Karısının Bileziğini Zorla Aldı, Cezaevine Girece
Bursa’da, eşinin kolundaki üç adet altın bileziği pense ile kesen kocaya, eşi şikayetinden vazgeçmesine rağmen 5 yıl hapis cezası aldı. Cezası Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da onandı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, karısının kolundaki bilezikleri, ev taksiti ödenemeyince istemesine rağmen vermeyince zorla, pense ile kesip alan kocanın eyleminin gasp suçunu oluşturduğuna hükmetti. Yargıtay üyelerinde bile fikir ayrılığına sebep olan olay, 19 Ocak 2010’da Bursa’nın Yenişehir ilçesinde meydana geldi. İddiaya göre, 20 yıllık evli olan bir kişi, karısının ısrarı üzerine Toplu Konut İdaresinden (TOKİ) bir daire satın aldı. Dairenin taksitini ödemekte zorlanan koca, karısından kolundaki bileziklerle, boynundaki kolyeyi istedi. Genç kadın, ziynet eşyalarını vermeyince olanlar oldu. Taksit günü geçmesine rağmen parayı ödeyemeyen adam, pense ile ölümle tehdit ettiği karısının kolundaki üç adet bileziği keserek aldı. Karısının boynundaki altın kolyeyi de alan adam eşinin şikayeti üzerine gözaltına alındı. Yenişehir Devlet Hastanesi’ne kaldırılan genç kadının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte boynunda üç adet, sağ el bileğinde ise iki adet yüzeysel sıyrıklar tespit edildi.
Şüpheli koca hakkında, Yenişehir Sulh Ceza Mahkemesi’nde ’basit yaralama’ suçundan hakkında dava açıldı. Mahkeme görevsizlik kararı vererek, dosyayı Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkeme, ’gasp’ suçunu işlediği gerekçesiyle sanık kocayı 5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Temyiz edilen karar Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nce onandı. Devreye giren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın gasp değil ’hırsızlık ve tehdit’ suçu olduğu gerekçesiyle onama kararına itiraz etti.
Başsavcılığın itirazı üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu emsal nitelikte bir karara imza attı. Kurul, olay sonrasında boşanan ve yargılama sürecinde yeniden evlenen çiftin kız ve erkek çocuklarının gözü önünde cereyan eden olayın ’yağma’ suçunun oluşturduğuna hükmetti. Oy çokluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazını reddeden genel kurul kararında şu ifadelere yer verildi:
"1991 yılında evlenen sanık ile davacı kadının suç tarihinden sonra boşandıklarının, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde ise sanık ile davacı kadının 2015 tarihinde yeniden evlendiklerinin anlaşılmaktadır. Kadının hükümden sonra mahkemeye verdiği 2011 tarihli dilekçesinde özetle; sanığın aldığı bileziklerin bedelini ödediğini, zararının giderildiğini ve şikayetinden vazgeçtiğini bildirdiği anlaşılmaktadır. Suç tarihinde evli olup ortak konutta bulundukları sırada sanığın TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan kolundaki 3 adet bilezik ile boynundaki altın kolyesini istemiştir. Kadının altınları vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın boğazına sarılıp öldüreceğinden bahisle tehditle birlikte kolundaki 3 adet bileziği pense ile keserek ve boynundaki kolyeyi kopararak zorla almıştır. Olayda, fazla miktarda olmayan ziynet eşyası katılanın mülkünde olup, katılan tarafından takı olarak kullanıldığı, sözü edilen takıların katılanın kişisel malı olduğu, bu sebeple ’edinilmiş mallara katılma rejimine’ dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, sanığın da aşamalarda zorla aldığı altınların ortak mülkiyetinden söz etmediği ortadadır. Sanık ile katılan arasında başkaca alacak ve borç ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından sanık hakkında TCK’nun 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla haklı bir nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmiştir."
Genel Kurul kararına şerh koyan üye ise şu ifadeleri kullandı:
"Sanığın eyleminin TCK’nun 149/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunun maddi unsurlarını oluşturduğunda kuşku yoktur. (Cebir ve zorla alma). Ancak sanığın eşine karşı yağma kastı ile hareket edip etmediği, yani, suçun maddi, manevi, hukuka aykırılık unsurlarından manevi unsurunun oluşup oluşmadığının belirlenmesi önem taşımaktadır. Hırsızlık, bir başkasının menkul malını, zilyedinin rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile alınmasıyla oluşur. Olayımızda altınların katılandan alınmasının nedeni dosya kapsamı ve ortak çocuklarının beyanına göre ailenin taksitle aldığı evin geciken taksit borcunu ödenmesi olduğundan ve yine alınan altınların katılanın şahsi malını evlilik birlikteliği içinde alınan katılan ve sanığa ait ortak mal mı olduğu araştırılmalıdır. Sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken bu araştırmalar yapılmadan ve altınların ortak malvarlığından olduğu veya altınların ortak evin borcuna mahsuben ödenmek için zorla alındığının anlaşılması halinde yağma suçunun manevi unsurları oluşmadığından münferit olarak tehdit ve müessir fiil suçları yönünden değerlendirme yapmak yerine sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına dair çoğunluğun görüşene muhalifim düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır."
(Süleyman Aydın/İHA)
Kaynak: İHA
Şüpheli koca hakkında, Yenişehir Sulh Ceza Mahkemesi’nde ’basit yaralama’ suçundan hakkında dava açıldı. Mahkeme görevsizlik kararı vererek, dosyayı Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkeme, ’gasp’ suçunu işlediği gerekçesiyle sanık kocayı 5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Temyiz edilen karar Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nce onandı. Devreye giren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın gasp değil ’hırsızlık ve tehdit’ suçu olduğu gerekçesiyle onama kararına itiraz etti.
Başsavcılığın itirazı üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu emsal nitelikte bir karara imza attı. Kurul, olay sonrasında boşanan ve yargılama sürecinde yeniden evlenen çiftin kız ve erkek çocuklarının gözü önünde cereyan eden olayın ’yağma’ suçunun oluşturduğuna hükmetti. Oy çokluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazını reddeden genel kurul kararında şu ifadelere yer verildi:
"1991 yılında evlenen sanık ile davacı kadının suç tarihinden sonra boşandıklarının, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde ise sanık ile davacı kadının 2015 tarihinde yeniden evlendiklerinin anlaşılmaktadır. Kadının hükümden sonra mahkemeye verdiği 2011 tarihli dilekçesinde özetle; sanığın aldığı bileziklerin bedelini ödediğini, zararının giderildiğini ve şikayetinden vazgeçtiğini bildirdiği anlaşılmaktadır. Suç tarihinde evli olup ortak konutta bulundukları sırada sanığın TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan kolundaki 3 adet bilezik ile boynundaki altın kolyesini istemiştir. Kadının altınları vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın boğazına sarılıp öldüreceğinden bahisle tehditle birlikte kolundaki 3 adet bileziği pense ile keserek ve boynundaki kolyeyi kopararak zorla almıştır. Olayda, fazla miktarda olmayan ziynet eşyası katılanın mülkünde olup, katılan tarafından takı olarak kullanıldığı, sözü edilen takıların katılanın kişisel malı olduğu, bu sebeple ’edinilmiş mallara katılma rejimine’ dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, sanığın da aşamalarda zorla aldığı altınların ortak mülkiyetinden söz etmediği ortadadır. Sanık ile katılan arasında başkaca alacak ve borç ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından sanık hakkında TCK’nun 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla haklı bir nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmiştir."
Genel Kurul kararına şerh koyan üye ise şu ifadeleri kullandı:
"Sanığın eyleminin TCK’nun 149/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunun maddi unsurlarını oluşturduğunda kuşku yoktur. (Cebir ve zorla alma). Ancak sanığın eşine karşı yağma kastı ile hareket edip etmediği, yani, suçun maddi, manevi, hukuka aykırılık unsurlarından manevi unsurunun oluşup oluşmadığının belirlenmesi önem taşımaktadır. Hırsızlık, bir başkasının menkul malını, zilyedinin rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile alınmasıyla oluşur. Olayımızda altınların katılandan alınmasının nedeni dosya kapsamı ve ortak çocuklarının beyanına göre ailenin taksitle aldığı evin geciken taksit borcunu ödenmesi olduğundan ve yine alınan altınların katılanın şahsi malını evlilik birlikteliği içinde alınan katılan ve sanığa ait ortak mal mı olduğu araştırılmalıdır. Sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken bu araştırmalar yapılmadan ve altınların ortak malvarlığından olduğu veya altınların ortak evin borcuna mahsuben ödenmek için zorla alındığının anlaşılması halinde yağma suçunun manevi unsurları oluşmadığından münferit olarak tehdit ve müessir fiil suçları yönünden değerlendirme yapmak yerine sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına dair çoğunluğun görüşene muhalifim düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır."
(Süleyman Aydın/İHA)