İddia belli, sıra savunmada

"Davada Meral Danış Beştaş'ın konuşmasından: "Soruşturma tarafsız yürütülmemiş, hukuki gerekçeler yerine siyasi görüşler esas olmuştur."


Diyarbakır’daki KCK davasının ilk aşamasını izleyenlerdenim. Davanın iddianamesindeki suçlamaların neler olduğu, son haftalar içinde sık sık yazıldı. Dava, çoğu tutuklu olan toplam 1600 sanıklı bir dava dizisinin ana davası sayılıyor. 103’ü tutuklu olmak üzere 152 sanığı var. Sanıklardan 104’ü tutuklu.
Dizinin diğer davaları da, diğer şehirlerde görülüyor veya görülecek.
Hepsinde sanıkların KCK adlı silahlı örgüte üye oldukları ve devletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozmak suçunu işledikleri öne sürülüyor.
Ben bugün bu suçlamaya karşı, duruşmanın ilk gününde avukatların ‘iddianamenin iadesi’ talebiyle yaptıkları açıklamaya değineceğim.
***
Talebi yapan, çok sayıda avukat adına söz alıp açıklama yapan, bir hanım avukat... Duruşmanın ilk gününde ilk söz onun... Mikrofon önünde konuşuyor. Mahkeme salonunun içindeki büyük ekrana bakarak izliyoruz. Televizyon izler gibi... KCK davasının iddianamesini eleştiriyor.
İddianame, malûm, 7571 sayfa... 130 bin sayfalık ek belgeleri var. O belgelerden ilginç örnekler okuyor. Değerlendirmelerini yapıyor.
Yaptığı konuşma, diğer bir kısım avukatın ve bir komisyonun katkısıyla hazırlanmış. Fakat kendisinin de iddianame üzerinde çok yoğun bir çalışma yaptığı anlaşılıyor. Konusuna çok hâkim. Görüntüsü de, hitabeti de söylediklerinin mantığı da yerinde... Hele Türkçesi... O da gramer açısından da telaffuz açısından da çok iyi.
Kadim dostum Hakkı Devrim’in izlemesini isterdim. Herkesin, aynı uzunluktaki her konuşmasında bulabileceği yüzlerce ‘dil yâresi’ örneğinden birkaçını bile bulmakta güçlük çekerdi.
Avukatın adı Meral Danış Beştaş. Kürt. 20 yıllık avukat. Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP’nin) merkez yönetimindeki beş genel başkan yardımcısından biri...

Seçimden önce sükûnet...
Söylediklerinin bana en ilginç gelen bölümü, hukuki argümanlarının yanında, yaptığı şu değerlendirmeydi. Bunu şöyle özetleyebilirim:
“Bu davaya başlangıç olan soruşturma, siyasi bir soruşturmadır. İlk adımı, 2007’nin yaz aylarında, emniyetin talebi üzerine başlamıştır. Fakat soruşturmayla görevli savcılık, o tarihten sonra, iki yıla yakın bir süre içinde hareketsiz kalmıştır. Emniyetten gelen kâğıtların karar alınması için hâkimliğe havale etmekten başka hiçbir iş yapmamıştır. O taleplerin büyük bir kısmı dinleme talepleriydi. Bini aşkın kişi hakkındaki bu talepler, hiçbir ‘yerindelik’ çalışması yapılmadan, emniyetten savcılığa geldiği gibi, hâkimliğe gitmiş, orada karar haline gelmiştir. Dinlemeler başlatılmış ve yaklaşık iki yıl boyunca sürdürülmüştür.
Oysa, savcılığın, ihbar üzerine, ‘gizli tanık’ metoduyla başlatılan bu operasyonlar sırasında önce, soruşturmaya mahal olup olmadığını tespit etmesi, buna göre bir karar vermesi gerekirdi. Eğer bunun gereğine karar verirse, soruşturmayı derinleştirmesi gerekirdi. Böyle bir şey yapmamıştır. Beklemiştir?”
“Dinlenenler kimdi?
Büyük bir kısmı, DTP’nin (o zamanki Demokratik Toplum Partisi’nin) aktif üyeleriydi. İçlerinde (şimdi) Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un eşbaşkanları olduğu Demokratik Toplum Kongresi’nin üyeleri olanlar da vardı.
Bu durum 2009 yılının başlarına kadar devam etti.
2009 yılı, bilindiği gibi, siyasi açıdan önemli bir yıl. 29 Mart’ta yerel seçimler yapılacak, DTP de o seçimler için, özellikle belirli merkezlerde iddialı... DTP yöeticileri ona göre hummalı bir çalışma içinde... Dinlenenlerin çoğu da, partide o çalışmalar sırasında seçim komitesi üyeliği, örgütlenme birimi üyeliği gibi en etkin görevleri üstlenmiş haldeler... Ve devamlı olarak dinleniyorlar. Telefon dinlemesi yoluyla, ortam dinlemesi yoluyla... Ama savcılık, bu süreç içinde aktif bir rol oynamadan bekliyor...
Ne zamana kadar?
29 Mart 2009’daki yerel seçimin sonuçları belli oluncaya kadar...
2007 yerel seçimlerinin sonuçlarını hatırlayalım: AKP birçok yerde büyük ölçüde gerilemiştir. Aldığı oy (2007’de yaklaşık yüzde 47’yken, yüzde 38’e düşmüştür.)
Bu gerilemeye karşı Güneydoğu illerinde DTP’nin ilerlemesi vardır. AKP içinden ise DTP’ye karşı öfkeli yorumlar yapılmaktadır. Bir AKP’li “Bunlar Ermenistan sınırına dayandı” gibi sözler söylemektedir.
DTP ise, doğal olarak, bu sonuçtan memnundur.
Bölgede ayrıca bir başka gelişme olmuştur. PKK ateşkes ilan etmiştir. Yeni bir ‘barış dönemi’ne girilmiştir.
Yaklaşık iki yıl boyunca, başlamış olan dinlemelere dayanan hiçbir ‘soruşturmayı derinleştirme’ çalışması yapmamış olan savcılığın harekete geçmesi, işte tam bu sıraya rastlamıştır. Güneydoğu’nun çeşitli illerinde bir gecede yüzlerce şüpheli gözaltına alınmıştır. Bunu evlerdeki, bürolardaki aramalar izlemiştir...
Sonra da tutuklamalar gerçekleştirilmiştir.
Bunun zamanlaması, bir rastlantı sonucu olarak mı böyle olmuştur?
Buna ‘evet’ demek çok güçtür.”

Yenilginin cevabı mı?
Sanık avukatlarından Meral Danış Beştaş’ın soruşturmanın kronolojisiyle ilgili bu saptamalarını izleyen yorumuna göre, soruşturmanın asıl ‘hedef’inin şu olduğu izlenimi uyanmaktadır:
“DTP’nin yerel seçim başarısında rolü olan yöneticilerinin ve örgüt mensuplarının cezalandırılması ve DTP çizgisindeki hareketlere katılımın caydırılması...”
İlk gözaltına almalardan sonra, ‘şüpheli’lerin ellerine kelepçeler takılarak fotoğraf yoluyla “teşhir” edilmesi de bu tezi güçlendiriyor.
Avukat Beştaş, bu arada ilginç bir şemayı da mahkemeye sundu.
Şemayı bu sütunlara da alıyorum: Bu, DTP’nin 2007-2009 (arasında, yani 2009 sonunda) Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmasına kadarki örgütünde yer alan isimlerin şemasıydı. Ama o isimler aynı zamanda, görülmekte olan KCK davasındaki sanık isimleriydi.
Yani, savcılık, bir şiddet örgütü olduğunu bildirdiği KCK ile DTP’yi aynı örgüt gibi görmekte ve sanıkların o örgüt yüzünden cezalandırılmalarını istemekteydi. Ama öyle bir iddia, DTP’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılması davasında bile ortaya çıkmamıştı.

Tutukluluk meselesi
Duruşmaların benim izlediğim bölümünde Meral Danış Beştaş’tan sonra konuşan avukat, Eşber Yağmurdereli’ydi. Görme engelli olmasına rağmen, hukuk öğrenimini tamamlayıp ayrıca felsefe öğrenimi de gören, siyasi suçtan mahkûmiyetlerinin sonucu olarak uzun yıllar hapiste yatan Yağmurdereli, iddianameyle ilgili eleştirilerin yanında, tutukluluk konusuna da değindi.
Davada sanıkların büyük bir kısmı yaklaşık bir yıldır tutuklu bulunuyordu. Bu tutuklama kararlarının haksızlığına da değindi.
Söz alan ve mahkemeden talepte bulunan diğer avukatlar da aynı konuya değindiler. Belirttiklerine göre, sanıkların adresleri belliydi, ne kaçmaları, ne de delilleri karartma ihtimali vardı. Ve iddianameye bakıldığı zaman, sonuçta boş yere tutuklanmış olduklarının ortaya çıkması ihtimali çok daha yüksekti... Hemen tahliye edilmeleri gerekti.
Mahkeme, bu talepleri reddetti.
Şimdi, duruşmanın ikinci gününde iddianamenin özetinin okunmasına başlanmış bulunuyor. 7571 sayfalık iddianamenin tamamı  okunsa, bunun haftalar boyunca süreceği belliydi. ‘İddianamenin sadece özeti’ okunsun talebini sanık avukatları yapmıştı, ama savcı da o talebe katılmıştı. Mahkemenin kararı da aynı yönde oldu.
Dava ile asıl önemli gelişmeler, anlaşılıyor ki, o özetin okunmasından sonra başlayacak.