Frengi Hastalığına Dikkat
Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı, Frengi hastalığına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı, hastalığın taylar tarafından Amerika’dan Avrupa’ya geldiğini ifade ederek “Sifilizin etkeni olan Treponema pallidum’un 1493’de Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden sonra taylar tarafından Avrupa’ya getirildiği iddia edilir. Bu taylardan bazıları Fransa kralı VIII.Charles’ın Napoli’yi kuşatmasına katılmışlar ve hastalığı yaymışlardır. Bu olaydan sonra hastalık Fransızlarca Napoli hastalığı, İtalyanlarca da Fransa hastalığı olarak anılmıştır. Türkiye’de hastalığa Frenk hastalığı anlamına gelen Frengi adı verilmiştir. Sifiliz 1940’larda penisilinin keşfedilmesinden sonra eski önemini yitirmeye başlamıştır. Bugüne kadar penisiline dirençli trepanomapallidium suşu saptanmamıştır. Günümüzde klasik kitaplarda sözü edilen 3. devresifiliz, kardiyovasküler sifiliz ve nörosifiliz olgularına son derece nadir olarak rastlanmaktadır” dedi.
İlk belirtilerin cinsel organlarda görüldüğünü belirten Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı, “Sifilizde kuluçka süresi 3-4 haftadır. İlk belirti genellikle cinsel organlarda görülen 4-5 mm çapında ağrısız, zemini sert, pembe mat, yüzeysel bir ülserasyondur. Bu lezyon bol miktarda spiroket içerir. Şankr, ulkusmolle, uyuz şankrı, herpes genitalis ve genital aftlar ile karışabilir. Şankr çıktıktan 1 hafta sonra en yakın lenf düğümünde (genellikle inguinal yani kasık bölgesinde) büyüme görülür. Şankr 6-8 hafta sürer ve iz bırakmadan iyileşir. Şankr vagina rektum veya rahim ağzında ise hasta tarafından farkedilmeyebilir. Şankr’dan ortalama 6 hafta (2 hafta-6 ay) sonra sekonder sifiliz belirtileri başlar. Gövde ve kollarda pembe rozeol adını alan maküller, ağrısız lenfadenopatiler, hafif ateş, başağrısı, güve yeniği şeklinde saç dökülmeleri ve seste kalınlaşma bu belirtilerden bazılarıdır. Gövde, kol, bacaklar, avuç içi ve ayak tabanında papüler lezyonlar görülebilir. Bu papüller genital bölgede yerleştiğinde ‘’kandiloma lata’’ adını alır. Mukozal bölgedeyse papüllere ’’plak mükoz’’ adı verilmektedir. Tüm bu deri lezyonları, bol miktarda spiroket içerdiğinden son derece bulaştırıcıdır. 2. devre hastaların %25’inde çok hafifi geçer ve fark edilmez. İkinci devre belirtileri birkaç ay içinde geriler ve hastalık erken latent devreye girer. 2-4 yıla kadar uzayabilen bu dönemde belirtiler tekrarlayabilir. Rozeoller kızamık, kızamıkçık gibi ateş ve döküntü ile seyreden enfeksiyon hastalıkları ile, papüler lezyonlar ise uyuz ve psoriazis (sedefhastalığı) ile karışabilir. Hastalık bu dönemde tedavi edilmezse geç döneme girilir.Geç dönemde tarama testleri (spesifik olmayan testler) pozitiftir, ancakçoğu hastada hiçbir belirti yoktur. Bazı hastalarda ( yüzde17) gom (gumma), tüberkül gibi doku harabiyeti ile seyreden lezyonlar görülebilir” şeklinde konuştu.
Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı tanının nasıl konulduğunu ise şöyle sıraladı:
“1.Etkenin Varlığının Saptanması
2.Etkene Karşı oluşan antikorların saptanmasıyla konur.
Lezyonlardan (şankr,rozeol) alınan meteryalde treponemalar saptanabilir. Ayrıca son yıllarda etkene ait antijenleri saptayan spesifik ELISA testleri giderek yaygınlaşmaktadır.
Sifilizde oluşan antikorlar 2 türlüdür:
1. T.Pallidum’un içerdiği antijenlere karşı oluşan spesifik antikorlardır. TPHA (Treponema Pallidum Hemagglutination Assay), FTAABS (Florescent Treponemal Antibody Absorption) bu antikorları tespit eder.
2. Doku hasarı sonucu ortaya çıkan maddelere (kardiyolopin gibi) karşı oluşan ve spesifik olmayan antikorlar. Bu antikorlar spesifik olmadığı için varlıklarını saptayan testler de tam güvenilir değildir. Doku harabiyeti ile seyreden çeşitli hastalıklarda da yanlış pozitif sonuç verebilir. Bu testler VDRL (Veneral Disease Research Laboratory), RPR (RapidPlasma Reagin) gibi testler olup tarama çalışmalarında kullanılırlar. VDRL ve RPR’nin yanlış pozitif sonuç verdiği akut hastalıklar arasında pnömoni, grip, infeksiyoz, mononükleoz, yumuşak şankr, sıtma, kızıl ve hepatit sayılabilir. Lepra, tüberküloz, kollajen doku hastalıkları gibi kronik hastalıklarda da bu testler pozitif bulunabilir. HIV infeksiyonu ile birlikte olan vakalarda serolojik testlerin negatif çıkması tanı güçlüğü doğuracağından direkt ajanın gösterilmesi yöntemine gidilmelidir. Bu vakalarda tedaviye dirençli santral sinir sistemi tutulumları geliştiği gözlenmiştir”
Sifiliz tedavisi Türkiye’de kanunlarla düzenlendiğini kaydeden Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı, “Bugüne kadar penisiline dirençli T.pallidum suşu saptanamadığından tedavide ilk seçenek penisilinlerdir. Doz ve süre hastalığın evresine göre değişmektedir. Sifiliz + gebelik vakalarında veya penisilin allerjisi söz konusu olduğunda eritromisin önerilmektedir. Başarılı bir tedavi sonrası VDRL titrelerinin düşmesi gerekmektedir. Erken tedavi edilenlerde bu, 6-12. ayda, 1 yıldan uzun süreli hastalıklarda 12-18 ay sonra olmaktadır” dedi.
Kaynak: İHA
İlk belirtilerin cinsel organlarda görüldüğünü belirten Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı, “Sifilizde kuluçka süresi 3-4 haftadır. İlk belirti genellikle cinsel organlarda görülen 4-5 mm çapında ağrısız, zemini sert, pembe mat, yüzeysel bir ülserasyondur. Bu lezyon bol miktarda spiroket içerir. Şankr, ulkusmolle, uyuz şankrı, herpes genitalis ve genital aftlar ile karışabilir. Şankr çıktıktan 1 hafta sonra en yakın lenf düğümünde (genellikle inguinal yani kasık bölgesinde) büyüme görülür. Şankr 6-8 hafta sürer ve iz bırakmadan iyileşir. Şankr vagina rektum veya rahim ağzında ise hasta tarafından farkedilmeyebilir. Şankr’dan ortalama 6 hafta (2 hafta-6 ay) sonra sekonder sifiliz belirtileri başlar. Gövde ve kollarda pembe rozeol adını alan maküller, ağrısız lenfadenopatiler, hafif ateş, başağrısı, güve yeniği şeklinde saç dökülmeleri ve seste kalınlaşma bu belirtilerden bazılarıdır. Gövde, kol, bacaklar, avuç içi ve ayak tabanında papüler lezyonlar görülebilir. Bu papüller genital bölgede yerleştiğinde ‘’kandiloma lata’’ adını alır. Mukozal bölgedeyse papüllere ’’plak mükoz’’ adı verilmektedir. Tüm bu deri lezyonları, bol miktarda spiroket içerdiğinden son derece bulaştırıcıdır. 2. devre hastaların %25’inde çok hafifi geçer ve fark edilmez. İkinci devre belirtileri birkaç ay içinde geriler ve hastalık erken latent devreye girer. 2-4 yıla kadar uzayabilen bu dönemde belirtiler tekrarlayabilir. Rozeoller kızamık, kızamıkçık gibi ateş ve döküntü ile seyreden enfeksiyon hastalıkları ile, papüler lezyonlar ise uyuz ve psoriazis (sedefhastalığı) ile karışabilir. Hastalık bu dönemde tedavi edilmezse geç döneme girilir.Geç dönemde tarama testleri (spesifik olmayan testler) pozitiftir, ancakçoğu hastada hiçbir belirti yoktur. Bazı hastalarda ( yüzde17) gom (gumma), tüberkül gibi doku harabiyeti ile seyreden lezyonlar görülebilir” şeklinde konuştu.
Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı tanının nasıl konulduğunu ise şöyle sıraladı:
“1.Etkenin Varlığının Saptanması
2.Etkene Karşı oluşan antikorların saptanmasıyla konur.
Lezyonlardan (şankr,rozeol) alınan meteryalde treponemalar saptanabilir. Ayrıca son yıllarda etkene ait antijenleri saptayan spesifik ELISA testleri giderek yaygınlaşmaktadır.
Sifilizde oluşan antikorlar 2 türlüdür:
1. T.Pallidum’un içerdiği antijenlere karşı oluşan spesifik antikorlardır. TPHA (Treponema Pallidum Hemagglutination Assay), FTAABS (Florescent Treponemal Antibody Absorption) bu antikorları tespit eder.
2. Doku hasarı sonucu ortaya çıkan maddelere (kardiyolopin gibi) karşı oluşan ve spesifik olmayan antikorlar. Bu antikorlar spesifik olmadığı için varlıklarını saptayan testler de tam güvenilir değildir. Doku harabiyeti ile seyreden çeşitli hastalıklarda da yanlış pozitif sonuç verebilir. Bu testler VDRL (Veneral Disease Research Laboratory), RPR (RapidPlasma Reagin) gibi testler olup tarama çalışmalarında kullanılırlar. VDRL ve RPR’nin yanlış pozitif sonuç verdiği akut hastalıklar arasında pnömoni, grip, infeksiyoz, mononükleoz, yumuşak şankr, sıtma, kızıl ve hepatit sayılabilir. Lepra, tüberküloz, kollajen doku hastalıkları gibi kronik hastalıklarda da bu testler pozitif bulunabilir. HIV infeksiyonu ile birlikte olan vakalarda serolojik testlerin negatif çıkması tanı güçlüğü doğuracağından direkt ajanın gösterilmesi yöntemine gidilmelidir. Bu vakalarda tedaviye dirençli santral sinir sistemi tutulumları geliştiği gözlenmiştir”
Sifiliz tedavisi Türkiye’de kanunlarla düzenlendiğini kaydeden Op. Dr. Filiz Tosun Çataklı, “Bugüne kadar penisiline dirençli T.pallidum suşu saptanamadığından tedavide ilk seçenek penisilinlerdir. Doz ve süre hastalığın evresine göre değişmektedir. Sifiliz + gebelik vakalarında veya penisilin allerjisi söz konusu olduğunda eritromisin önerilmektedir. Başarılı bir tedavi sonrası VDRL titrelerinin düşmesi gerekmektedir. Erken tedavi edilenlerde bu, 6-12. ayda, 1 yıldan uzun süreli hastalıklarda 12-18 ay sonra olmaktadır” dedi.