'Uluslararası Diyarbakır Kongresi'
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: 'Birlikte düşünmek, beni düşünmek, ötekini düşünmek ama hepsinden öte, ötesi ile sağlıklı ilişki kurarak bu yolculuğa birlikte çıkmak hepimiz için hikmet yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır' 'Biz aslında masalları olan bir coğrafyanın ve tarihin evlatlarıyız. Ama yaklaşık iki asırdır kendi hikayelerimizi ve masalarımızı unuttuk. Başkalarının masalları içerisinde kendimize bir yer aradık. Başkalarının kahramanlarını kendi kahramanlarımızla karşılaştırıp, 'Bizim niye böyle kahramanlarımız yok' diye adeta kendi kendimizi kahrettik' 'Ben ile öteki, birbirini düşmanlaştırmadan, şeytanlaştırmadan bir arada yaşayabilir, birbirinden alışveriş yapabilir. İnsanlık tarihimize baktığımız zaman, medeniyet tarihinde bunun birçok örneğini görüyoruz'
Diyarbakır'ın Kayapınar Belediyesi ile İlim Yayma Cemiyeti Diyarbakır Şubesi tarafından "Uluslararası Diyarbakır Kongresi" düzenlendi.
Kayapınar Kültür Merkezindeki kongreye katılan Kalın, İslam medeniyeti açısından bakıldığında "ben" kelimesinin hiçbir zaman kendi varlığıyla mevcut bir şey olmadığını belirterek, temel meselenin ben ile ötekini yokmuş gibi kurgulamak yerine ikisi arasında ilişki kurmak konusunda yoğunlaşmak olduğunu söyledi.
Ben ve öteki arasındaki farkı bütünüyle ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını dile getiren Kalın, "ben" denildiği anda sizin dışınızda olmayan bir şeylerin varlığının zaten ifade edilmiş olduğunu aktardı.
Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Modern dönemde ben ve öteki arasında iki tür ilişkinin ya da yaklaşımın öne çıktığı görüyoruz. Birincisi ötekini yok sayan, onu şeytanlaştıran onu yok etmek isteyen, onu kendi içinde absorbe edip asimile etmek isteyen bir mutlakçı, otoriter, totaliter bir yaklaşım. İkincisinde ise 'ben ve öteki diye bir şey yok, hepimiz biriz' diyen köksüz bir liberalizm var. Bu ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz, ben ve öteki arasında ilişki kurabilmek için. Ben ile öteki birbirini besleyebilir. İkisi arasında hayra ve güzelliğe dayalı bir rekabet olabilir. Ben ile öteki, birbirini düşmanlaştırmadan, şeytanlaştırmadan bir arada yaşayabilir, birbirinden alışveriş yapabilir. İnsanlık tarihimize baktığımız zaman, medeniyet tarihinde bunun birçok örneğini görüyoruz."
Hiçbir medeniyetin, kendi referanslarından hareketle iç dünyayla irtibat kurmadan ortaya çıkmadığına değinen Kalın, kadim Mısır medeniyetinin Mezopotamya coğrafyasından birçok şey aldığını, başka medeniyetlerden beslendiğini anlattı. Kadim Yunan medeniyetinin hem Akdeniz hem Mezopotamya hem Anadolu topraklarından beslendiğini dile getiren Kalın, İslam medeniyetinin, İslam inancının bir yaşam biçimi haline gelmesiyle İran'dan, Mezopotamya'dan ve Mısır'dan beslendiğine işaret etti.
Kalın, bir medeniyetin zenginliğinin bu alışverişi ne kadar geniş yapabildiği ile ilgili olduğunu vurgulayarak, ötekini şeytanlaştırmadan, savaşmadan, onu bir düşman haline getirmeden, onu yok etmeye çalışmadan, bir arada yaşamanın her zaman mümkün olduğunu belirtti.
"Fakat şu hususun altını da çizmekte fayda var ki kendimizi unuttuğumuz zaman başkalarıyla da sağlıklı ilişki kurmamız mümkün değildir. Dolayısıyla biz pergelin ucunu kendi coğrafyamıza, geleneğimize, tarihimize saplamak ve sabitlemek durumundayız." ifade eden Kalın, bu sabitlemeyi yapmayan birey ve toplumların tarihin önünde adeta savrulacağını kaydetti.
- "İki asırdır kendi hikayelerimizi ve masalarımızı unuttuk"
Kalın, şunları aktardı:
"Hz. Mevlana'nın o güzel pergel sembolizmiyle söyleyecek olursak, pergelin bir iğnesini doğru yere sabitlediğiniz zaman artık yetmiş bin alemi seyr-i temaşa etmek mümkün hale gelir. Bunu yapmadığınız zaman savrulmak, yok olmak, dağılıp gitmek içten bile değildir. Bizim son bir kaç asırdır yaşadığımız modernleşme ve batılılaşma tecrübesi maalesef böyle bir sonucu ortaya çıkarttı. Modernleşmek adına batılılaştık, batılılaşmak adına lümpenleştik. Aslında ne kendimiz kalabildik ne de tam anlamıyla batılı olabildik. İçine girdiğimiz cendereden bugün yeni yeni çıkmaya çalışıyoruz. Tasavvur dünyamızda yeni kapılar ve ufuklar açıldıkça Türk modernleşmesinin çarpık tarihinin ürettiği mahiyetleri geride bırakmaya çalışıyoruz. Biz aslında masalları olan bir coğrafyanın ve tarihin evlatlarıyız. Ama yaklaşık iki asırdır kendi hikayelerimizi ve masalarımızı unuttuk. Başkalarının masalları içerisinde kendimize bir yer aradık. Başkalarının kahramanlarını kendi kahramanlarımızla karşılaştırıp, bizim niye böyle kahramanlarımız yok diye adeta kendi kendimizi kahrettik. Bize dayatılan o sahte kimlikler, o yüzeysel kimlikler üzerinden 'biz neredeyiz?' sorusunu karanlıklar içerisinde sormaya çalıştık. Önümüze konan başkalarının hikayeleri üzerinden 'sen de onlar gibi ol yoksa yok olacaksın' sözlerine muhatap ve maruz kaldık."
- "Kökler bizi sınırlamaz, tam tersine özgürleştirir"
Kalın, Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit vatandaşları olarak herkesin bu tarihin yeniden inşa sürecinde, birer aktör olması gerektiğine vurgu yaparak, bunun için bugün ve yarına ilişkin yeni hikayeler yazmak durumunda olduklarını kaydetti.
"Hikaye demek ortak hafıza, birlikte düşünmek ve inşa etmek demektir. Kökler bizi sınırlamaz, tam tersine özgürleştirir." değerlendirmesinde bulunan Kalın, kökleri sağlam olmayan bir ağacın semaya doğru yükselmesinin doğru olmadığını vurguladı.
Ancak köklerden ve göklerden beslenen bir ağacın çınar haline gelip yeni ufuklara açılmasının mümkün hale gelebileceğine dikkati çeken Kalın, kökleri ne kadar sağlamsa semaya doğru açılacak dalların da o kadar güçlü olacağını bildirdi.
Kalın, şöyle konuştu:
"Ötesi ile irtibat kurabilmiş bir toplumun gelecek tasavvuru açısından baktığımızda tarihi artık arkasında değil ayaklarımızın altında olacaktır. Tarihe bu perspektifle baktığımızda tarih bizim için yaşayan bir gerçeklik haline gelecektir. Birlikte düşünmek dediğimiz aslında hafızamıza, tarihimize, coğrafyamıza zaman ve mekan tasavvurumuza birlikte sahip çıkmak anlamına geliyor. Düşünmenin nesnelerle kavramlar arasında irtibat kurmaktan olduğunu zannediyoruz çünkü bize bu öğretiliyor."
İnternette ve sosyal medyada dolaşan bilgileri kuşanınca hikmete sahip olduklarını düşünenlerin tarihi ve dünyayı daha iyi anladıklarını zannettiklerini belirten Kalın, "Halbuki malumat ile bilgiyi, bilgi ile hikmeti birbirinden ayırmamız, adım adım bunlardan diğerine nasıl ulaşmamız gerektiğini zihnimizde net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Eğer malumat varlıklar hakkındaki verilerin toplamıysa, bilgi onlarla ilgili derli toplu bir çerçevenin ortaya konmasıdır." diye konuştu.
Kalın, Anadolu'nun o zengin derin, irfani geleneğini, 8. ve 14. yüzyıllar arasında İslam medeniyetinin yakaladığı evrensel dili bugüne taşımanın mümkün hale gelebileceğini anlatarak, "Bugün dilimiz dünyaya konuşmuyor, zihin haritamız henüz dünyanı kuşatacak enginliğe kavuşmuş değil. Ama o yönde çok önemli mesafeler aldığımızı ifade etmeliyiz. Son 10-15 yılda ülkemiz hem siyasi ekonomik anlamda ama ondan daha önemlisi bir zihin tasavvuru olarak kendini dünyada konumlandırma biçimi olarak yepyeni ufuklara açılmış durumda." şeklinde konuştu.
- "Bu yolculuğa birlikte çıkmak hikmet yolunda atılmış önemli bir adım olacak"
Önümüzdeki 10 yıllarda bunların meyvelerinin hep birlikte görüleceğine dikkati çeken Kalın, şu ifadeleri kullandı:
"Bizim çocuklarımız görecek inşallah. Onların bizim için anlatacağı birtakım güzel hikayeleri olacak. Diyecekler ki; 'Bizim büyüklerimiz, atalarımız, tıpkı diğer ecdadımız gibi daha iyi ve güzel bir dünya inşa etmek için bize yeni bir hikaye önerdiler, bize tamamlamamız için yeni bir masal hediye ettiler.' İnşallah bunun inşasını biz her alanda el birliğiyle yapmaya çalışacağız. Birlikte düşünmek, beni düşünmek, ötekini düşünmek ama hepsinden öte, ötesi ile sağlıklı ilişki kurarak, bu yolculuğa birlikte çıkmak hepimiz için hikmet yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır."
- "Tarihimizi bütüncül bir bakış açısı içerisinde anlamlandırmak gerekir"
İlim Yayma Cemiyeti Genel Başkanı Yusuf Tülün, Hz. Ömer zamanında fethedilen Diyarbakır'da 500'den fazla sahabenin meftun olduğunu aktararak, kentin sıradan bir şehir değil, her daim İslam medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olduğunu belirtti.
Diyarbakır'ın tarihi mirasını yeniden değerlendirme zorunluluğuyla karşı karşıya olduklarını aktaran Tülün, tarihi yeniden keşfetmek ve yorumlamak zorunda olduklarını dile getirdi.
Tülün, şöyle devam etti:
"Yabancılaştırılmaya çalışıldığımız tarihimizi bütüncül bir bakış açısı içerisinde anlamlandırmak gerekir. Aksi takdirde kendi geçmişimizle de kendi bölgemizle de, insanlık birikimiyle de sağlıklı bir iletişim içine girmemiz mümkün olamaz. İlim Yayma Cemiyeti olarak yola çıktığımız 1951 yılından beri kendi tarihine ve kültürüne aşina, toplumuna dost, yaptığı işte hakkın rızasını ve toplumun menfaatini gözeten nesiller yetiştirmek için büyük bir aşkla ve heyecanla çalışıyoruz. Bugüne kadar devletimizin yetişemediği, eksik kalan kısımların tamamlanması için üzerimize düşen sorumlulukla inşa edip, Milli Eğitim Bakanlığına devrettiğimiz imam hatip liselerinden yüzbinlerce gencimiz mezun oldu. Yurtlarımızdan binlerce öğrencimiz aile sıcaklığında hizmet almakta. Yurt genelindeki çocuklarımız için eğitim, kültür ve sanat etkinlikleri gerçekleştiriyoruz."
Tülün, "Türk'ü, Kürt'ü, Zazası, Arap'ı, Laz'ı, Çerkez'i ile bir mozaik görünümünde olan Diyarbakır'ın, ülkenin iç barışı ve huzuru bakımından önemine değindi.
Kongreye, Vali Hasan Basri Güzeloğlu, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker, İlim Yayma Cemiyeti Diyarbakır Şube Başkanı Ali Karakaş ile 8 ülkeden 100'ü aşkın bilim adamı ve akademisyen katıldı.