'Kendi çıkarını düşünen gazeteci'

Ruhat Mengi kendisini 'Tevazu Kraliçesi' ilan eden Nazlı Ilıcak'a sert karşılık verdi.

'Kendi çıkarını düşünen gazeteci'
İşte, Mengi'nin yazısı...

Seviyesizliğin tarifini yazılarıyla yapıyor!

Türkiye'de bu kadar önemli gelişmeler olurken köşemi bu yazıya ayırmak inanın sizin kadar beni de üzüyor. Ama bunu yapmak zorundayım.

Bir zamanlar “terbiyesiz” tarifine uyan insanların yaptıklarını görmezden gelmeye, yutmaya çalışır ama terbiyesizlik kolay yutulmadığı için de hazım zorluğu çeker, üzülerek kendime zarar verirdim.

“Terbiyesizden terbiyeni satın al” sözüyle yetiştirilmiştim çünkü... Yıllar geçip de mesleğimde ilerledikçe “kifayetsiz ama pek muhteris” üstelik saygısız ve saygı olmadığı için de ölçüsüz birilerinden öyle çelmelerle, utanmazlıklarla karşılaştım ki tümüyle susup sineye çekmekten vazgeçtim.

Sustukça üstünüze “sıçrıyor”, üstelik herkes şirretliklerinden korktuğu için bunu keyiflerince önüne gelene yapıyor, yaparken bazıları bir de üstüne mağdur rolü oynuyordu.

Yıllarca diğer ülkelerde yaşadım, bu gibi olayların sadece bize özgü olduğunu, oralarda insanların -en kötüsünün bile- en azından kendine saygısını yitirmemek için sınırları aşmadığını da söylemem lâzım.

Nazlı Ilıcak denen saygısız ve ölçüsüz, ülkesinin geleceği yerine sadece kendi çıkarını; “bir gün Tayyip Bey tarafından yeniden milletvekili yapılma” ümidini düşünen gazeteci -ben yine de ittire kaktıra gazeteci olmuş demeyeceğim zira zaman ve başarı zaten bunun cevabını verecek belirleyicilerdir- dün de beni çirkinliklerine malzeme olarak seçmiş.

Nereden bulup çıkardıysa Ajda Pekkan'la bile benzerlik kurmuş. Çalışmalarımın yoğunluğundan ancak çok kısa süre yaptığım tatillerde beni görünce aklına geliyor zahir.

İKTİDAR HIRSI ÇİRKİNLEŞTİRİR!

“Tevazu kraliçesi” de demiş sonra, gerektiği yerde tevazu göstermeyi iyi bilirim ama “görünen köy kılavuz istemez” durumlarda da tevazu gösterisi yapmaya gerek olmadığına inanırım.

Örneğin kendimi hiçbir zaman bir başkasıyla kıyaslamam, kimseye özenmem, kimseyle yarışmam sadece kendimle yarışırım. Üzerlerine afiyet zekâmdan, yeteneğimden, eğitimimden, ailemden emin olduğum, gurur duyduğum, için asla “birşeyin çakma”sı, yani taklidi olmam ya da taklit etmem mümkün değildir, 15 yaşındayken de değildi.

Ne yapacağız şimdi, utanmamız mı gerekiyor bu durumdan Nazlı hanımın hatırı için? Ya da nasıl bir tevazu lütfedelim hanfendiye?

Öyle kendisi sinek olanların Mevlana'dan “sinek, konduğu samanı gemi, kendisini kaptan sanır” gibi hikayeleri alıntılamasını filan da kimse yemez, zahmet etmesinler. Çünkü bir de “Ainesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” sözü vardır malûm...

Hak etmeyen hiç kimse zirveye çıkamaz, daha da zoru; zirvede kalamaz. Bunu başaranların yıllar içindeki mücadelesi de herkes tarafından bilinir zaten. Kimsenin “gölge düşürmek için” ıkınıp sıkınmasına gerek yoktur.

Nazlı Ilıcak'ın asıl sorunu da budur; kendi ağzıyla bir TV programında bile “O çok başarılı” dediği kişilerin başarısını aslında hazmedememesi, bir yandan da eleştiri yapabilen bağımsız gazetecilere öfke kusarak iktidara yaranmaya çalışmasıdır.

Yazdığı koca yazıda benim yazdıklarıma cevap olacak tek kelime yok. Baştan sona aklınca karalamaya yönelik zavallı bir şeyler çiziktirmiş. Ki bu zavallılık mı daha öndedir, yoksa aynı yolu seçen başkalarını örneklemesi mi daha zavallıdır orasına karar vermek zor gerçekten.

DARBENİN TA KENDİSİ

Bıraksın bu Mevlana, Nazım Hikmet alıntılarıyla “iktidara göbekten bağlı olmadığı için görüşlerini özgürce yazabilen” gazetecilere saldırmayı da 12 Eylül'ü öven, 82 Anayasası'na “oy verin” diyen yazılarına baksın. O günlerde yazdığı satırları düzeltmek “ama ben şöyle de demiştim” mazeretleriyle mümkün değil. Yakın ahbaplarının kendisini koruyan yazıları da onları silemez.

Eğer darbe öncesi ortamın müsait olması darbeleri darbe olmaktan çıkarıyorsa o ortamı hazırlamak her zaman mümkündür. 1000 kişi birlikte yazsalar da 12 Eylül bir darbenin tüm özelliklerini taşır.

Kendisi de bu darbeye övgüler dizmiştir.

“Kontrgerillayı destekledik” sözünü neden açıklayamıyor? “Bu cümleleri hiç söylemedim” ya da “yazmadım” diyemiyor?

Öyle “polemik kraliçesi” gibi abuk sözlerle beni de susturabileceğini zannediyorsa yanlış efendim. Bu mesleği yaparken her tür saldırıyı göze alıyorum ben, terbiye dışı olanları da.

Koca Atatürk'e bile hakaret eden utanma yoksunu insanların çıktığı ülkede göze almak zorundayım da zaten, değil mi?

Yarın bu hanımın (üstelik anne ve anneanne) Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin kız öğrencilerine yönelik akıl almaz iftiralarını yazacağım.