'Sinema Camiasının İçerisinde Yer Alacağımı Düşünmemiştim'

Yazar, senarist ve eleştirmen Selim İleri: 'Türk sineması bir dönem melodram üzerine kuruluyken birden bire toplumsal sinemaya geçiş yapıldığını söylemiştim. Buna bir kopuş diyebiliriz ve çok hızlı bir geçiş' 'Sinemaya girmek isteğimin altında, sanıyorum ki bu dünyanın insanlarıyla tanışmak, yakın olmak, ahbaplık kurmak vardı ama hiçbir şekilde sinema camiasının içerisinde yer alacağımı düşünmemiştim' 'Lütfi Bey (Akad), hiç onurumu kırmadan, beni hiç incitmeden senaryo nedir, sahne planı nedir, bir diyalog nerede işlevsel olur, dilsel ve görsel anlatım nedir, tüm bunları bana o öğretti'

Yazar, senarist ve eleştirmen Selim İleri, "Türk sineması bir dönem melodram üzerine kuruluyken birden bire toplumsal sinemaya geçiş yapıldığını söylemiştim. Buna bir kopuş diyebiliriz ve çok hızlı bir geçiş. Halbuki Türk sinemasının seyircisi için gerek büyük kentlerde, gerek Anadolu kentlerinde masalı seven insanlar diyebiliriz. Fakat realiteye birden bire geçiş seyircinin beklediği bir şey olmadı diye düşünüyorum. Bugünü takip etmiyorum. Bugün çok daha başka bir sinema anlayışı var." dedi.

İleri, Bilim ve Sanat Vakfı Türk Sineması Araştırmaları (BİSAV TSA) tarafından, Sinema Genel Müdürlüğünün desteği ve İstanbul Şehir Üniversitesinin katkılarıyla düzenlenen "3. Eskimeyen Film Günleri"ne konuk olarak, araştırmacı, yazar Tuba Deniz'in moderatörlüğünde Yeşilçam üzerine bir sohbet gerçekleştirdi.

Vakfın Fatih'teki merkezinde yapılan sohbette, usta yazar, sinemayla çocukluk döneminde Beyoğlu'ndaki Lale Sineması'nda izlediği bir Walt Disney filmiyle tanıştığını söyledi.

İleri, oyuncu olarak Çolpan İlhan ile Batı sinemasından Elizabeth Taylor'u çok beğendiğini dile getirerek, "Sonraları sinemaya girmek isteğimin altında, sanıyorum ki bu dünyanın insanlarıyla tanışmak, yakın olmak, ahbaplık kurmak vardı ama hiçbir şekilde sinema camiasının içerisinde yer alacağımı düşünmemiştim." diye konuştu.

Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Halit Refiğ'le, yazar Kemal Tahir'in evinde tanıştığını söyleyen İleri, şöyle devam etti:

"O zaman 20 yaşındaydım. Refiğ, Türk sinemasının eli kalem tutan, senaryo yazabilen genç insanlara çok ihtiyacı olduğunu söyledi. Ben de yapabileceğim hayaliyle senaristliğe kalkıştım ve kendisine 'Çok sevinirim ve çalışmak isterim.' dedim ama o güne kadar bırakın bir senaryo okumayı, elimin altına bir senaryo dahi gelmemişti. Senaryo nasıl yazılır, nasıl sahnelere ayrılır gibi hiçbir teknik bilgim yoktu. Fakat 'yeter ki ortamın içerisinde olayım' arzusuyla Halit Bey'le çalışmaya başladım."

- "Senaryo yazmayı bana Lütfi Akad öğretti"

Selim İleri, yönetmen, yapımcı ve senarist Atıf Yılmaz ile de Halit Refiğ'in vasıtasıyla tanıştığını ve "Erkek Ali" filmi üzerine çalıştıklarını aktararak, "Benden bir şey çıkmayınca senaryo olarak, bu filmde her şeyi Atıf Bey yazmıştır. Filmin içerisinde bir ebru meselesi vardır. O bana aittir. Ben ebru delisiydim ve görsel olarak filmde olmasını istiyordum. Rahmetli Mustafa Düzgünman bize sayısız ebru yaptı ve hediye etti. Atıf Bey de geleneksel sanatlarımızı çok iyi bilen ve resim kültürü müthiş olan bir insandı. Ona da fikrim çok cazip gelmişti." dedi.

Atıf Yılmaz'ın tavsiyesiyle Ömer Lütfi Akad'la çalışma fırsatı yakaladığına işaret eden İleri, "Tabii Lütfi Bey, 3 gün içerisinde ben de hiçbir yeteneğin ve bilginin olmadığını anladı. Bir yandan da ben o dönem edebiyatta varım. Kitaplar yazıyorum ve yayınlanıyor. Fakat gerçekten olağanüstü bir insandı Lütfi Bey, hiç onurumu kırmadan, beni hiç incitmeden senaryo nedir, sahne planı nedir, bir diyalog nerede işlevsel olur, dilsel ve görsel anlatım nedir, tüm bunları öğretti, ona borçluyum. Vefat edinceye kadar çok aziz bir dostum ve büyüğüm oldu." ifadelerini kullandı.

- "Bugün çok daha başka bir sinema anlayışı var"

İleri, yönetmen Zeki Ökten'le olan tanışma hikayesine de değinerek, şunları anlattı:

"Zeki o dönem, 'Günahsızlar' filminde Atıf Bey'in (Yılmaz) baş asistanıydı. Neredeyse filmin yarısını, Atıf Bey'in üzerinden yükü alıp, Zeki çekerdi. Özellikle tek, tük olan şeylerin hepsiyle Zeki uğraşırdı. Atıf Bey'i yaş almıştı ve bu yardımdan memnun kalkıyordu. Zeki'yi 'sen kendi filmini neden yapmıyorsun?' diye ben kışkırtmıştım. Hikaye böyle başlamıştı. Çok yakın dosttuk, hep beraber çalışırdık. İş konusunda titizdi. Her sahnenin niye yazıldığını, nasıl oynanacağını hepsini tartışırdı. Sonra o başka bir yola gitti ve gerçekçi sayılabilecek filmler yaptı. Ben de melodramda inat ettim. Aziz bir dostumdu. Hayatta sen sevdiğim insanlardan biriydi."

Senaryolarında melodramın her zaman kullanışlı ve çok değerli bir anlatış şekli olduğunu göstermeye çalıştığına dikkati çeken İleri, "Türk sineması bir dönem melodram üzerine kuruluyken birden bire toplumsal sinemaya geçiş yapıldığını söylemiştim. Buna bir kopuş diyebiliriz ve çok hızlı bir geçiş. Halbuki Türk sinemasının seyircisi gerek büyük kentlerde, gerek Anadolu kentlerinde masalı seven insanlar diyebiliriz. Fakat realiteye birden bire geçiş seyircinin beklediği bir şey olmadı diye düşünüyorum. Tabii bugünü takip etmiyorum. Bugün çok daha başka bir sinema anlayışı var, takip etmediğim için de pek bir şey söylemem mümkün değil." yorumunu yaptı.
Kaynak: AA