(Özel) Ahıska Sürgününün Tanığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Hediye Ettiği Kur'an-I Kerim'in Hikayesini Anlattı
Ahıska Türklerinin sürgününe tanık olan 350 yıllık Kur’an-ı Kerim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a emanet edilmesiyle birlikte sürgün yıllarını tamamladı.
Ahıska Türklerinin sürgün edilişinin 75’inci yılında Ahıska Türkleri Anma Programı’na katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hediye edilen 350 yıllık Kur’an-ı Kerim’in hikayesini İHA’ya anlatan Nedim Aliyev, Sadim Muhammedi ve Güller Aliyev Kur’an-ı okumayı da emanet ettikleri kitaptan öğrendiklerini aktardı. Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları’nın (YTB) düzenlediği gecede, ‘oğlum’ diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi tespihini hediye ettiği Güller Aliyev ise tespihe gözü gibi bakacağını söyledi.
Sürgün yıllarında 15 yaşında olan Sadim Muhammedi (90), Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği (SSCB) Lideri Josef Stalin’in kararıyla Ahıska Türklerinin sürgün edilişini anlattı. Muhammedi, 14 Kasım 1944’te yaşanan o kara gecenin hatıralarının hala silinmediğini ifade ederek, “14 Kasım 1944 yılında gece yarısı askerler geldi, evimize çıktı. Yorgan, döşeği üzerimizden attılar, bizi dışarı çıkardılar. Askerler, ‘Siz Orta Asya ülkelerine sürgün oluyorsunuz’ dediler. ‘Bizi niye sürüyorsunuz’ diye sorduk. O dönemde birçok akrabamız, amcamız askerdeydi. Çocuklar hep yetim kaldı. Amcamızın bir oğlu askerden yeni gelmişti, bir bacağını askerde yitirmişti. Gaziydi. O, komutana, ‘Komutan, bak Stalin’in emriyle madalyalarım var. O beni mükâfatlandırmış. Şimdi siz beni ve ailemi nereye sürüyorsunuz’ dedi.
Komutan da o vakit bize Stalin’in emrini okudu, ‘Siz 14 Kasım 1944 yılında bütün Ahıska Türkleri, Hemşinliler bir de Kürtler Orta Asya ülkelerine sürgün oluyorsunuz. Ben bu emri tanıyorum. O madalyaları tanımıyorum’ dedi.
Bize iki saat verdiler. İki saatin içinde evden alabildiğimiz her şeyi almaya çalıştık. Kimisi evindeki yağı, balı aldı kimisi peynirini aldı. Benim babam kuvvetliydi, bir çuval unu taşıdı. O gecenin sabahı bizi arabalarla Ahıska’ya götürdüler. Vagonların kapıları açık, araba geldiğinde vagonların kapısına geri geri yanaşıyor, içeri girmemizi istiyorlardı. Biz içeri girdikten sonra kapı arkamızdan kilitleniyordu. Biz vagonlara girdik ama içeride ne su var ne yemek var. Ölen olursa da vagondan atılıyordu. Kimi ölüleri de gizliyorduk. İstasyonda durduğumuzda odunları dizer gibi dizdiler üst üste, kadın erkek ayırt etmeden. O ölülerin içinde bir ana, çocuğunu almış kucağına, bağrına basmış emziriyor. Ana da ölü çocuk da ölü. Şimdi ben o görüntüyü hiç unutmuyorum. Gece uykumda da görünce ağlayarak uyanıyorum” şeklinde konuştu.
“Allah bizi, bizden ayırmasın”
Sürgünde vagonlarla taşındıklarını söyleyen Muhammedi, bölgede bulunan köylere gelişigüzel 3-5 aile olarak dağıtıldıklarını belirterek Stalin’in emriyle köyler arası ziyaretin yasak olduğunu zamanları da anlattı. Muhammedi, Stalin ölene kadar her ay sonunda kaçmadıklarını beyan eden belgelere imza attıklarını söyledi.
5 Mart 1953 yılında Stalin öldükten sonra azat edildiklerini fakat Gürcistan tarafından kabul edilmediklerini aktaran Muhammedi, “Her ay sonunda Stalin ölene kadar imza atmak zorundaydık, ‘ben buradayım’ diye. Stalin öldükten sonra kayıtlara baktılar ki; 33 milyon kişi sürgün edilmiş. Bunlar da gerçek Müslümanlar; Kırım Türkleri, Ahıska Türkleri, Çeçen, İnguş. Stalin öldükten sonra onun emirleri kalktı. 1956’dan sonra bir karar çıktı. ‘Bütün sürgün olanlar vatanına kavuşsun’ diye. Ama Gürcüler bizi kabul etmedi. ‘Armut dalda, dal yerde. Bülbül ötmez her yerde. Vurdu felek dağıttı.
Her birimiz bir yerde’ Allah bizi, bizden ayırmasın” dedi.
“Bilseler ki Kur’an-ı Kerim ninemin koynunda, parçalayacaklardı”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Rahime Nine’nin koynunda kaçırdığı Kur’an-ı Kerim’in hikayesini anlatan Nedim Aliyev (85), “Baskılar 1936 yılında başladı.
Bizim hocalarımızı, mollaları götürüyorlardı ara sıra. Onlardan sonra da sıra bize geldi. Bizim evde 100 yaşında ninem vardı, kör bir halam vardı, dedem vardı. O dönemde Kur’an-ı Kerim kimin evindeyse onu götürüyorlardı. Okusun ya da okumasın fark etmez. Ninem, bizim evdeki Kur’an-ı gizlemiş. Eve askerler gelip bir şey bulamayınca amcama, ‘Sen Türkiye’ye gitmiş gelmişsin. O yüzden bizimle geleceksin’ dediler. Sonra amcamdan bir daha haber alamadık, öldürdüler. 1944 yılında sürgün başladı.
Sürgünde toplanma yerinde babam ağlayarak nineme sordu, ‘Ana, Kur’an’ı ne yaptın?’ diye. Ninem, koynunu göstererek sus işareti yaptı. Bilseler ki Kur’an-ı Kerim ninemin koynunda, parçalayacaklardı” diye konuştu.
“75 yıl boyunca Kur’an-ı Kerim’de bizimle sürgündeydi, gaziydi”
Mal vagonlarına yüklenerek sürgüne zorlandıkları yıllardan da bahseden Nedim Aliyev, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a emanet ettiği Kur’an için sürgününü tamamladığını belirterek, “Bizleri mal vagonlarına koydular. Kapılar kilitlendi ama su yok. Bir zaman sonra babam baltayla vagonun zemininde bir yer açtı. Oradan erkekler ve kadınlar kar taşıdı. Karı topladılar, getirdiler bir tenekeye koydular ama eridikten sonra bir yudum içme hakkımız vardı. Çok içersek başkalarına kalmazdı. O ninemin koynunda taşıdığı Kur’an-ı Kerim 350 yıllık. Özbekistan’da indik vagonlardan. Pencereleri olmayan evlere götürdüler bizleri, aç, susuz. 25 çocuk bir döşekte yatıyorduk. Stalin öldükten sonra bizi azat ettiler. Bizim sürgünde olduğumuz 75 yıl boyunca Kur’an-ı Kerim’de bizimle sürgündeydi, gaziydi. Onu saklaya saklaya bugünlere getirdik. Onunla çocuklarımızı okuttuk. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizi yanına çağırdı, bize sahip çıktı. Ben de 350 yıllık Kur’an-ı oğlum Erdoğan’a emanet ettim. Erdoğan, emanetimi aldı, cemaate gösterdi. Biz o Kur’an-ı Kerim’i yerine getirdik. Müslüman ülkeye getirdik, yüreğimiz ferahladı. Sanıyoruz ki; sürgünden yeni kurtulduk” ifadelerini kullandı.
“Sürgünden, esirlikten kurtuldu”
Kaynanasından emanet aldığı Kur’an-ı Kerim kitabıyla önce kendisi daha sonra 7 çocuğu ve yaşadıkları köyde birçok çocuğa Kur’an okumayı öğreten Güller Aliyev (75), “O Kur’an benim canımdı. O Kur’an kaynanamdan bana kalmıştı. Benden ayrı o Kur’an’dan 7 tane çocuğum da faydalandı. Köydeki çocuklara da Kur’an’ı o kitaptan öğrettim. 57 senedir benimle beraberdi. Ben onu çok önemsiyorum. Allah nasip etti ki; şimdi daha güzel yerde. Sürgünden, esirlikten kurtuldu. Cumhurbaşkanımıza ve YTB’nin başkanına çok teşekkür ederim” dedi.
“Ölene kadar oğlum Erdoğan’a ve Türk milletine dua ederek saklayacağım”
‘Vatan’ şiirini okurken gözyaşlarına hakim olamayan Güller Aliyev, elinden bırakmadığı tespihi de ‘oğlum’ diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kendisine hediye edildiğini belirtti.
Tespihin taliplisinin çok olduğunu da sözlerine ekleyen Güller Aliyev, ölene kadar tespihin kendisinde kalacağını ve gözü gibi bakacağını belirterek, “Elimdeki tespihi de Cumhurbaşkanı oğlum Recep Tayyip Erdoğan bana hediye etti. Ölene kadar oğlum Erdoğan’a ve Türk milletine dua ederek saklayacağım. Elimden bırakmam bunu. Çok istiyorlar benden bu tespihi ben ölünce de oğluma bırakacağım” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA
Sürgün yıllarında 15 yaşında olan Sadim Muhammedi (90), Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği (SSCB) Lideri Josef Stalin’in kararıyla Ahıska Türklerinin sürgün edilişini anlattı. Muhammedi, 14 Kasım 1944’te yaşanan o kara gecenin hatıralarının hala silinmediğini ifade ederek, “14 Kasım 1944 yılında gece yarısı askerler geldi, evimize çıktı. Yorgan, döşeği üzerimizden attılar, bizi dışarı çıkardılar. Askerler, ‘Siz Orta Asya ülkelerine sürgün oluyorsunuz’ dediler. ‘Bizi niye sürüyorsunuz’ diye sorduk. O dönemde birçok akrabamız, amcamız askerdeydi. Çocuklar hep yetim kaldı. Amcamızın bir oğlu askerden yeni gelmişti, bir bacağını askerde yitirmişti. Gaziydi. O, komutana, ‘Komutan, bak Stalin’in emriyle madalyalarım var. O beni mükâfatlandırmış. Şimdi siz beni ve ailemi nereye sürüyorsunuz’ dedi.
Komutan da o vakit bize Stalin’in emrini okudu, ‘Siz 14 Kasım 1944 yılında bütün Ahıska Türkleri, Hemşinliler bir de Kürtler Orta Asya ülkelerine sürgün oluyorsunuz. Ben bu emri tanıyorum. O madalyaları tanımıyorum’ dedi.
Bize iki saat verdiler. İki saatin içinde evden alabildiğimiz her şeyi almaya çalıştık. Kimisi evindeki yağı, balı aldı kimisi peynirini aldı. Benim babam kuvvetliydi, bir çuval unu taşıdı. O gecenin sabahı bizi arabalarla Ahıska’ya götürdüler. Vagonların kapıları açık, araba geldiğinde vagonların kapısına geri geri yanaşıyor, içeri girmemizi istiyorlardı. Biz içeri girdikten sonra kapı arkamızdan kilitleniyordu. Biz vagonlara girdik ama içeride ne su var ne yemek var. Ölen olursa da vagondan atılıyordu. Kimi ölüleri de gizliyorduk. İstasyonda durduğumuzda odunları dizer gibi dizdiler üst üste, kadın erkek ayırt etmeden. O ölülerin içinde bir ana, çocuğunu almış kucağına, bağrına basmış emziriyor. Ana da ölü çocuk da ölü. Şimdi ben o görüntüyü hiç unutmuyorum. Gece uykumda da görünce ağlayarak uyanıyorum” şeklinde konuştu.
“Allah bizi, bizden ayırmasın”
Sürgünde vagonlarla taşındıklarını söyleyen Muhammedi, bölgede bulunan köylere gelişigüzel 3-5 aile olarak dağıtıldıklarını belirterek Stalin’in emriyle köyler arası ziyaretin yasak olduğunu zamanları da anlattı. Muhammedi, Stalin ölene kadar her ay sonunda kaçmadıklarını beyan eden belgelere imza attıklarını söyledi.
5 Mart 1953 yılında Stalin öldükten sonra azat edildiklerini fakat Gürcistan tarafından kabul edilmediklerini aktaran Muhammedi, “Her ay sonunda Stalin ölene kadar imza atmak zorundaydık, ‘ben buradayım’ diye. Stalin öldükten sonra kayıtlara baktılar ki; 33 milyon kişi sürgün edilmiş. Bunlar da gerçek Müslümanlar; Kırım Türkleri, Ahıska Türkleri, Çeçen, İnguş. Stalin öldükten sonra onun emirleri kalktı. 1956’dan sonra bir karar çıktı. ‘Bütün sürgün olanlar vatanına kavuşsun’ diye. Ama Gürcüler bizi kabul etmedi. ‘Armut dalda, dal yerde. Bülbül ötmez her yerde. Vurdu felek dağıttı.
Her birimiz bir yerde’ Allah bizi, bizden ayırmasın” dedi.
“Bilseler ki Kur’an-ı Kerim ninemin koynunda, parçalayacaklardı”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Rahime Nine’nin koynunda kaçırdığı Kur’an-ı Kerim’in hikayesini anlatan Nedim Aliyev (85), “Baskılar 1936 yılında başladı.
Bizim hocalarımızı, mollaları götürüyorlardı ara sıra. Onlardan sonra da sıra bize geldi. Bizim evde 100 yaşında ninem vardı, kör bir halam vardı, dedem vardı. O dönemde Kur’an-ı Kerim kimin evindeyse onu götürüyorlardı. Okusun ya da okumasın fark etmez. Ninem, bizim evdeki Kur’an-ı gizlemiş. Eve askerler gelip bir şey bulamayınca amcama, ‘Sen Türkiye’ye gitmiş gelmişsin. O yüzden bizimle geleceksin’ dediler. Sonra amcamdan bir daha haber alamadık, öldürdüler. 1944 yılında sürgün başladı.
Sürgünde toplanma yerinde babam ağlayarak nineme sordu, ‘Ana, Kur’an’ı ne yaptın?’ diye. Ninem, koynunu göstererek sus işareti yaptı. Bilseler ki Kur’an-ı Kerim ninemin koynunda, parçalayacaklardı” diye konuştu.
“75 yıl boyunca Kur’an-ı Kerim’de bizimle sürgündeydi, gaziydi”
Mal vagonlarına yüklenerek sürgüne zorlandıkları yıllardan da bahseden Nedim Aliyev, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a emanet ettiği Kur’an için sürgününü tamamladığını belirterek, “Bizleri mal vagonlarına koydular. Kapılar kilitlendi ama su yok. Bir zaman sonra babam baltayla vagonun zemininde bir yer açtı. Oradan erkekler ve kadınlar kar taşıdı. Karı topladılar, getirdiler bir tenekeye koydular ama eridikten sonra bir yudum içme hakkımız vardı. Çok içersek başkalarına kalmazdı. O ninemin koynunda taşıdığı Kur’an-ı Kerim 350 yıllık. Özbekistan’da indik vagonlardan. Pencereleri olmayan evlere götürdüler bizleri, aç, susuz. 25 çocuk bir döşekte yatıyorduk. Stalin öldükten sonra bizi azat ettiler. Bizim sürgünde olduğumuz 75 yıl boyunca Kur’an-ı Kerim’de bizimle sürgündeydi, gaziydi. Onu saklaya saklaya bugünlere getirdik. Onunla çocuklarımızı okuttuk. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizi yanına çağırdı, bize sahip çıktı. Ben de 350 yıllık Kur’an-ı oğlum Erdoğan’a emanet ettim. Erdoğan, emanetimi aldı, cemaate gösterdi. Biz o Kur’an-ı Kerim’i yerine getirdik. Müslüman ülkeye getirdik, yüreğimiz ferahladı. Sanıyoruz ki; sürgünden yeni kurtulduk” ifadelerini kullandı.
“Sürgünden, esirlikten kurtuldu”
Kaynanasından emanet aldığı Kur’an-ı Kerim kitabıyla önce kendisi daha sonra 7 çocuğu ve yaşadıkları köyde birçok çocuğa Kur’an okumayı öğreten Güller Aliyev (75), “O Kur’an benim canımdı. O Kur’an kaynanamdan bana kalmıştı. Benden ayrı o Kur’an’dan 7 tane çocuğum da faydalandı. Köydeki çocuklara da Kur’an’ı o kitaptan öğrettim. 57 senedir benimle beraberdi. Ben onu çok önemsiyorum. Allah nasip etti ki; şimdi daha güzel yerde. Sürgünden, esirlikten kurtuldu. Cumhurbaşkanımıza ve YTB’nin başkanına çok teşekkür ederim” dedi.
“Ölene kadar oğlum Erdoğan’a ve Türk milletine dua ederek saklayacağım”
‘Vatan’ şiirini okurken gözyaşlarına hakim olamayan Güller Aliyev, elinden bırakmadığı tespihi de ‘oğlum’ diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kendisine hediye edildiğini belirtti.
Tespihin taliplisinin çok olduğunu da sözlerine ekleyen Güller Aliyev, ölene kadar tespihin kendisinde kalacağını ve gözü gibi bakacağını belirterek, “Elimdeki tespihi de Cumhurbaşkanı oğlum Recep Tayyip Erdoğan bana hediye etti. Ölene kadar oğlum Erdoğan’a ve Türk milletine dua ederek saklayacağım. Elimden bırakmam bunu. Çok istiyorlar benden bu tespihi ben ölünce de oğluma bırakacağım” ifadelerini kullandı.