Deniz Baykal: Asker askerliğini siyasetçi siyasetçiliğini yapacaktır
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, askeri müdahalelerin bütün acılarını yaşayan bir parti olarak bir gün bile ne Silahlı Kuvvetler'e karşı ne de demokrasiye olan inanca yönelik bir tertip içine girmediklerini belirtti.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, askeri müdahalelerin bütün acılarını yaşayan bir parti olarak bir gün bile ne Silahlı Kuvvetler'e karşı ne de demokrasiye olan inanca yönelik bir tertip içine girmediklerini belirterek, "Böyle fiili müdahalelerin içinden çıkıp gelmiş bir siyasi parti ve siyasi kadro olarak açıkça ifade ediyorum ki askerin siyasete müdahalesinin karşısında en büyük güvence CHP'dir. Bu askeri müdahalelerin içinde başı dik, alnı ak, onuruyla çıkmış bir siyasi kadro olarak açıkça ifade ediyorum ki TSK'ya karşı yapılacak bütün tertiplerin karşısında da yine CHP vardır" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Baykal, partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de siyaseti camiye, kışlaya ve mahkemeye sokmamak gerektiğini vurguladı. Siyasetin camiye girmesi halinde o caminin herkesi kucaklayan, insana insan olarak bakan bir anlayışın dünyası olmaktan çıkacağını söyleyen Baykal, dinin siyasetle kaynaştığında din olmaktan çıkacağını ifade etti. Siyaset dine karıştırıldığında dine büyük zarar verileceğini belirten Baykal, "İnanç, iman siyasetin özü olamaz. Din iman, teslimiyet, inançtır. Sorgulama yok, şirk yok. Siyasette sorgulama var, itiraz var, reddetme var. Bunların karıştırılması tarihte bütün milletlere büyük zararlar vermiştir. Laiklik dediğimiz budur. Dine saygı, siyasetin, hukukun, eğitimin dini dayatmalarla yönlendirilmemesi. Bu anlayış son zamanlarda ihlal edildi" şeklinde konuştu.
"ASKER ASKERLİĞİNİ, SİYASETÇİ SİYASETÇİLİĞİNİ YAPACAKTIR"
Silahlı Kuvvetler'in, kışlanın siyasetin içinde olmaması gerektiğini belirten Baykal, kışlanın kendi kuralı ve düzeni, siyasetin de kendi kuralı ve düzeni bulunduğunu vurguladı. Baykal, "Siyasete göre ordu yapmaya, Silahlı Kuvvetler yapmaya kalkarsak, siyasi partiye göre Silahlı Kuvvetler'i yönlendirme arayışı içine girersek buradan çok büyük sıkıntılar çıkar. Mesafeli, Anayasa'ya, hukuka, sivil yönetime saygı anlayışı içinde bir ilişki bu alanda mutlak ihtiyaçtır. Elinizi kışlanın içine sokarsanız, o paşa, bu paşa demeye kalkarsanız bunun arkasından çok kötü şeyler gelir" diye konuştu.
Baykal, bu konuda son zamanlarda sıkıntılı günler yaşandığını belirtti. Türkiye'de siyasetle ordu ilişkisinin engebeli bir ilişkisi olduğunu, geçmişte askeri müdahaleler yaşandığını hatırlatan Baykal, buradan kaynaklanan korkuların, sıkıntıların, tedirginliklerin sürmesinin doğal olduğunu söyledi. Bu korkuların, bu kaygıların Türkiye'yi yeni sıkıntılarla karşı karşıya bırakmamasının en temel ihtiyaç olduğunu dile getiren Baykal, özellikle 12 Mart ve 12 Eylül gibi resmi müdahalelerin Türkiye için çok ciddi dersler çıkarılması gereken laboratuvar konumunda olduğunu vurguladı. Baykal şöyle konuştu:
"Biz CHP olarak 12 Mart'a da, 12 Eylül'e de, bütün askeri müdahalelere de lafta değil çok net, çok somut bir biçimde karşı tavır almışızdır. Bizim askere saygımız vardır. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler'in büyük önem taşıdığına, sakınılması, korunması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler'in güçlü tutulması gerektiğini en iyi biz biliyoruz ama diyoruz ki herkes kendi işini yapacaktır. Asker askerliğini yapacaktır, siyasetçi siyasetçiliğini yapacaktır. CHP'nin, askeri müdahalelerin bütün acılarını, ızdırabını yaşadığı, partisinin kapatıldığı, pek çok mensubunun siyasetten mahrum bırakıldığı bir dönemin içinden geçtik. Bir gün bile ne Silahlı Kuvvetlere karşı ne de demokrasiye olan inancımıza yönelik bir tertip içine girmedik. Böyle fiili müdahalelerin içinden çıkıp gelmiş bir siyasi parti ve siyasi kadro olarak açıkça ifade ediyorum ki askerin siyasete müdahalesinin karşısında en büyük güvence CHP'dir. Bu askeri müdahalelerin içinde başı dik, alnı ak, onuruyla çıkmış bir siyasi kadro olarak açıkça ifade ediyorum ki TSK'ya karşı yapılacak bütün tertiplerin karşısında da yine CHP vardır."
"UYDURMA GEREKÇELERLE TÜRKİYE'NİN KURUMLARINI TEHLİKELİ BİR SÜRECİN İÇİNE SOKMAYIN"
Kimsenin bu olayları kendi özel hesabı için kullanmaya kalkmaması gerektiğini dile getiren Baykal, kimsenin de kendi intikamını almaya, kendi amaçlarına ulaşmaya yönelik bir arayış içinde yaşanan tarihi kullanmaya kalkmaması gerektiğini söyledi. Baykal, "28 Şubat, 28 Şubat diyorlar. 28 Şubat'tan sonra iyi ki yapıldığını söyleyerek, 'Türkiye'nin önü açıldı, rahatladı' diyerek kendi siyasetlerinin önünün açıldığını gören insanlar, şimdi bu olayların en büyük ızdırabını yaşamış olanlara demokrasi dersi vermeye kalkıyorlar. Siz önce 28 Şubat süreci içinde hangi ilişkiler içine girdiğinizi, 28 Şubat'ın sizin siyasi istikbalinize hangi katkıları yaptığını bir açıkça gündeme getirin, değerlendirelim. Niçin herkese bir kulp takıyorsunuz da, 7 yıl önce, 10 yıl önce yapıldığını söylediğiniz olayların hesabını soruyorsunuz da daha dün 28 Şubat olaylarının hesabını sorma gereğini duymuyorsunuz? Birilerinin 10 yıl önce, 7 yıl önce aklından darbe yapmayı geçirmiş olabileceği iddiasıyla en büyük suçlamaları yapıyorsunuz da resmen darbeyi yapmış, suçsuz insanları asmış, binlerce insana ızdırap çektirmiş olanlardan niye hesap sormuyorsunuz? Elinizi çekin Silahlı Kuvvetler'den. Uydurma gerekçelerle, yapay bahanelerle Türkiye'nin kurumlarını tehlikeli, sıkıntılı bir sürecin içine sokmayın" şeklinde konuştu.
Siyasetin mahkemelere de sokulduğunu öne süren Baykal, mahkemeye siyasi partinin müdahalesinin ne gereği ve yararı olduğunu sordu. "Efendim hakimleri biz seçeceğiz. Sen kimsin? Sen da mahkemede hesabını verememiş bir insansın" diye konuşan Baykal, adaletin siyasetin üstünde olması, siyasetçinin mahkemeye karışmaması gerektiğini ifade etti. Son dönemde bir gizli tanık skandalının sürdüğünü dile getiren Baykal, Türkiye'nin en büyük sorumlulukları yüklenmiş olan insanlarına oradan buradan devşirilen gizli tanıkların ifadeleriyle suçlamalar yöneltildiğini söyledi. İddianamelerin acı verici olduğunu kaydeden Baykal, "Türkiye Cumhuriyeti'nde cumhuriyetin hukuku işleyecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nde Emevi hukuku, Muaviye hukuku işlemeyecektir" dedi.
Türkiye'de tutuklamaların artık infaza dönüştüğünü öne süren Baykal, yargının olduğunu ama hüküm bulunmadığını, iddianameyle infaz yapıldığını savundu. İstanbul işgal edildiği zaman yaşanmış olan adalet faciaları bulunduğunu belirten Baykal, 1919-1920 yıllarında işgal kuvvetlerinin talimatı, Damat Ferit hükümetinin güç birliğiyle Türkiye'de pek çok insanın en büyük zulme maruz bırakıldığını anlattı. Baykal, Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, Diyarbakır Valisi Mehmet Reşit Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey hakkında idam kararı alındığını, Nusret Bey'in suçsuz bulunmasına rağmen İngiltere, Fransa ve Ermeni Patriği'nin talebi üzerine yeniden yargılandığını ve idam cezasına çarptırıldığını hatırlattı. 8 Şubat 1919'da Dr. Mehmet Reşit Bey'in intihar ettiğini kaydeden Baykal, bugün de onur intiharları olduğuna işaret etti. Mehmet Kemal Bey'in de 10 Nisan 1919'da Bayazıt Meydanı'nda halkın gözü önünde asıldığını anlatan Baykal, Nusret Bey'in 5 Ağustos 1920'de idam edildiğini söyledi. Damat Ferit hükümetinin ardından kurulan Tevfik Paşa hükümetinin askeri mahkemelerin kararlarını inceleme altına aldığını ve Nusret Bey'in suçsuz yere idam edildiğini karara bağladığını ifade eden Baykal, bunun üzerine mahkeme başkanının tutuklanarak yargılandığını belirtti. Baykal, "Bu mahkeme Nemrut Mustafa Paşa mahkemesidir. Türkiye bugünlere Nemrut Mustafa Paşa mahkemelerinden geçerek gelmiştir. Türkiye'yi tekrar Nemrut Mustafa Paşa mahkemelerine kimsenin mahkum etmesi mümkün değildir" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Baykal, partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de siyaseti camiye, kışlaya ve mahkemeye sokmamak gerektiğini vurguladı. Siyasetin camiye girmesi halinde o caminin herkesi kucaklayan, insana insan olarak bakan bir anlayışın dünyası olmaktan çıkacağını söyleyen Baykal, dinin siyasetle kaynaştığında din olmaktan çıkacağını ifade etti. Siyaset dine karıştırıldığında dine büyük zarar verileceğini belirten Baykal, "İnanç, iman siyasetin özü olamaz. Din iman, teslimiyet, inançtır. Sorgulama yok, şirk yok. Siyasette sorgulama var, itiraz var, reddetme var. Bunların karıştırılması tarihte bütün milletlere büyük zararlar vermiştir. Laiklik dediğimiz budur. Dine saygı, siyasetin, hukukun, eğitimin dini dayatmalarla yönlendirilmemesi. Bu anlayış son zamanlarda ihlal edildi" şeklinde konuştu.
"ASKER ASKERLİĞİNİ, SİYASETÇİ SİYASETÇİLİĞİNİ YAPACAKTIR"
Silahlı Kuvvetler'in, kışlanın siyasetin içinde olmaması gerektiğini belirten Baykal, kışlanın kendi kuralı ve düzeni, siyasetin de kendi kuralı ve düzeni bulunduğunu vurguladı. Baykal, "Siyasete göre ordu yapmaya, Silahlı Kuvvetler yapmaya kalkarsak, siyasi partiye göre Silahlı Kuvvetler'i yönlendirme arayışı içine girersek buradan çok büyük sıkıntılar çıkar. Mesafeli, Anayasa'ya, hukuka, sivil yönetime saygı anlayışı içinde bir ilişki bu alanda mutlak ihtiyaçtır. Elinizi kışlanın içine sokarsanız, o paşa, bu paşa demeye kalkarsanız bunun arkasından çok kötü şeyler gelir" diye konuştu.
Baykal, bu konuda son zamanlarda sıkıntılı günler yaşandığını belirtti. Türkiye'de siyasetle ordu ilişkisinin engebeli bir ilişkisi olduğunu, geçmişte askeri müdahaleler yaşandığını hatırlatan Baykal, buradan kaynaklanan korkuların, sıkıntıların, tedirginliklerin sürmesinin doğal olduğunu söyledi. Bu korkuların, bu kaygıların Türkiye'yi yeni sıkıntılarla karşı karşıya bırakmamasının en temel ihtiyaç olduğunu dile getiren Baykal, özellikle 12 Mart ve 12 Eylül gibi resmi müdahalelerin Türkiye için çok ciddi dersler çıkarılması gereken laboratuvar konumunda olduğunu vurguladı. Baykal şöyle konuştu:
"Biz CHP olarak 12 Mart'a da, 12 Eylül'e de, bütün askeri müdahalelere de lafta değil çok net, çok somut bir biçimde karşı tavır almışızdır. Bizim askere saygımız vardır. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler'in büyük önem taşıdığına, sakınılması, korunması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler'in güçlü tutulması gerektiğini en iyi biz biliyoruz ama diyoruz ki herkes kendi işini yapacaktır. Asker askerliğini yapacaktır, siyasetçi siyasetçiliğini yapacaktır. CHP'nin, askeri müdahalelerin bütün acılarını, ızdırabını yaşadığı, partisinin kapatıldığı, pek çok mensubunun siyasetten mahrum bırakıldığı bir dönemin içinden geçtik. Bir gün bile ne Silahlı Kuvvetlere karşı ne de demokrasiye olan inancımıza yönelik bir tertip içine girmedik. Böyle fiili müdahalelerin içinden çıkıp gelmiş bir siyasi parti ve siyasi kadro olarak açıkça ifade ediyorum ki askerin siyasete müdahalesinin karşısında en büyük güvence CHP'dir. Bu askeri müdahalelerin içinde başı dik, alnı ak, onuruyla çıkmış bir siyasi kadro olarak açıkça ifade ediyorum ki TSK'ya karşı yapılacak bütün tertiplerin karşısında da yine CHP vardır."
"UYDURMA GEREKÇELERLE TÜRKİYE'NİN KURUMLARINI TEHLİKELİ BİR SÜRECİN İÇİNE SOKMAYIN"
Kimsenin bu olayları kendi özel hesabı için kullanmaya kalkmaması gerektiğini dile getiren Baykal, kimsenin de kendi intikamını almaya, kendi amaçlarına ulaşmaya yönelik bir arayış içinde yaşanan tarihi kullanmaya kalkmaması gerektiğini söyledi. Baykal, "28 Şubat, 28 Şubat diyorlar. 28 Şubat'tan sonra iyi ki yapıldığını söyleyerek, 'Türkiye'nin önü açıldı, rahatladı' diyerek kendi siyasetlerinin önünün açıldığını gören insanlar, şimdi bu olayların en büyük ızdırabını yaşamış olanlara demokrasi dersi vermeye kalkıyorlar. Siz önce 28 Şubat süreci içinde hangi ilişkiler içine girdiğinizi, 28 Şubat'ın sizin siyasi istikbalinize hangi katkıları yaptığını bir açıkça gündeme getirin, değerlendirelim. Niçin herkese bir kulp takıyorsunuz da, 7 yıl önce, 10 yıl önce yapıldığını söylediğiniz olayların hesabını soruyorsunuz da daha dün 28 Şubat olaylarının hesabını sorma gereğini duymuyorsunuz? Birilerinin 10 yıl önce, 7 yıl önce aklından darbe yapmayı geçirmiş olabileceği iddiasıyla en büyük suçlamaları yapıyorsunuz da resmen darbeyi yapmış, suçsuz insanları asmış, binlerce insana ızdırap çektirmiş olanlardan niye hesap sormuyorsunuz? Elinizi çekin Silahlı Kuvvetler'den. Uydurma gerekçelerle, yapay bahanelerle Türkiye'nin kurumlarını tehlikeli, sıkıntılı bir sürecin içine sokmayın" şeklinde konuştu.
Siyasetin mahkemelere de sokulduğunu öne süren Baykal, mahkemeye siyasi partinin müdahalesinin ne gereği ve yararı olduğunu sordu. "Efendim hakimleri biz seçeceğiz. Sen kimsin? Sen da mahkemede hesabını verememiş bir insansın" diye konuşan Baykal, adaletin siyasetin üstünde olması, siyasetçinin mahkemeye karışmaması gerektiğini ifade etti. Son dönemde bir gizli tanık skandalının sürdüğünü dile getiren Baykal, Türkiye'nin en büyük sorumlulukları yüklenmiş olan insanlarına oradan buradan devşirilen gizli tanıkların ifadeleriyle suçlamalar yöneltildiğini söyledi. İddianamelerin acı verici olduğunu kaydeden Baykal, "Türkiye Cumhuriyeti'nde cumhuriyetin hukuku işleyecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nde Emevi hukuku, Muaviye hukuku işlemeyecektir" dedi.
Türkiye'de tutuklamaların artık infaza dönüştüğünü öne süren Baykal, yargının olduğunu ama hüküm bulunmadığını, iddianameyle infaz yapıldığını savundu. İstanbul işgal edildiği zaman yaşanmış olan adalet faciaları bulunduğunu belirten Baykal, 1919-1920 yıllarında işgal kuvvetlerinin talimatı, Damat Ferit hükümetinin güç birliğiyle Türkiye'de pek çok insanın en büyük zulme maruz bırakıldığını anlattı. Baykal, Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, Diyarbakır Valisi Mehmet Reşit Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey hakkında idam kararı alındığını, Nusret Bey'in suçsuz bulunmasına rağmen İngiltere, Fransa ve Ermeni Patriği'nin talebi üzerine yeniden yargılandığını ve idam cezasına çarptırıldığını hatırlattı. 8 Şubat 1919'da Dr. Mehmet Reşit Bey'in intihar ettiğini kaydeden Baykal, bugün de onur intiharları olduğuna işaret etti. Mehmet Kemal Bey'in de 10 Nisan 1919'da Bayazıt Meydanı'nda halkın gözü önünde asıldığını anlatan Baykal, Nusret Bey'in 5 Ağustos 1920'de idam edildiğini söyledi. Damat Ferit hükümetinin ardından kurulan Tevfik Paşa hükümetinin askeri mahkemelerin kararlarını inceleme altına aldığını ve Nusret Bey'in suçsuz yere idam edildiğini karara bağladığını ifade eden Baykal, bunun üzerine mahkeme başkanının tutuklanarak yargılandığını belirtti. Baykal, "Bu mahkeme Nemrut Mustafa Paşa mahkemesidir. Türkiye bugünlere Nemrut Mustafa Paşa mahkemelerinden geçerek gelmiştir. Türkiye'yi tekrar Nemrut Mustafa Paşa mahkemelerine kimsenin mahkum etmesi mümkün değildir" diye konuştu.