Akademisyenler 'kuzey'e baktı
5 yıl dağda kalan Kürt akademisyen Dr. Diler Ahmed'e göre Kandil'i bir ağ gibi saran tüneller bombalamayı çözüm olmaktan çıkarıyor
Kürt sorunu, Türkiye’de gazeteciler, aydınlar, akademisyenler arasında hayli popüler bir tartışma konusu. Herkesin istediği barışçıl, siyasal bir çözüm. Siyasal çözüm, ama nasıl? Doğal olarak herkes gözünü dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan benzer sorunlara ait çözüm modellerine dikmiş durumda. Bask, Katalan, Güney Afrika, Rusya hatta Güney Amerika pratikleri ürettiği modelleri tartışmak ve bu modellerden çıkan kimi dersleri Türkiye’ye uyarlama çabası, entelektüel camianın vazgeçilmezleri arasında.
Bu tartışmalar ilerlerken, Kürt sorununun tam odağında olmasına karşın yaşanan çatışmaların artık hayli uzağında olan bir kesime, Kürt akademisyenlere kulak verdik. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Celal Talabani’nin (son yıllarda Goran Hareketi’nin) etkin olduğu Süleymaniye’ye gidip üniversitesinin kapısını çalıyoruz. Sorular herkesin merakına hitap ediyor: Kuzeydeki kardeşlerine ve PKK’ya nasıl
bakıyorlar? Kürdistan’ın dil ve toprak birliğini sağlamak gibi bir hedef var mı? Bir süredir hayli uyumlu görünen KDP ve KYB’nin PKK’nın tasfiyesinde kullanılabilmesi mümkün mü? Güneydeki Kürt akademisyenlerin Türkiye’deki sorunun çözümü için üzerinde durdukları model hangisi? Bu soruları Süleymaniye Üniversitesi’nde görevli akademisyenler yanıtladı.
Ayrılık imkânsız çözüm ‘özerklik’
Dr. Dilêr Ahmed. Süleymaniye Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim görevlisi. Master ve doktora danışmanlığı da yapıyor. Türkiye’deki Kürt sorununu çok yakından takip ediyor. Onun çözüm önerisi, ne Bask ne Katalan ne de dış dünyaya ait başka bir model. Dr. Dilêr, Türkiye’deki Kürt sorununa çözüm olarak ‘Kürdistan Modeli’ni öneriyor: Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin bir benzerini. Dr. Dilêr’in bir özelliği de 1980’li yılların başlarında Celal Talabani’nin liderliğindeki KYB’de peşmergelik yapmış olması. Tam beş yılını, Türkiye için çok ‘tanıdık’ bir yerde, Kandil Dağı’nda geçirmiş. Şimdilerde PKK’ya ev sahipliği yapan Kandil’i onun gözünden öğrenmenin ve Türkiye’deki Kürt sorununu nasıl değerlendirdiğini anlamanın tam sırası. Dr. Dilêr, Türkiye’ye dair çarpıcı bir anısıyla başlıyor söze:
Tokat atma özgürlüğü
“Yıllar önce İsveç’te yaşıyordum. Türkiye’ye gidip gelirken görevlilerin tavrı hiç insancıl değildi. Fakat şimdi ekonomik ilişki ve çıkarların artması bunu değiştirdi. O dönemde polis, üniversitedeki kimliğime bakarak beni sorguladı. ‘Neden geliyorsun, ne işin var?’ gibi sorular sordu. Ben ‘üniversite özgürdür’ deyince polis, ‘o zaman bizim de tokat atma özgürlüğümüz var’ diye bir söz söylemişti.
Irak şu an para deposu. O paraya sahip olan, birçok şeyi kontrol edebiliyor. Şu an kimse Irak’ta vatanseverlik, milliyetçilik gibi kavramları önemsemiyor. İran, Şiiler vasıtasıyla o parayı kontrol etmek istiyor. Sünniler, Irak hükümetinin desteğini alarak o parayı kontrol etmek istiyor. Kürtler de siyasi taleplerinin yerine getirilmesinin yanı sıra o paradan pay almak istiyor. Kimse Irak’a önem vermiyor, geleceğinin ne olacağını önemsemiyor. Binlerce yıldır süren bu çelişkiler kolay kolay bitmez. Tarih boyunca başka güçlerin egemenliği vardı. Son 70 yıldır yapılanlar ise askeri güçle oldu. Fakat zorla olduğu için de tutmuyor.
Kandil’de 5 yıl
Kandil’e gittim. Orada 1981’den 1986’ya kadar beş yıl KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) adına peşmergelik yaptım. O bölgeye gittiğimde kontrol noktalarının Kürdistan hükümetine bağlı olduğunu düşünüyordum. Bir baktım ki o kontrol noktaları PKK’ya ait. Belli ki aralarında bir anlaşma var. Yoksa kimse kendi başına orada kontrol noktası kuramaz. Kürdistan’daki her iki parti de PKK’nın Güney Kürdistan’da olmasından memnun değiller. Birincisi o bölgede kendileri iktidara sahip olmak istiyorlar, dolayısıyla ortak istemiyorlar. Ayrıca PKK’nın varlığı Türkiye ile ilişkileri zedeliyor. Mam Celal ile Mesut’un Türkiye ile ilişkileri milyarlarca dolarlık bir ticaret üzerine kurulmuş. Hem KDP, hem KYB geçmişte PKK’ya karşı savaştı ama yenemedi. O dağlarda PKK’nın 20 bin gerillaya dayalı bir gücü var.
ABD bile çıkaramaz
PKK’yı oradan kimse, hatta ABD bile çıkaramaz. Kandil, İran ve Irak sınırı arasında uzanıyor. KDP ve KYB ile sınırı var. Bir taraftan saldırı olursa, diğer taraftan yardım bulabilir. Zaten bölgede taraftarları da var. O dağlarda öyle tüneller yapılmış ki saklanmak için çok elverişli. Ne kadar bombalansa bile hiçbir sonuç elde edilemez. PKK terbiyesi almış bir kişi de ölmeden o dağları terk etmez. Onlar Irak ya da İran Kürtleri gibi değil. Kendilerine özgü bir disiplinleri var. Ayrıca oradan çıkarılsa bile, Türkiye’deki dağlara yerleşecektir. Bu, Türkiye için daha olumsuz bir durum yaratır. Sadece bombalamak değil, kara harekâtıyla da sonuç almak mümkün değil. PKK’lıler sürekli yer değiştiriyor. Buna alışkınlar. Süleymaniye’ye, Hewler’e gelirler ya da Türkiye’ye giderler. Napolyon’un ünlü bir sözü var. Bir dağa keçi gittikten sonra bir insan da gidebilir. Bir insan giderse elli insan, yüz insan da gidebilir. Bu sorunun çözümü öldürerek, bombalayarak olmaz.
Kürtler 50 milyon olursa
1920’li yıllarda Türkiye’de Kürt yok diyorlardı. Kenan Evren darbesi, Çiller hükümeti, Ecevit hükümeti döneminde hep böyle oldu. Ama artık çıkar yol kalmadı. Şimdi iyi şeyler oluyor. Kürt sorununu çözerse bu, Türkiye için en büyük siyasi ve ekonomik çıkardır. Son referandum, anayasaya Kürtlerin haklarının girmesinin önünü açtı. Kürt sorununun çözümü AKP’nin stratejik amacı.
Beni yakın bir zamanda arayıp, Kürt sorununun çözümü için imza topladıklarını söylediler. Biz destekledik. Ayrıca bir toplantı düzenlendi. Toplantıya bazı gazeteciler, Duhok, Erbil ve Süleymaniye’deki öğretim üyeleri katıldı. Kamuran Bervari isimli bir PKK destekçisi de toplantıda vardı. Ortak görüş, Kürt sorununun barışçıl bir biçimde çözülmesiydi. O toplantıda bu sorunun gittikçe karmaşıklaştığını ve çözülmedikçe daha da zorlaşacağını söyledim. 20-30 yıl sonra Kürt nüfusu 50 milyon olunca Türkiye ne yapacak. Kürt nüfusu sürekli artıyor. Hükümetin bir entegrasyon programı olmalı ki gelecekte daha büyük zorluklar yaşanmasın.
Çözüm önerisi
Türkiye’deki Kürt meselesinin çözüm modeli olarak Irak Kürdistanı’nı öneriyorum. Eğer demokratik bir biçimde çözmek istersen, referandum yapılması gerekir. Avrupa 19. yüzyıldan 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar düşmandı. Birbirlerinin kanını akıttı. Şimdi ortak parlamentoları, ortak paraları var. Tarih gösterdi ki, hiçbir sorun jenosit ile çözümlenmiyor. PKK tüm bunlara karşı bir tepki hareketidir. Örneğin Diyarbakır başkent olabilir. Almanya’da Bavyera eyaletinin durumunu düşünün. Bu eyaletin diğer ülkelerde konsoloslukları, ticari ataşeleri bile var. Ama sonuçta Almanya’ya bağlıdır. Kürtlerin de kendi parlamentolarının olması çok normaldir. Başta zor olacağı kesin ama zamanla her şey doğallaşır. Ankara ve İstanbul’un, Diyarbakır ve Mardin ile ortak kültürleri var. Ayırmaya çalışsanız bile ayrılmazlar. PKK’nın anadilde eğitim, anayasada Kürtlerin haklarının tanınması ve demokratik özerklik gibi taleplerinin gerçekleşmesi son derece kolay. Kürt sorunu çözülmedikçe yavaş yavaş yükseliyor. Anayasaya iki madde daha eklenip yeniden referandum yapılabilir. Nasır döneminde anayasaya Kürtleri ve Arapları kapsayıcı maddeler eklenmiş ve hiç sorun çıkmamıştı. Türkiye’deki sorun konuşularak çözülür. Büyük Britanya, Rusya, zamanında çok büyük ülkelerdi. Şimdi İngiltere küçük bir ülkedir ama yine güçlüdür. Rusya’dan 15 devlet ayrıldı, hâlâ ayakta. Bu sorun anayasal güvenceyle çok rahatlıkla çözülür. Anayasada değişiklik yapıldıktan sonra anadilde eğitim isterse 20 sene sonra olsun.
‘Kan davası gülünç’
Türkiye’de Kürt meselesinde adımlar atılıyor. AKP, milliyetçi çevrelerin etkisi olduğu için daha ileri adımları atamıyor belki ama, beş yıl sonra önemli gelişmeler olabilir. Kürt sorununu çözen parti, milyonlarca oy alır. Sorun siyasi bir sorun burada. Kan davasına çevrilmiş gibi görünse bile çözüm siyaset içinden gelecek. Avrupa örneğini verdim. Bu ülkeler birbiriyle savaştı, karşılıklı ölümler oldu. Ama şimdi Avrupa Birliği diye bir şey var. Türkiye’de yaşanan Türklerle Kürtler arasında bir çelişki değil. Kürtlerle hükümet arasında bir çelişkidir. Saddam döneminde 300 bin Kürt öldürüldü. Ona rağmen biz merkezi hükümet çalışmalarının içindeyiz. Iraklı bir asker gelip bir Kürt öldürmüşse, onun çocuğunun suçu yoktur. Halklar arasında sorun olmaz, sorun her zaman siyasiler arasındadır. Ben Rusya’da Saint Petersburg Üniversitesinde öğrenim gördüğüm zaman, oradaki profesör bizim ‘kan davası’na dayalı bakışımıza gülmüştü. Ben Kürtler için mücadele ederken, bir Arap bizim yanımızda mücadele etmişti. Ben bu nedenle bir Kürt olarak Araplara karşı olamam. Hükümetlerin niyeti olursa her şeyi çözerler.
'Saddam gitti, özgürlük geldi'
Dr. Dilêr, Hewler (Erbil) bölgesinde doğmuş. Irak’ın yakın tarihinin hem tarihçi hem de vatandaş olarak birinci derecede tanıklarından. Saddam dönemindeki üniversiteler ile Kürdistan Özerk Yönetimi kurulduktan sonraki üniversite faaliyetlerini karşılaştırıyor: “Eskiden Irak’ta totaliter bir sistem ve parti kontrolü vardı. Şimdi üniversite büyük bir oranda bağımsız ve özerk diyebiliriz. Üniversitedeki öğrenci ve öğretim üyeleri istedikleri partiyi ya da fikri serbestçe destekleyebilirler. Eskiden herkesin Baas fikrini desteklemesi için çaba sarf edilirdi. Şimdi tabii Kürdistan’daki mevcut partiler öğrenci ve öğretim üyelerinin kendilerini desteklemesini istiyor ama bunu zorla yapmıyorlar. Elit tabakanın muhalif olmasını istemiyorlar. Onun için üniversitelere özel bir önem veriliyor. Öğretim üyeleri için lojman tahsisi, laboratuvar vb. konularında da çok farklı bir iyileşme söz konusu.”
'ABD Kürtlerin güvencesi'
ABD’nin Irak’taki işgali tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tepkiyle karşılanmıştı. Kuzey Irak’ta ise neredeyse Kürtlerin tamamı, ABD’den çok fazla hazzetmeseler de Saddam rejiminden kurtuluşlarının işgal sayesinde olduğunu düşünüyor. Şimdi özerk bir Kürdistan var ve bunun güvencesi yine ABD. ABD çekilirse ne olur? Dr. Dilêr, bu ihtimali pek de yakın görmüyor:
“ABD’nin Irak’tan kolay kolay çekileceğini sanmıyorum. En büyük elçiliklerini Bağdat’ta inşa ettiler. 3 bin kişinin çalıştığı o binanın yakın bir dönemde çekilmek için yapılmadığı kesindir. Ayrıca Irak’ta petrolün varlığı, ABD’li şirketlerin de buradan vazgeçmelerini imkânsız kılıyor. Genel anlamda bakarsak, İsrail’in konumu, petrol rezervlerinin varlığı, Irak’ın İran sınırında oluşu, ABD’nin burayı kolay terk etmeyecek olmasının ipuçlarıdır. Nedenler çok ABD’nin burada kalması için. Terörle mücadelede burayı bir üs haline getirebilir. Amerika bir melek ya da özgürlük misyoneri değildir. Buraya kendi çıkarları için, petrol için geldi.”
Kuzey'de uzlaşma biter mi?
Kuzey Irak’ın işgal sonrasında Irak’ın en güvenli ve barışçıl bölgesi olması, bölgenin iki büyük partisi KDP ile KYB arasındaki uzlaşmayla sağlanmış. Bu uzlaşmanın mimarının da Washington olduğu sır değil. Dr. Dilêr, bundan sonra hiçbir partinin Kürdistan’da tekel olamayacağına inanıyor. Birbiriyle sürekli çatışan KDP ile KYB’nin uzlaşması, ABD açısından bir çeşit ‘kazan–kazan’ formülünün tezahürü. Bu sayede ABD, Irak’ta kendisine çok güçlü bir ittifak buldu ve işgalini meşrulaştırabileceği güçlü bir zemin elde etti. Saddam rejiminden bunalmış Kürtler de kendi kaderlerini tayin etme olanağı buldu. KDP – KYB anlaşması bu yönüyle hem ABD’ye hem de Kürtlere kazandırdı. Şöyle diyor Dr. Dilêr:
KDP ve KYB yenişemedi
“Bush döneminin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, KDP ve KYB arasındaki anlaşmayı sağladı. O anlaşma tedricen hayata geçti. ABD buraya geldikten sonra da aralarında çatışmaya izin vermedi. O zamandan bu yana belli bir istikrar söz konusu. Bu iki grup 1960’lardan sonra sürekli çatışma içinde oldular. Ama gördüler ki, birbirlerini yenemeyecekler. Diğer yandan komşu ülkelerin çıkarları, Kürdistan’da tek partinin güçlü olmasını engelliyor.
Hiçbir güç tekel olamaz
KDP – KYP çatışmalarında Türk hükümetlerinin zaman zaman Barzani’ye yardımcı olduğunu biliyoruz. Artık hiçbir güç, hiçbir parti Kürdistan’da tekel olamaz. Aynı zamanda İran da böyle düşünüyor. Hiçbir partinin tekel olmasına izin vermiyor. Şu an durum değişti. Yıllık 7 ya da 10 milyar dolar merkezi hükümetten Kürdistan’a veriliyor. KDP ile KYB pek çok alanda uzlaştı. Ama ordu, istihbarat ve para konularında tam bir anlaşmaya varmış değiller. Fakat bütün Kürtlerin ortak bir siyaseti var. Bağdat’a, Amerika’ya ve Ortadoğu’ya karşı ortak bir duruş sergiliyorlar. Kürdistan bölgesi, petrol, doğalgaz, su ve zirai açıdan gelişme gösterebilir.