Uzmanlardan Ezber Bozan 'Suda Dogum' Açiklamasi
Türk-Alman Jinekoloji Kongresi Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Yusuf Üstün, Rusya basta olmak üzere, Fransa, Ingiltere gibi bazi batili ülkelerin ragbet ettigi suda dogumun, komplikasyonlari artirdigini söyledi. ‘Bir dönem böyle bir furya oldu’ diyen Prof. Dr. Üstün, “Anne adaylari sanci çekildigi dönemi suda geçirilebilir, ilik su rahatlatir ancak dogum asamasina geldigi an onlari sudan çikartiyoruz, disarida dogurtuyoruz. Eksiden bir dönem vardi, bakildi ki onlar komplikasyonlari artiriyor. Suda dogum artik yok” ifadelerini kullandi.
TAJEV Türk Alman Jinekoloji Egitim, Arastirma ve Hizmet Vakfi tarafindan düzenlenen uluslararasi katilimli Türk-Alman Jinekoloji Kongresi’nin 14’üncüsü 28 Mayis - 1 Haziran tarihleri arasinda Antalya Kundu’daki bir otelde düzenlendi.
Kongrenin basin toplantisinda anne ölümlerine iliskin açiklamalarda bulunan Türk-Alman Jinekoloji Kongresi Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Yusuf Üstün, dünyada her yil yaklasik 500 bin anne ölümünün gerçeklestigini, bunun trajik bir hadise oldugunu söyledi.
Dünya Saglik Örgütü’nün (DSÖ) bu orani tüm ülkelerde azaltmaya yönelik bir takim algoritmalar hazirladigini ve Türkiye’de de bakanlik tarafindan stratejik bir plan gerçeklestirildigini aktaran Üstün, en önemli problemin gebelerin takipsizliginin oldugunu belirtti.
“Gebelerin takipsizligi en bastaki problemlerden”
Anne ölümlerindeki sebeplerden bahseden Prof. Dr. Üstün, “En bastaki problemlerden bir tanesi, gebelerin takipsizligi. Biz anne adayinin gebe kalmadan önce mutlaka bir saglik profesyonelinden yardim alip, gebelige hazirlik yapmasini istiyoruz. Özellikle bebegin sirtinda açiklik olusturacak problemlerin önüne geçmek için, en az 1 ay önceden folik asit destegine baslamak istiyoruz. Bu anne ölümleriyle ilgili degil ama anne ölümleri açisindan da kalp ve damar hastaligi ya da epilepsi, akliniza gelebilecek ek risk faktörleri var mi yok mu, bunu gebe kalmadan önce bilmemiz gerekiyor ki; bir takim planlamalar yapalim, ilaç degisiklikleri yapalim ve hasta ondan sonra gebe kalsin. Riskine göre de takip sikligimizi belirlemeye çalisiyoruz” dedi.
“Hastaligi bulunan anneler gebe kaldigini ögrenince ilaçlarini birakiyor”
Hastaligi bulunan anne adaylarinin, gebe kalinca kullanmis oldugu ilaçlari kesmesinin de ölümlere neden oldugunu aktaran Üstün, “Örnegin epileptik gebeler ilaç kullaniyor. Bu ilaçlar bebege zarar verebilecek ilaçlardir ama hasta gebe kaldigini ögrenir ögrenmez bu ilaci bebege zarar verebilecegi için birakiyor ve bazi anneler sirf o ilaçlari biraktigindan dolayi kaybediliyor. Bu anne adaylarina kesinlikle kendi baslarina böyle bir karar vermemeleri gerektigini hekimler ve basin araciligiyla iletiyoruz. Bir hekim kontrolünde ilaç degisikligine gitmeleri gerekiyor. Bunu gebe kalmadan önce yaparsak, daha da sikintisiz hale getirebiliriz” diye konustu.
“35 yas üstü gebelikleri riskli olarak kabul ediyoruz”
Prof. Dr. Üstün, kariyer planlamalari nedeniyle gebelik yasinin son yillarda 35’in üzerine fazlaca çiktigina dikkat çekerek, “35 yas üstü gebelikleri biz riskli kabul ediyoruz. Çünkü artik hastaliklar da baslayabiliyor. Hasta geliyor 40 yasinda gebe kalmis. Bu riskli bir gebe ve bunu daha yakindan takip etmemiz gerekiyor” açiklamasinda bulundu.
“Anne ölümleri Türkiye’de yüz binde 13,6 oranina düstü”
Dünyada anne ölümlerinin en sik sebebinin gebelik ve dogum sonrasi kanama oldugunu belirten Üstün, özellikle dogum sonrasi kanamanin gelismis olmayan ülkelerde halen ilk sirada görüldügüne vurgu yapti. Türkiye’de de 1990’li yillarda kanamanin ilk sirada yer aldigina isaret eden Üstün, “Bunu gururla söyleyebiliyorum; 1990’larda bizde de kanama ilk siradaydi ama bizde de artik gelismis ülkelerde oldugu gibi kalp ve damar hastaliklarina bagli anne ölümlerini ilk sirada görüyoruz. Bu nedenle, kalp ve damar hastaliklarini önceden taniyip, ona göre önlemleri alabilirsek anne ölümlerini daha da azaltacagiz. 1990’lardan 2013’lere kadar biz bunu çok asagiya çektik, hatta su an 2020 verilerinde yüz binde 13,6’lara kadar orani indirdik” ifadelerini kullandi.
“’Çatir çatir dogurabildim’ diye birbirlerine hava bile atiyorlar”
Dogum olarak her zaman normal dogumu önerdiklerinin altini çizen Üstün, “Vajinal dogum her zaman önerdigimiz yöntem. Halkin bu konuda bilinçlenmesi artti. Herkes vajinal dogumu artik bir basari gibi gösteriyor. ‘Bak çatir çatir dogurabildim’ diye insanlar birbirine hava bile atabiliyor. Bunun birçok hastada oldugunu gördüm. Tabi sezaryen de hayat kurtarici bir ameliyattir, asla vazgeçemeyiz ama durup dururken sezaryeni önermiyoruz” dedi.
“Suda dogum artik yok”
Prof. Dr. Üstün, son olarak Rusya basta olmak üzere, Fransa, Ingiltere gibi bazi batili ülkelerin ragbet ettigi suda dogum konusuna degindi. Suda dogumun komplikasyonlari artirdigini belirten Üstün, “Suda dogum diye bir sey yok. Bir dönem böyle bir furya oldu. Sanci çekildigi dönemi suda geçirilebilir. Su, rahatlaticidir. Sesi bile insani rahatlatir. Ilik suyun içerisinde anne adaylari rahatlayabiliyorlar. Ama dogum asamasina geldigi an onlari sudan çikartiyoruz, disarida dogurtuyoruz. Suda dogum yok artik. Eksiden bir dönem vardi, bakildi ki onlar komplikasyonlari artiriyor” diye konustu.
Kaynak: İHA
Kongrenin basin toplantisinda anne ölümlerine iliskin açiklamalarda bulunan Türk-Alman Jinekoloji Kongresi Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Yusuf Üstün, dünyada her yil yaklasik 500 bin anne ölümünün gerçeklestigini, bunun trajik bir hadise oldugunu söyledi.
Dünya Saglik Örgütü’nün (DSÖ) bu orani tüm ülkelerde azaltmaya yönelik bir takim algoritmalar hazirladigini ve Türkiye’de de bakanlik tarafindan stratejik bir plan gerçeklestirildigini aktaran Üstün, en önemli problemin gebelerin takipsizliginin oldugunu belirtti.
“Gebelerin takipsizligi en bastaki problemlerden”
Anne ölümlerindeki sebeplerden bahseden Prof. Dr. Üstün, “En bastaki problemlerden bir tanesi, gebelerin takipsizligi. Biz anne adayinin gebe kalmadan önce mutlaka bir saglik profesyonelinden yardim alip, gebelige hazirlik yapmasini istiyoruz. Özellikle bebegin sirtinda açiklik olusturacak problemlerin önüne geçmek için, en az 1 ay önceden folik asit destegine baslamak istiyoruz. Bu anne ölümleriyle ilgili degil ama anne ölümleri açisindan da kalp ve damar hastaligi ya da epilepsi, akliniza gelebilecek ek risk faktörleri var mi yok mu, bunu gebe kalmadan önce bilmemiz gerekiyor ki; bir takim planlamalar yapalim, ilaç degisiklikleri yapalim ve hasta ondan sonra gebe kalsin. Riskine göre de takip sikligimizi belirlemeye çalisiyoruz” dedi.
“Hastaligi bulunan anneler gebe kaldigini ögrenince ilaçlarini birakiyor”
Hastaligi bulunan anne adaylarinin, gebe kalinca kullanmis oldugu ilaçlari kesmesinin de ölümlere neden oldugunu aktaran Üstün, “Örnegin epileptik gebeler ilaç kullaniyor. Bu ilaçlar bebege zarar verebilecek ilaçlardir ama hasta gebe kaldigini ögrenir ögrenmez bu ilaci bebege zarar verebilecegi için birakiyor ve bazi anneler sirf o ilaçlari biraktigindan dolayi kaybediliyor. Bu anne adaylarina kesinlikle kendi baslarina böyle bir karar vermemeleri gerektigini hekimler ve basin araciligiyla iletiyoruz. Bir hekim kontrolünde ilaç degisikligine gitmeleri gerekiyor. Bunu gebe kalmadan önce yaparsak, daha da sikintisiz hale getirebiliriz” diye konustu.
“35 yas üstü gebelikleri riskli olarak kabul ediyoruz”
Prof. Dr. Üstün, kariyer planlamalari nedeniyle gebelik yasinin son yillarda 35’in üzerine fazlaca çiktigina dikkat çekerek, “35 yas üstü gebelikleri biz riskli kabul ediyoruz. Çünkü artik hastaliklar da baslayabiliyor. Hasta geliyor 40 yasinda gebe kalmis. Bu riskli bir gebe ve bunu daha yakindan takip etmemiz gerekiyor” açiklamasinda bulundu.
“Anne ölümleri Türkiye’de yüz binde 13,6 oranina düstü”
Dünyada anne ölümlerinin en sik sebebinin gebelik ve dogum sonrasi kanama oldugunu belirten Üstün, özellikle dogum sonrasi kanamanin gelismis olmayan ülkelerde halen ilk sirada görüldügüne vurgu yapti. Türkiye’de de 1990’li yillarda kanamanin ilk sirada yer aldigina isaret eden Üstün, “Bunu gururla söyleyebiliyorum; 1990’larda bizde de kanama ilk siradaydi ama bizde de artik gelismis ülkelerde oldugu gibi kalp ve damar hastaliklarina bagli anne ölümlerini ilk sirada görüyoruz. Bu nedenle, kalp ve damar hastaliklarini önceden taniyip, ona göre önlemleri alabilirsek anne ölümlerini daha da azaltacagiz. 1990’lardan 2013’lere kadar biz bunu çok asagiya çektik, hatta su an 2020 verilerinde yüz binde 13,6’lara kadar orani indirdik” ifadelerini kullandi.
“’Çatir çatir dogurabildim’ diye birbirlerine hava bile atiyorlar”
Dogum olarak her zaman normal dogumu önerdiklerinin altini çizen Üstün, “Vajinal dogum her zaman önerdigimiz yöntem. Halkin bu konuda bilinçlenmesi artti. Herkes vajinal dogumu artik bir basari gibi gösteriyor. ‘Bak çatir çatir dogurabildim’ diye insanlar birbirine hava bile atabiliyor. Bunun birçok hastada oldugunu gördüm. Tabi sezaryen de hayat kurtarici bir ameliyattir, asla vazgeçemeyiz ama durup dururken sezaryeni önermiyoruz” dedi.
“Suda dogum artik yok”
Prof. Dr. Üstün, son olarak Rusya basta olmak üzere, Fransa, Ingiltere gibi bazi batili ülkelerin ragbet ettigi suda dogum konusuna degindi. Suda dogumun komplikasyonlari artirdigini belirten Üstün, “Suda dogum diye bir sey yok. Bir dönem böyle bir furya oldu. Sanci çekildigi dönemi suda geçirilebilir. Su, rahatlaticidir. Sesi bile insani rahatlatir. Ilik suyun içerisinde anne adaylari rahatlayabiliyorlar. Ama dogum asamasina geldigi an onlari sudan çikartiyoruz, disarida dogurtuyoruz. Suda dogum yok artik. Eksiden bir dönem vardi, bakildi ki onlar komplikasyonlari artiriyor” diye konustu.