Ne yaptın Mahsun?

'Mahsun Kırmızıgül, Deccali New York sokaklarına salmış. Bir yerde, şapkasını ters giydirmiş Hollywood'a.'


Bence Mahsun Kırmızıgül’ün en büyük numarası, Deccal’i Amerikalıların başına musallat etmesi.
New York’ta Beş Minare filmi üzerine çok şey söylendi. Senaryosu, kurgusu, temposu, çekim teknikleri, oyunculuğu, görsel kalitesi Hollywood yapımlarıyla kıyaslandı. Aldığı övgüleri hak ettiği muhakkak.

Olgunluk eseri
Yönetmenlik ehliyete tabi olmayan bir sanat ve serbest piyasada yarış herkese açık. Mahsun Kırmızıgül de olgunluk eserini verip rüştünü ispatladı bu dalda. Hepsi kabul.
Fakat izleyiciyi bombardımana tuttuğu için sinema dilini fazla çığırtkan, mesajlarını işlemeden verdiği için filmlerini yavan bulanlar da var.
New York’ta Beş Minare’ye bu gözle bakmayı deneyin. Anlatım biçiminde giderek ustalaştığını görüyorum çünkü.
Şifreli mesajlar yakalayabilirsiniz.

Şeytanımız New York’ta
Mesela, Deccal Müslümanların şeytanıdır aslında. Kıyamete ramak kala zuhur edip milleti yoldan çıkaracak anti-Mesih bir kişilik.
Rivayetlere göre boyu 2 buçuk minare boyunda olacak, alnında ‘kefere’ yazacak. Ama herkes okuyup çözemeyecek o yazıyı, herkes görüp tanıyamayacak kim olduğunu. Sahte cennetiyle kandıracak heveskârları, feyk cehennemiyle korkutacak ona uymayanları. Tam bir baş belası yani.
Mahsun Kırmızıgül, işte bu ahir zaman fenomenini alıp New York sokaklarına salmış. Bir yerde, şapkasını ters giydirmiş Hollywood’a.
Adamların kahramanları bizim mahallede artistlik yapmaya alışmıştı. Bu kez bizimkiler onların muhitine dalmış, cirit atıyor. Deccal, çektiği bütün belalarla altını üstüne getiriyor New York’un. Aksiyon-macera bize, zarar zayiat onlara.
Daha ne olsun?

Beş minarenin sırrı
Olaylar başka bir gerçeğe doğru akıyor, hikâye içinde başka bir hikâye saklıyor. Filmle aranıza girmek istemem, buradan sonrasını da gidip kendiniz keşfedin.
Sadece şunu merak ediyorum; beklenen Deccal’in 2 buçuk minarelik boyu ile filmin adının New York’ta Beş Minare olması tesadüf mü?
Tasarlanmış bir göndermeyse bu, büyük sürpriz! Bir Umberto Eco, bir Dan Brown entrikacılığıyla mukayese etmek için erken elbette. Ama Mahsun için kısa zamanda uzun bir mesafe demek.
Göstergebilimin üstatları ancak böyle bir kodlamayı akıl edebilirdi. Yumuşak karnı ‘lirik anlatım-doğrudan mesaj’ olan bir yönetmen, kendini aşabilir mi?
Simgesel anlatımın sinemadaki parlak örneklerinden biri sayılmaz tabii ki. Ama New York’ta Beş Minare’nin sıkı bir deneme olduğu da su götürmez.