'TRT , hükümetin çiftliğine döndü'

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal TBMM'de grup toplantısında partililere ve milletvekillerine sesleniyor...

TRT İKTİDARIN ÇİFTLİĞİ HALİNE GELDİ

TRT iktidarın borazanı haline gelmiştir. AKP partizanlığı geçmişte hiçbir iktidar döneminde yaşamadığımız ölçüde ileri noktaya gitmiştir. Tatmin edilmesi gereken, idare edilmesi gereken kim varsa TRT’nin kaynakları ona akmıştır. TRT AKP’nin çiftliği haline dönüşmüştür. Bir avuç insanın çıkar peşinde koştuğu bir kurum haline dönüşmüştür. Bundan şikayetçiyiz.

TRT'YE ÇIKMIYORUZ

Biz CHP olarak TRT’ye kesinlikle çıkmıyoruz. Bunu bilerek yapıyoruz. Başka bir yayın kuruluşu, yasalar çerçevesinde bize istedikleri eleştiriyi yapabilirler, biz de gideriz. Sen bu milletin vergileriyle kuruldun. 9 milyonun oy verdiği bir partiye TRT’den nasıl hakaret ettirirsin? Program yapıyorlar, CHP nasıl muhalefet yapamıyor anlatın diyorlar. Bütün yeminli CHP karşıtlarını çağırmışlar. Böyle milli anayasal yayıncılık olur mu? Şimdi bu kurum diyor ki vatandaşlara, benim paraya ihtiyacım var. Kime program yaptıracaksın, kime sövdüreceksin, kime hakaret edeceksin. Vatandaş araba alacak, arabanın fiyatı üzerinden belli bir oran TRT’ye gidecek.

MAHKEMEDEN DÖNDÜRECEĞİZ


Derhal bunu Danıştay’a götürüyoruz. Bunu da mahkemeden döndüreceğiz. Uçan kuştan vergi alacaklar, her şeyden, teypten, videodan, televizyondan, cep telefonundan TRT’yi besleyeceğiz. Yağma yok, buna karşı CHP olarak gerekli mücadeleyi yapacağız. Vergi almayacağız, ne yapacaksın zam yapacaksın. Nasıl zam böyle zam. Adam niye kime verdiğini bilmeyecek. CHP’liler aldıkları arabayla TRT’yi besleyecekler, sonra CHP’ye küfrettireceksin. TRT'ye Kanada’dan getireceksin, o ruh hastası insanı, sonra orada konuşturacaksın.

AÇILIM SÜRECİ

Önümüzde uzun süreden beri temel bir konuyla ilgili yeni bir aşamaya gelen bir sorun var. Aylardır Türkiye açılımla yattı, kalktı. Kürt açılımı yapacağız diye yola çıktılar, sonra onu bıraktılar, demokratik açılım dediler, sonra onu da bıraktılar milli birlik projesi dediler.

Herkes konuşuyor. Ortada bir şey var mı? Yok. Böylece herkesle konuştuk havası yaratıyorlar. Bu yıl sonuna kadar bekleyemeyiz dediler. Ortada bir takvim var. Bir büyük iş yapacaklar. Ama ne yapacaklarını söylemiyorlar. Bu muamma Türkiye’yi aylarca meşgul etti. Sonra CHP’yle görüşelim, konuşalım girişimler. Bu milli meseledir, siz olmadan olmaz diye iyi niyetli temenniler. Ama bizde bu baskılar karşısında bildiğimiz tavrı takınırız. Tamam konuşuruz, ama kayda alırız. Günün birinde bir tartışma çıkarsa, koyarız televizyona kimin ne söylediği ortaya çıkar. Göze alıyorsanız gelin dedik.

Önce teşekkür etti geliyorum dedi, sonra olur mu öyle şey diye vazgeçtiler ve bu işin ne olduğu ortaya çıkmaya başladı. Bir baktık ki bütün devlet Ankara’dan Habur’a taşınmış. O büyük jiplerin içinde insanlar geldiler ve bir mahkeme kuruldu. Savcılar orada, hakimler orada, gece yarıları mahkemeler çalıştı. Baktık bir noktada gelenler ellerini kollarını sallayarak geçtiler, otobüsün üzerine çıktılar, on binlerce insanlar onları orada bekliyor. Otobüsün üzerinde PKK bayrakları, Öcalan posterleri, gelen PKK’lılar ve tepenin bütün yönetim kadrosu hep beraber halaylar çekiyor.

Bu ortaya çıktığı zaman Başbakan dedi ki “Bu bir sevinç tablosudur” ve bu tablodan duyduğu mutluluğu anlattı. Ama bundan bir iki gün sonra, birdenbire Türkiye, tablo karşısında bilinen tepkisini ortaya koydu. Bütün millet, herkes bu tabloya karşı gereken duyarlılığı tepkiyi anında ortaya koydu.

SÜREÇ NEDEN TIKANDI?

Ağrı’ya gitti açılımı methetti, Erzurum’a gitti 'sil baştan yaparız' dedi. Bir gün içinde. Pakistan’a giderken ise “Bu işe ara verdik” dedi. Ne oldu ne yaşanmıştır da, yüksek bir bekleyişle, kararlılıkla iddiayla ortaya konulmuştur, sonra iki gün içinde bu politikadan çark edilmiştir.

Başbakan şov yaptılar diyor, şark kurnazlığı diyor. Şov yaptılarsa yaptılar. Herkes siyasetini yapacak, yani şov yapmayacağız diye taahhütte mi bulundular. Bakınız şimdi hep birlikte sormamız lazım. Bu kadar iddialı başlayan süreç niye tıkanmıştır? Mutabakat sağlanamamıştır, istenenler artırılmıştır, pazarlık paylaşılamamıştır. Kavga çıkmıştır aralarında, pazarlıkta anlaştılar. Kavga çıktı mı? Allah muhabbetlerini artırsın. Can ciğer kuzu sarması, bir muhabbet eksiği de yok. Niye tıkandı? Şov yapma gerginliği açıklar mı? İşin esasında bir kopmayı gerektiren ihtilaf mı var? Hayır. Ne var? Mutabakat sağladığınız, birlikte anlaştığınız bir planı uygulamaya koydunuz. O plan daha ilk adım atıldığı anda, millet bunu görünce o tepkisini ortaya koyarak, bu işi uygulanamaz hale getirdi. Bu işi engelleyen doğrudan doğruya milletin kendisidir.

Millet vereceğini alacağını çok iyi biliyor. Bizim milletimiz gözüyle düşünür. Anlatmaya çalıştık, ancak görünce insanlar inandı. O zamana kadar belliydi, söylüyorduk.

AKP – DTP, CHP’YE SALDIRIYOR

AKP’yi dinliyorsun suçlu CHP. DTP’yi dinliyorsun suçlu CHP. Birbirlerini incitmemeye özen gösteriyorlar. Ama bize acımasızca saldırıyorlar. Neden yapamadınız? Çünkü iş yanlış, işin özü yanlış ve millet o yanlışı gördü. Neydi o yanlış?

Bir terör örgütüyle, terörle mücadele etmeye devam ederken aynı zamanda müzakere edemezsiniz. Müzakere mücadeleye zafiyet getirir. İkisini ayıracaksınız, İRA’yla İngiltere inatla, silahlı mücadeleye son vereceksin diye yürüdü ve İRA silahlı mücadeleyi bıraktıktan sonra konuştular.

Şimdi bizde ne oluyor? Terörle mücadele, MGK bildirisinde bazen yer alıyor, bazen yer almıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Mücadele ve müzakere aynı anda ikisini yürütemezsiniz.

AÇILIM GERÇEKLERİ

1- PKK, Öcalan ve DTP arasında siyasal bir ayrım yapmanın hiçbir anlamı olmadığı ortaya çıkmıştır. çok uzun süre Türkiye bunlar arasında siyasi ayrışma varmış gibi olsun istendi. Ama her birisi birbiri için çalışıyor. Biz kimseyi itham etmek niyetinde değiliz, ama tam dayanışma içindeler. Bu beraberlik net biçimde ortaya çıkmıştır. PKK, DTP ve Öcalan siyasi bütünlük içindedir.

2- Bu üçlü ile iktidar işbirliği yapmıştır. Müsteşar niye gitmiştir o saatte oraya, Habur’a? Neyle gitmiştir, kim vermiştir. Peki müsteşarı biz gönderdik. PKK’lıları oraya kim gönderdi. Onlar diyor ki beni buraya Apo gönderdi. Nasıl oluyor da, hükümetin talimatıyla, Apo’nun talimatı aynı noktaya geldi. Beraber yürüyorlar, yollarda mı dağlarda mı?

Peki bu planda ne vardır? Bir mutabakat var. Bir bekleyişle geliyor, bizimkiler bir şey yapmak için gidiyor. Onlar, bakın geliriz ama teslim olmak için gelmeyiz, barış elçisi olarak geliriz diyorlar. PKK’yı, Öcalan’ı reddederek, özür dileyerek gelmeyiz geçmişimizi karalayarak değil, ona sahip çıkarak, Öcalan’ın talimatıyla geliriz diyorlar. Öbürleri de gelin hallederiz merak etmeyin diyor. Müsteşarını, savcısını, hakimini ona göre gönderiyorlar.

HUKUK KATLEDİLMİŞTİR


Geliriz ama bizi tutuklamayacaksınız diyorlar? İşbirliğinde, mahkemenin kararı, sen riskini al mı deniliyor? Ona, elbette sen merak etme, gerekeni yaparız sözü veriliyor. Bu söz için devlet teşkilatı oraya geliyor. Savcılıktaki ifadelerinde pişman değiliz diyorlar, Apo’nun talimatıyla geldik diyorlar.

221’i uyguladık diyorlar. 221’de örgütün üyesi olana o hakkı tanımak var mı? Pişman mısın değil misin diye sordunuz mu? Bu ne biçim manzara?

Bu mutabakat uygulansın diye hukuk katledilmiştir. Ne şovu, ne şark kurnazlığı? Olay sizin anlaştığını çerçevede gidiyor. Türkiye’de terör sanıklarının ayağına hakim taşımak diye bir olay var mı? Çadır mahkemesi kavramı var mı Türk yargısında. Hadi savcıyı taşıdın, başsavcı talimat verdi diyorsun. Peki hakime kim talimat verdi?

Bu sürece destek veren bir gazeteci diyor ki, “AKP’nin bir an önce yasal değişiklikleri devreye sokması gerekiyor. Bu yasalarla dağdan inenler, sadece tanıdık hakim ve savcılara bakılarak serbest bırakılamaz” iyi mi? Türk hukukuna bir madalya gibi takıldı mı şimdi bu? Tanıdık savcı ev hakimlerle bu işi bir defa yaparsın diyor. Onlar pişman olduklarını söylemeyecek. Hem örgütün üyesi olacak, örgüt terör yapacak, sende onu kabul edeceksin.

MİLLETİ ALDATAMAZSIN

Habur’daki şovun ardından, ben 25 yıldır ne hissediyordum? Ne fedakarlıklar yapıyordum. Evlatlarımı ben niçin şehit verdim? Biz mi hainiz? Onlar mı kahraman? Bu soruyu sormaya başladılar. Bu soruları sordurduğunuz anda işte siz bitmişsiniz demektir.

Akşamları görüyorsunuz, madalyasını ortaya atan, berat yazısını yerlere vuran, protez bacağını çıkarıp işte benim madalyam bu diye gösteren gazilerimizi şehit ailelerimizi görüyorsunuz. Bu milletin temeli, özü. İnsanları böyle düşündürterek bu ülkeyi yönetemezsin. Milleti aldatamazsın.

Bu insanların hayal kırıklıklarını yok sayabilir misiniz? Türkiye aldatılmışlık duygusu içindedir. Bu işin yanlış olanı özüdür. Terör yapmaya devam edenlerle, terör yapmış olanları temsil edenlerle, siz terör devam ederken müzakere yapıyorsunuz. Bunu yaptığınız anda onu kendinize eşit saymış oluyorsunuz. Onun da haklı olabileceğini ön görmüş oluyorsunuz. İşi pazarlığa açmış oluyorsunuz? İşte siz bunu yaptığınız anda büyük bir çıkmazın için girmişsinizdir demektir.

Diyorlar ki ara verdik. Ara mı verdin, vaz mı geçtik? Vazgeçmek için mi ara veriyorsun, yoksa hazmettirmek için mi ara veriyorsun?

Yapılmak istenen ne? Sen Kürtsün, bu milletin parçası olarak kendini görme. Bunu anlatmaya çalışıyorlar. Etnik temelde Türkiye’yi ayırmak istiyorlar. Gerçek ırkçılık budur. İnsanlarımız için tehlikeli olan budur. Herkesin kimliği var. El ele vermişiz, kimsenin kimseye dudak bükme hakkı yok. Kimsenin kimseyi inancından mezhebinden kimliğinden dolayı küçük görmesi mümkün değildir.

89 yılında, herkesin etnik kimliği şerefidir diye o raporu yazdık. Elbette herkes kimliğiyle yaşayacak, dilini öğrenecek, öğretecek, gazete yapacak evet. Ama devleti milleti de bölelim. Orada dur, bu senin içinde kimse içinde iyi değil. Bu yanlış, Türkiye kurulduğu ilk andan beri, bir millet olarak kaynaşmaya çalışıyoruz.

TAMAM MI, DEVAM MI?


Birileri içerden dışarıdan, Türkiye’de ortaya çıkan bütünselliği dağıtmak için sahneler yaptı, şimdi onlar oynanıyor. Burada her kökenden insan varız. Aramızda Çeçenler var. Bu milletin Çeçenleri. Kafkasya’da da var. Arnavutlar var. Makedonya’da da, Kosava’da da Arnavutlar var. Araplar var aramıza. Filistinde de Lübnan’da da Arap’lar var. Nedir fark?

Burada biz arabız, çeçeniz, çerkeziz diye değil. Elbette öyle gurur duyacağız, ancak biz aynı zamanda Türk milletinin bir parçasıyız dediğimiz için istikrar birlik bütünlük içindeyiz. Ama hepsi Türk milletinin bir parçası.

Şimdi birileri gelipte, demokrasi hak özgürlük. Ayrı devlet istiyoruz demeleri doğru değil. Bu kan coğrafyasında huzur içinde yaşıyoruz. Ayrı millet devlet kavgası götüreceğim. Yanlış, milletimiz bunu gördü. Milletimiz derken hiçbir ayrım yapmadan söylüyorum. En çokta bunu Kürt kökenli vatandaşlarımız gördü. Onlar ayrışma peşinde değil, onlar PKK’nın militanı fanatiği değil. Onlar çoluğuyla çocuğuyla huzur içinde, saygı görerek yaşamak istiyor.

Şiddet ve terör merkezleriyle iş tutarak bir yere varamazsınız. Hükümet bir yol ayrımında tamam mı devam mı?
Bu işi belirleyen iki temel dayanak var. Birincisi milletin iradesidir. Hiçbir ayrım gözetmeden her düşünceden insanlar. Bütün Türkiye’deki insanlar, olmaz kimse bizi bölmeye kalkmasın diyoruz. Bunu yapanı dünyayı dar ederiz diyor. Şu ana kadar Anadolu’da yaşanan gösteriler örgütlü gösteri değildir. bütün siyasi partiler, sorumluluk duygusu içinde milleti tahrik etmeye çalışarak, bu güç dönemini aşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Örgütlü bir mücadele yok, ama millet ayağa kalkmıştır.

Bu manzara karşısında devam edeceğim demek, millete saygısızlık demektir. Milletle inatlaşacağım demektir. Tavsiye etmem sonu kötüdür. Bir de işin dışarısı var. Bir de dış dinamik var. Dış dayanaklar var. Dışarısı milletin ortaya koyduğu bu tabloyla aynı düşüncede değildir. dışarıdan Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırmayı himaye etmeye yönelik, örgütleri kullanmaya yönelik bir anlayışla karşı karşıyayız.   Şimdi hepimize düşen görev. Dış dünyaya, PKK’yla oynamayı bırak. PKK’yı açıktan değilse de el altından himaye etmeyi bırak. Bu bölgenin huzuru çok daha iyi olur. Bunu anlatmaktır. Hükümetin yapması gereken şey aldatmacaların peşine düşmek değil. Dış dünyaya, Türkiye’yi bölecek adımları atmanın doğru olmadığını ifade etmektir. Bu gerçekten başarılabilir.
Elbette silahın ve terörün bırakılması haline yeni bir tablo ortaya çıkar. Ama, bu çerçevede hükümetin PKK’nın talepleri doğrultusunda, milleti etnik temelde ayrışmaya yönelik eğitim politikasının, ilk adımlarını üniversitelerde atarak, Anayasa’nın yasakladığı halde Anayasa’nın arkasından dolaşarak, üniversitelerde etnik ayrıştırmanın alt yapısını yapmak üzere, bir eğitim politikası değişikliğine giriyor olması, fevkalade önem taşıyacaktır. Uluslaşmayı bırakıp, etnik ayrışma yoluna hükümetin girmesi halinde bütün imkanlarımızla karşı çıkacağız.

İRTİCA İLE MÜCADELE EYLEM PLANI

Yaz başında bu belge tartışması gündeme geldiği zaman biz anlayışımızı ortaya koymuştuk. Bu konunun iç yüzünün hukukla açıklığa kavuşturulmasının büyük bir önem taşıdığını ortaya koymuştuk. Bir senaryo çerçevesi içinde, Türkiye’de tehlikeli gelişmelere yer açabilecek, bir çatışma ortamının temelleri atılıyor. Türkiye’de temel milli konular arkasında, bir güven kaybını bir getirmekte olan, bir büyük iç çatışmanın planlaması ve sahnelenmesi olayıyla karşı karşıya olduğumuz izlenimini alıyoruz. Bu bir Albay problemi olarak çıkmıştı. 4.5 ay sonra şimdi silahlı kuvvetlerin, kurumsal kimliğini, komuta kademesini doğrudan hedef alan bir tablo ortaya çıkmaya başlamıştır. 4.5 ay önce tartışılan konunun, o zaman iç yüzünün yapılan ihbar mektubundan anlıyoruz ki, o belgenin aslı 4.6 ay önce şimdi ortaya çıkaran kişinin elindeymiş. Bunu o zaman çözmedikte, o zaman ki Albay problemini, Genelkurmay problemi haline getirdik? İnşallah yoktur böyle bir şey.

Bakıyorum, ihbar mektubunda bir belgeyle ilgili ihtilaf bir yere bırakılmış. Siyasi partilerle ilgili ithamlar yer almış. Eğer bu konuda bir büyük tartışma kararı alındıysa, biz buna memnuniyetle gireriz. CHP, silahlı kuvvetlerle ilişkisini, büyük bir sorumluluk içerisinde, kendi ilkelerinin gereği doğrultusunda, ama Türkiye’nin kurumlarına gereken saygıyı göstermiştir. CHP, gün olmuştur TSK’nın yaptığı yanlışları söylemiştir. Yine aynı şekilde CHP askeri yetkililerin yanlışları konusunda gerekeni söylemiştir

Dolmabahçe buluşmasının, hiçbir şekilde devletin bilgisi dışında tutulamayacağını yine CHP olarak biz söylemiştik. MGK, bu açılım politikasının arkasında olduğu izlenimi veren açıklamasından hemen sonra, bu politikanın ne kadar yanlış olduğunu en gür sesle CHP söylemiştir. 12 Eylül’deki parti olarak mücadelemiz, büyük demokrasi mücadelesi ortadadır. Biz halkın iradesine dayalı, demokratik bir siyasi sürecin içinde sorumluluk üstlenmiş bir siyasi partiyiz. Yani CHP’yi itham eden bir ihbar mektubunu tartışmaya açmak kaçınılmazdır. Benim ve arkadaşlarımın hiçbir şekilde, demokrasi dışında bir faaliyetin içinde olamaz.

Eğer birisi CHP’yi itham ediyorsa, bunun altında ezilir. Danıştay cinayetini de Başbakan CHP’ye ve bana bağlıyordu. Gayretleri hala devam ediyor.