Tuncel Kurtiz ikinci baharını yaşıyor
Ezel dizisinde Ramiz Dayı karakteriyle gönülleri fetheden Tuncel Kurtiz, çok özel açıklamalarda bulundu.
Ezel'deki Ramiz Dayı rolüyle fırtına estiren Tuncel Kurtiz, rolü ve güncel gelişmeler hakkında Başar Başaran'a açıklamalarda bulundu.
İşte o keyifli röportajdan dikkat çeken başlıklar....
- Bu röportaj fikrine bizi götüren düşünce sizi son zamanda popüler bir dizi ile genel izleyiciye ulaştıran medyada sık işlenen konuların dışında, sizinle memleketin ve sanatın durumunu konuşmaktır.
Gayet tabii ya. Bu Ramiz Dayı karakterine olan ilgi açıkçası beni bazen bunaltıyor. Yolda bana Ramiz Dayı diyenlere 'Benim adımı biliyor musunuz kardeşim?' diyorum. 'Bilmiyoruz' diyorlar. Ama ben Ramiz Dayı'dan önce Hacı'da oynadım. Hacı dediniz. Cemal Aga oynadım onu dediniz. Yahu insan kim oynuyor diye bir bakar. Ben bir sürü oyun oynadım ve oynamaya da devam ediyorum. Ramiz Dayı değilim ben. Ama Ramiz Dayı'yı oynayan Tuncel Kurtiz'im. Böyle 'Dayı, Dayı'diye bağıranlar için geçen gün birisi dedi ki 'Tuncel kızma, niye beni seviyorsun kardeşim' diye sor. Hiç değilse sohbet edersin. Adamın birisi, vapurda resmimi falan çekmeye çalışıyor. Sordum ne cevap verdi biliyor musun? 'Abi, sen var ya böyle yemeğin suyuna ekmeği banarlar ya öyle oynuyorsun' dedi. Vay anasını dedim. Yaşa be kardeşim dedim ya, hakikaten öyle oynayabiliyor muyum? Nasıl hoşuma gitti anlatamam. Ama ben bu diziyi seviyorum. Çünkü gerçekten ilk defa Türkiye'de böyle bir dizi çekiliyor yani. Şimdi eleştiriyorlar Ramiz Dayı'nın aforizmaları nerelerden arak diyorlar. Kardeşim ben konuşurken Shakespeare'den alıntı yaparım. Hikmet Kıvılcımlı'dan da alıntı yaparım, Cemil Meriç'den de yaparım. Özdemir Asaf'tan, Cemal Süreyya'dan ve Cahit Irgat'dan bol bol yaparım. Üstelik bu adam okuyor demek ki. Hamlet elinde duruyor, Özdemir Asaf çevirisi yanında duruyor. Okuyorsa bu adam alıntı da yapacaktır. Tabii alıntı yapıyor. Yani Shakespeare olmam lazım yani.
- Peki dünyaca bilinen çok ünlü eserlerin en bilindik cümlelerinin dahi dizide söylendiğinde çoğunluk tarafından çok büyük bir şaşkınlık ve beğeni ile karşılanması da garip değil mi? Örneğin Oscar Wilde'ın Reading Zindanı Baladı..
Kimse okumamış ki ondan. Bizim senaristler bunları biliyorlar. Tesadüfen ben de biliyorum, okuyunca şaşırıyorum. Vay anasını diyorum. Bir bakıyorum İbn-i Arabi'den bahsediyorlar. Bir bakıyorum Hasan Sabbah'dan bahsediyorlar. İlk defa bunlar bir dizide yazılıyor. Çok seviniyorum.
- Kırkbeş gündür bekleyen TEKEL işçilerine, biz biraz daha düşünelim bir hafta sonra gelin konuşalım demek nasıl bir tavırdır?
Abi sen satıyorsun. Neyi satıyorsun? TEKEL'i satıyorsun, TELEKOM'u satıyorsun. Yakında demiryollarını da satacaklar. İtfaiye'yi satıyorlar. Kamuya ait olan her şeyi satıyorlar. Sonra Kemal Unakıtan diyor ki 'Amma komünistmişiz yahu, sattık sattık bitiremedik'diyor. Bu halkın malını satıyorlar yahu. Milletin malı bu. Başbakan diyor ki, 'yetimin hakkını yedirmem' yediriyorlar işte. Kaça sattılar TEKEL'i acaba ve o sattıkları kişi Amerikalılara kaça sattı acaba? Çok acı bir şey ama. TEKEL'in sadece arazisi ve elindeki stok ne biçim bir değerdir? Şu an insanlar bağlarını söküyor biliyor musun? Tekirdağ'da, Mürefte'de bağlarını söküyor insanlar. Büyük şirketler karşısında, küçüklerin şarap yapmak hakkı bile yok. Bir köylünün şarap yapma hakkı kalmıyor elinde. Büyük holdingler çalışacak, büyük alışveriş merkezleri oluşacak. Bir kasabanın hayatı küçük esnaftır. Küçük esnaf olmazsa orası şehir değildir. Roma'ya gittiğin vakit orada küçük esnaf heryerdedir. Peynircisi, şarapçısı, balıkçısı..Bir tane alışveriş merkezi bulmak için şehrin kilometrelerce dışına çıkman gerekir.
- Bunlar nasıl sözler abi? Yoksa siz hâlâ komünist misiniz?
Başka bir yol var mı yani? Başka bir düşünce, başka bir hissiyat, başka bir felsefe var mı? Dünyayı bir bahçe haline getirebilecek, insanoğlunun insanca yaşamasını, köleliğin kalkmasını, ırkçılığın kalmamasını öneren bir yol var mı? Bir hayal dünyasında yaşıyorum belki ama ona inanıyorum. Bir gün gerçekleşecek.
- Peki, genç sanatçının durumu açısından nasıl bakıyorsunuz yeni düzene?
Garip çelişkiler vardır. Reklam piyasasının getirdiği olanakları, bugün sinema kullanıyor. Gerçi, ben ne Uğur Yücel'in Ejder Kapanı'na giderim ne de Sherlock Holmes'e giderim. Ben öyle şiddeti, büyük gürültü patırtı sevmiyorum. Ben daha başka işleri seviyorum. Gösteri olsun diye yapılan filmleri izlemiyorum. Fakat elde olanaklar var. Bizim dizide bile, çalışma şartları Türk sinemasında iyi yerde. Çok iyi oyuncular çıktı ortaya. Bizim dizide Kenan, Barış, Yiğit, Cansu herkes ezberleyip oynuyor. Eskiden böyle şeyler yoktu ki.
- Bundan sonra ne planınız var?
Para kazanıyoruz. Çalışıyorum. İhtiyacım var. Hummer jip almayacağız. Ama hâlâ evimin içinde bir stüdyo kurmaya çalışıyorum. Yetmiş beş yaşından sonra orada sinema ve tiyatro çalışmaları yapacak bir okul açmak istiyorum. Dizide oynamayı da seviyorum ayrıca. Hoşuma gidiyor. Bedrettin'in film senaryosuna da çalışıyoruz hâlâ.
İşte o keyifli röportajdan dikkat çeken başlıklar....
- Bu röportaj fikrine bizi götüren düşünce sizi son zamanda popüler bir dizi ile genel izleyiciye ulaştıran medyada sık işlenen konuların dışında, sizinle memleketin ve sanatın durumunu konuşmaktır.
Gayet tabii ya. Bu Ramiz Dayı karakterine olan ilgi açıkçası beni bazen bunaltıyor. Yolda bana Ramiz Dayı diyenlere 'Benim adımı biliyor musunuz kardeşim?' diyorum. 'Bilmiyoruz' diyorlar. Ama ben Ramiz Dayı'dan önce Hacı'da oynadım. Hacı dediniz. Cemal Aga oynadım onu dediniz. Yahu insan kim oynuyor diye bir bakar. Ben bir sürü oyun oynadım ve oynamaya da devam ediyorum. Ramiz Dayı değilim ben. Ama Ramiz Dayı'yı oynayan Tuncel Kurtiz'im. Böyle 'Dayı, Dayı'diye bağıranlar için geçen gün birisi dedi ki 'Tuncel kızma, niye beni seviyorsun kardeşim' diye sor. Hiç değilse sohbet edersin. Adamın birisi, vapurda resmimi falan çekmeye çalışıyor. Sordum ne cevap verdi biliyor musun? 'Abi, sen var ya böyle yemeğin suyuna ekmeği banarlar ya öyle oynuyorsun' dedi. Vay anasını dedim. Yaşa be kardeşim dedim ya, hakikaten öyle oynayabiliyor muyum? Nasıl hoşuma gitti anlatamam. Ama ben bu diziyi seviyorum. Çünkü gerçekten ilk defa Türkiye'de böyle bir dizi çekiliyor yani. Şimdi eleştiriyorlar Ramiz Dayı'nın aforizmaları nerelerden arak diyorlar. Kardeşim ben konuşurken Shakespeare'den alıntı yaparım. Hikmet Kıvılcımlı'dan da alıntı yaparım, Cemil Meriç'den de yaparım. Özdemir Asaf'tan, Cemal Süreyya'dan ve Cahit Irgat'dan bol bol yaparım. Üstelik bu adam okuyor demek ki. Hamlet elinde duruyor, Özdemir Asaf çevirisi yanında duruyor. Okuyorsa bu adam alıntı da yapacaktır. Tabii alıntı yapıyor. Yani Shakespeare olmam lazım yani.
- Peki dünyaca bilinen çok ünlü eserlerin en bilindik cümlelerinin dahi dizide söylendiğinde çoğunluk tarafından çok büyük bir şaşkınlık ve beğeni ile karşılanması da garip değil mi? Örneğin Oscar Wilde'ın Reading Zindanı Baladı..
Kimse okumamış ki ondan. Bizim senaristler bunları biliyorlar. Tesadüfen ben de biliyorum, okuyunca şaşırıyorum. Vay anasını diyorum. Bir bakıyorum İbn-i Arabi'den bahsediyorlar. Bir bakıyorum Hasan Sabbah'dan bahsediyorlar. İlk defa bunlar bir dizide yazılıyor. Çok seviniyorum.
- Kırkbeş gündür bekleyen TEKEL işçilerine, biz biraz daha düşünelim bir hafta sonra gelin konuşalım demek nasıl bir tavırdır?
Abi sen satıyorsun. Neyi satıyorsun? TEKEL'i satıyorsun, TELEKOM'u satıyorsun. Yakında demiryollarını da satacaklar. İtfaiye'yi satıyorlar. Kamuya ait olan her şeyi satıyorlar. Sonra Kemal Unakıtan diyor ki 'Amma komünistmişiz yahu, sattık sattık bitiremedik'diyor. Bu halkın malını satıyorlar yahu. Milletin malı bu. Başbakan diyor ki, 'yetimin hakkını yedirmem' yediriyorlar işte. Kaça sattılar TEKEL'i acaba ve o sattıkları kişi Amerikalılara kaça sattı acaba? Çok acı bir şey ama. TEKEL'in sadece arazisi ve elindeki stok ne biçim bir değerdir? Şu an insanlar bağlarını söküyor biliyor musun? Tekirdağ'da, Mürefte'de bağlarını söküyor insanlar. Büyük şirketler karşısında, küçüklerin şarap yapmak hakkı bile yok. Bir köylünün şarap yapma hakkı kalmıyor elinde. Büyük holdingler çalışacak, büyük alışveriş merkezleri oluşacak. Bir kasabanın hayatı küçük esnaftır. Küçük esnaf olmazsa orası şehir değildir. Roma'ya gittiğin vakit orada küçük esnaf heryerdedir. Peynircisi, şarapçısı, balıkçısı..Bir tane alışveriş merkezi bulmak için şehrin kilometrelerce dışına çıkman gerekir.
- Bunlar nasıl sözler abi? Yoksa siz hâlâ komünist misiniz?
Başka bir yol var mı yani? Başka bir düşünce, başka bir hissiyat, başka bir felsefe var mı? Dünyayı bir bahçe haline getirebilecek, insanoğlunun insanca yaşamasını, köleliğin kalkmasını, ırkçılığın kalmamasını öneren bir yol var mı? Bir hayal dünyasında yaşıyorum belki ama ona inanıyorum. Bir gün gerçekleşecek.
- Peki, genç sanatçının durumu açısından nasıl bakıyorsunuz yeni düzene?
Garip çelişkiler vardır. Reklam piyasasının getirdiği olanakları, bugün sinema kullanıyor. Gerçi, ben ne Uğur Yücel'in Ejder Kapanı'na giderim ne de Sherlock Holmes'e giderim. Ben öyle şiddeti, büyük gürültü patırtı sevmiyorum. Ben daha başka işleri seviyorum. Gösteri olsun diye yapılan filmleri izlemiyorum. Fakat elde olanaklar var. Bizim dizide bile, çalışma şartları Türk sinemasında iyi yerde. Çok iyi oyuncular çıktı ortaya. Bizim dizide Kenan, Barış, Yiğit, Cansu herkes ezberleyip oynuyor. Eskiden böyle şeyler yoktu ki.
- Bundan sonra ne planınız var?
Para kazanıyoruz. Çalışıyorum. İhtiyacım var. Hummer jip almayacağız. Ama hâlâ evimin içinde bir stüdyo kurmaya çalışıyorum. Yetmiş beş yaşından sonra orada sinema ve tiyatro çalışmaları yapacak bir okul açmak istiyorum. Dizide oynamayı da seviyorum ayrıca. Hoşuma gidiyor. Bedrettin'in film senaryosuna da çalışıyoruz hâlâ.