İllüzyonist Sermet Erkin Yaklaşık Yarım Asırdır Hünerlerini Sergiliyor
Çocukluk döneminde tanıştığı dünyaca ünlü illüzyonist Zati Sungur'dan etkilenerek bu sanatı yapmaya başlayan Erkin, 48 yıldır yurt içinde ve dışında binlerce gösteri sundu Sermet Erkin:'İllüzyon, diğer sahne sanatlarından, bu zorluklarla birlikte hepsine göre bir kritik tarafı olan bir sanat. Hata kabul etmez. Hata yaptığınız anda bitti. Seyirci sizi reddeder. İllüzyonda, seyirci kuyruğunu görse kuşun rezil oldunuz, hemen yumurta yersiniz' 'Benim işim sihirle ilgisi olmayan, hayaller üzerine kurulu bir sahne sanatı'
ŞENGÜL AZBAY - Çocukluk döneminde tanıştığı dünyaca ünlü illüzyonist Zati Sungur'dan etkilenerek bu sanatı yapmaya başlayan Sermet Erkin, 48 yıldır sahnede hünerlerini sergiliyor.
Kocaeli'den ailesiyle birlikte 1964'te İstanbul'a taşınan Erkin, Türk illüzyonistlerden Zati Sungur ile yıllarca aynı binada yaşama şansı buldu.
Çocukluk döneminde komşu oldukları Sungur'dan illüzyon sanatını öğrenen Sermet Erkin, yaklaşık yarım asırdır yurt içinde ve dışında binlerce gösteri sundu.
Kocaeli'nin Karamürsel ilçesinde yaşayan Erkin, tesadüflerle dolu hayat hikayesiyle ilgili AA muhabirinin sorularını cevaplandırdı.
SORU: İstanbul'a taşınma sürecinden bahseder misiniz?
CEVAP: İlkokula başlama yaşına kadar Karamürsel'de yaşadım. Babamın işi İstanbul'daydı. İstanbul'daki meyve haline, Karamürsel civarından giden malların nakliyesini yapardı. Halam, babama diyor ki; 'Ya Ali ağabey, niçin İstanbul'da oturmuyorsun? Bak Sermet'in de okul çağı başladı'. Ve İstanbul'a taşınıyoruz. Öz halam değil ama halalarımdan hiç ayırmadığım bir halamdı. Halamın babası, Beşiktaş Jimnastik Kulübünün kurucularından Fuat Balkan. Ben Beşiktaş Kulübünün 1903 senesinde kurulduğu binada (konak) oturdum.
SORU: Zati Sungur ile nasıl tanıştınız?
CEVAP: Konak yıkılınca, Zati Sungur'un yaşadığı binaya taşındık. Böylece Zati Sungur'u tanımış oldum. Zati Sungur, dünya illüzyon tarihinin en önemli isimlerinden, dünya literatüründe bir isim. Türkiye'nin ilk modern illüzyonisti. Çok önemli bir isim. Zati Bey, 1965 yılının Ekim ayında son temsillerini verdi ve sanat hayatını bitirdi. Ben bütün bunları görerek illüzyona merak sardım. Böylece bir kıvılcım içimde çaktı. İlkokul 1'inci sınıftayım tanıştığımızda. Her zaman söylüyorum, internet illetinde herkes alim, herkes profesör, herkes ahkam kesiyor, bol keseden atıyor, tutuyor ama ben Zati Sungur'un ilk ve tek öğrencisiyim.
Biz ailece görüşen, beraber yiyen içen, oturup kalkan bir yapının içerisindeydik. Ben böyle bir aile ortamı içinde illüzyonu öğrendim fakat ortaokula başladığım zamanlarda, Zati Bey o zaman sahneyi bıraktığında bir stüdyo açmış ve posta yoluyla illüzyon malzemeleri satan bir firma kurmuştu. Tabii bunun gitgide yazışmaları arttı, müşteriler çoğaldı. Ben okuldan çıkardım, stüdyoya uğrardım, yazışmalarına yardım ederdim. Bu arada evinde de bir atölyesi vardı. Orada da çalışırdım. Böylece ben olması gerekeni öğrendim. Yani keman çalan herkes, keman yapmayı bilir mi? Bilmez. Ben hem yaparım, hem çalarım. Sonra bunun çok faydasını gördüm.
- "Bazı şeyleri öğrenip, gider sınıfta yapardım"
SORU: Sahneye nasıl hazırlanıyorsunuz? Malzemeleri siz mi yapıyorsunuz?
CEVAP: Safiye Ayla'nın Etiler'de bir köşkü vardı. Alt katı yardımcısının dairesiydi. Yardımcısı işten ayrılınca orayı bana verdi. Burayı atölye yaptım. Zati Bey'in bana kazandırdığı maharetle bütün büyük aletlerin hepsini ben imal ettim. Zati Sungur'la ölene kadar bir aradaydık. Sahnede seyrediyorsunuz, bir adam bir anda boş kutunun içerisinden ördek çıkartıyor, arkasından kadın çıkıyor, kadını kesiyor, kadını yok ediyor. Bunlar çok ilginç fakat ben olayın arka tarafını da görüyorum. Provaları görüyorum. Bazı şeyleri öğrenip, gider sınıfta yapardım. Benim çocukluğum çok ilginç. Bakın hep tesadüf tesadüfü kovalıyor ya şuna inanırım, iyi sanatçı olmanın ilk şartı, istisnasız kabiliyet ama kabiliyeti pekiştirecek şans lazım. Ne kadar kabiliyetli olursa olsun, şans ona gülmediği zaman bir faydası yok. Ailem hiçbir zaman karşı çıkmadı, aksine desteklediler. Babam ve annem sahnede kullandığım malzemeleri temin ederlerdi, yaparlardı.
- "İllüzyon hata kabul etmez"
SORU: İllüzyonun diğer sahne sanatlarından farkı nedir?
CEVAP: İllüzyon, diğer sahne sanatlarından hepsinden zor bir sanat. Niçin zor? Bir bağlamacı olsanız, ömrünüzü o bağlamayla geçirirsiniz. İllüzyon böyle değil. İllüzyon malzeme isteyen bir sanat. Malzemeleri öğrenmek, yapmak, imal etmek, elde etmek. Bütün bu unsurları siz yaşayacaksınız. Bir başkası bunları sizin adınıza yapamaz. İllüzyonda hepsini siz yapacaksınız. Rejisör sizsiniz, dekoratör sizsiniz, hamal da sizsiniz.
Ben mesela şapkamı kimseye taşıtmam. Şapka kıymetli çünkü. Çocuklar, malzemeleri açar ama malzemelerin son hazırlığını daima ben yapmak zorundayım. Mendili ütülerler, o mendilleri ben koymak zorundayım, çünkü ben koymazsam neyi, ne zaman alacağımı, hangi rengi ne zaman alacağımı bilemeyebilirim. İllüzyon, diğer sahne sanatlarından, bu zorluklarla birlikte hepsine göre bir kritik tarafı olan bir sanat. Hata kabul etmez. Hata yaptığınız anda bitti. Seyirci sizi reddeder. İllüzyonda, seyirci kuyruğunu görse kuşun rezil oldunuz, hemen yumurta yersiniz. Sahnesi de kritik. Bu anlamda herkes kolay kolay meyletmiyor. Meyletmek için inanılmaz derecede sevdalısı olmanız lazım. Öyle bir sevda ki içinden çıkma şansınız yok. Zaten sanatında isim olmuş bütün büyük isimlere bakın, hepsinin sevdalı olduklarını görürsünüz.
SORU: Profesyonel olarak ilk kez sahneye ne zaman çıktınız?
CEVAP: Benim halam Şişli Terakki mezunuydu. Ayda bir kere halama Şişli Terakki'den mezun arkadaşları gelirdi. Onlar her geldiğinde gösteri yapardım. Hepsi İstanbul'un kelli felli ailelerinin hanımları. Kimisi profesör, kimisi doktor, kimisi avukat. Ben onlara şov yapardım, bayılırlardı. Beşiktaş Derneği toplu sünnet düğünü yapacak. Eniştem de eşimin yeğeni var, onu da niye çağırmıyorsunuz diyorlar. Dernek, Zati Sungur'un öğrencisi gelsin diyorlar. Benim ilk sahneye çıkışım öyle oluyor. Heyecanlı mıydım? Hiç hatırlamıyorum. Alkışladılar, beğendiler. Zati Bey çok beğendi. Hatta Zati Bey, o gün sahnede kullanacağım metni yazdı, verdi. Hala aynı aynı metni satır satır söylerim.
Beni bu arada şehir tiyatrosunun en önemli aktörlerinden biri Necdet Mahfi Ayral çocuk tiyatrosuna aldı. Ben orada başladım. İllüzyon yapıyorum ama profesyonel olarak tiyatroculuğum var. Bir gün Muhsin Ertuğrul'un yardımcısı Ali Taykun beni tiyatroya çağırdı. Ertuğrul, 'Sen Zati'nin öğrencisiymişsin. Bugüne kadar niye söylemedin. Güzel şeyler yapıyor musun? Haftaya çarşamba günü Fatih sahnesinde Karagöz Sihirbaz Hokkabaz diye bir oyun başlıyor. Hokkabaz sensin' dedi. O çarşamba oynadık, alkış kıyamet.
SORU: Yurt dışında sahne maceranız nasıl başladı?
CEVAP: Şehir tiyatroları çok karışık bir dönem yaşıyordu. Muhsin Bey ayrıldı. Ben de bıraktım. O sene İngiliz Dili ve Edebiyatı'nı kazandım fakat İngilizce dersini veremedim. Halbuki İngilizce bölümünü kazanmıştım. Halamın kızı var İsviçre'de, oraya gidip alet alacağım diye tutturdum. İsviçre'ye gittim. Eniştemle Avrupa'nın birçok ülkesinden malzemeler aldık ve her aldığımız malzemeyi orada deniyorum, mahalledeki çocuklara oyun oynuyorum. Kendimi deniyorum. Derken, beni gören Yunanlı komşulardan bir tanesi, 'Sizin yeğen acaba bizim paskalyada gösteri yapar mı?' Ortadoks kilisesinde, paskalya yemeğinden sonra gösteri yaptım. Gösteri bitti, bir adam geldi, meğer adam İsviçre'nin en önemli artist acentelerinden birinin sahibiymiş. Bana bir iş teklif etti. Orada Zürih'te hala faal olan bir barda başladım, daha sonra Klara'da gösteri yaptım. Sonra Türkiye'ye döndüm, Tekrar üniversite sınavına girdim. Türk Dili bölümüne başladım. 18 yıl Kervansaray'da çalıştım. İsviçre, Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika, Finlandiya, İsrail, Nahçıvan, Azerbaycan, Özbekistan, Tataristan, Türkmenistan, Tacikistan, Amerika, dünyanın pek çok yerinde çalıştım.
- "TRT dönemini özlüyorum"
SORU: TRT döneminizden bahseder misiniz?
CEVAP: TRT, değişik bir program düşünmüş. 'Dünyada atraksiyonlar var, illüzyonistler var. Sonra Zati Sungur'un bir öğrencisi var' diyorlar ve beni buluyorlar. Gösterimiz çok beğenildi, bize devamlı gösteri yapmamız teklif edildi. Böylece televizyonculuk başladı benim hayatımda. TRT çok sürdü. Hiçbir zaman aynı şeyi tekrarlamadım. TRT dönemini özlüyorum. O dönemin dünyası, o dönemin anlayışını, o dönemin ilişkilerini, o dönemin sanata bakışını, o dönemin sanatçılarının saygısını özlemiyorum desem yalan söylemiş olurum. O dönemin her şeyi özleniyor.
SORU: Sizden eğitim almak isteyen gençler oluyor mu?
CEVAP: Bana öyle böyle teklif hiçbir zaman gelmedi. Yetenek yarışmalarına hazırlanırken bile gelip, 'Bana bir artistlik taraf koyar mısınız?' demediler. Çok gariptir, herkes kendini korkunç derecede yeterli sanıyor. Bu kadar öz güveni yüksek bir toplum görülmüş değil. Olay çıkartan ses yarışmaları oluyor. O yarışmalarda şöhret olmuş kimi hatırlıyorsunuz? Yok. Bu yarışmaların hiçbir tanesi sizi şöhret yapmaz.
- "İllüzyon, sahnede hayalleri gerçekleştiren, hayali oyunlar mesleği"
SORU: Sanatın birçok alanıyla uğraştınız. İllüzyon sanatına ağırlık verdiğiniz için pişman mısınız?
CEVAP: Hiçbir zaman bu işi yaptığımdan pişman değilim. Bu işle beraber başka işler de yaptım fakat hiç illüzyondan kopmadım. Pişmanlığım, bana gelen bazı teklifleri değerlendirememek konusunda oldu. Yoksa hiçbir zaman illüzyonist olduğum için pişmanlık duymadım. Ne kadar zor olursa olsun. TRT uğruna, elimi yakmış olsam dahi. TRT'de canlı yayın sırasında, program çekimi sırasında elimi yaktım. Hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Şu var, bu ölçülerde bir sanatçı olarak Batı'da olsaydım, tabii ki çok daha farklı bir ortamda yaşardım, çok daha farklı bir konumda olurdum.
SORU: Son olarak neler söylemek istersiniz?
CEVAP: Gösterilerimi hiç bırakmadım. Sahne öyle bir büyü. Sizlere, seyircimizi besleyen unsur olarak aracı medyaya, özellikle Anadolu Ajansına, beni unutmayıp konuşma fırsatı verdiği için sonsuz teşekkür ediyorum. Çok teşekkür ediyorum. Seyircilerime, illüzyon dünyası kadar hayallerinin parlak olmasını, gerçek olmasını temenni ediyorum, çünkü illüzyon hayal oyunudur. Benim işim sihirle ilgisi olmayan, hayaller üzerine kurulu bir sahne sanatı. İllüzyon, sahnede hayalleri gerçekleştiren, hayali oyunlar mesleği.
Kaynak: AA
Kocaeli'den ailesiyle birlikte 1964'te İstanbul'a taşınan Erkin, Türk illüzyonistlerden Zati Sungur ile yıllarca aynı binada yaşama şansı buldu.
Çocukluk döneminde komşu oldukları Sungur'dan illüzyon sanatını öğrenen Sermet Erkin, yaklaşık yarım asırdır yurt içinde ve dışında binlerce gösteri sundu.
Kocaeli'nin Karamürsel ilçesinde yaşayan Erkin, tesadüflerle dolu hayat hikayesiyle ilgili AA muhabirinin sorularını cevaplandırdı.
SORU: İstanbul'a taşınma sürecinden bahseder misiniz?
CEVAP: İlkokula başlama yaşına kadar Karamürsel'de yaşadım. Babamın işi İstanbul'daydı. İstanbul'daki meyve haline, Karamürsel civarından giden malların nakliyesini yapardı. Halam, babama diyor ki; 'Ya Ali ağabey, niçin İstanbul'da oturmuyorsun? Bak Sermet'in de okul çağı başladı'. Ve İstanbul'a taşınıyoruz. Öz halam değil ama halalarımdan hiç ayırmadığım bir halamdı. Halamın babası, Beşiktaş Jimnastik Kulübünün kurucularından Fuat Balkan. Ben Beşiktaş Kulübünün 1903 senesinde kurulduğu binada (konak) oturdum.
SORU: Zati Sungur ile nasıl tanıştınız?
CEVAP: Konak yıkılınca, Zati Sungur'un yaşadığı binaya taşındık. Böylece Zati Sungur'u tanımış oldum. Zati Sungur, dünya illüzyon tarihinin en önemli isimlerinden, dünya literatüründe bir isim. Türkiye'nin ilk modern illüzyonisti. Çok önemli bir isim. Zati Bey, 1965 yılının Ekim ayında son temsillerini verdi ve sanat hayatını bitirdi. Ben bütün bunları görerek illüzyona merak sardım. Böylece bir kıvılcım içimde çaktı. İlkokul 1'inci sınıftayım tanıştığımızda. Her zaman söylüyorum, internet illetinde herkes alim, herkes profesör, herkes ahkam kesiyor, bol keseden atıyor, tutuyor ama ben Zati Sungur'un ilk ve tek öğrencisiyim.
Biz ailece görüşen, beraber yiyen içen, oturup kalkan bir yapının içerisindeydik. Ben böyle bir aile ortamı içinde illüzyonu öğrendim fakat ortaokula başladığım zamanlarda, Zati Bey o zaman sahneyi bıraktığında bir stüdyo açmış ve posta yoluyla illüzyon malzemeleri satan bir firma kurmuştu. Tabii bunun gitgide yazışmaları arttı, müşteriler çoğaldı. Ben okuldan çıkardım, stüdyoya uğrardım, yazışmalarına yardım ederdim. Bu arada evinde de bir atölyesi vardı. Orada da çalışırdım. Böylece ben olması gerekeni öğrendim. Yani keman çalan herkes, keman yapmayı bilir mi? Bilmez. Ben hem yaparım, hem çalarım. Sonra bunun çok faydasını gördüm.
- "Bazı şeyleri öğrenip, gider sınıfta yapardım"
SORU: Sahneye nasıl hazırlanıyorsunuz? Malzemeleri siz mi yapıyorsunuz?
CEVAP: Safiye Ayla'nın Etiler'de bir köşkü vardı. Alt katı yardımcısının dairesiydi. Yardımcısı işten ayrılınca orayı bana verdi. Burayı atölye yaptım. Zati Bey'in bana kazandırdığı maharetle bütün büyük aletlerin hepsini ben imal ettim. Zati Sungur'la ölene kadar bir aradaydık. Sahnede seyrediyorsunuz, bir adam bir anda boş kutunun içerisinden ördek çıkartıyor, arkasından kadın çıkıyor, kadını kesiyor, kadını yok ediyor. Bunlar çok ilginç fakat ben olayın arka tarafını da görüyorum. Provaları görüyorum. Bazı şeyleri öğrenip, gider sınıfta yapardım. Benim çocukluğum çok ilginç. Bakın hep tesadüf tesadüfü kovalıyor ya şuna inanırım, iyi sanatçı olmanın ilk şartı, istisnasız kabiliyet ama kabiliyeti pekiştirecek şans lazım. Ne kadar kabiliyetli olursa olsun, şans ona gülmediği zaman bir faydası yok. Ailem hiçbir zaman karşı çıkmadı, aksine desteklediler. Babam ve annem sahnede kullandığım malzemeleri temin ederlerdi, yaparlardı.
- "İllüzyon hata kabul etmez"
SORU: İllüzyonun diğer sahne sanatlarından farkı nedir?
CEVAP: İllüzyon, diğer sahne sanatlarından hepsinden zor bir sanat. Niçin zor? Bir bağlamacı olsanız, ömrünüzü o bağlamayla geçirirsiniz. İllüzyon böyle değil. İllüzyon malzeme isteyen bir sanat. Malzemeleri öğrenmek, yapmak, imal etmek, elde etmek. Bütün bu unsurları siz yaşayacaksınız. Bir başkası bunları sizin adınıza yapamaz. İllüzyonda hepsini siz yapacaksınız. Rejisör sizsiniz, dekoratör sizsiniz, hamal da sizsiniz.
Ben mesela şapkamı kimseye taşıtmam. Şapka kıymetli çünkü. Çocuklar, malzemeleri açar ama malzemelerin son hazırlığını daima ben yapmak zorundayım. Mendili ütülerler, o mendilleri ben koymak zorundayım, çünkü ben koymazsam neyi, ne zaman alacağımı, hangi rengi ne zaman alacağımı bilemeyebilirim. İllüzyon, diğer sahne sanatlarından, bu zorluklarla birlikte hepsine göre bir kritik tarafı olan bir sanat. Hata kabul etmez. Hata yaptığınız anda bitti. Seyirci sizi reddeder. İllüzyonda, seyirci kuyruğunu görse kuşun rezil oldunuz, hemen yumurta yersiniz. Sahnesi de kritik. Bu anlamda herkes kolay kolay meyletmiyor. Meyletmek için inanılmaz derecede sevdalısı olmanız lazım. Öyle bir sevda ki içinden çıkma şansınız yok. Zaten sanatında isim olmuş bütün büyük isimlere bakın, hepsinin sevdalı olduklarını görürsünüz.
SORU: Profesyonel olarak ilk kez sahneye ne zaman çıktınız?
CEVAP: Benim halam Şişli Terakki mezunuydu. Ayda bir kere halama Şişli Terakki'den mezun arkadaşları gelirdi. Onlar her geldiğinde gösteri yapardım. Hepsi İstanbul'un kelli felli ailelerinin hanımları. Kimisi profesör, kimisi doktor, kimisi avukat. Ben onlara şov yapardım, bayılırlardı. Beşiktaş Derneği toplu sünnet düğünü yapacak. Eniştem de eşimin yeğeni var, onu da niye çağırmıyorsunuz diyorlar. Dernek, Zati Sungur'un öğrencisi gelsin diyorlar. Benim ilk sahneye çıkışım öyle oluyor. Heyecanlı mıydım? Hiç hatırlamıyorum. Alkışladılar, beğendiler. Zati Bey çok beğendi. Hatta Zati Bey, o gün sahnede kullanacağım metni yazdı, verdi. Hala aynı aynı metni satır satır söylerim.
Beni bu arada şehir tiyatrosunun en önemli aktörlerinden biri Necdet Mahfi Ayral çocuk tiyatrosuna aldı. Ben orada başladım. İllüzyon yapıyorum ama profesyonel olarak tiyatroculuğum var. Bir gün Muhsin Ertuğrul'un yardımcısı Ali Taykun beni tiyatroya çağırdı. Ertuğrul, 'Sen Zati'nin öğrencisiymişsin. Bugüne kadar niye söylemedin. Güzel şeyler yapıyor musun? Haftaya çarşamba günü Fatih sahnesinde Karagöz Sihirbaz Hokkabaz diye bir oyun başlıyor. Hokkabaz sensin' dedi. O çarşamba oynadık, alkış kıyamet.
SORU: Yurt dışında sahne maceranız nasıl başladı?
CEVAP: Şehir tiyatroları çok karışık bir dönem yaşıyordu. Muhsin Bey ayrıldı. Ben de bıraktım. O sene İngiliz Dili ve Edebiyatı'nı kazandım fakat İngilizce dersini veremedim. Halbuki İngilizce bölümünü kazanmıştım. Halamın kızı var İsviçre'de, oraya gidip alet alacağım diye tutturdum. İsviçre'ye gittim. Eniştemle Avrupa'nın birçok ülkesinden malzemeler aldık ve her aldığımız malzemeyi orada deniyorum, mahalledeki çocuklara oyun oynuyorum. Kendimi deniyorum. Derken, beni gören Yunanlı komşulardan bir tanesi, 'Sizin yeğen acaba bizim paskalyada gösteri yapar mı?' Ortadoks kilisesinde, paskalya yemeğinden sonra gösteri yaptım. Gösteri bitti, bir adam geldi, meğer adam İsviçre'nin en önemli artist acentelerinden birinin sahibiymiş. Bana bir iş teklif etti. Orada Zürih'te hala faal olan bir barda başladım, daha sonra Klara'da gösteri yaptım. Sonra Türkiye'ye döndüm, Tekrar üniversite sınavına girdim. Türk Dili bölümüne başladım. 18 yıl Kervansaray'da çalıştım. İsviçre, Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika, Finlandiya, İsrail, Nahçıvan, Azerbaycan, Özbekistan, Tataristan, Türkmenistan, Tacikistan, Amerika, dünyanın pek çok yerinde çalıştım.
- "TRT dönemini özlüyorum"
SORU: TRT döneminizden bahseder misiniz?
CEVAP: TRT, değişik bir program düşünmüş. 'Dünyada atraksiyonlar var, illüzyonistler var. Sonra Zati Sungur'un bir öğrencisi var' diyorlar ve beni buluyorlar. Gösterimiz çok beğenildi, bize devamlı gösteri yapmamız teklif edildi. Böylece televizyonculuk başladı benim hayatımda. TRT çok sürdü. Hiçbir zaman aynı şeyi tekrarlamadım. TRT dönemini özlüyorum. O dönemin dünyası, o dönemin anlayışını, o dönemin ilişkilerini, o dönemin sanata bakışını, o dönemin sanatçılarının saygısını özlemiyorum desem yalan söylemiş olurum. O dönemin her şeyi özleniyor.
SORU: Sizden eğitim almak isteyen gençler oluyor mu?
CEVAP: Bana öyle böyle teklif hiçbir zaman gelmedi. Yetenek yarışmalarına hazırlanırken bile gelip, 'Bana bir artistlik taraf koyar mısınız?' demediler. Çok gariptir, herkes kendini korkunç derecede yeterli sanıyor. Bu kadar öz güveni yüksek bir toplum görülmüş değil. Olay çıkartan ses yarışmaları oluyor. O yarışmalarda şöhret olmuş kimi hatırlıyorsunuz? Yok. Bu yarışmaların hiçbir tanesi sizi şöhret yapmaz.
- "İllüzyon, sahnede hayalleri gerçekleştiren, hayali oyunlar mesleği"
SORU: Sanatın birçok alanıyla uğraştınız. İllüzyon sanatına ağırlık verdiğiniz için pişman mısınız?
CEVAP: Hiçbir zaman bu işi yaptığımdan pişman değilim. Bu işle beraber başka işler de yaptım fakat hiç illüzyondan kopmadım. Pişmanlığım, bana gelen bazı teklifleri değerlendirememek konusunda oldu. Yoksa hiçbir zaman illüzyonist olduğum için pişmanlık duymadım. Ne kadar zor olursa olsun. TRT uğruna, elimi yakmış olsam dahi. TRT'de canlı yayın sırasında, program çekimi sırasında elimi yaktım. Hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Şu var, bu ölçülerde bir sanatçı olarak Batı'da olsaydım, tabii ki çok daha farklı bir ortamda yaşardım, çok daha farklı bir konumda olurdum.
SORU: Son olarak neler söylemek istersiniz?
CEVAP: Gösterilerimi hiç bırakmadım. Sahne öyle bir büyü. Sizlere, seyircimizi besleyen unsur olarak aracı medyaya, özellikle Anadolu Ajansına, beni unutmayıp konuşma fırsatı verdiği için sonsuz teşekkür ediyorum. Çok teşekkür ediyorum. Seyircilerime, illüzyon dünyası kadar hayallerinin parlak olmasını, gerçek olmasını temenni ediyorum, çünkü illüzyon hayal oyunudur. Benim işim sihirle ilgisi olmayan, hayaller üzerine kurulu bir sahne sanatı. İllüzyon, sahnede hayalleri gerçekleştiren, hayali oyunlar mesleği.