Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin matematiği, psikolojisi ve olasılığı
Bir torbanın içindeki bulunan 50 adet kırmızı marka ile 50 adet lacivert markadan rast gele 10 ade...
Bir torbanın içindeki bulunan 50 adet kırmızı marka ile 50 adet lacivert markadan rast gele 10 adet çekiyorsunuz ve üst üste 10 defa lacivert marka geliyor. 11. markanın kırmızı gelme olasılığı, lacivertten her zaman daha fazladır. Bunu üst üste 10 defa tura gelmiş para atışında 11. atışın yazı gelme olasılığıyla da eşitleyebiliriz.
Futbol böylesi bir matematik olsaydı dün İddaa oranları açıklandığında Fenerbahçe’nin 1,5, Galatasaray’ın 4,2 olan oranları da muhtemelen yer değiştirirdi.
Gerçi futbolun matematik bilimiyle hiç ilgisi olmadığını da söyleyemeyiz. Üst üste sekiz maçta gol yemeyen kalecinin dokuzuncu maçta gol yeme olasılığı artık %90’dan daha fazladır. Dünyanın birçok ülkesinde böylesi derbilerde girişte örneklediğimiz olasılık hesabının tuttuğunu da görürsünüz.
Bütün bu istatistiği ve olasılık hesaplarını alt üst eden “metafizik” bir durum var Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin içinde. Herkesin bildiği gibi bu rekabete Galatasaray ilk dört yıl yenilgisiz açık ara önde başlıyor. Ancak özellikle 1916 yılından itibaren başlayan, İstanbul’un işgal yıllarında çok net bir üstünlükle devam eden seride Fenerbahçe ibreyi kendi tarafına çevirmiş; bir daha da tersine dönmemiştir. 2000’li yıllarda ise artık Galatasaraylıların bile kabullendiği “ortada bir rekabetin kalmadığı” yönünde çok ciddi bir Fenerbahçe üstünlüğü ortaya çıkmıştır.
Bunun ardında yatan şeyin artık psikolojik olduğunu bilim dünyası da kabul ediyor. Bu fenomen akademik olarak ciddiye alınıyor ve inceleniyor.
Fenerbahçe’nin 6-0 kazandığı karşılaşmada üstün tarafın sarı kırmızı ancak golleri sarı lacivertlilerin attığını biliyoruz. Bu ve benzeri çok örnek var. Bu sezon başında Almanya’da oynanan dostluk turnuvasında da açık ara favori Galatasaray’dı. Çünkü Fenerbahçe ideal kadrosunun da altında bir kadro ile sahaya çıkmıştı. Fakat netice yine değişmedi.
Yarınki maçta ise bu sefer Galatasaray’ın içinde bulunduğu durum nedeniyle Fenerbahçe kimsenin aksini düşünmediği şekilde kesin favori çıkıyor. Böylesi durum en son 2000 yılında, Galatasaray’ın UEFA Kupasını aldığında Fenerbahçe aleyhine oluşmuş, ancak yine de kazanmasını bilmişti.
Fenerbahçe’nin kulüp ve camia olarak ligde Galatasaray maçlarına çok daha iyi motive hazırlandığını söylemeliyiz.
Ancak derbilerde psikolojik faktörün etkili olduğunu da eklemek gerekiyor. 2008 yılında Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finali çıktığı sıralarda Galatasaray’la oynadığı ve yeterince konsantre olamadığı karşılaşmayı bir anlık hatanın sonucu kaybetmiş, bu maç aynı zamanda şampiyonu da belirlemiş; Zico dönemini de sonlandırmıştı.
Yani, derbi öncesinde rakibi küçümseme, gereksiz ve ölçüsü kaçmış bir özgüven duygusu mutlak surette geri tepmiştir.
Geçtiğimiz Pazar gününde bu yana bütün futbol kamuoyu derbiyi kimin kazanacağını değil de Fenerbahçe’nin kaç gol atacağını tahmin etmeye başladı. Bu Galatasaraylı oyuncular için ekstra bir motivasyon yaratacak, Fenerbahçelilerin de hazırlanmasını zorlaştıracaktır. Üstüne Galatasaray’ın teknik direktör sorunu da böyle zamanlarda futbolcuların birbirlerine daha fazla kenetlenmesini sağlayacaktır.
Psikolojik etkenleri ön plana alıyoruz çünkü bu derbi yoğunlukla psikoloji üzerine kurulmuş bir kurumdur.
Ancak yeni milenyum birçok açıdan böylesi ekstra motivasyonları ortadan kaldıran bir profesyonelliği de beraberinde getirdi. Özellikle Fenerbahçe son on yılda bir iki yıldaki derbileri çıkardığımızda ezeli rakiplerine karşı çok ciddi bir üstünlük kurdu. Örneğin 2000’li yıllara girerken Beşiktaş’ın Fenerbahçe’ye karşı toplamda beş altı maçlık bir avantajı varken bu zaman içinde Fenerbahçe’nin lehine döndü.
Bunun elbette maddi dayanakları vardı.
I. Daum dönemiyle birlikte kadroda, takım iskeletinde ve devamlılığında çok ciddi bir istikrar sağlandı. Önemli transferler yapıldı. 2004, 2005 ve 2007’de gelen şampiyonluklar bunun göstergesiydi. 2006’daki şampiyonluğun kaderi Appiah’ın çektiği son şuta bağlı kalmıştı. Ancak o sezon Fenerbahçe kadro olarak ülke standartlarının çok üzerine çıkmıştı.
İşte bu dönemde Fenerbahçe Galatasaray’a daha açık bir üstünlük kurdu.
Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi açık farkla ve rahat yendiği tek karşılaşma 2005’deki kupa finaliydi; ancak bir hafta sonra oynanan lig maçını yine kaybedecekti.
İster psikolojik ister teknik olsun Fenerbahçe’nin rakibine karşı çok önemli bir avantajı ve üstünlüğü var. Teknik detaylarını yarına bırakarak devam edelim, Fenerbahçe sezon başında Aykut Kocaman ile bir dönüşüm, yenilenme başlattı. Görünen o ki bu çok daha baskı kuran, rakibini boğan ve bol gol atan bir takım çıkardı ortaya; eksikleri var ancak her maç biraz üzerine koyarak devam ediyor.
Bu derbi Fenerbahçe’nin yükselişe, Galatasaray’ın da hızla düşüşe geçtiği bir zaman diliminde oynanıyor. Sarı lacivertlilerin gerçekten çok iştahlı yeni transferleri var. Maç Galatasaray’a çok ters gelen bir yerde oynanıyor.
Bütün bunlar zaten İddaa’daki oranlara yansıyor.
Galatasaray’ın işi gerçekten çok zor gözüküyor. Üstelik bu maçı kendisine çevirecek güç maddesel değil tamamen psikolojik ekstra motivasyonlara ve matematiğin olasılık hesaplarındaki gerekliliğine bağlanmış durumda. Yani Fenerbahçeli futbolcular bütün hafta boyunca gazetelerin, televizyonların dolduruşuna gelmiş olacak, rahatlayacak, maçı ciddiye almayacak, Galatasaray’da da sanki Rijkaard’ın engellediği bir Galatasaraylılık ruhu “tekrardan” canlanacak…
Hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor. Hatırlayalım, Fenerbahçe geçen sezonun son maçında Trabzonspor kalesine onlarca şut göndermiş ancak o topu üç kale direğinin arasından geçirememişti. O topun canı eğer kaleye girmek istemezse işte bütün bu konuştuklarımızdan bambaşka bir senaryo ortaya çıkar.
Futbolun güzelliği, heyecanı ve insanı yerine oturtmayan merak duygusu da böyle bir şey işte…
Yarın teknik detayları konuşmak üzere…