16. Dünya Verimlilik Kongresi Ve 2010 Avrupa Verimlilik Konferansı
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Dünya Verimlilik Bilimi Konfederasyonu (WCPS), Avrupa Ulusal Verimlilik Merkezleri Birliği (EANPC) ve Milli Prodüktivite Merkezi'nin (MPM) ortak organizasyonuyla gerçekleştirilen 16
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Dünya Verimlilik Bilimi Konfederasyonu (WCPS), Avrupa Ulusal Verimlilik Merkezleri Birliği (EANPC) ve Milli Prodüktivite Merkezi'nin (MPM) ortak organizasyonuyla gerçekleştirilen 16. Dünya Verimlilik Kongresi ve 2010 Avrupa Verimlilik Konferansı'nın ana konuşmacısı oldu. Kongrede Güler Sabancı'ya Dünya Verimlilik Ödülü verildi.
Konuşmasında merhum iş adamı Sakıp Sabancı'nın verimlilik konusuna verdiği öneme dikkat çeken Güler Sabancı, "Sakıp Bey verimliliğin dünyamızın ekonomik sorunlarını çözümleyecek anahtar kavramlardan biri olduğuna inanırdı. Çünkü yaptığımız her işte rekabetçi olmak için kalite, fiyat, servis üçgeninde başarılı olmak için verimliliğin her aşamada tanımlanması ve ölçülmesi gerekmektedir. Sürekli daha iyiyi arama, iyileştirme, geliştirme, operasyonel mükemmellik yolunda ilerleme, Sabancı olarak çalışma
kültürümüzün de bir parçasıdır. Paul Meyer'in dediği gibi 'Verimlilik kazayla olmaz. Verimlilik her zaman mükemmelliğe, akılcı planlamaya ve odaklanmış efora olan köklü bir bağlılığın sonucudur.' İşte bu sebepten dolayı da Sabancı'da verimlilik başarının tarifidir. Biz bunu bir kültür olarak benimsedik" dedi.
VERİMLİLİK ANLAYIŞI
Verimlilik yaklaşımı ile ilgili yıllar içinde görülen değişime de vurgu yapan Sabancı, "80'li yıllara kadar üretilen ürün ve hizmetlerin kalitesine odaklı geleneksel kalite kontrol anlayışı pazara egemendi. Nihai ürünün ve hizmetin kalitesinin kontrol edilmesine yönelik bu yaklaşım verimsiz ve maliyeti yüksek bir çözümdü. Gelişen pazar ve rekabet koşulları daha verimli ve az maliyetli bir kalite anlayışına geçmemizi gerekli kılıyordu. Bu da nihai ürünün kalitesinden çok o ürünün üretildiği süreçlerin
kalitesine odaklanılan kalite güvencesi 'quality assurance' anlayışıydı. 80'li yıllarla birlikte Sabancı Holding bünyesindeki öncü kuruluşlar kalite kontrol anlayışından kalite güvencesi anlayışına geçmeye başladılar. Kalite güvencesi anlayışı yalnızca operasyonel süreçlerin kalitesine odaklanan bir anlayıştı. Oysa bizler, kuruluşlarımızın artan rekabete kurumsal olarak cevap verebilmesi için yönetsel süreçlerimiz de dahil olmak üzere tüm süreçlerimizde ve faaliyetlerimizde bir kalite ve verimlilik
anlayışının/ kültürünün egemen olmasını istiyorduk. Bu arayışımıza yanıtı 90'lı yıllarda ülkemizde de hızla yaygınlaşmaya başlayan Toplam Kalite Yönetimi yaklaşımında bulduk. Toplam kalite felsefesini bizlere kalıcı rekabet avantajı sağlayacak bir yönetim felsefesi olarak benimsedik. Toplam kalite felsefesini somutlaştıran 'EFQM Mükemmellik Modeli' öncelikle Kentsa şirketleri tarafından bir yönetim modeli olarak benimsendi. 90'lı yıllarla birlikte verimlilik ve maliyet odaklı bir kalite kültürü
oluşturma çalışmalarına başladık. Bu çalışmalar kapsamında pek çok uygulamayı da devreye aldık. Örneğin, üretim alanlarında verimliliğin yakın takibini sağlayan 'shop-floor' sistemleri, çalışanların kalite ve verimlilik artışında bizzat rol aldıkları 'iyileştirme ekipleri', tüm makine ve ekipmanımızdan yüksek verimlilikte yararlanmamızı sağlayan 'toplam verimli bakım' (TPM: total productive maintanance), tüm süreçlerdeki verimsiz aktivitelerin maliyetlere yansımasının izlenmesi ve bunların azaltılmasına
yönelik 'kalitesizlik maliyeti sistemi'. Verimlilik anlayışının egemen olduğu iş yapma kültürü sadece iş sonuçlarına olumlu yansımakla kalmadı. Aynı zamanda 90'lı yılların ilk yarısında, benim de genel müdür olarak görev yaptığım Kordsa'nın, Milli Prodüktivite Merkezi tarafından 4 ayrı kategoride 6 kez ödüllendirilmesini de sağladı" dedi.
SABANCI TOPLULUĞU'NDA VERİMLİLİK
Sabancı Topluluğu'ndaki verimlilik yaklaşımına da değinen Sabancı, "Topluluk olarak sonuç odaklı bir kültürün yaygınlaştırılması ve benimsenmesine yönelik çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunu yaparken tüm faaliyetlerimizin yüksek bir operasyonel verimlilikle gerçekleşmesine önem veriyor, değer yaratma ve sürdürülebilir büyüme gibi, grubumuzun temel performans hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik olmasına özen gösteriyoruz. Öte yandan, rekabet koşulları ve mükemmellik anlayışımız, değer yaratmayan ve katma
değersiz işlerin elimine edilmesini gerektiriyor. Bu nedenle de bu anlayışı aynı zamanda tüm süreçlerin yönetiminde de göstermek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Kuruluşlarımız operasyonel mükemmelliklerini her geçen gün daha da geliştirmek amacıyla çeşitli projeleri ve yaklaşımları hayata geçiriyorlar. Operasyonel mükemmelliğin topluluğumuz için bir temel yetkinlik (core competency) haline geldiğini söyleyebilirim. Göz bebeklerimizden EnerjiSA'yı örnek vereyim. İki hafta önce Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan ve Sayın Bakanımız Taner Yıldız ile EnerjiSA şirketimizin Bandırma Doğal Gaz Kombine Çevrim Santrali'ni açtık. Santral, Türkiye'nin kriz sonrası yine hızla artan elektrik enerjisi talebine en kısa sürede cevap vermeyi amaçlıyor. Bandırma Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali yüzde 60 verimi ile Türkiye'nin en verimli doğalgaz santrali oldu. Daha az doğalgazla daha çok elektrik üretecek. Bandırma Santrali'nin bu yüksek verimlilik oranı yılda 50 bin ton daha az karbon salımına yol açarak, küresel ısınma
tehdidini azaltmaya katkıda bulunacak. Yüzde 60 verimlilikle aşağı yukarı rakiplerimizle aramızda yüzde 10'a varan bir maliyet avantajı da yaratmış olduk. Yani sürdürülebilir verimlilik felsefesini içselleştirerek tüm paydaşlarımıza kazanç sağladık" diye konuştu.
DÜNYADA VERİMLİLİK ANLAYIŞI
Ülkelerin verimliliği konusuna da değinen Sabancı, şunları kaydetti:
"Verimliliğin özünde daha az kaynakla daha fazla ve etkin değer yaratmak var. Dolayısıyla sürdürebilirlilikle iç içe iki kavramdan bahsediyoruz. Bir ülkenin, bir şirketin rekabetçiliği, onun verimliliği ile ölçülür. Ülkelerin verimliliğinin onların refah düzeyini de belirlediğini araştırmalar ile görüyoruz. Yine görüyoruz ki ülkelerin verimliliğinin artması ile 'iyi yönetişimin', iyi işleyen hukuk düzeninin, ekonomik hayatı sadece düzenleyen ve denetleyen bir devlet rolünün, piyasayı oluşturmasına imkan
veren ve yatırımlara açık anlayışın, şeffaf ve ölçülebilir ekonomik verilerin, ekonomide verimliliği ve dolayısıyla refahı artırdığını görüyoruz."
Çağımızın bilimsel ve teknolojik gelişmeler çağı olduğunu belirten Sabancı, "Ekonomik hayatımızda verimliliği ölçmek ve sürdürebilirliliğe olan katkılarını gözlemlemek mümkündür. Çağımız, bilimsel ve teknolojik gelişmeler çağıdır. Sürekli değişime ve gelişime açık olmak, rekabet avantajını sürekli kılmak için gereklidir. Bu gelişmeler, üretim sürecinde ve üretim tekniklerinde yeniliklere yol açmaktadır. Zaten Franz Kafka'nın dediği gibi verimlilik, daha önce hiç yapamadığınız şeyleri gerçekleştirme
kabiliyetidir. Üretim sürecinde ve üretim tekniklerindeki yenilikler de verimliliği doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurabildiğimiz sürece verimlilikte artış sağlayabiliriz. Peter Drucker'in bir sözü var; 'Çalışmanın verimliliği çalışanın değil, yöneticinin sorumluluğudur.' Verimliliği artırmanın başlıca yollarından birinin de organizasyonda ve yönetimde gelişmeler sağlamaktır. Varlıkların yönetilmesinde, insan kaynaklarının yönetiminde başarı gösteren bir kuruluş,
verimlilik düzeyini hızla yükseltir. Üretimde kullanılan makine kapasitesi ile işgücünü, kısa dönemde önemli düzeyde artırıp azaltamayız; bu yüzden bunların tam kullanımı, verimliliği olumlu yönde etkiler. Kapasitenin uzun süre önemli ölçüde düşük kullanıldığı bir ortamda yüksek verimlilikten söz edilemez. Üretim sürecinin her aşamasında kullanılan girdilerin kalitesi önemlidir. Kaliteli girdi, yüksek verimlilik ve kaliteli nihai ürün için vazgeçilmezdir. Aynı şekilde, üretimde kullanılan girdilerin en
önemlisi olan insan gücünün kalitesi de verimliliği doğrudan etkileyen bir faktördür. İyi eğitilmiş, yeterli beslenen, iş kazalarından ve hastalıklarından korunan işgücü, yüksek verimliliğin en şaşmaz güvencesidir. Bu alanlarda devlet ve toplumun bütün kesimlerinde yapılabilecek her türlü geliştirici katkı, ülke ekonomisinin verimliliğini artıracaktır" dedi.
GLOBAL KRİZ
Global krizin verimlilik ile olan ilişkisine de değinen Güler Sabancı, şunları söyledi:
"Bu krize, verimlilik artışına dayanmayan gevşek para politikaları ve para bolluğu sonucu aşırı borçlanmalar sebep oldu. Para bolluğu, serbest sermaye hareketi ortamında aşırı talebe dönüştü. Aktif fiyatlarını, borsaları, konut fiyatlarını, emtia fiyatlarını şişirdi. Aktif balonları kredi balonu yarattı. Risk olgusu neredeyse unutuldu. Verimlilik artışı, üretim artışı bunu yakalayamadı. Reel sektörün gerçekleri ve verimlilik ile bağı kopmuş bir ortam doğdu ve sürdürülebilir olmadığı anlaşıldı. Fiyatların
ve faizlerin yükselmeye geçmesiyle sistem çöktü. Talep hızla daraldı. Alınan aşırı riskler (toksik asetler) nedeniyle finans sistemi çökme eşiğine geldi. Verimlilik artışına dayanmayan para ve bütçe gevşetilerek, şişirilen talebin sürdürülebilir olmadığı görüldü. Şimdi tüm dünyanın bundan ders alması gerekiyor. Bildiğiniz gibi Eylül 2008'de patlayan kriz dünyanın birçok dengesini sarstı. Bu dönemde G20 ülkeleri nispeten iyi sayılabilecek bir koordinasyonla yapılması gerekenleri yapmaya çalıştılar. Ancak
taşlar henüz tamamen yerine oturmadı. ABD ve Avrupa gibi gelişmiş piyasaların krizden daha yavaş çıktıklarını görüyoruz. Gerçekten de yapılan olağanüstü kamusal yardımlara rağmen gelişmiş piyasalar tam olarak kendilerine henüz gelemediler. Gelişmiş piyasalarda birçok şirket battı, devletten aldıkları yardımla ayakta kalan birçok şirketin de verimliliği artıran şirket içi reformları yapamadıklarını gözlemliyoruz. ABD'deki yavaş büyüme kamu desteğiyle oluyor. İç talebe, yatırıma dayalı bir büyüme
göremiyoruz. Kamu açıkları ve kamu borçları çok yüksek seviyelere çıktı. Bir sorunun çözümü, bir başka sorunu ağırlaştırdı. ABD'deki birçok şirket, devletten bolca para almasına rağmen henüz bu parayı stratejik bir verimlilik politikasıyla harmanlayamadığı için zorlanıyorlar, istedikleri gibi büyüyemiyorlar. Aldıkları devlet yardımını kısa vadede kullandıkları için, orta ve uzun vadede verimliliğe ve sürdürülebilirliğe yatırım yapmak için tekrar destek bekliyorlar. Avrupa'da da farklı hikayeler var,
mesela komşumuz Yunanistan'a bakınca verimlilik sağlayamayan, şeffaf olmayan bir ekonominin sonuçlarının ne kadar kötü olabileceğini gördük."
Sabancı, Almanya'nın ise farklı bir durumda olduğunu belirterek, "Almanya'da kriz başladığında hükümet, sanayi, işveren, sendika, yani tüm ülke birlikte krizden çıkma planları yaptı. Karşılıklı mutabık kaldılar, uyumlu çalıştılar. Verimliliği esas alan tedbirleri birlikte uyguladılar. Şimdi Almanya'daki işsizlik, kriz öncesinden daha aşağı seviyelere düştü-hatta ülkedeki işsizlik oranı son 20 yılın en düşük seviyesinde. Almanların yüksek teknoloji üreten bin 300 şirketi bulunuyor. Başka ülkelerin
üretemediği yüksek teknolojiyi üreten inovasyona ve verimliliğe büyük önem veren Almanya, yeniden Avrupa'nın en verimli ülkesi haline geldi. Avrupa, kendi içinde, ülkeler arasındaki bu dengesizliği çözmeye çalışıyor" dedi.
TÜRKİYE'DE DURUM
Kriz sonrası büyümenin ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde görüldüğünü ifade eden Sabancı, Türkiye'nin de krizi iyi atlatan ülkelerin başında yer aldığını belirtti. Sabancı sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin sağlam bankacılık altyapısı, toksik aktif sorunu olmaması ve akılcı uygulanan mali politikası, bizi krizin en kötü etkilerinden korudu. 2001 krizinden sonra yeniden yapılandırılan bankacılık sistemi çok başarılı oldu. Örneğin MB ve BDDK gibi özerk kurumlar sistemin başarılı olmasını sağladı. Bankacılık sektörünün güçlü sermayesi ve dinamik müşteri takibi, Türkiye'nin büyümesini desteklemeye hazır. Bankalarımızın sermaye yeterliliği, Avrupa ortalamasından yüksek ama daha önemlisi sermaye
verimliliği, yani sermayesine göre karlılıklarda memnuniyet verici düzeyde sürdürülebilir bir yapıda. Bütün bunlar da Türkiye'nin borç stoku ve bütçe açığı sıralamalarında dünya ülkeleri arasında en iyi yerlerde olmasını sağladı. Türkiye'nin ekonomik iklimi düzeldi. Altyapımız sağlam, özelleştirmeler hızla devam ediyor. Devlet, denetim mekanizmasına yönelik regülasyonları hayata geçiriyor. Bu rekabetçi ortam, verimliliği de zorunlu hale getiriyor. Büyüme rakamlarımız sadece G-20 değil, tüm dünya ülkelerine
örnek seviyelerde. Enflasyon kontrol altında devam ediyor, dolayısıyla da düşük faiz ve uzun vadeli kredi imkanları artıyor. Bu vesileyle de ilk defa yatırım yapma ratingine yükseleceğimizin işaretlerini almaya başladık. Bir senede dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında 17'den 16'ya çıktık. Fakat sürdürülebilir verimliliği yakalamak için çok daha fazla çalışmamız gerekecek. Özelleştirmelere tam hızla devam etmeliyiz ki şirketlerimiz daha verimli çalışsın, hedeflerini tuttursun, şeffaflığı
yakalasın. Üstüne basarak yeniden söylüyorum, verimlilik başarının göstergesidir. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için en büyük risk, büyük cari açık ve bunu finanse eden, dışarıdan gelen sıcak paradır. Bu durumda orta ve uzun vadede kamu harcamalarını azaltmamız, yatırımları arttırmamız, geleceğe hazırlanmamız gerekmektedir. Ülkemizdeki bu müspet gelişmelere paralel rekabet gücümüzü sürekli geliştirmek için daha odaklanmış çalışmalara ve politikalara ihtiyacımız var. Tüketimi teşvik ederken reel
sektörü ve verimliliği teşvik eden politikaları gözardı etmemeliyiz. Ülkemiz iyi bir büyüme ve gelişme dönemine girmiştir. Ancak dünyadaki gelişmelere hassas olmalıyız. Artık G-20'nin önemli bir üyesiyiz. IMF'de söz sahibi oluyoruz. Dünyanın sürdürülebilirlik konusuna en öncelikli konularından biri olan enerjide çok önemli role sahibiz."
Önümüzdeki dönemde tüm dünyanın gündeminde öne çıkan iki konunun verimlilik ve sürdürülebilirlik olduğunu belirten Sabancı, "Bu nedenle biz de ülke olarak, Türk özel sektörü olarak, daha uzun vadeli stratejilere odaklanarak, bu vizyonla hareket etmeliyiz. İşin özünü asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. İşin özü rekabet gücü ve verimliliktir" sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı'ya konuşmasının ardından Dünya Verimlilik Ödülü takdim edildi.
(CC-E)
Konuşmasında merhum iş adamı Sakıp Sabancı'nın verimlilik konusuna verdiği öneme dikkat çeken Güler Sabancı, "Sakıp Bey verimliliğin dünyamızın ekonomik sorunlarını çözümleyecek anahtar kavramlardan biri olduğuna inanırdı. Çünkü yaptığımız her işte rekabetçi olmak için kalite, fiyat, servis üçgeninde başarılı olmak için verimliliğin her aşamada tanımlanması ve ölçülmesi gerekmektedir. Sürekli daha iyiyi arama, iyileştirme, geliştirme, operasyonel mükemmellik yolunda ilerleme, Sabancı olarak çalışma
kültürümüzün de bir parçasıdır. Paul Meyer'in dediği gibi 'Verimlilik kazayla olmaz. Verimlilik her zaman mükemmelliğe, akılcı planlamaya ve odaklanmış efora olan köklü bir bağlılığın sonucudur.' İşte bu sebepten dolayı da Sabancı'da verimlilik başarının tarifidir. Biz bunu bir kültür olarak benimsedik" dedi.
VERİMLİLİK ANLAYIŞI
Verimlilik yaklaşımı ile ilgili yıllar içinde görülen değişime de vurgu yapan Sabancı, "80'li yıllara kadar üretilen ürün ve hizmetlerin kalitesine odaklı geleneksel kalite kontrol anlayışı pazara egemendi. Nihai ürünün ve hizmetin kalitesinin kontrol edilmesine yönelik bu yaklaşım verimsiz ve maliyeti yüksek bir çözümdü. Gelişen pazar ve rekabet koşulları daha verimli ve az maliyetli bir kalite anlayışına geçmemizi gerekli kılıyordu. Bu da nihai ürünün kalitesinden çok o ürünün üretildiği süreçlerin
kalitesine odaklanılan kalite güvencesi 'quality assurance' anlayışıydı. 80'li yıllarla birlikte Sabancı Holding bünyesindeki öncü kuruluşlar kalite kontrol anlayışından kalite güvencesi anlayışına geçmeye başladılar. Kalite güvencesi anlayışı yalnızca operasyonel süreçlerin kalitesine odaklanan bir anlayıştı. Oysa bizler, kuruluşlarımızın artan rekabete kurumsal olarak cevap verebilmesi için yönetsel süreçlerimiz de dahil olmak üzere tüm süreçlerimizde ve faaliyetlerimizde bir kalite ve verimlilik
anlayışının/ kültürünün egemen olmasını istiyorduk. Bu arayışımıza yanıtı 90'lı yıllarda ülkemizde de hızla yaygınlaşmaya başlayan Toplam Kalite Yönetimi yaklaşımında bulduk. Toplam kalite felsefesini bizlere kalıcı rekabet avantajı sağlayacak bir yönetim felsefesi olarak benimsedik. Toplam kalite felsefesini somutlaştıran 'EFQM Mükemmellik Modeli' öncelikle Kentsa şirketleri tarafından bir yönetim modeli olarak benimsendi. 90'lı yıllarla birlikte verimlilik ve maliyet odaklı bir kalite kültürü
oluşturma çalışmalarına başladık. Bu çalışmalar kapsamında pek çok uygulamayı da devreye aldık. Örneğin, üretim alanlarında verimliliğin yakın takibini sağlayan 'shop-floor' sistemleri, çalışanların kalite ve verimlilik artışında bizzat rol aldıkları 'iyileştirme ekipleri', tüm makine ve ekipmanımızdan yüksek verimlilikte yararlanmamızı sağlayan 'toplam verimli bakım' (TPM: total productive maintanance), tüm süreçlerdeki verimsiz aktivitelerin maliyetlere yansımasının izlenmesi ve bunların azaltılmasına
yönelik 'kalitesizlik maliyeti sistemi'. Verimlilik anlayışının egemen olduğu iş yapma kültürü sadece iş sonuçlarına olumlu yansımakla kalmadı. Aynı zamanda 90'lı yılların ilk yarısında, benim de genel müdür olarak görev yaptığım Kordsa'nın, Milli Prodüktivite Merkezi tarafından 4 ayrı kategoride 6 kez ödüllendirilmesini de sağladı" dedi.
SABANCI TOPLULUĞU'NDA VERİMLİLİK
Sabancı Topluluğu'ndaki verimlilik yaklaşımına da değinen Sabancı, "Topluluk olarak sonuç odaklı bir kültürün yaygınlaştırılması ve benimsenmesine yönelik çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunu yaparken tüm faaliyetlerimizin yüksek bir operasyonel verimlilikle gerçekleşmesine önem veriyor, değer yaratma ve sürdürülebilir büyüme gibi, grubumuzun temel performans hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik olmasına özen gösteriyoruz. Öte yandan, rekabet koşulları ve mükemmellik anlayışımız, değer yaratmayan ve katma
değersiz işlerin elimine edilmesini gerektiriyor. Bu nedenle de bu anlayışı aynı zamanda tüm süreçlerin yönetiminde de göstermek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Kuruluşlarımız operasyonel mükemmelliklerini her geçen gün daha da geliştirmek amacıyla çeşitli projeleri ve yaklaşımları hayata geçiriyorlar. Operasyonel mükemmelliğin topluluğumuz için bir temel yetkinlik (core competency) haline geldiğini söyleyebilirim. Göz bebeklerimizden EnerjiSA'yı örnek vereyim. İki hafta önce Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan ve Sayın Bakanımız Taner Yıldız ile EnerjiSA şirketimizin Bandırma Doğal Gaz Kombine Çevrim Santrali'ni açtık. Santral, Türkiye'nin kriz sonrası yine hızla artan elektrik enerjisi talebine en kısa sürede cevap vermeyi amaçlıyor. Bandırma Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali yüzde 60 verimi ile Türkiye'nin en verimli doğalgaz santrali oldu. Daha az doğalgazla daha çok elektrik üretecek. Bandırma Santrali'nin bu yüksek verimlilik oranı yılda 50 bin ton daha az karbon salımına yol açarak, küresel ısınma
tehdidini azaltmaya katkıda bulunacak. Yüzde 60 verimlilikle aşağı yukarı rakiplerimizle aramızda yüzde 10'a varan bir maliyet avantajı da yaratmış olduk. Yani sürdürülebilir verimlilik felsefesini içselleştirerek tüm paydaşlarımıza kazanç sağladık" diye konuştu.
DÜNYADA VERİMLİLİK ANLAYIŞI
Ülkelerin verimliliği konusuna da değinen Sabancı, şunları kaydetti:
"Verimliliğin özünde daha az kaynakla daha fazla ve etkin değer yaratmak var. Dolayısıyla sürdürebilirlilikle iç içe iki kavramdan bahsediyoruz. Bir ülkenin, bir şirketin rekabetçiliği, onun verimliliği ile ölçülür. Ülkelerin verimliliğinin onların refah düzeyini de belirlediğini araştırmalar ile görüyoruz. Yine görüyoruz ki ülkelerin verimliliğinin artması ile 'iyi yönetişimin', iyi işleyen hukuk düzeninin, ekonomik hayatı sadece düzenleyen ve denetleyen bir devlet rolünün, piyasayı oluşturmasına imkan
veren ve yatırımlara açık anlayışın, şeffaf ve ölçülebilir ekonomik verilerin, ekonomide verimliliği ve dolayısıyla refahı artırdığını görüyoruz."
Çağımızın bilimsel ve teknolojik gelişmeler çağı olduğunu belirten Sabancı, "Ekonomik hayatımızda verimliliği ölçmek ve sürdürebilirliliğe olan katkılarını gözlemlemek mümkündür. Çağımız, bilimsel ve teknolojik gelişmeler çağıdır. Sürekli değişime ve gelişime açık olmak, rekabet avantajını sürekli kılmak için gereklidir. Bu gelişmeler, üretim sürecinde ve üretim tekniklerinde yeniliklere yol açmaktadır. Zaten Franz Kafka'nın dediği gibi verimlilik, daha önce hiç yapamadığınız şeyleri gerçekleştirme
kabiliyetidir. Üretim sürecinde ve üretim tekniklerindeki yenilikler de verimliliği doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurabildiğimiz sürece verimlilikte artış sağlayabiliriz. Peter Drucker'in bir sözü var; 'Çalışmanın verimliliği çalışanın değil, yöneticinin sorumluluğudur.' Verimliliği artırmanın başlıca yollarından birinin de organizasyonda ve yönetimde gelişmeler sağlamaktır. Varlıkların yönetilmesinde, insan kaynaklarının yönetiminde başarı gösteren bir kuruluş,
verimlilik düzeyini hızla yükseltir. Üretimde kullanılan makine kapasitesi ile işgücünü, kısa dönemde önemli düzeyde artırıp azaltamayız; bu yüzden bunların tam kullanımı, verimliliği olumlu yönde etkiler. Kapasitenin uzun süre önemli ölçüde düşük kullanıldığı bir ortamda yüksek verimlilikten söz edilemez. Üretim sürecinin her aşamasında kullanılan girdilerin kalitesi önemlidir. Kaliteli girdi, yüksek verimlilik ve kaliteli nihai ürün için vazgeçilmezdir. Aynı şekilde, üretimde kullanılan girdilerin en
önemlisi olan insan gücünün kalitesi de verimliliği doğrudan etkileyen bir faktördür. İyi eğitilmiş, yeterli beslenen, iş kazalarından ve hastalıklarından korunan işgücü, yüksek verimliliğin en şaşmaz güvencesidir. Bu alanlarda devlet ve toplumun bütün kesimlerinde yapılabilecek her türlü geliştirici katkı, ülke ekonomisinin verimliliğini artıracaktır" dedi.
GLOBAL KRİZ
Global krizin verimlilik ile olan ilişkisine de değinen Güler Sabancı, şunları söyledi:
"Bu krize, verimlilik artışına dayanmayan gevşek para politikaları ve para bolluğu sonucu aşırı borçlanmalar sebep oldu. Para bolluğu, serbest sermaye hareketi ortamında aşırı talebe dönüştü. Aktif fiyatlarını, borsaları, konut fiyatlarını, emtia fiyatlarını şişirdi. Aktif balonları kredi balonu yarattı. Risk olgusu neredeyse unutuldu. Verimlilik artışı, üretim artışı bunu yakalayamadı. Reel sektörün gerçekleri ve verimlilik ile bağı kopmuş bir ortam doğdu ve sürdürülebilir olmadığı anlaşıldı. Fiyatların
ve faizlerin yükselmeye geçmesiyle sistem çöktü. Talep hızla daraldı. Alınan aşırı riskler (toksik asetler) nedeniyle finans sistemi çökme eşiğine geldi. Verimlilik artışına dayanmayan para ve bütçe gevşetilerek, şişirilen talebin sürdürülebilir olmadığı görüldü. Şimdi tüm dünyanın bundan ders alması gerekiyor. Bildiğiniz gibi Eylül 2008'de patlayan kriz dünyanın birçok dengesini sarstı. Bu dönemde G20 ülkeleri nispeten iyi sayılabilecek bir koordinasyonla yapılması gerekenleri yapmaya çalıştılar. Ancak
taşlar henüz tamamen yerine oturmadı. ABD ve Avrupa gibi gelişmiş piyasaların krizden daha yavaş çıktıklarını görüyoruz. Gerçekten de yapılan olağanüstü kamusal yardımlara rağmen gelişmiş piyasalar tam olarak kendilerine henüz gelemediler. Gelişmiş piyasalarda birçok şirket battı, devletten aldıkları yardımla ayakta kalan birçok şirketin de verimliliği artıran şirket içi reformları yapamadıklarını gözlemliyoruz. ABD'deki yavaş büyüme kamu desteğiyle oluyor. İç talebe, yatırıma dayalı bir büyüme
göremiyoruz. Kamu açıkları ve kamu borçları çok yüksek seviyelere çıktı. Bir sorunun çözümü, bir başka sorunu ağırlaştırdı. ABD'deki birçok şirket, devletten bolca para almasına rağmen henüz bu parayı stratejik bir verimlilik politikasıyla harmanlayamadığı için zorlanıyorlar, istedikleri gibi büyüyemiyorlar. Aldıkları devlet yardımını kısa vadede kullandıkları için, orta ve uzun vadede verimliliğe ve sürdürülebilirliğe yatırım yapmak için tekrar destek bekliyorlar. Avrupa'da da farklı hikayeler var,
mesela komşumuz Yunanistan'a bakınca verimlilik sağlayamayan, şeffaf olmayan bir ekonominin sonuçlarının ne kadar kötü olabileceğini gördük."
Sabancı, Almanya'nın ise farklı bir durumda olduğunu belirterek, "Almanya'da kriz başladığında hükümet, sanayi, işveren, sendika, yani tüm ülke birlikte krizden çıkma planları yaptı. Karşılıklı mutabık kaldılar, uyumlu çalıştılar. Verimliliği esas alan tedbirleri birlikte uyguladılar. Şimdi Almanya'daki işsizlik, kriz öncesinden daha aşağı seviyelere düştü-hatta ülkedeki işsizlik oranı son 20 yılın en düşük seviyesinde. Almanların yüksek teknoloji üreten bin 300 şirketi bulunuyor. Başka ülkelerin
üretemediği yüksek teknolojiyi üreten inovasyona ve verimliliğe büyük önem veren Almanya, yeniden Avrupa'nın en verimli ülkesi haline geldi. Avrupa, kendi içinde, ülkeler arasındaki bu dengesizliği çözmeye çalışıyor" dedi.
TÜRKİYE'DE DURUM
Kriz sonrası büyümenin ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde görüldüğünü ifade eden Sabancı, Türkiye'nin de krizi iyi atlatan ülkelerin başında yer aldığını belirtti. Sabancı sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin sağlam bankacılık altyapısı, toksik aktif sorunu olmaması ve akılcı uygulanan mali politikası, bizi krizin en kötü etkilerinden korudu. 2001 krizinden sonra yeniden yapılandırılan bankacılık sistemi çok başarılı oldu. Örneğin MB ve BDDK gibi özerk kurumlar sistemin başarılı olmasını sağladı. Bankacılık sektörünün güçlü sermayesi ve dinamik müşteri takibi, Türkiye'nin büyümesini desteklemeye hazır. Bankalarımızın sermaye yeterliliği, Avrupa ortalamasından yüksek ama daha önemlisi sermaye
verimliliği, yani sermayesine göre karlılıklarda memnuniyet verici düzeyde sürdürülebilir bir yapıda. Bütün bunlar da Türkiye'nin borç stoku ve bütçe açığı sıralamalarında dünya ülkeleri arasında en iyi yerlerde olmasını sağladı. Türkiye'nin ekonomik iklimi düzeldi. Altyapımız sağlam, özelleştirmeler hızla devam ediyor. Devlet, denetim mekanizmasına yönelik regülasyonları hayata geçiriyor. Bu rekabetçi ortam, verimliliği de zorunlu hale getiriyor. Büyüme rakamlarımız sadece G-20 değil, tüm dünya ülkelerine
örnek seviyelerde. Enflasyon kontrol altında devam ediyor, dolayısıyla da düşük faiz ve uzun vadeli kredi imkanları artıyor. Bu vesileyle de ilk defa yatırım yapma ratingine yükseleceğimizin işaretlerini almaya başladık. Bir senede dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında 17'den 16'ya çıktık. Fakat sürdürülebilir verimliliği yakalamak için çok daha fazla çalışmamız gerekecek. Özelleştirmelere tam hızla devam etmeliyiz ki şirketlerimiz daha verimli çalışsın, hedeflerini tuttursun, şeffaflığı
yakalasın. Üstüne basarak yeniden söylüyorum, verimlilik başarının göstergesidir. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için en büyük risk, büyük cari açık ve bunu finanse eden, dışarıdan gelen sıcak paradır. Bu durumda orta ve uzun vadede kamu harcamalarını azaltmamız, yatırımları arttırmamız, geleceğe hazırlanmamız gerekmektedir. Ülkemizdeki bu müspet gelişmelere paralel rekabet gücümüzü sürekli geliştirmek için daha odaklanmış çalışmalara ve politikalara ihtiyacımız var. Tüketimi teşvik ederken reel
sektörü ve verimliliği teşvik eden politikaları gözardı etmemeliyiz. Ülkemiz iyi bir büyüme ve gelişme dönemine girmiştir. Ancak dünyadaki gelişmelere hassas olmalıyız. Artık G-20'nin önemli bir üyesiyiz. IMF'de söz sahibi oluyoruz. Dünyanın sürdürülebilirlik konusuna en öncelikli konularından biri olan enerjide çok önemli role sahibiz."
Önümüzdeki dönemde tüm dünyanın gündeminde öne çıkan iki konunun verimlilik ve sürdürülebilirlik olduğunu belirten Sabancı, "Bu nedenle biz de ülke olarak, Türk özel sektörü olarak, daha uzun vadeli stratejilere odaklanarak, bu vizyonla hareket etmeliyiz. İşin özünü asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. İşin özü rekabet gücü ve verimliliktir" sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı'ya konuşmasının ardından Dünya Verimlilik Ödülü takdim edildi.
(CC-E)