Belediyeler Nereye Gidiyor?
Osmanlı devletinde yerel hizmetler merkezi otorite tarafından üstlenilmekteydi. Geniş bir coğrafya, etnik ve dini farklılıklar nedeniyle yerel yönetimlere yönelik bir adım atılmasına sıcak bakılmadı. Özerklik ve bölünme gibi endişeler yerel yönetimlerin hukuki bir düzenlemeyle ele alınmasının önünde makul bir gerekçe olarak kabul edildi.Osmanlı Devleti taşra bölgelere Sancakbeyi ve Kadı gibi görevliler tayin ederek, kendinden önceki Türk ve Müslüman devletlerden kalan geleneği sürdürmeye devam etti. Özellikle Kadılık sistemi Osmanlı döneminde taşra hizmetlerinde çok etkin bir rol üstleniyordu. Taşra hizmetlerinde Loncalardan (Mesleki Birlikler) ve Vakıflardan da faydalanılmıştır.
Ancak günümüz belediyecilik anlayışının temellerini oluşturan yine Kadılık hizmetleri olmuştur. Kadı, emrinde çalışan Subaşı, Muhtesip, Mimarbaşı, Böcekbaşı, Çöpcübaşı ve İmam gibi memurlarla, pazarların denetlenmesi, yerel esnaftan vergilerin toplanması, asayiş ve düzen, temizlik ve imar gibi işlerin yürütülmesine öncülük etmişlerdir. Vakıflar ve Loncalar, ticaret, üretim, tarım ve hayvancılığın gelişimi, eğitimin yaygınlaşması, sağlık, sosyal yardımlar, kültürel hizmetler ile beraber bayındırlık ve iskân işlerini üstlenerek taşra bölgelerde Kadılık denetiminde önemli hizmetleri gerçekleştirmişlerdir. Bu hizmeteler Vakıfların ve Loncaların kendi öz kaynakları üzerinden sağlanmıştır.
Kısacası Osmanlı'da bugün ki adıyla belediye hizmetleri, Kadılık, Loncalar ve Vakıflar aracılığı ile yürütülerek Cumhuriyete miras olarak bırakılan yönetim biçimlerinden biri olmuştur. Polis, itfaiye ve Kızılay teşkilatları gibi o zaman ki adı beledi olan yerel yönetimler de Osmanlı'dan günümüze kadar yaşayan kurumlarımız arasında yer almaktadır.
Yerel yönetimlerin hukuki temellerini oluşturan kanunlar ise sırasıyla 1826, 1854, 1877, 1930 ve 2005 yıllarında düzenlenen kanunlarla geliştirilerek düzenleme altına alınmıştır.
Günümüz belediyeciliğine yön veren 5393 sayılı kanun ile yerel yönetimlere nerdeyse sınırsız bir otonom hâkimiyet tanınmakta.
Belediyeler bütçe gelirlerinin büyük bir kısmını merkezi bütçeden elde etmelerine rağmen, merkezi bütçe gelirlerini yatırıma dönüştürmekte Türkiye ortalaması tahmini ifade ediyorum yüzde 35 seviyelerinin de altında kalmakta.
Bu nedenle Belediyelerin kuruluş amacı olan imar, yol, kaldırım, yeşil alan, kanalizasyon, içme suyu hattı, temizlik, aydınlatma, şehir içi ulaşım gibi yatırım paylarının git gide azaldığını görüyoruz.
Geleceğe yönelik toplumsal-kalıcı yatırımlardan uzaklaşan belediyecilik anlayışının temelinde ise, rant ve siyasi fenomenali bulunuyor.
Belediyelerin, kalıcı ve toplumsal yatırımların, bireysel ve doğrudan destekler kadar memnun edici olmadığını keşfetmeleriyle başlayan bu süreç, ucu açık bir şekilde devam ediyor.
Yaşadıkları ve yönettikleri şehirlerin onlarca yıl sonrasını planlamak ve yatırım yapmaktan kaçan, siyasi menfaatler üzerine tesis edilmiş bir anlayışın ellerinde şehirlerimiz büyük bir enkaza dönüşerek derinleşen sorunlar biriktirmekte.
Belediyelerin şuursuzca yarıştığı sosyal destek akımı saçma-sapan boyutlara doğru ilerliyor. Neredeyse insanlara yoksulluğun daha avantajlı bir sosyal konum olduğu algısını kazandırdılar. Hazıra dağ dayanmaz, ne zamana kadar ve kimin cebinden vereceksiniz? Belediyelerin ana akım görevlerini bir kenara bırakarak sosyal destek yarışına girmesi, vatandaşın oyunu satın almak ve vatandaşı hazıra alıştırmak gibi toplumsal bir algı ortaya çıkarıldı.
Sadece ve sadece siyasi güç elde etmek için tercih edilen ve şehrin geleceğini yok eden, veren ve alan arasındaki siyasi ve haksız bir kazanç sistemine dönüştü. Benimde hakkım olan bu parayı, merkezi bütçeden belediyelere ayrılan bu payı, amacına uygun, şehrin ve şehirlinin geleceğini inşa edecek şekilde, kalıcı eserler üretmek için yatırıma dönüştürmek zorundasınız.
Bir belediye 2 bin dönüm arazisi olan ve kapısında 5 milyonluk iki traktörü bulunan bir çiftçiye ihtiyaç sahibimi? Değil mi? ayırt etmeden, o şehrin yatırım ve yerel hizmet bütçesinden mazot veya tohum desteği verebilir mi?
Elbette ki gerçek manada sosyal desteğe sürekli veya geçici olarak ihtiyacı olan insanlar tespit edilerek belediye yatırımlarına engel olmayacak şekilde sosyal yardımlar yapılabilir. Ancak kapısında 5 milyonluk traktörü olan 2 bin dönüm arazi olan bir çiftçiye de mazot desteği adı altında tasarrufu sende bulanan milyonların hakkını götürüp veremezsiniz.
Yeni yol projeleri, yeşil alanlar, atık ve temiz su hatları, hafif raylı, elektrikli ve akaryakıtlı şehir içi ulaşım ağı gibi temel görevleri ve toplumun ortak ihtiyaçları sürekli büyürken, çözüm beklerken, bu yatırımlara ayrılan bütçenin emeklilere sosyal destek adı altında aktarılması bana göre belediyecilik anlayışına uygun değildir.
Bu düşünce sadece siyasi bir simsarlıktır. Bu durumdan vazife çıkarmaktır, siyasi ikbali için seçmen biriktirmek ve seçmeni küçük menfaatlerle aldatmak ve o şehrin geleceğine ihanet etmektir.
Karışlıklı menfaat ilişkilerine dayalı sosyal destek adı altında merkezi hükümetin, il ve ilçe belediyelerine ayırdığı bütçeyi kendi aralarında pay eden bu çıkar ilişkisine yönelik kapsayıcı ve caydırıcı tedbirler alınmalı.
Konser, kutlama, festival, sosyal, kültürel ve eğitim etkinlikleri, panayır ve benzeri gider kalemleri üzerinden para transferi sağlayan siyasi olarak seçim bütçesi ve kişisel haksız gelir kapısı oluşturanlara yönelik, özellikle ihale kolları yeniden düzenlenerek bu dallarda yapılabilecekler madde madde sınırlandırılmalıdır.
Belediyelerde planlama teşkilatı kurularak kaynak kullanımı en verimli şekilde değerlendirilebilir.
Belediyeler bütçelerinin en az yüzde 50'sini yatırım amaçlı korumak zorunda bırakılarak, asli görevlerinden ziyade siyasi amaçlı organizasyonlara yönelmesini engelleyecek tedbirler alınmalıdır.
Belediyelerin sosyal destek konularında ilgili kurumların onayı olmadan, farklı destek kolları icat etmesinin önüne geçilmeli. Sırf seçmen kazanabilmek için, fakir-fukara babası gibi algı peşinde koşan
siyasilerin, milyonların alın terinden elde edilen vergilerle kendilerine emanet edilen bu bütçelerin çar-çur edilmesinin önüne geçilecek yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.
Belediyelerin yönetim kadrolarının ehliyet ve liyakat noktasında yeterlilik ölçüsü yasallaştırılmalı. Birim ve uzmanlık alanlarına göre savcılık, hâkimlik, öğretmenlik, doktorluk, kaymakamlık mesleklerinde olduğu gibi merkezi ölçme ve değerlendirme yöntemleriyle yapılarak, en az on yıllık tayinsizlik şartı gibi farklı besleyici yöntemler belirlenebilir. Sadece kaynakların nasıl ve hangi amaçların önceliğine göre kullanılacağı değil, belediye yönetim kadrolarının nasıl belirleneceği de yeniden sınırlandırılarak kanunlaşmalıdır.
Sonuç olarak belediyelerin kuruluş amaçlarına göre hizmet vermelerine yönelik yeniden sıkı bir düzenlemeye ihtiyaç olduğudur. Belediyelerin kuruluş amacının dışında her işin içerisinde yer alması, merkezi bütçeye ciddi bir zarar ve telafisi olmayan geri kalmış şehirler demektir. Bugün Ankara ve İstanbul'un trafik sorunu, İzmir ve Ankara'nın su sorunu Hindistan seviyesine gerilediyse, belediyecilik değil simsarlaşan zihniyet ve denetimsizlik yüzündendir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı olduğunda o şehrin susuzluk, kanalizasyon, hava kirliliği, temizlik, yol, yeşil alan gibi 50 yılda çözülmez denilen sorunları kısa bir sürede çözüme kavuşturmuştu. Samimiyetle ve belediyecilik amacına uygun bir şekilde çalıştığınız zaman 50 yıllık sorunları beş yılda çözüme kavuşturabilirsiniz. Ancak biriktirdiğiniz enkazları kaldırmak için yeniden bir Recep Tayyip Erdoğan gelmeyebilir.
Yasal Sorumluluk
Sitemizde yayımlanan köşe yazıları ve yorumlar yazarların kendi görüşleridir.
Tüm hukuki ve cezai sorumluluk yazarlara aittir.
Site yönetimi bu içeriklerden dolayı sorumlu tutulamaz.
Tüm hukuki ve cezai sorumluluk yazarlara aittir.
Site yönetimi bu içeriklerden dolayı sorumlu tutulamaz.
Yazarın Önceki Yazısı
TERÖRSÜZ CHP
TERÖRSÜZ CHP
Yazarın Sonraki Yazısı
Sudan’lı Zenci Musa
Sudan’lı Zenci Musa

