CHP, Siyasi Kuraklığa Teslim Oldu.

Osman Arslan

Osman Arslan

Yüz yıllık siyasi ve ideolojik bir hareketin, bu ülkenin kurucu değerlerini ve tüm imkânlarını tepe tepe kullanmasına rağmen, bu coğrafyada iktidar yüzü görememesi anlaşılmayacak bir mesele değil.

Siyasi veya sosyolojik derin analizlere gerek yok, CHP işte.

Yüz yıllık bir siyasi parti bunca zaman kendi içerisindeki birliği ve huzuru tesis edemez mi?

En küçük örgüt kongresinde dahi, yumrukla, tekmeyle, sopayla, sandalye ve küfürlerle birbirine girerek, demokratik yollarla basit bir kongrenin bile içinden çıkamayan bu insanlar, aradan yüz yıl geçmesine rağmen parti içi demokrasiyi, birlik ve kardeşlik hukukunu oturtamazlar mı?

Bir asırlık siyasi geçmişi ve birikimi olan CHP'nin, uluslararası ilişkiler üzerine, coğrafyamızın devletimize yüklediği sorumluluklar üzerine, insanımızın eğitim, sağlık, üretim, sosyal, kültürel ve inançları üzerine, yakın, orta ve uzak ölçekli planları, projeleri, tavsiyeleri olmaz mı?

Olmadı, Olmuyor işte.
CHP, siyasi kuraklığın içinden çıkamıyor. Daha doğrusu CHP'yi Çernezyom gibi gören seküler-monşerler buna izin vermiyorlar. CHP'nin partililere arz olmasından ve halkın yönetiminden korkuyorlar.

Bu Çernezyom'u işleten CHP'li sekülerler, milletin taleplerinden ve sorunlarından yıllarca uzak durdu. Uzak durmakla yetinmedi, kendi milleti ile yıllarca kavga etti. Etti, çünkü partinin halk ile kucaklaşması bu bereketli-verimli CHP topraklarının halkın eline geçmesi demekti. Özellikle muhafazakâr ve milliyetçi kesim, CHP'nin rejime dayalı baskılarıyla yok sayıldılar. Talepleri, hassasiyetleri ve fikirlerinden dolayı siyasi ve sosyal tecritlerle karşı karşıya kaldılar. İşte bu doku uyuşmazlığı demekti. Ve nihayetinde yıllar sonra CHP, toplumun önemli bir çoğunluğu ile doku uyuşmazlığı olduğunu kabul etti.

Ardından bu doku uyuşmazlığının taraflarını, farklı kesimleri bir araya getirmek isteyen Kemal Kılıçdaroğlu, bugün ki mevcut parti yöneticileri tarafından değişim sloganlarıyla şaibeli bir şekilde alaşağı edildi.

Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ve Musavvat Dervişoğlu'nun Sn. Cumhurbaşkanı ile bir araya gelerek verdikleri fotoğrafın temelinde, CHP'nin doku uyuşmazlığına yönelik samimi kararlar almaması, şaibeli kurultay sonrası başlayan yasal süreçler, parti içi muhaliflerin, eleştirenlerin ve sorgulayanların partiden apar topar kovulmaları gibi sonuçlara dayalı olduğundan emin olabilirsiniz.


CHP yalnızlaşıyor.

CHP, parti içerisinde başlayan ihraçlarla bir taraftan tek adam rejimine dönüşüyor, bir taraftansa parti içi çok sesliliği bastırarak yalnızlaşmaya başlıyor.

Aynı zamanda ortak akıl, ortak siyaset ve ortak yaşam anlayışına inandıramadığı, muhalefet bloğu tarafından da terk edilmek üzere olan CHP, yine muhalefet olarak da tek başına kalacağa benziyor.

En önemlisi son aylarda toplumu ve örgüt kadrolarını, İmamoğlu davasına sahip çıkması için baskılayan CHP yönetimi, parti politikalarına ve millete ait bir gündem üretemiyor. CHP'ye oy verenlerin enerjisini, umudunu tükettiler. Belediye başkanlarının partiden istifaları bu baskı sürecinin tezahürü olarak kabul edilebilir. CHP'nin, istifalar, geçişler ve yolsuzluktan tutuklanan başkanlarla birlikte, bu taraftan da git gide büyüyen bir yalnızlıkla karşı karşıya kaldığını görebiliyoruz.

Siyasi geleceğini İmamoğlu'na bağlamış yüz yılıklı bir siyasi partinin yoluna hiçbir şey olamamış gibi devam edebilecek kadrolara sahip olamaması çok düşündürücü. Dengeler, çıkarlar, planlar, amaçlar, kampanyalar, projeler, kadrolar, örgütler hepsi yerle bir mi oldu? Yüz yıllık bir partinin kendine ait tecrübeleri, birikimleri, insan kaynağı olmaz mı? Neden İmamoğlu için bu kadar ısrar ediliyor? İngilizlerden neden sürekli yardım isteniyor? Neden sürekli İngilizlere şikâyet ediliyor iktidar. İmamoğlu CHP'nin mi, yoksa İngilizlerin mi adayı?

CHP'nin bu siyasi kısırlıktan kurtulması ümidiyle!

Popülizm ve İngilizlerle nereye kadar?

Yargı müdahale edene kadar!