Çağan Irmak'ın en neşeli filmi

Sevin Okyay, Çağan Irmak'ın son filmi 'Prensesin Uykusu'nun ilk kez seyirci karşısına çıktığı Londra galasındaydı


Geçen hafta 16. Londra Türk Filmleri Festivali’nin jürisinde görev yapmak üzere İngiltere’ye gitmiştim. Bir ön jürinin seçtiği beş filmden birine, Golden Wings Digiturk Dijital Dağıtım Ödülü’nü verecektik. Oturduk, konuştuk, seçtik. Semih Kaplanoğlu’nun “Bal”ı, 30 bin pound değerindeki dağıtım kontratını alarak, İngiltere ve İrlanda sanat sinemaları zincirinde gösterime girme hakkını kazandı. Seren Yüce’nin “Çoğunluk”u ise, mansiyona layık bulundu. Umarım onu da gösterebilirler.
Söz konusu beş filmin oyuncuları ile yönetmenlerinden vize alabilmiş olanlar Londra’daydı. “Çoğunluk” filminin ekibi gelememişti, söyleşileri de (örneğin, Settar Tanrıöğen’in) iptal oldu. ‘Prensesin Uykusu’nun başrol oyuncularından Çağlar Çorumlu da aynı nedenle gelememişti. Ama o hariç, filmin ekibi Londra’daydı. Çünkü Çağan Irmak’ın son filminin dünya galası orada, Leicister Square’deki Empire Sineması’nda yapılacaktı. 16. Londra Türk Filmleri Festivali ödüllerinin de verildiği gecede (Şener Şen de yaşamboyu başarı ödülü aldı), “Prensesin Uykusu”nun dünya galası gerçekleştirildi. Davetiyelerin yanısıra bilet de satılınca, 1300 kişilik salon ağzına kadar dolmuştu.

Birbirine benzemeyen filmler
Çağan Irmak, genelde birbirine benzemeyen filmler yapar. Bu filmlerden bazıları yüksek bir gişeye ulaşırken, bazıları daha az seyirci çeker. Irmak, genelde her popüler filmin ardından kendi içine kapandığını, kendi için farklı bir film yaptığını söylüyor. Böyle bir film olan “Karanlıktakiler” de Londra’da yarışıyordu. Hatta Irmak, Dalston’daki Rio Sineması’nda filmin gösteriminin ardından seyircileriyle buluştu, onların sorularını cevapladı. Ben de refakatçi eleman olarak yanındaydım. Film olumlu tepkiler aldı.
‘Prensesin Uykusu’ ise Londra’daki çoğunluğunu Türkler’in oluşturduğu seyircilerin gönlünde yeretti denebilir. Aslında bir masal, bir tür ‘Pamuk Prenses’, ancak küçük Gizem (Şevval Başpınar) bir varoş prensesi. Gerçi Irmak filmlerinden ‘Ulak’ da bir masal olarak nitelendirilebilir ama, bu seferki başka. Yönetmen, bunun kendisinin en güler yüzlü, en eğlenceli, en pozitif filmi olduğunu söyleyerek, “Benim için bu filmin duygusu gülümsemek” diyor.

Uykuya dalınca işler değişiyor
Kahramanımızın ana ifadesi de öyle, gülümsemek. Alıştığımız kahramanlara benzemeyen kütüphane memuru Aziz (Çağlar Çorumlu), sürekli gülümsüyor, hatta ağlarken bile. Semtinden, hayatından memnun, arkadaşı Neşet ile (Alican Yücesoy) takılıyor, kendince yaşayıp gidiyor.
Derken apartmana yeni komşular taşınıyor: Havalı, lafını esirgemeyen sarışın bir hanım olan Seçil ile (Sevinç Erbulak) küçük kızı Gizem. Seçil de pek alıştığımız annelere benzemiyor. Küçük kız Aziz’i kendine sırdaş ediniyor. Bir de, mahalledeki yaşlı bir beyle arası iyi. Bu bey, vaktiyle avantüriye filmler çekmiş olmakla iftihar eden, kendisini ciddiye almamalarına biraz alınsa da pek aldırmayan bir yönetmen Kahraman (Genco Erkal). Bir de, saf Aziz’e kol/kanat geren yaşlı hanım var (Ayşenil Şamlıoğlu).
Bir kaza sonucu küçük kız uyanılmaz bir uykuya dalınca, işler de değişiyor, filmin temposu da. Seçil, ne yapacağını şaşırıyor ama, halim selim Aziz, sonuna kadar mücadele etmek gerektiği görüşünde. Küçük kızın ona sır olarak söylediği üç isteği yerine getirilecek.

Titiz bir oyuncu seçimi
Çağan Irmak bu filmde de titiz bir oyuncu seçimi yapmış, belli. Zaten çok oyun izleyen bir yönetmen sıfatıyla, yeni oyuncular keşfetmekte de zorlanmadığını söylüyor. Bütün kadro iyi ama, Kahraman’da, Irmak’ın kendisi için özel bir tirad kaleme aldığını söylediği Genco Erkal harikulade. Filmin senaryosunu da yazan Irmak tek masalla yetinmemiş, Deli Dumrul ve Tepegöz’e de göndermeler yapmış. Pembe ahtapot gibi bilgisayar efektlerinin yanısıra, “Prensesin Uykusu”nun şirin animasyon bölümleri de var. Gerçekten de Irmak’ın en pozitif, en neşeli filmi. Evet, bu filmi bizim için çekmiş.