Merkez Bankası'nın enflasyonla imtihanı
Merkez Bankası yönetimi enflasyonla mücadele azmini laf yerine eylemle gösterme fırsatını kaçırdı.
Merkez Bankası, zorlu bir döneme girdi. Bir yandan sıcak paraya çare arıyor, diğer yandan enflasyonla mücadeleyi sürdürmeye çalışıyor. Politika faizinde yaptığı 50 baz puanlık indirime sert eleştiriler gelirken, ‘2011 Yılında Para ve Kur Politikası’ raporunda, 2012 için yüzde 5 olarak belirlenen enflasyon hedefinin 2013 için de yüzde 5’te tutulması, “Enflasyonla mücadeleden vaz mı geçiliyor” sorusunu gündeme taşıdı.
Faiz indiriminin enflasyon riskini arttırdığını kabul ediyorum. Ancak alınan riskin ölçülü olduğunu düşünüyorum. Batı ekonomilerinde henüz ciddi bir canlanmanın görülmemesi bu artışın spekülatif olduğu izlenimini veriyor. Küresel gıda enflasyonunda tehdit daha ciddi, ama TÜFE’yi ne kadar etkiler önceden kestirmek zor. Bizim fiyatlar yapısal nedenlerle zaten yüksek düzeydeydi, şimdi inişteler.
Hükümetten destek
Çekirdek enflasyonun düşük seyri, talep enflasyonun yakın tehdit oluşturmadığını gösteriyor. Ayrıca hızlı kredi artışını frenlenmeye çalışan Merkez Bankası’nın da hakkını teslim edelim. Son zamanlarda, “Sıcak para hükümetin işine geliyor; çünkü seçim öncesi yapay büyüme yaratıyor” eleştirisinin ne kadar revaçta olduğunu hatırlatırım. Bu satırların yazıldığı sırada Başbakan Yardımcısı Ali Babacan banka yöneticileri ile toplantıdaydı. “Merkez Bankası’na destek olun, vade uyumsuzluğu ve kur risklerinizi kontrol edin” dediğinden adım gibi eminim.
Enflasyon eşiğinin yüzde 5’te tutulmasının fiyat istikrarından vazgeçildiği anlamına geldiğini sanmıyorum. Bu eşik daha önce yüzde 4 olarak saptanmıştı. Eşiğin bir puan yukarı çekilmesi elbette sorgulanabilir ama gelişmiş ülkelerde yüzde 2 olarak kabul edilen fiyat istikrarı eşiğinin gelişmekte olan ülkelerde daha yukarıda belirlenmesi normaldir. Raporda da vurgulandığı gibi, “Yaşanan yapısal dönüşüm, geçmişte yüksek enflasyonla yaşamanın getirdiği katılıklar, kalite artışından kaynaklanan ölçüm yanlılıkları ve Avrupa Birliği’ne yakınsama süreci gibi nedenler, bu aşamada gelişmiş ülkelere kıyasla görece yüksek bir enflasyon oranının hedeflenmesini daha uygun kılmaktadır.”
Belirsizlik aralığı daraltılmalıydı
Gelişme sürecinde, verim artışlarının düşük olduğu hizmet fiyatları, verim artışlarının yüksek olduğu mal fiyatlarına kıyasla daha hızlı artar ve bu olgu bir miktar yapısal enflasyon doğurur. Orta vadede euroya geçme gibi bir derdimiz olmadığına göre, koşulları zorlamak hem anlamsız hem de maliyetli olur. Bununla birlikte, “Neden yüzde 4 değil de yüzde 5” sorusuna yanıtım, “Hükümetin etkinliği arttıracak yapısal reformlara girişmekte acele etmeyeceği gerçeğini TCMB’nin kabullendiği” şeklindedir.
Eşiği yüzde 5’e çıkarmakla bir miktar taviz verildiği iddia edilebilir ama enflasyonla mücadeleden vazgeçildiği iddia edilemez. Halen yüzde 7 civarındaki enflasyonu üç yıl içinde yüzde 5’e indirmek başarı sayılmalıdır. Özellikle verim artışlarına yeterince dayanmayan vasat bir büyümeyle yetinmek zorunda kaldığımız takdirde. Bu arada TCMB yönetiminin enflasyonla mücadele azmini laf yerine eylemle gösterme fırsatını kaçırdığına hayıflandığımı belirteyim. Belirsizlik aralığını 2 puandan 1 puana indirebilirdi. Belli ki bu opsiyon tartışılmış çünkü raporda bayağı bir savunma var. Ama ben ikna olmadım.