1500 Yıllık Sarnıç Gün Yüzüne Çıktı
İstanbul’un tarihi yarımadasında bulunan Bizans dönemine ait yaklaşık 1500 yıllık sarnıç, tekrardan gün yüzüne çıktı. Atıl durumda bulunan sarnıcın restore edilmesi gerektiği ifade eden Arkeolog Murat Sav, turizme açılması için gerekli adımların atılması gerektiğine vurgu yaptı.
Fatih, Zeyrek Mahallesi’nde, Şeyh Süleyman Mescidi’nin hemen yanında bulunan Bizans dönemine ait yaklaşık 1500 yıllık sarnıç, tekrardan gün yüzüne çıktı. UNESCO’nun Dünya Miras Alanları içerisinde yer verdiği sarnıç, şuan özel bir mülkün bahçesinde yer alıyor. Bizans ve Osmanlı döneminde su deposu olarak kullanılan bu sarnıç, zaman içerisinde atıl bırakılmış. Sarnıç, özel mülkün içerisinde olmasından dolayı dışarıdan herhangi bir zarar görmese de gerekli koruma yapılmadığı için moloz yığınlarıyla dolmuş. Arkeolog Murat Sav da tekrardan gün yüzüne çıkan tarihi sarnıcın içerisine girerek bir takım incelemelerde bulundu.
“GÜNÜMÜZE KADAR DEĞERLENDİREMEME DURUMU OLMUŞ”
Sarnıcın İstanbul’un kültür ve mimari tarihi açısından önemli yapılarından biri olduğunu aktaran Arkeolog Murat Sav, “ İstanbul’un çok sayıda sarnıçlarla kuşatıldığını görüyoruz. Bu sarnıçlar da onlardan bir tanesi. Yapılırken dikkat edilen hususlar bu sarnıç içinde geçerli olmuş. Tuğlayla örülen ve çapraz tonozların olduğu ve 6 tane de Marmara mermerinden beyaz sütunlarla taşınan bir üst yapı sistemine sahip. Sarnıç özel mülkiyette bulunuyor. Günümüze kadar değerlendirememe durumu olmuş” dedi.
“KUŞATMALAR SIRASINDA SULAR DEPO EDİLİR VE KULLANILIRDI”
İstanbul’un tarih boyunca çok fazla kuşatıldığını ifade eden Sav, “Sarnıç inşa etme işi çok önemsenmiştir. Kuşatmalar sırasında sular depo edilir ve kullanılırdı. Ayrıca çeşitli alanların sulanmasında, gerek içme suyu olarak gerekse farklı şekilde değerlendirilmek için kullanılırdı. Osmanlı da aynı özellikleri devam ettirmiş. İçme suyu olarak kullanmasa bile bahçe sulama başta olmak üzere sarnıçlardan sürekli faydalanmıştır. Bu nedenle de sarnıçlara sürekli bir bakım, onarım faaliyetleri de yürütmüştür” ifadelerini kullandı.
“Sarnıcımız kültürel olarak sağlıklı ve sağlam bir vaziyette”
Sarnıcın ilk olarak 1950’li yıllarda ilk olarak bulunduğu ifade eden Sav, “Sarnıcı inceleme fırsatı olmuyor. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi sarnıcın içerisinin yoğun miktarda moloz tabakasıyla kaplı olması. İkinci sebebi ise sadece bahçesinden girilebiliyor. Evin mülkiyeti de özel. Özel mülk sahipleri tarafından buraya herhangi bir olumsuz müdahalede bulunulmamış. Sarnıcımız kültürel olarak sağlıklı ve sağlam bir vaziyette. Mevcudiyetini devam ettiriyor” diye konuştu.
“YAPININ RESTORE EDİLMESİ GEREK”
Arkeolog Sav, sarnıcın tekrardan kamuya açılması gerektiğini ifade ederek, ”İnsanların faydalanabilmesi gerekiyor. Bunun içinde yapının restore edilmesi gerek. Restore edilmesi içinde tabi ki belli ölçekte maddi anlamda biraz çalışmaya ihtiyaç var. Restorasyon için içerisinin kontrollü bir şekilde boşaltılması, proje yapılması ve ardından asıl uygulama işleminin yapılması gerekiyor. Burası her şeyden önce turizme açılması gerekiyor. Dünya miras alanlarında kalan Zeyrekle beraber bir projenin parçası olabilir. Film çekimleri için plato vazifesi görebilir. Çeşitli kültürel amaçlı galeri olarak değerlendirilebilir. İnsanların daha fazla faydalanabilmesi için kafe tarzı bir yer olabilir. Çevresinde beraber değerlendirmesinde fayda var” dedi.
(Caner Sönmez /İHA)
Kaynak: İHA
“GÜNÜMÜZE KADAR DEĞERLENDİREMEME DURUMU OLMUŞ”
Sarnıcın İstanbul’un kültür ve mimari tarihi açısından önemli yapılarından biri olduğunu aktaran Arkeolog Murat Sav, “ İstanbul’un çok sayıda sarnıçlarla kuşatıldığını görüyoruz. Bu sarnıçlar da onlardan bir tanesi. Yapılırken dikkat edilen hususlar bu sarnıç içinde geçerli olmuş. Tuğlayla örülen ve çapraz tonozların olduğu ve 6 tane de Marmara mermerinden beyaz sütunlarla taşınan bir üst yapı sistemine sahip. Sarnıç özel mülkiyette bulunuyor. Günümüze kadar değerlendirememe durumu olmuş” dedi.
“KUŞATMALAR SIRASINDA SULAR DEPO EDİLİR VE KULLANILIRDI”
İstanbul’un tarih boyunca çok fazla kuşatıldığını ifade eden Sav, “Sarnıç inşa etme işi çok önemsenmiştir. Kuşatmalar sırasında sular depo edilir ve kullanılırdı. Ayrıca çeşitli alanların sulanmasında, gerek içme suyu olarak gerekse farklı şekilde değerlendirilmek için kullanılırdı. Osmanlı da aynı özellikleri devam ettirmiş. İçme suyu olarak kullanmasa bile bahçe sulama başta olmak üzere sarnıçlardan sürekli faydalanmıştır. Bu nedenle de sarnıçlara sürekli bir bakım, onarım faaliyetleri de yürütmüştür” ifadelerini kullandı.
“Sarnıcımız kültürel olarak sağlıklı ve sağlam bir vaziyette”
Sarnıcın ilk olarak 1950’li yıllarda ilk olarak bulunduğu ifade eden Sav, “Sarnıcı inceleme fırsatı olmuyor. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi sarnıcın içerisinin yoğun miktarda moloz tabakasıyla kaplı olması. İkinci sebebi ise sadece bahçesinden girilebiliyor. Evin mülkiyeti de özel. Özel mülk sahipleri tarafından buraya herhangi bir olumsuz müdahalede bulunulmamış. Sarnıcımız kültürel olarak sağlıklı ve sağlam bir vaziyette. Mevcudiyetini devam ettiriyor” diye konuştu.
“YAPININ RESTORE EDİLMESİ GEREK”
Arkeolog Sav, sarnıcın tekrardan kamuya açılması gerektiğini ifade ederek, ”İnsanların faydalanabilmesi gerekiyor. Bunun içinde yapının restore edilmesi gerek. Restore edilmesi içinde tabi ki belli ölçekte maddi anlamda biraz çalışmaya ihtiyaç var. Restorasyon için içerisinin kontrollü bir şekilde boşaltılması, proje yapılması ve ardından asıl uygulama işleminin yapılması gerekiyor. Burası her şeyden önce turizme açılması gerekiyor. Dünya miras alanlarında kalan Zeyrekle beraber bir projenin parçası olabilir. Film çekimleri için plato vazifesi görebilir. Çeşitli kültürel amaçlı galeri olarak değerlendirilebilir. İnsanların daha fazla faydalanabilmesi için kafe tarzı bir yer olabilir. Çevresinde beraber değerlendirmesinde fayda var” dedi.
(Caner Sönmez /İHA)