu, Müslüman olduğunu ve doğum belgesinin sahte olduğunu söyleyenler varsa, Clegg’in hayatının da İspanyol eşi, Hollandalı annesi ve yarı Rus babası dolayısıyla “Birleşmiş Milletler” gibi olduğu ve İngilizliğin kan temelli tanımına uymadığı söyleniyor.
Yakın zaman içinde Michelle Obama’nın beyazlarla ilgili olduğu iddia edilen ses kasetinin bir benzerini Clegg için de bekleyebiliriz. Belki de Clegg, Noel’in yasaklanmasını ve İngiltere’nin motorcularının eşcinsellerle evlenmesini istiyordur.
Karikatüristler de Clegg’le yeterince dalga geçememekten şikayet ediyor ve yüz hatlarında öne çıkan bir yan olmadığını söylüyorlar. Ama zaten önemli olan da bu: Clegg’in bir şeffaflığı, bir tanımsızlığı, hepimizin kendisiyle özdeşleşmesini sağlayan bir özelliği var. Son günlerde yaşanan “Clegg çılgınlığı”nın sonucunda, yapılan bir anketten Clegg’in, İngilizlerin inatçılığının sembolü olan Winston Churchill’den bu yana en popüler parti lideri olduğu sonucu çıktı. Hatta Liberal Demokratların lideri, Che Guevera’ya bile benzetildi.
YOKSA HAYAL KIRIKLIĞI MI?
Ancak bunlar Clegg’in benzersiz karizmasını, Clegg’liğini belli bir şekle sokmak isteyenlerin başarısız çabalarından öteye geçmiyor. Clegg’in özelliklerini belirlemek çok zor: Normal görünüyor, normal giysiler giyiyor, bazıları saçma olsa da ülke meseleleri hakkında dikkat çekenler fikirleri var, başarılı da olabilir ama dürüst olmak gerekirse İngiliz halkında bastırılmış bir histerinin patlamasına neden olduğunu söylememiz gerek.
Clegg’in Barack Obama’nın İngiltere versiyonu olduğunu söylüyoruz ama bu İngiltere’nin kariyerinin sonu tam bir hayal kırıklığı olan efsanevi tenis oyuncusu Tim Henman’ın yeni hali olduğu anlamına geliyor da olabilir.
Barack Obama için dönüm noktası 2008 yılında soğuk bir Ocak akşamı, bir senatörün Iowa’da yapılan yerel kongrede beklenmedik bir zafer elde etmesiyle geldi. Nick Clegg için ise bu dönüm noktasını geçen hafta Cheshire’dan emekli bir zehir bilimcinin sorusuna cevap vermek için kürsüden inmesiyle yaşadı.
Obama, seçim kampanyasında, ABD’nin geçmişindeki sorunlu ırk çatışmalarının ve 1960’lardaki kültür savaşlarının ötesine geçme sözü vermişti. Clegg ise gece otobüslerinin şoförlerinin sadece duraklarda değil yolcuların istediği yerlerde durmalarına izin verilmesi ve dağ kurtarma hizmetlerinden kesilen KDV’nin geri ödenmesi sözünü veriyor.
Vaatler bu kadarla sınırlı değil tabii. Clegg, düşük gelirlilerin vergilerinde kesintiye gidilmesini, bankaların birimlere ayrılmasını ve Trident denizaltılarıyla ilgili anlaşmanın iptal edilmesini de savunuyor.
İngiltere’nin her yerinde insanlar, Obama’yı iktidara taşıyan “Yes, we can” (Başarabiliriz) sloganını dillerine dolamaya başladı. Mümkünmüş gibi görünüyor olsa da muhtemelen İngiltere’nin seçim sistemi yüzünden Liberal Demokratların zafer kazanamayacak. Ama yine de İngiltere’nin havasına bir Nick Clegg kokusu yayılıyor.
CAMERON'I BEKLERKEN CLEGG GELDİ
Obama’nın zaferinin İngiltere’deki seçimleri de etkilemesi kaçınılmazdı. Aktivistlerin, birlik ve değişim mesajlarıyla internet kampanyalarına ve küçük çaplı fon toplama çalışmalarına başlaması bekleniyordu. Ancak Obama’nın yolundan gitmesi beklenen asıl isim, Clegg’den çok Muhafazakar Parti’nin lideri David Cameron’dı.
Obama’yla Clegg’in geçmişlerine bakıldığında çok ciddi benzerlikler görülmüyor. Obama babasının yokluğunda zor bir çocukluk geçirdi, Hawaii’de ve Endonezya’da değişik toplumlara adapte olmaya çalıştı. Hatta uyuşturucunun kıyısından geçti. Diğer yandan, İngiltere’nin en varlıklı ailelerinden birinden gelen Clegg ülkenin en iyi okullarında okudu. Obama’nın sloganı “Başarabiliriz” iken, Clegg’in sloganı “Nick diyorsa doğrudur” oldu.
Bu kıyaslama kulağa komik gelebilir. Ama hem sağcılar hem de solcular Clegg’i eleştirirken bir şeyi gözden kaçırıyor. Clegg’in İngiliz Obama olduğunu söylemek, gerçekten Amerikalı Obama’nın bir eşi olduğu anlamına gelmiyor. Clegg, Obama’nın sadece İngiliz versiyonu.
ABD’liler kahraman gözüyle baktıkları insanların toplumun en alt kademelerinden gelen ve hayallerine kavuşan ilham verici karakterler olmasını istiyor. İngilizler ise o kadar da ilham verici olmayan ve rüyalarını tamamen gerçekleştirememiş karakterleri tercih ediyor.
KOMPLO TEORİLERİ ÇOK YAKINDA
Obama gibi Clegg hakkında da komplo teorileri geliştiriliyor. Nasıl ki Obama’nın Kenya’da doğduğunu, Müslüman olduğunu ve doğum belgesinin sahte olduğunu söyleyenler varsa, Clegg’in hayatının da İspanyol eşi, Hollandalı annesi ve yarı Rus babası dolayısıyla “Birleşmiş Milletler” gibi olduğu ve İngilizliğin kan temelli tanımına uymadığı söyleniyor.
Yakın zaman içinde Michelle Obama’nın beyazlarla ilgili olduğu iddia edilen ses kasetinin bir benzerini Clegg için de bekleyebiliriz. Belki de Clegg, Noel’in yasaklanmasını ve İngiltere’nin motorcularının eşcinsellerle evlenmesini istiyordur.
Karikatüristler de Clegg’le yeterince dalga geçememekten şikayet ediyor ve yüz hatlarında öne çıkan bir yan olmadığını söylüyorlar. Ama zaten önemli olan da bu: Clegg’in bir şeffaflığı, bir tanımsızlığı, hepimizin kendisiyle özdeşleşmesini sağlayan bir özelliği var. Son günlerde yaşanan “Clegg çılgınlığı”nın sonucunda, yapılan bir anketten Clegg’in, İngilizlerin inatçılığının sembolü olan Winston Churchill’den bu yana en popüler parti lideri olduğu sonucu çıktı. Hatta Liberal Demokratların lideri, Che Guevera’ya bile benzetildi.
YOKSA HAYAL KIRIKLIĞI MI?
Ancak bunlar Clegg’in benzersiz karizmasını, Clegg’liğini belli bir şekle sokmak isteyenlerin başarısız çabalarından öteye geçmiyor. Clegg’in özelliklerini belirlemek çok zor: Normal görünüyor, normal giysiler giyiyor, bazıları saçma olsa da ülke meseleleri hakkında dikkat çekenler fikirleri var, başarılı da olabilir ama dürüst olmak gerekirse İngiliz halkında bastırılmış bir histerinin patlamasına neden olduğunu söylememiz gerek.
Clegg’in Barack Obama’nın İngiltere versiyonu olduğunu söylüyoruz ama bu İngiltere’nin kariyerinin sonu tam bir hayal kırıklığı olan efsanevi tenis oyuncusu Tim Henman’ın yeni hali olduğu anlamına geliyor da olabilir.