"Taksim'de JİTEM izi var; Ergenekon PKK içinde aktif çalışıyor" (Özel)
Eski PKK ve JİTEM üyesi Abdülkadir Aygan, Cihan Haber Ajansı'na(Cihan)'a konuştu. Aygan, Taksim'deki canlı bomba olayıyla ilgili olarak önemli açıkla
"ALT ÖRGÜT İSİMLERİ, JİTEM'İN TAKTİĞİ"
15'i polis 32 kişinin yaralandığı Taksim'deki canlı bomba saldırısını gerçekleştiren kişinin Van'ın Gürpınar nüfusuna kayıtlı 24 yaşındaki Vedat Acar olduğu ve Acar'ın terör örgütü PKK'ya 6 yıl önce 2004 yılında katıldığının hatırlatılması üzerine Aygan; bu eylemi doğru anlamak için geçmişte yaşanmış olayların iyi tahlil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Kendisinin ilk kuruluş zamanlarında bu örgütün içinde yer aldığını, örgütün süreci ve işleyişini çok iyi bildiğini ifade eden Aygan: "Geçmişte de olduğu gibi, tam da barıştan ve ateşkesten söz edilirken böyle bir eylemin gerçekleşmesi, PKK ya da bir başka örgüt için intihar sayılır" diye konuştu.
Bu eylemle ilgili olarak TAK isimli alt bir örgütün isminin anılmasıyla ilgili olarak ise Abdülkadir Aygan: "TAK veya başka bir isim olsun, bunlar hep paravan, göstermelik. Nitekim benim çalıştığım zamanlarda da kritik dönemlerde JİTEM'de bir eylem yapıldığında olay yerine 'İBDA-C' gibi isimler bırakılırdı. Burada da aynı taktiği görüyorum" dedi.
"ERGENEKON'UN ÖRGÜT İÇİ HÜCRELERİ FAAL"
Geçtiğimiz günlerde, İsveç'te yaşayan Kürt aydın Kemal Burkay'ın Cihan Haber Ajansı'na yaptığı açıklamaları da takip ettiğini ve O'nun sözlerine aynen katıldığını söyleyen eski itirafçı Aygan, Ergenekon'un bazı hücrelerinin halen faal olduğunu ve PKK içinde, örgüt adına hareket etmeye devam ettiklerini kaydetti.
Yaşadığı bazı olaylardan da örnekler sunan Aygan, 1993 yılında yaşadığı bir olayı aktardı. O dönemde Diyarbakır Saraykapı'daki JİTEM karargâhına Abdülhakim Güven'in de bulunduğu esnada oraya birisini getirdiklerini ve bunun kim olduğunu sorduğunda, "Abdurrahman Kayıkçı" olduğunun söylendiğini anlatan Aygan: "Nasıl olur, dedim. Çünkü bu şahıs PKK'nın kurucularındandı. Hanefi Avcı'nın da İstanbul'da olduğu o dönemlerde bu şahısla birlikte PKK'nın İstanbul üzerindeki çalışmaları başlamıştı" diye konuştu.
O dönemde JİTEM'in İstanbul'da da faal olduğunu ve Sinan Yaşar isimli yüzbaşının da Beşiktaş'taki merkezde olaya vaziyet ettiğini aktaran Aygan, bir gün Abdurrahman Kayıkçı'nın Gebze taraflarında arabasının emniyet tarafından durdurulduğunu ve yanında Faysal Esen sahte kimlikli birisinin bulunduğunu ve bagajlarında da telsiz, kelepçe ve silahların ele geçirildiğini ifade etti. Yakalanan bu şahısların, Hanefi Avcı ve Reşat Altan ile birlikte çalıştıklarını söylemeleri üzerine emniyetin bunları serbest bırakıldığını dile getiren Aygan: "Bu da gösteriyor ki, ta 90'ların başında PKK'nın bazı hücreleri ele geçirilmiş ve yönlendirilmeye başlanmış" dedi.
TAK ya da başka isimler alan bu yapıların, böyle münasebetsiz zamanlarda devreye girdiklerini belirten Aygan, bu yapıların barış süreçlerini sekteye uğrattıklarını söyledi.
"DERİN PKK HEP VARDI ve DEVREDE'
Derin PKK'nın varlığının her zaman söz konusu olduğunu ve örgütün kurulmasından itibaren derin yapıların da devrede olduğunu dile getiren itirafçıAygan, Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük gibi, şu an Ergenekon isimli derin yapılanmadan dolayı yargılanan kimselerin her zaman örgütle irtibatlı olduklarını ileri sürdü.
Derin PKK deyince de örgüt içinde ilk akla gelen ismin Duran Kalkan olduğunu iddia eden Aygan: "Bu şahıs, çok tehlikeli birisidir, 80-85 yılları arasında Kuzey Irak'ta yaptıkları örgütün bile uygulamalarına ters idi, uyuşmuyordu. Demokratik yolları savunanlar, onun tarafından bir şekilde devre dışı bırakıldı. Onun tarafından birçok insan infaz edildi, birçoğu da yaşamak için firar etti örgütten. Birçok insan gözlerimizin önünde infaz edilmişti. Sonradan bütün yetkileri alınıp bir nefer durumuna getirilen bu şahıs, sonradan ne olduysa, kimlerin desteğini aldıysa örgüt yönetimi içine geldi. O, Karayılan'dan sonra en etkili adamlardan birisi konumunda" dedi.
Cemil Bayık isminin de bu noktada dikkat çekici olduğunu söyleyen Aygan, aktif mücadelenin dışında yer alsa da bu şahsın hep üst yetkilerde ve güvenli yerlerde yer almasının şüphe çekici olduğunu kaydetti.
Aygan ayrıca, PKK kamplarında zamanında başka bazı sol grupların ve örgütlerin de eğitim gördüğü, hatta Filistin kamplarının da kullanıldığı bilgisine yer verdi.
"TAKSİM OLAYI, BİR ZİNCİRİN SON HALKASI'
Savaşın devamından birçok insanın ve kesimin nemalandığını ve bunların silahların susmasını asla istemediğini söyleyen Aygan: "Bu işten rant elde eden çok büyük bir kesim var. Bu işlerden dolayı haraç alanlar, iş kuranlar, örgüt propagandası vesilesiyle kaset çıkaranlar, müzik yapanlar, bu zeminde uyuşturucu işi yapanlar. Bu kadar geniş bir kesim terör devam etsin istiyor. Dolayısıyla da diyaloğun önünü kesme adına her türlü eyleme de hazır bunlar" diye konuştu.
Barış ve ateşkes sürecinin ciddi olarak ilk konuşulduğu yılların 1993'lü yıllar olduğunu ve o dönemde de 33 erin şehit edilmesi gibi büyük ve acı bir provokasyonun gerçekleştiğini anlatan Aygan, bu eylemin gerçekleştirilmesi ve erlerin savunmasız olarak gönderilmesinde çok sıra dışı olayların yaşandığını hatırlattı. Bu eylemi gerçekleştiren elebaşıları Mıro ve Yılmaz'ın isimlerini geçtiğimiz günlerde de kamuoyuna duyurduğunu ve bunun üzerine tepkiler ve tehditler aldığını anlatan Aygan: "Bunlar, beni tehdit edeceklerine çıkıp özeleştiri yapsalar, daha insani olur. Kaldı ki ben tehditlerle susacak değilim, bildiklerimi anlatmaya devam edeceğim. Hadi Özcan ve Ayhan Çarkın gibilerin de benim anlattıklarımdan cesaret alarak konuşmaya başlamaları da benim adıma sevindirici bir durum" dedi.
"ÖCALAN'A BOMBA OLAYININ ŞAHİDİYİM!"
1993'teki 33 erin şehit edilmesi provokasyonunun bir sonraki aşamasının 1996 yılında yaşandığını söyleyen Aygan, o dönemde örgüt ile Genelkurmay arasında Hollanda'da görüşmeler yapıldığını, bazı siyasilerin de Öcalan ile irtibata geçtiklerini ve bu dönemde Öcalan'ın yakınlarında patlatılan bir minibüsle bütün sürecin bittiğini aktardı.
Bu minibüsün hazırlanmasına bizzat şahit olduğunu anlatan Aygan şöyle konuştu:
"Öcalan'ın Suriye'de kaldığı yerin yakınında patlatılan sarı minibüs JİTEM karargâhında hazırlanmıştı, bunu da ilk kez burada anlatıyorum. Bu işi de Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım yapmıştı. Yanında bir gençle gelmişti, kim olduğunu sorduğumda da yeğeni olduğunu söylemişti. Yeşil, bir matkap ve kesici aletler alarak bu minibüsün altına bir yer açmıştı. Anladığım kadarıyla o sarı minibüsün içine bomba yerleştirildi ve daha sonradan da bu minibüs Apo'nun kaldığı yere yakın alanda patlatıldı. O minibüse C4'ler yerleştirilmişti. Bu C4'ler ki Cem Ersever'in öldürülmesinde kullanılanlardan arta kalanlardı."
Tam görüşmeler somutlaşmışken, Öcalan'ın yakınlarında gerçekleştirilen bu patlama ile yeniden bir güvensizlik ortamının oluştuğunu söyleyen Aygan, görüşmelerin bıçak gibi kesildiğini ve savaşın devam ettiğini ekledi. Ardından gelen Reşadiye, Dörtyol ve de en son Taksim'de yaşanan bombalama ve saldırıların hep böyle diyaloğun konuşuldu anlarda gerçekleştiğini ileri süren Aygan, bu terör havasından nemalananların tetiklediği bu provokasyon ortamlarına artık prim verilmemesi çağrısı yaptı.