Seçimin Sonucunu Yeni 'Kuşaklar' Belirleyecek
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yener Özen seçmen tiplerini değerlendirdi.
23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Başkanlığı Seçimlerine yönelik değerlendirmede bulunan Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yener Özen yaptığı açıklamada seçim sonucunu tayin edecek olan seçmen tipinin yanıtını aradı.
Doç. Dr. Yener açıklamasında; “İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar olan süreç içerisinde hemen hemen aynı yıllarda doğmuş, aynı dönemin koşullarını, dolayısıyla birbirine benzer problemleri, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle sorumlu olmuş kişilerin topluluğuna yaş kuşağı denir. Ancak kuşak konusunun çok net kesin bilgiler içermediği ve kuşakların sınıflandırılmasıyla ilgili farklı görüşlerin olduğu gözlemlenmiştir. Kuşakların sınıflandırılması alan yazınında hâkim olan genel kanı biçiminde değerlendirelim.
Sessiz kuşak: 1900-1945’li yıllar arasında doğanlar sessiz kuşak ya da gelenekseller olarak adlandırılmaktadır. Otoriteye meydan okumayan en eski gruptur. Temel değerleri ise otoriteye saygı, dürüstlük ve tatmindir. Ülke nüfusunun az bir kısmını oluşturan bu kuşak, son zamanlarda hızla değişen sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik koşullar nedeniyle, günümüze adapte olmaları zorlaşmaktadır.
Bebek patlaması kuşağı: 1946-1964’lü yıllar arasında doğanlar Patlama Kuşağı (The baby boomers generation) olarak adlandırılmaktadır. Bu kuşağın böyle adlandırılmasının sebebi İkinci Dünya Savaşı sonrasında sürekli artan nüfus hızıdır. Uyumlu, amacını gerçekleştirmeye hevesli, pozitif düşünen, özgür olmayı seven, dünyayı keşfetmeyi ve yaşamın her anından keyif almayı isteyen, çatışmalardan kaçınmacı, hizmet odaklı, kadın erkek ilişkilerinde ise muhafazakâr tutum sergileyen kişilik yapısına sahiplerdir.
X kuşağı: 1965-1979’lu yıllar arasında doğanlar X kuşağı olarak adlandırılmaktadır. Türkiye açısından X kuşağı, ara kuşak manasına gelen geçiş dönemi çocukları olarak ifade edilmektedir. Bu kuşağın geçiş dönemi olarak adlandırılmasının nedeni;1965-1979’lu yıllarda dünyanın önemli değişim ve dönüşümler yaşamaya başlamasından kaynaklanmaktadır. X kuşağı girişimci, pragmatist özellikleri ile kendilerini sürekli geliştirmeye ve yeni bilgiler edinmeye önem vermekte ve dolayısıyla kendinden önceki kuşaklara göre bir adım daha ileride bulunmaktadır. X kuşağının iletişim becerilerine değinildiğinde; Patlama kuşağı üyeleri gibi iş iletişim becerilerinin gelişmiş olması sebebiyle yeni bir iş bulma konusunda zorluk çekmedikleri görülmektedir. İş iletişim becerileri gelişmiş olmasına rağmen teknoloji bilgi becerileri ise çok gelişmiş değildir. Genellikle e-posta kontrolü ve çevrim içi iş arama amacıyla teknolojiden yararlanmaktadırlar. Daha çok risk alabilen, aile odaklı, kendine güvenen, açık görüşlü ve eğlenmeyi sevme özelliklerine sahiplerdir. X kuşağının iletişim becerileri ve teknoloji bilgisi, kendilerinden bir önceki kuşak olan Patlama kuşağına göre daha iyi iken, kendilerinden sonraki kuşaklara göre yani Y kuşağı ve Z kuşağına göre ise daha zayıftır.
Y kuşağı: 1980-1999’lu yıllar arasında doğanlar Y kuşağı olarak adlandırılmaktadır. Y kuşağı şu özellikleri ile nitelendirilmektedir: Teknolojiyi yakından takip eden, aile odaklı, başarıyı hedefleyen, takım çalışmasına inanan, ilgi odağı olmayı isteyen, kendilerini geliştirmeye odaklı, çevreye duyarlı, başarılı olmak için yeniliklere açık olmak gerektiğine inanan ve dinamik olarak tanımlanmıştır. Sosyal ağlardan ve iletişimden vazgeçmeme yönleri ön plana çıkmış olup, bu ortamları iş hayatında da bulma beklentileri bulunmaktadır. Y Kuşağı’nın, başta medya ve iletişim olmak üzere birçok sektörü yeniden biçimlendirmektedir. Spora, hobilere ve sosyalleşmeye zaman ayırdıkları için tematik ve uzman dergiciliğini basılı gazeteler yerine tercih etmektedirler. Ayrıca internetten müzik paylaşımı yap makta ve kitap almak yerine e-kitap indirmektedirler. Yani genç, akıllı, özgürlüklerine düşkün ve teknoloji tutkunu olarak tanımlanan Y kuşağının internet ve çok kanallı televizyon ile birlikte büyümüş olmaları sebebiyle günlerinin yaklaşık 15 saatini medya ve iletişim teknolojileri ile etkileşim halinde geçirdikleri, mobil ya da yüz yüze görüşme dışında sanal görüşmeyi de tercih ettikleri söylenebilir.
Z kuşağı: 1999 ve sonrası... Z kuşağının, diğer kuşaklara göre en büyük farkı internetin ve teknolojinin içinde doğmuş olmalarıdır. Bireyselliğe önem veren, en yeni iletişim araçlarını kullanan, iş arkadaşlarıyla dost olmayı tercih eden, yeniliğe açık, haberleşmek için e-posta yerine sosyal medyayı kullanan, arkadaşlık ilişkilerini ise ağırlıklı olarak Facebook üzerinden yürüten, teknoloji bağımlısı ya da tutkunu olmayıp, teknolojiyi doğal yaşam standardı olarak algılayan bir kuşaktır.
Temel değerleri; öğrenmek, paylaşmak ve üretmektir. Z kuşağının mobil teknolojilerle iletişim kurmayı tercih ettiği ve açık iletişimde bulunduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’de tek bir genç tipinden bahsedilemeyeceği çok farklı genç gruplarından söz edilmesi ve farkları yaratan etkenlerin doğru anlaşılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Ayrıca gençlerin daha büyük yaş gruplarına göre daha fazla eğitime sahip oldukları ve eğitimin sonucunda daha açık görüşlü daha özgürlükçü oldukları anlaşılmaktadır. Tüm bu söylenenler ışığında kuşakların kendi arasında ve diğer kuşaklarla kurdukları iletişim tarzının farklılık gösterdiği söylenebilir.
Z kuşağı iletişim aracı olarak e-posta’yı tanımayıp bunun yerine sosyal ağlar ve mobil teknolojilerle iletişim kurmayı ve en yeni iletişim araçlarını kullanmayı tercih etmektedir. Sonuç olarak bireyler her bir kuşağı daha iyi anlayarak, iletişimde bulundukları kişileri kendi bakış açılarına göre yargılamaktan ziyade, onların bakış açısına göre yorumlama fırsatı elde edilebilir.
İstanbul seçimlerinde oy verecek Z kuşağı oy oranı 18-32 yaş aralığı oyların %33’nü oluşturmaktadır. Bu kitlenin oy tercihinde X ve Y kuşağının baz aldığı temel değerler yer almamaktadır. Özellikle seçilecek olan X kuşağından ise o zaman çok daha fazla sosyal medya ve iletişim araçlarını kullanarak Z kuşağına ulaşmaya çalışmak önemli bir faktördür. İstanbul’da seçimlerinde Y kuşağının ikinci dönemi ile yani 90’lı yıllardan sonra doğanlar ile Z kuşağı belirleyici olacaktır.
Seçmen tavrı bloklarına bakacak olursak onları da şöyle sıralayabiliriz. Siyasal iletişim süreci, günlük hayatın her alanında karşımıza çıkan siyasal iletişim aktörlerinin birbirleriyle yürüttükleri söylemlerinin değiş-tokuşu çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda siyasal iletişim aktörlerini siyasetle ilgili çeşitli söylemler üreten, siyasi liderler, medya uzmanları, baskı grupları, sendikalar vb. şeklinde sıralamak mümkündür. Ülkelerin uyguladıkları siyasal sistem ne olursa olsun gündemi belirleyen medya, en önemli siyasal iletişim aktörüdür.
Bir siyasal partiye oy verirken hangi ölçülere göre karar vermektedir? Birey oy verirken neden tercihini A partisinden yana değil de B partisinden yana yapmaktadır? Bu sorular siyasal seçimlerde bireyin karar vermesiyle doğrudan ilgilidir. Bireyin karar vermesinde sosyo-psikolojik temeller ele alınmalıdır. Sosyo-psikolojik temellerin açıklığa kavuşturulmasında tutum, değer, gruplar, vasıf-amaç-hedef ve motivasyon kavramlarının kısaca netleştirilmesi gereği vardır. En önemlisi de bireyin içinde yaşadığı toplumun psikolojik değerleri de kişilerin oy verme tercihlerinde etkili olmaktadır.
Ekonomik Seçmen: Oyunu ekonomik gerekçelerle verir. İktidar ve parti yandaşlığını ekonomik koşullarını nasıl yorumladığı üstüne kurar. Kimi ekonomik krizi iktidara yüklerler; kimi ise, ekonomik krizi kabul etmekle birlikte, bunu iktidara bağlamazlar. Onların açısından, dış güçler devrededir ya da kötülük yapanlar tüketici ile üretici arasındaki asalaklardır. Bunların iktidar eliyle palazlandığına ikna olmazlar.
Psikolojik Seçmen: Bu seçmen görünümü genellikle lidere kopmaz bağlarla bağlıdır. Temel değişken, karizmadır. Bu görünüş, ekonomik krizi iktidara bağlayabilir. Partiyi, partili belediye başkanlarını, vekilleri vb çok sert eleştirebilir. Bu görünüşe göre, bütün sorun, onların liderin dediklerini yapmamalarından ileri geliyordur. Böyle bir lider gelmemiş geçmemiştir. Bu lider, başka partiye geçerse psikolojik yurttaş da oraya yönelecektir. Parti değiştiriyor ama gönülden bağlı olanlar onu bırakmıyor.
Sosyolojik Seçmen: Bu seçmen görünüşü, topluca oy verme eğilimindedir. Örneğin, “bizim bütün sülale A Parti’li” ya da tam tersi, “bizim bütün sülale hep A Partisine oy verdi, bu sefer vermeyeceğiz.” Bu görünüş, aslında, ilk iki görünüşten çok daha karmaşıktır. Çünkü aynı ailede, eşler, kardeşler vb bile farklı eğilimde olabiliyor. Dolayısıyla, her örnekte aileyi temel birim olarak almak doğru değil. Aslolan, aidiyet. Bu aidiyet, hemşerilik de olabilir, iş ortamı tabanlı da olabilir, mahalle düzeyinde de olabilir, yaşıtlar arasında da İşin aslı şu: Toplumsal ağlar içerisinde seçmenler asla birbirlerinden kopuk bireyler değiller, resmi ve gayrı resmi olarak örgütlüler. Örneğin, çeşitli derneklere üyeler ya da aile, akrabalık, arkadaşlık gibi gayrı resmi bağların içindeler. Taraftarlık, bu açıdan dikkate değer bir diğer örnek.
İdeolojik Seçmen: İlk üç seçmen görünüşü esnektir, değişime açıktır. İdeolojik seçmen ise, kemik seçmendir. Çok radikal gelişmeler olmadıkça değişmez. “Ekonomik kriz var, siz de kabul ediyorsunuz; neden hâlâ falanca adaya oy veriyorsunuz?” sorusuna yanıt olarak “partimiz kimi uygun gördüyse ona veriyoruz” diyen seçmen, tam da ideolojik bir görünüş örneğidir. Bu görünüş, “asla A Partisine ya da B Partisine oy vermem” der. Diğerleri ekonomik krizden düşünsel olarak etkilenirken bu görünüş hiç etkilenmez.
Bu dörtlü görünüşün, seçmenlerin yaptıkları açıklamalara dönüp bakıldığında ne kadar kullanışlı olduğu bir kez daha görülecektir. Öte yandan, bu dörtlünün birbirini tümüyle dışarıda bırakan ayrıksı yorumları doğru olmayabilir. Şöyle ki, bir seçmen hem ideolojik hem ekonomik görünüş örneği olabilir. Ekonomik seçmen görünüşünün iktidarı aklayan alttürü, aynı zamanda ideolojik bir görünüştür.
İstanbul özelinde 2013’den itibaren ekonomik daralma nedeniyle Ekonomik seçmen ve Sosyolojik seçmen tabakaları farklı partilere oy verme eğiliminde olduğundan dün A patisine oy veren tabaka bugün B partisine rahatlıkla oy verebilir. Ekonomik ve Sosyolojik seçmen kitlesi yoğunlukla Y ve Z kuşağından oluştuğunu da belirtmek elzemdir. Psikolojik ve İdeolojik seçmen kitlesi Bebek Patlaması Kuşağı ve X kuşağı ağırlıklı olduğundan çok büyük değişimler olmadıktan sonra oy verme alışkanlıkları değişmez.
Seçimlerin belirleyicisi Z kuşağı seçmen görünüyor, Partiler bu kuşağın desteği için ne yapmalı?
Artık politikacıların kuşaklar arasındaki farklılıkları net bir şekilde anlaması ve yönetebilmesi gerekiyor. Ayrıca ikinci kez oy verecek olan Z kuşağı, dünyada sosyal değişimi başlatabilecek eylemsel bir kuşak. Hem iyi birer açık iletişimci hem de sosyal iletişimciler. Aynı anda pek çok işi takip edebilen girişimci bir kuşaktır. Hayatlarını çevrimiçi yaşıyorlar. Bu nedenle de siyasileri takip ettikleri iletişim kanalları Facebook, Instagram, YouTube oluyor. Y kuşağı ise daha çok metinler üzerinden iletişim kurmayı tercih ediyor. Z’ler anında övgü ve ilgi bekleyen bir nesil. Bu nedenle adaylar, gençlerin kendileriyle iletişim kurma çabalarına anında yanıt vermeli. Sosyal medya üzerinden verilen hızlı yanıtlar seçmeni motive ediyor ve ciddiye alındıklarını hissettiriyorlar. Onlar için bir selfi çekmek de sorularına anında yanıt verilmesi de ödül olabilir. Z’ler kesinlikle yüz yüze iletişimi tercih ediyorlar. Kısa mesajları ya da özendirmeleri önemsenmiyorlar. Aktif gönüllülük Z’lerde fazlasıyla bulunuyor. Z’ler, siyasilere çok şey öğretmeye çalışan, çevre ve dünya ile ilgili farkındalıkları yüksek bireyler. Bu nedenle onlara çevre ile ilgili ne kadar duyarlı olduğunuzu ispatlamakta fayda var.
Bu konuda önemli çalışmaları olan Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç şunları siyasilere öneriyor: Yöneticiler gibi siyasilerin de farklı nesil yönetimi konusunda bilgi sahibi olmaları şart. Artık kitlelere klasik bir iletişim ve siyaset anlayışı ile yaklaşmak çok yanlış. Öte yandan kendi iletişim kitlesine ulaşamayan bir iletişim tercihi de çok yanlış. Yani bir parti için hazırlanan reklamın sosyal medyada çok beğenilmiş olması o parti liderinin de beğenildiği anlamına gelmez. Kimden oy almak istediğinizi doğru belirleyip ona göre hareket etmek gerekir.
Bunun yanında Z kuşağının özgürlük anlayışı ile X ve Y kuşağının özgürlük anlayışı birbirinden farklı. Bundan 17 yıl önce anadilde konuşabilmek ya da başörtüsü ile öğrenim görmek aşırı özgürlük talebi olarak görülmekteydi. Ancak bugün internet dünyasında doğan ve özgürlük için mücadele vermemiş bir Z kuşağına bunu anlatmanız ve kendinizi inandırmanız mümkün değil. Yine Ümraniye’de çöp patlaması, Haliç’in kanalizasyon çukuru olduğunu, su, elektriğin olmadığını. Tüp gaz kuyruklarını Z kuşağına anlatıp oy istemenizin bir anlamı yok. Çünkü bunlar bu yokluğu hiç yaşamadılar ve çoook uzak bir masal olarak algılıyorlar. Z kuşağı ABD’de OBAMA’yı iktidara getirdi. Hem de kendini WASP olarak tanımlayan ve hayatta Demokratlara oy vermeyen kitlelerin çocukları bu tercihte bulundu. Partiler kendilerini yeniden formatlamaları gerektiğini artık anlamalı.” Dedi.
Kaynak: İHA
Doç. Dr. Yener açıklamasında; “İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar olan süreç içerisinde hemen hemen aynı yıllarda doğmuş, aynı dönemin koşullarını, dolayısıyla birbirine benzer problemleri, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle sorumlu olmuş kişilerin topluluğuna yaş kuşağı denir. Ancak kuşak konusunun çok net kesin bilgiler içermediği ve kuşakların sınıflandırılmasıyla ilgili farklı görüşlerin olduğu gözlemlenmiştir. Kuşakların sınıflandırılması alan yazınında hâkim olan genel kanı biçiminde değerlendirelim.
Sessiz kuşak: 1900-1945’li yıllar arasında doğanlar sessiz kuşak ya da gelenekseller olarak adlandırılmaktadır. Otoriteye meydan okumayan en eski gruptur. Temel değerleri ise otoriteye saygı, dürüstlük ve tatmindir. Ülke nüfusunun az bir kısmını oluşturan bu kuşak, son zamanlarda hızla değişen sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik koşullar nedeniyle, günümüze adapte olmaları zorlaşmaktadır.
Bebek patlaması kuşağı: 1946-1964’lü yıllar arasında doğanlar Patlama Kuşağı (The baby boomers generation) olarak adlandırılmaktadır. Bu kuşağın böyle adlandırılmasının sebebi İkinci Dünya Savaşı sonrasında sürekli artan nüfus hızıdır. Uyumlu, amacını gerçekleştirmeye hevesli, pozitif düşünen, özgür olmayı seven, dünyayı keşfetmeyi ve yaşamın her anından keyif almayı isteyen, çatışmalardan kaçınmacı, hizmet odaklı, kadın erkek ilişkilerinde ise muhafazakâr tutum sergileyen kişilik yapısına sahiplerdir.
X kuşağı: 1965-1979’lu yıllar arasında doğanlar X kuşağı olarak adlandırılmaktadır. Türkiye açısından X kuşağı, ara kuşak manasına gelen geçiş dönemi çocukları olarak ifade edilmektedir. Bu kuşağın geçiş dönemi olarak adlandırılmasının nedeni;1965-1979’lu yıllarda dünyanın önemli değişim ve dönüşümler yaşamaya başlamasından kaynaklanmaktadır. X kuşağı girişimci, pragmatist özellikleri ile kendilerini sürekli geliştirmeye ve yeni bilgiler edinmeye önem vermekte ve dolayısıyla kendinden önceki kuşaklara göre bir adım daha ileride bulunmaktadır. X kuşağının iletişim becerilerine değinildiğinde; Patlama kuşağı üyeleri gibi iş iletişim becerilerinin gelişmiş olması sebebiyle yeni bir iş bulma konusunda zorluk çekmedikleri görülmektedir. İş iletişim becerileri gelişmiş olmasına rağmen teknoloji bilgi becerileri ise çok gelişmiş değildir. Genellikle e-posta kontrolü ve çevrim içi iş arama amacıyla teknolojiden yararlanmaktadırlar. Daha çok risk alabilen, aile odaklı, kendine güvenen, açık görüşlü ve eğlenmeyi sevme özelliklerine sahiplerdir. X kuşağının iletişim becerileri ve teknoloji bilgisi, kendilerinden bir önceki kuşak olan Patlama kuşağına göre daha iyi iken, kendilerinden sonraki kuşaklara göre yani Y kuşağı ve Z kuşağına göre ise daha zayıftır.
Y kuşağı: 1980-1999’lu yıllar arasında doğanlar Y kuşağı olarak adlandırılmaktadır. Y kuşağı şu özellikleri ile nitelendirilmektedir: Teknolojiyi yakından takip eden, aile odaklı, başarıyı hedefleyen, takım çalışmasına inanan, ilgi odağı olmayı isteyen, kendilerini geliştirmeye odaklı, çevreye duyarlı, başarılı olmak için yeniliklere açık olmak gerektiğine inanan ve dinamik olarak tanımlanmıştır. Sosyal ağlardan ve iletişimden vazgeçmeme yönleri ön plana çıkmış olup, bu ortamları iş hayatında da bulma beklentileri bulunmaktadır. Y Kuşağı’nın, başta medya ve iletişim olmak üzere birçok sektörü yeniden biçimlendirmektedir. Spora, hobilere ve sosyalleşmeye zaman ayırdıkları için tematik ve uzman dergiciliğini basılı gazeteler yerine tercih etmektedirler. Ayrıca internetten müzik paylaşımı yap makta ve kitap almak yerine e-kitap indirmektedirler. Yani genç, akıllı, özgürlüklerine düşkün ve teknoloji tutkunu olarak tanımlanan Y kuşağının internet ve çok kanallı televizyon ile birlikte büyümüş olmaları sebebiyle günlerinin yaklaşık 15 saatini medya ve iletişim teknolojileri ile etkileşim halinde geçirdikleri, mobil ya da yüz yüze görüşme dışında sanal görüşmeyi de tercih ettikleri söylenebilir.
Z kuşağı: 1999 ve sonrası... Z kuşağının, diğer kuşaklara göre en büyük farkı internetin ve teknolojinin içinde doğmuş olmalarıdır. Bireyselliğe önem veren, en yeni iletişim araçlarını kullanan, iş arkadaşlarıyla dost olmayı tercih eden, yeniliğe açık, haberleşmek için e-posta yerine sosyal medyayı kullanan, arkadaşlık ilişkilerini ise ağırlıklı olarak Facebook üzerinden yürüten, teknoloji bağımlısı ya da tutkunu olmayıp, teknolojiyi doğal yaşam standardı olarak algılayan bir kuşaktır.
Temel değerleri; öğrenmek, paylaşmak ve üretmektir. Z kuşağının mobil teknolojilerle iletişim kurmayı tercih ettiği ve açık iletişimde bulunduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’de tek bir genç tipinden bahsedilemeyeceği çok farklı genç gruplarından söz edilmesi ve farkları yaratan etkenlerin doğru anlaşılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Ayrıca gençlerin daha büyük yaş gruplarına göre daha fazla eğitime sahip oldukları ve eğitimin sonucunda daha açık görüşlü daha özgürlükçü oldukları anlaşılmaktadır. Tüm bu söylenenler ışığında kuşakların kendi arasında ve diğer kuşaklarla kurdukları iletişim tarzının farklılık gösterdiği söylenebilir.
Z kuşağı iletişim aracı olarak e-posta’yı tanımayıp bunun yerine sosyal ağlar ve mobil teknolojilerle iletişim kurmayı ve en yeni iletişim araçlarını kullanmayı tercih etmektedir. Sonuç olarak bireyler her bir kuşağı daha iyi anlayarak, iletişimde bulundukları kişileri kendi bakış açılarına göre yargılamaktan ziyade, onların bakış açısına göre yorumlama fırsatı elde edilebilir.
İstanbul seçimlerinde oy verecek Z kuşağı oy oranı 18-32 yaş aralığı oyların %33’nü oluşturmaktadır. Bu kitlenin oy tercihinde X ve Y kuşağının baz aldığı temel değerler yer almamaktadır. Özellikle seçilecek olan X kuşağından ise o zaman çok daha fazla sosyal medya ve iletişim araçlarını kullanarak Z kuşağına ulaşmaya çalışmak önemli bir faktördür. İstanbul’da seçimlerinde Y kuşağının ikinci dönemi ile yani 90’lı yıllardan sonra doğanlar ile Z kuşağı belirleyici olacaktır.
Seçmen tavrı bloklarına bakacak olursak onları da şöyle sıralayabiliriz. Siyasal iletişim süreci, günlük hayatın her alanında karşımıza çıkan siyasal iletişim aktörlerinin birbirleriyle yürüttükleri söylemlerinin değiş-tokuşu çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda siyasal iletişim aktörlerini siyasetle ilgili çeşitli söylemler üreten, siyasi liderler, medya uzmanları, baskı grupları, sendikalar vb. şeklinde sıralamak mümkündür. Ülkelerin uyguladıkları siyasal sistem ne olursa olsun gündemi belirleyen medya, en önemli siyasal iletişim aktörüdür.
Bir siyasal partiye oy verirken hangi ölçülere göre karar vermektedir? Birey oy verirken neden tercihini A partisinden yana değil de B partisinden yana yapmaktadır? Bu sorular siyasal seçimlerde bireyin karar vermesiyle doğrudan ilgilidir. Bireyin karar vermesinde sosyo-psikolojik temeller ele alınmalıdır. Sosyo-psikolojik temellerin açıklığa kavuşturulmasında tutum, değer, gruplar, vasıf-amaç-hedef ve motivasyon kavramlarının kısaca netleştirilmesi gereği vardır. En önemlisi de bireyin içinde yaşadığı toplumun psikolojik değerleri de kişilerin oy verme tercihlerinde etkili olmaktadır.
Ekonomik Seçmen: Oyunu ekonomik gerekçelerle verir. İktidar ve parti yandaşlığını ekonomik koşullarını nasıl yorumladığı üstüne kurar. Kimi ekonomik krizi iktidara yüklerler; kimi ise, ekonomik krizi kabul etmekle birlikte, bunu iktidara bağlamazlar. Onların açısından, dış güçler devrededir ya da kötülük yapanlar tüketici ile üretici arasındaki asalaklardır. Bunların iktidar eliyle palazlandığına ikna olmazlar.
Psikolojik Seçmen: Bu seçmen görünümü genellikle lidere kopmaz bağlarla bağlıdır. Temel değişken, karizmadır. Bu görünüş, ekonomik krizi iktidara bağlayabilir. Partiyi, partili belediye başkanlarını, vekilleri vb çok sert eleştirebilir. Bu görünüşe göre, bütün sorun, onların liderin dediklerini yapmamalarından ileri geliyordur. Böyle bir lider gelmemiş geçmemiştir. Bu lider, başka partiye geçerse psikolojik yurttaş da oraya yönelecektir. Parti değiştiriyor ama gönülden bağlı olanlar onu bırakmıyor.
Sosyolojik Seçmen: Bu seçmen görünüşü, topluca oy verme eğilimindedir. Örneğin, “bizim bütün sülale A Parti’li” ya da tam tersi, “bizim bütün sülale hep A Partisine oy verdi, bu sefer vermeyeceğiz.” Bu görünüş, aslında, ilk iki görünüşten çok daha karmaşıktır. Çünkü aynı ailede, eşler, kardeşler vb bile farklı eğilimde olabiliyor. Dolayısıyla, her örnekte aileyi temel birim olarak almak doğru değil. Aslolan, aidiyet. Bu aidiyet, hemşerilik de olabilir, iş ortamı tabanlı da olabilir, mahalle düzeyinde de olabilir, yaşıtlar arasında da İşin aslı şu: Toplumsal ağlar içerisinde seçmenler asla birbirlerinden kopuk bireyler değiller, resmi ve gayrı resmi olarak örgütlüler. Örneğin, çeşitli derneklere üyeler ya da aile, akrabalık, arkadaşlık gibi gayrı resmi bağların içindeler. Taraftarlık, bu açıdan dikkate değer bir diğer örnek.
İdeolojik Seçmen: İlk üç seçmen görünüşü esnektir, değişime açıktır. İdeolojik seçmen ise, kemik seçmendir. Çok radikal gelişmeler olmadıkça değişmez. “Ekonomik kriz var, siz de kabul ediyorsunuz; neden hâlâ falanca adaya oy veriyorsunuz?” sorusuna yanıt olarak “partimiz kimi uygun gördüyse ona veriyoruz” diyen seçmen, tam da ideolojik bir görünüş örneğidir. Bu görünüş, “asla A Partisine ya da B Partisine oy vermem” der. Diğerleri ekonomik krizden düşünsel olarak etkilenirken bu görünüş hiç etkilenmez.
Bu dörtlü görünüşün, seçmenlerin yaptıkları açıklamalara dönüp bakıldığında ne kadar kullanışlı olduğu bir kez daha görülecektir. Öte yandan, bu dörtlünün birbirini tümüyle dışarıda bırakan ayrıksı yorumları doğru olmayabilir. Şöyle ki, bir seçmen hem ideolojik hem ekonomik görünüş örneği olabilir. Ekonomik seçmen görünüşünün iktidarı aklayan alttürü, aynı zamanda ideolojik bir görünüştür.
İstanbul özelinde 2013’den itibaren ekonomik daralma nedeniyle Ekonomik seçmen ve Sosyolojik seçmen tabakaları farklı partilere oy verme eğiliminde olduğundan dün A patisine oy veren tabaka bugün B partisine rahatlıkla oy verebilir. Ekonomik ve Sosyolojik seçmen kitlesi yoğunlukla Y ve Z kuşağından oluştuğunu da belirtmek elzemdir. Psikolojik ve İdeolojik seçmen kitlesi Bebek Patlaması Kuşağı ve X kuşağı ağırlıklı olduğundan çok büyük değişimler olmadıktan sonra oy verme alışkanlıkları değişmez.
Seçimlerin belirleyicisi Z kuşağı seçmen görünüyor, Partiler bu kuşağın desteği için ne yapmalı?
Artık politikacıların kuşaklar arasındaki farklılıkları net bir şekilde anlaması ve yönetebilmesi gerekiyor. Ayrıca ikinci kez oy verecek olan Z kuşağı, dünyada sosyal değişimi başlatabilecek eylemsel bir kuşak. Hem iyi birer açık iletişimci hem de sosyal iletişimciler. Aynı anda pek çok işi takip edebilen girişimci bir kuşaktır. Hayatlarını çevrimiçi yaşıyorlar. Bu nedenle de siyasileri takip ettikleri iletişim kanalları Facebook, Instagram, YouTube oluyor. Y kuşağı ise daha çok metinler üzerinden iletişim kurmayı tercih ediyor. Z’ler anında övgü ve ilgi bekleyen bir nesil. Bu nedenle adaylar, gençlerin kendileriyle iletişim kurma çabalarına anında yanıt vermeli. Sosyal medya üzerinden verilen hızlı yanıtlar seçmeni motive ediyor ve ciddiye alındıklarını hissettiriyorlar. Onlar için bir selfi çekmek de sorularına anında yanıt verilmesi de ödül olabilir. Z’ler kesinlikle yüz yüze iletişimi tercih ediyorlar. Kısa mesajları ya da özendirmeleri önemsenmiyorlar. Aktif gönüllülük Z’lerde fazlasıyla bulunuyor. Z’ler, siyasilere çok şey öğretmeye çalışan, çevre ve dünya ile ilgili farkındalıkları yüksek bireyler. Bu nedenle onlara çevre ile ilgili ne kadar duyarlı olduğunuzu ispatlamakta fayda var.
Bu konuda önemli çalışmaları olan Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç şunları siyasilere öneriyor: Yöneticiler gibi siyasilerin de farklı nesil yönetimi konusunda bilgi sahibi olmaları şart. Artık kitlelere klasik bir iletişim ve siyaset anlayışı ile yaklaşmak çok yanlış. Öte yandan kendi iletişim kitlesine ulaşamayan bir iletişim tercihi de çok yanlış. Yani bir parti için hazırlanan reklamın sosyal medyada çok beğenilmiş olması o parti liderinin de beğenildiği anlamına gelmez. Kimden oy almak istediğinizi doğru belirleyip ona göre hareket etmek gerekir.
Bunun yanında Z kuşağının özgürlük anlayışı ile X ve Y kuşağının özgürlük anlayışı birbirinden farklı. Bundan 17 yıl önce anadilde konuşabilmek ya da başörtüsü ile öğrenim görmek aşırı özgürlük talebi olarak görülmekteydi. Ancak bugün internet dünyasında doğan ve özgürlük için mücadele vermemiş bir Z kuşağına bunu anlatmanız ve kendinizi inandırmanız mümkün değil. Yine Ümraniye’de çöp patlaması, Haliç’in kanalizasyon çukuru olduğunu, su, elektriğin olmadığını. Tüp gaz kuyruklarını Z kuşağına anlatıp oy istemenizin bir anlamı yok. Çünkü bunlar bu yokluğu hiç yaşamadılar ve çoook uzak bir masal olarak algılıyorlar. Z kuşağı ABD’de OBAMA’yı iktidara getirdi. Hem de kendini WASP olarak tanımlayan ve hayatta Demokratlara oy vermeyen kitlelerin çocukları bu tercihte bulundu. Partiler kendilerini yeniden formatlamaları gerektiğini artık anlamalı.” Dedi.