'FETÖ'yle Gerçek Anlamda Mücadeleyi Biz Yaptık'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "FETÖ ile gerçek anlamda mücadele sadece bizim dönemimizde yapılmıştır. Ama şunu da söyleyeyim; biz de geç kaldık. Bu geç kalışın bedelini de maalesef ödedik" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yapılan 35. İl Müftüleri Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ ile mücadelenin devam edeceğini belirterek, ancak tehlikenin henüz geçmediğini belirtti.
Din görevlilerinin 15 Temmuz gecesi verdikleri mücadeleye değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İmamlarımızın cunta heveslisi haysiyet fukaralarının saldırılarına aldırmadan okudukları ezan ve salalarla milletimizi kıyama çağırması bana göre darbenin en önemli dönüm noktalarından birisidir. O ihanet gecesinde 7’den 70’e, milletimizin yüreğinde direniş ateşini yakan kıvılcımlardan birisi de bu sala ve ezanlar oldu. Kalbindeki iman ve okunan salalardan güç alan bu millet tıpkı bir asır önce kurtuluş Harbi’nde olduğu gibi istiklaline ve istikbaline canı pahasına sahip çıktı. Milletin şahlanışı karşısında tanklar, uçaklar, ölüm kusan silahlar demirden bir yığına dönüştü. Gazilerimizin istisnasız hepsi darbecilerin ağır silahlarına meydan okurken, salalarla beraber Rabbimizin kalplerine indirdiği sekinetten ve inşirahtan bahsediyor. Darbecilere karşı sokağa çıkan vatandaşlarımız hissiyatlarını ‘o sala, ezan sesleri bizi aldı başka bir aleme götürdü’ diyerek anlatıyorlar. O gece her biri bir sütçü İmam’a dönüşen tim din görevlilerimizden Allah razı olsun” diye konuştu.
Mehmet Akif Ersoy’un ’in duasını okuyan Erdoğan, “Biz de 15 Temmuz destanımızla iftihar etsek te Rabbim bir daha bu milleti böyle bir destan yazmak zorunda kalmasın. Rabbim imamlarımızı gecenin karanlığında milleti kıyama çağıran salalar okuma mecburiyetinde koymasın diye dua ediyoruz” şeklinde konuştu.
“Tarih ibret almayanlar için tekerrür eder” diyen ve Peygamber Efendimizin “Müslüman bir kez ısırıldığı delikten ikinci kez ısırılmaz” buyruğunu hatırlatan Erdoğan, “Bu meselede biz Müslümanlar için bir emir niteliğindedir. Özellikle sorumluluk sahiplerinin bu nebevi emre daha çok riayet etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
"HEPİMİZİN ÜZERİNDE HASSASİYETLE DÜŞÜNMESİ GEREKEN BİR HUSUS”
FETÖ ihanet çetesinin 40 yıl boyunca devlet ve toplum yapısına sirayet edebilmesinin bu noktada bazı eksikliklerin olduğunu gösterdiğini söyleyen Erdoğan, “Bu örgütün oluşturduğu tehdidin uzun yıllar farkına varılamaması hepimizin üzerinde hassasiyetle düşünmesi gereken bir husustur. Nasıl solup ta böyle karanlık bir örgüt başındaki şarlatanın onca sapkınlığına, hezeyanına rağmen bu derece milletimizin inanç dünyasına etki edebilmiştir? Nasıl olup ta böyle menfur bir yapı körpe dimağları kendi insanına silah çekecek kadar gözü dönmüş mankurtlara dönüştürebilmiştir? Nasıl olup ta böyle şaibeli bir örgüt mütedeyyin insanların baskı ve zulüm gördüğü dönemlerde hiçbir sorun yaşamadan serpilip büyüyebilmiştir? Nasıl olup ta böyle bir örgüt dünyanın 160 ülkesinde nüfuz alanı edinebilmiştir? Aynı şekilde DEAŞ, El Kaide, Boko Haram, El Şebap nasıl İslam dünyasının gençleri arasında kısmen de olsa zemin bulabilmektedir? Bu sorulara verilecek samimi, cesur, hasbi cevapların sadece bu günümüz değil, asıl geleceğimiz adına çok önemli olduğuna inanıyorum” dedi.
“FETÖ İLE GERÇEK ANLAMDA MÜCADELE SADECE BİZİM DÖNEMİMİZDE YAPILMIŞTIR”
“FETÖ bir sebep değil, arızi bir sistemin ürettiği sonuçtur. FETÖ milleti ile kavgalı, vatandaşına tepeden bakan, kendi insanını ötekileştiren çarpık sistemin neden olduğu bir hastalıktır” açıklamasında bulunan Erdoğan, bu hastalığın devlet ve toplum bünyesine nüksetme durumunun ise iddia edildiği gibi değil, oldukça eski olduğunu söyledi.
Erdoğan, “FETÖ 1970’lerin ortalarında bünyeye girmiş, 40 yıl boyunca o bünyede sinsi bir şekilde büyümüş, palazlanmış, vücudun farklı organlarına bulaşmış habis bir urdur. Daha geriye gidersek bu örgüte ilham veren pek çok hastalıklı örnek te bulabiliriz. Örgüt 40 yıllık dönemde en güçlü desteği 12 Eylül darbesi ile 28 Şubat müdahalesinin faillerinden görmüştür. Demokrasinin askıya alındığı, meşru siyaset zemininin daraldığı, devletin kapılarının milletin evlatlarına kapandığı bu iki karanlık dönem FETÖ’ye istismar edeceği son derece mümbit bir ortam sunmuştur. Özellikle 28 Şubat döneminde imam hatip okullarının kapısına kilit vurulması, milletimizin inancını yaşamasını engellemeye yönelik mübadeleler FETÖ’ye arayıp ta bulamadığı fırsatları vermiştir. Örgütün bu iki dönemin sonunda serpilip büyümesi asla tesadüf değildir. Bu zat, acaba kendisinin peşine takılanlara hiçbir zaman imim hatipleri tavsiye etmiş midir? İmam hatiplere gitmelerine imkan vermemiştir. Çünkü hesap, dert başkaydı. Bilakis her iki dönem örgütün devlete sızma faaliyetlerine çarpan etkisi yapmıştır. Bu gün bizi FETÖ ile mücadelede eleştirenler o günlerde bu karanlık örgütün adeta önünü açacak politikaların en büyük destekçileridir. Zevahiri kurtarmak kabilinden yapılanlar dışında bizim dönemimize kadar örgüte yönelik doğru dürüst hiçbir operasyon düzenlenmedi. FETÖ ile gerçek anlamda mücadele sadece bizim dönemimizde yapılmıştır. Ama şunu da söyleyeyim, sizde geç kaldık. Bu geç kalışın bedelini de ödedik. 7 Şubat MİT krizi ile hayata geçirilen önlemler FÖTÖ virüsünün farkına varılmasını sağlamış, bünyede daha fazla yayılmasına engel olmuştur. Örgüt ön önemli finans ve insan kaynağı olan dershanelerin kapatılmasına karşı cevabını 17-25 Aralık girişimi ile vermiştir. Yıllık kaynağı eski para ile 2 milyar. Amerika’da carter schoollardan elde ettiği gelir yılda yaklaşık 800 milyon dolar. Bunun arkasında nelerin olduğunu lütfen anlayalım. Bunu biz Amerika’nın yetkililerine söyledik, anlattık. Ama bu işin nerelerle bağlantılı olduğunu anlamamız açısından bunu söylüyorum. Olay o kadar çıplak değil, destekler, kimler bunun arkasında duruyor, bunu göstermesi bakamından önemli. 2012’den itibaren ülkemizin ardı ardına ne tür sabotajlara, ne tür saldırılara maruz kaldığını sizler de yakınen biliyorsunuz. Eminim o günlerde kimlerin kimlerle kol kola yürüdüğünü de hatırlıyorsunuz. Şayet 17-25 Arılık girişimi sonrası ana muhalefetin engellemelerine rağmen yürüttüğümüz mücadele olmasaydı, emin olun 15 Temmuz’un sonuçları farklı olurdu. Şayet 2002’den beri devletle milleti tekrar kucaklaştırmaya matuf politikalarımız olmasaydı hem 17-25 Aralık girişiminin hem de 15 Temmuz darbe girişiminin neticeleri çok farklı tezahür ederdi. Türkiye’nin 15 Temmuz gibi tarihinin en büyük işgal girişimini püskürtmesi milletimizle kurduğumuz gönül bağı ile hayata geçirdiğimiz önlemler sayesinde mümkün olabilmiştir. Aklını hırslarının esiri yapanlar dışında tüm vatandaşlarımız FETÖ’ye karşı yürüttüğümüz samimi mücadeleyi taktir ediyor. Elini vicdanına koyan herkes 17-25 Aralık girişiminden sonra alınan tedbirlerin ne kadar önemli olduğunu iyi biliyor. FÖTÖ‘ye diyet borcu olanlar ne MİT krizini ne 17-25 Aralık teşebbüsünü ne de 15 Temmuz ihanet girişimini asla kabullenmiyor. Her şey gözlerinin önünde cereyan ettiği halde 17-25 Aralık girişiminde Meclis kürsülerini FETÖ’nün montaj kasetlerine tahsis etmekten, örgütün paçavraları önünde geceler boyunca nöbet tutmaktan utanmadılar. Siyasi rant uğruna FETÖ’nün televizyon kanallarında arzı endam etmekten bir an ölsün hicap duymadılar. Bunların 15 Temmuz sonrasında da kontrollü darbe söylemleri ile örgütü himaye etmeyi sürdürmeleridir. 251 insanımızın şehit olması, 2 bin 193 vatandaşımızın yaralanması bu şahısların gözlerindeki gaflet perdesini kaldırmaya yetmedi. Hatta sözde adalet yürüyüşleri ile örgütün propagandasını yapmaya devam ettiler. Millete kurşun sıkanlara ‘ana kuzuları’ diyerek örgüte kol kanat germeyi sürdürdüler. Aynı çevreler sadece FETÖ meselesinde değil, DEAŞ ve bölücü terör örgütüne yönelik gerçekleştirdiğimiz operasyonlarda da benzer bir tavır takınmışlardır” dedi.
“KİM NE DERSİN DESİN UYGULAMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Yaşananlardan ders alarak bir daha böyle hadiselerin yaşanmaması için gereken her şeyi yapacaklarını belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz rotamızı bu güne kadar bu çevrelerin davranışlarına göre çizmedik, çizmiyoruz. Bundan sonra da 3-5 kifayetsiz muhterisin eleştirilerine göre politikalarımıza yön vermeyeceğiz. Doğu bildiğimiz, ülkemizin ve milletimin hayrına olduğuna inandığımız kararları kim ne dersin desin uygulamaya devam edeceğiz. Yaşadıklarımızdan ders çıkartarak muhasebe ve murakabemizi yaparak bir daha böyle acı hadiseler yaşamamak için gereken her türlü önlemi almayı sürdüreceğiz. FETÖ’nün can damarlarını kestik, kesiyoruz. Adaletten kaçtığını sananları gerekirse yurt dışından getirip yargıya teslim ediyoruz. Ancak tüm bu çabalarımıza rağmen tehlikenin atlatıldığını söyleyemeyiz. Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerinde ifade ettikleri gibi küçük cihattan şimdi büyük cihada geçtiğimiz bir dönemdeyiz. Hep birlikte çalışıp bu örgütlerin asla neşvünema bulamayacakları bir atmosferi ülkemizde ve ötesinde tesis etmemiz gerekiyor.”
“SİZLER Kİ MİLLETİMİZİN EN ÇOK İNANDIĞI, GÜVENDİĞİ İNSANLARSINIZ”
Tarihi birikimi, coğrafi konumu, farklı inançları asırlardır barış içinde yaşatan kültürel zenginlikleri ile Türkiye’nin bu konuda tüm İslam dünyasına öncülük yapabilecek tek ülke olduğunu söyleyen Erdoğan, “Dinimizi istismar eden, evlatlarımızın istikbalini çalan, etnik ve mezhebi ayrılıkları derinleştirerek ümmet coğrafyasında fitne çıkaran bu yapıların ülkemizin ve 1,7 milyarlık İslam aleminin geleceğinde yeri yoktur. Bunun için ülkemizden başlayarak tüm dünyada sahih İslam anlayışının yayılması ve dinimizin hakiki mesajlarının duyulması için çaba harcamalıyız. Bu konuda en önemli görev sizlere düşüyor. Ülkemizin dört bir yanında şu anda sayısal olarak 140 bin civarında dini görevlimizin olduğunu düşündüğümüzde böyle büyük bir ordunun yapamayacağı iş yoktur. Bütün hafızalara sizlerin girmesi gerekiyor. Sizler ki milletimizin en çok inandığı, güvendiği insanlarsınız. Çocukluğumuzdan beri hep şunu biliriz; halkımız kapısını en çok mahallenin imamına açar. Öyleyse mahallenin imamları da, şimdi daha da geriledik. Bir de hanım hocalarımız da bu çalışmaları çok daha yaygın bir şekilde yapmak suretiyle Onların biliyorsunuz ablaları vardı. Biz tabi o anlayışı bir kenara koyuyoruz, bizim hanım hocalarımız var. Yoğun bir çalışmayı bizim gerçekleştirmemiz lazım. Bu noktada atacağımız adımlarla birlikte onların elindeki bu silahı artık nötralize edelim ve yeni bir diriliş hamlesini ülkemizde başlatalım. İyi niyetle bir melleler olayını başlattık. Maalesef bu istediğimiz gibi olmadı. Geri tepti. Güneydoğu’da, Doğu da çok daha farklı bir çalışma içine girmemiz şart. Buraları boş bırakamayız, buralarda çok çalışacağız. Siyaseten biz, işin manevi mimarları olarak da sizler çalışacaksınız. Unutmayın, kainat boşluk kabul etmez. Hak ve hakikat yolcularının dolduramadığı alanları muhakkak şeytana kul köle olanlar dolduracaktır. İnsanlar bilhassa da gençler şayet dini alanlardaki susuzluklarını sahih kaynaklardan gideremiyorlarsa ister istemez sapkın yapıların pençesine düşeceklerdir. Ehliyet ve liyakat sahibi din âlimlerimizin ön plana çıkmadığı durumlarda neler olduğunu gördük. Bizim hocalarımız insiyatif almadığı zaman meydan FETÖ elebaşı gibi şarlatanlara, hurafeci cahillere, televizyonlarda sazlı danslı program yapan soytarılara kalıyor. Dinle, diyanetle hatta milletimizin asgari ahlak standartları ile bile bağlantısı olmayan şahıslar ortalıkta İslam adına ahkam kesiyor. Arayış içindeki insanlarımızı da kurdukları bu tezgaha düşürebiliyorlar. Atalarımız, ‘doğru yerinden kalkana kadar yalan dünyayı dolaşırmış’ diyor. Özellikle günümüzün iletişim çağında yalanın, iftiranın ve fitnenin yayılma hızı artmıştır. Sosyal medya platformlarında onların ilgisini çekecek, hak ve hakikatin savunuculuğunu yapacak araçlara ihtiyaç var. Bir taraftan kürsülerden, minberlerden ve yeni ve eski medya araçlarından faydalanarak bu görevimizi ifa etmeliyiz. Kuran-ı Kerim’de mealen malum ‘siz insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız.’ Rabbimiz buyuruyor. Şayet müftülüğünü yaptığınız ilde, oturduğunuz mahallede veya ikamet ettiğiniz bir apartmanda bir gencimizi terör örgütlerine, uyuşturucu tacirlerine, milli manevi değerlerimize mugayir yapılara kaptırıyorsak bunun vebali hepimizin üzerinedir. İçinde bulunduğumuz dönemde diyanet camiamızın sorumluluğu daha da ağırlaşmıştır. Sizler başınızdaki sarık, sırtınızdaki cübbe ile çok büyük bir yüke de talip oluyorsunuz. Sizler 81 milyonunun her bir ferdinin sırat-ı müstakim üzere hayatlarını idame ettirebilmelerinin manevi mesuliyetini üzerinizde taşıyorsunuz. Geleneğimizde hocalarımızın hademe-i hayrat olarak adlandırılması boşuna değildir. Müftülerimiz, ilahiyat ve İslami ilimler fakültesindeki hocalarımız ülkemizin dört bir köşesinde gayret sarf eden hikmet erbabımız sahih İslam anlayışının, ebedi ve ezeli kurtuluş yolunun öncüleridir. Son yıllarda üst üste maruz kaldığımız imtihanların şahit olduğumuz zulümlerin bizim gibi sizlerin de uykusunu kaçırdığına inanıyorum. Artık hepimizin üstümüzdeki ölü toprağını silip süpürmesi gerekiyor. Müftülerimizden imamlarımıza, vaizlerimizden müezzinlerimize, ilahiyat fakültesi hocalarımızdan imam hatiplerdeki hocalarımıza kadar hepimiz tam bir seferberlik ruhu içinde çalışmalarımızı yürütmeliyiz” diye konuştu.
Kaynak: İHA
Din görevlilerinin 15 Temmuz gecesi verdikleri mücadeleye değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İmamlarımızın cunta heveslisi haysiyet fukaralarının saldırılarına aldırmadan okudukları ezan ve salalarla milletimizi kıyama çağırması bana göre darbenin en önemli dönüm noktalarından birisidir. O ihanet gecesinde 7’den 70’e, milletimizin yüreğinde direniş ateşini yakan kıvılcımlardan birisi de bu sala ve ezanlar oldu. Kalbindeki iman ve okunan salalardan güç alan bu millet tıpkı bir asır önce kurtuluş Harbi’nde olduğu gibi istiklaline ve istikbaline canı pahasına sahip çıktı. Milletin şahlanışı karşısında tanklar, uçaklar, ölüm kusan silahlar demirden bir yığına dönüştü. Gazilerimizin istisnasız hepsi darbecilerin ağır silahlarına meydan okurken, salalarla beraber Rabbimizin kalplerine indirdiği sekinetten ve inşirahtan bahsediyor. Darbecilere karşı sokağa çıkan vatandaşlarımız hissiyatlarını ‘o sala, ezan sesleri bizi aldı başka bir aleme götürdü’ diyerek anlatıyorlar. O gece her biri bir sütçü İmam’a dönüşen tim din görevlilerimizden Allah razı olsun” diye konuştu.
Mehmet Akif Ersoy’un ’in duasını okuyan Erdoğan, “Biz de 15 Temmuz destanımızla iftihar etsek te Rabbim bir daha bu milleti böyle bir destan yazmak zorunda kalmasın. Rabbim imamlarımızı gecenin karanlığında milleti kıyama çağıran salalar okuma mecburiyetinde koymasın diye dua ediyoruz” şeklinde konuştu.
“Tarih ibret almayanlar için tekerrür eder” diyen ve Peygamber Efendimizin “Müslüman bir kez ısırıldığı delikten ikinci kez ısırılmaz” buyruğunu hatırlatan Erdoğan, “Bu meselede biz Müslümanlar için bir emir niteliğindedir. Özellikle sorumluluk sahiplerinin bu nebevi emre daha çok riayet etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
"HEPİMİZİN ÜZERİNDE HASSASİYETLE DÜŞÜNMESİ GEREKEN BİR HUSUS”
FETÖ ihanet çetesinin 40 yıl boyunca devlet ve toplum yapısına sirayet edebilmesinin bu noktada bazı eksikliklerin olduğunu gösterdiğini söyleyen Erdoğan, “Bu örgütün oluşturduğu tehdidin uzun yıllar farkına varılamaması hepimizin üzerinde hassasiyetle düşünmesi gereken bir husustur. Nasıl solup ta böyle karanlık bir örgüt başındaki şarlatanın onca sapkınlığına, hezeyanına rağmen bu derece milletimizin inanç dünyasına etki edebilmiştir? Nasıl olup ta böyle menfur bir yapı körpe dimağları kendi insanına silah çekecek kadar gözü dönmüş mankurtlara dönüştürebilmiştir? Nasıl olup ta böyle şaibeli bir örgüt mütedeyyin insanların baskı ve zulüm gördüğü dönemlerde hiçbir sorun yaşamadan serpilip büyüyebilmiştir? Nasıl olup ta böyle bir örgüt dünyanın 160 ülkesinde nüfuz alanı edinebilmiştir? Aynı şekilde DEAŞ, El Kaide, Boko Haram, El Şebap nasıl İslam dünyasının gençleri arasında kısmen de olsa zemin bulabilmektedir? Bu sorulara verilecek samimi, cesur, hasbi cevapların sadece bu günümüz değil, asıl geleceğimiz adına çok önemli olduğuna inanıyorum” dedi.
“FETÖ İLE GERÇEK ANLAMDA MÜCADELE SADECE BİZİM DÖNEMİMİZDE YAPILMIŞTIR”
“FETÖ bir sebep değil, arızi bir sistemin ürettiği sonuçtur. FETÖ milleti ile kavgalı, vatandaşına tepeden bakan, kendi insanını ötekileştiren çarpık sistemin neden olduğu bir hastalıktır” açıklamasında bulunan Erdoğan, bu hastalığın devlet ve toplum bünyesine nüksetme durumunun ise iddia edildiği gibi değil, oldukça eski olduğunu söyledi.
Erdoğan, “FETÖ 1970’lerin ortalarında bünyeye girmiş, 40 yıl boyunca o bünyede sinsi bir şekilde büyümüş, palazlanmış, vücudun farklı organlarına bulaşmış habis bir urdur. Daha geriye gidersek bu örgüte ilham veren pek çok hastalıklı örnek te bulabiliriz. Örgüt 40 yıllık dönemde en güçlü desteği 12 Eylül darbesi ile 28 Şubat müdahalesinin faillerinden görmüştür. Demokrasinin askıya alındığı, meşru siyaset zemininin daraldığı, devletin kapılarının milletin evlatlarına kapandığı bu iki karanlık dönem FETÖ’ye istismar edeceği son derece mümbit bir ortam sunmuştur. Özellikle 28 Şubat döneminde imam hatip okullarının kapısına kilit vurulması, milletimizin inancını yaşamasını engellemeye yönelik mübadeleler FETÖ’ye arayıp ta bulamadığı fırsatları vermiştir. Örgütün bu iki dönemin sonunda serpilip büyümesi asla tesadüf değildir. Bu zat, acaba kendisinin peşine takılanlara hiçbir zaman imim hatipleri tavsiye etmiş midir? İmam hatiplere gitmelerine imkan vermemiştir. Çünkü hesap, dert başkaydı. Bilakis her iki dönem örgütün devlete sızma faaliyetlerine çarpan etkisi yapmıştır. Bu gün bizi FETÖ ile mücadelede eleştirenler o günlerde bu karanlık örgütün adeta önünü açacak politikaların en büyük destekçileridir. Zevahiri kurtarmak kabilinden yapılanlar dışında bizim dönemimize kadar örgüte yönelik doğru dürüst hiçbir operasyon düzenlenmedi. FETÖ ile gerçek anlamda mücadele sadece bizim dönemimizde yapılmıştır. Ama şunu da söyleyeyim, sizde geç kaldık. Bu geç kalışın bedelini de ödedik. 7 Şubat MİT krizi ile hayata geçirilen önlemler FÖTÖ virüsünün farkına varılmasını sağlamış, bünyede daha fazla yayılmasına engel olmuştur. Örgüt ön önemli finans ve insan kaynağı olan dershanelerin kapatılmasına karşı cevabını 17-25 Aralık girişimi ile vermiştir. Yıllık kaynağı eski para ile 2 milyar. Amerika’da carter schoollardan elde ettiği gelir yılda yaklaşık 800 milyon dolar. Bunun arkasında nelerin olduğunu lütfen anlayalım. Bunu biz Amerika’nın yetkililerine söyledik, anlattık. Ama bu işin nerelerle bağlantılı olduğunu anlamamız açısından bunu söylüyorum. Olay o kadar çıplak değil, destekler, kimler bunun arkasında duruyor, bunu göstermesi bakamından önemli. 2012’den itibaren ülkemizin ardı ardına ne tür sabotajlara, ne tür saldırılara maruz kaldığını sizler de yakınen biliyorsunuz. Eminim o günlerde kimlerin kimlerle kol kola yürüdüğünü de hatırlıyorsunuz. Şayet 17-25 Arılık girişimi sonrası ana muhalefetin engellemelerine rağmen yürüttüğümüz mücadele olmasaydı, emin olun 15 Temmuz’un sonuçları farklı olurdu. Şayet 2002’den beri devletle milleti tekrar kucaklaştırmaya matuf politikalarımız olmasaydı hem 17-25 Aralık girişiminin hem de 15 Temmuz darbe girişiminin neticeleri çok farklı tezahür ederdi. Türkiye’nin 15 Temmuz gibi tarihinin en büyük işgal girişimini püskürtmesi milletimizle kurduğumuz gönül bağı ile hayata geçirdiğimiz önlemler sayesinde mümkün olabilmiştir. Aklını hırslarının esiri yapanlar dışında tüm vatandaşlarımız FETÖ’ye karşı yürüttüğümüz samimi mücadeleyi taktir ediyor. Elini vicdanına koyan herkes 17-25 Aralık girişiminden sonra alınan tedbirlerin ne kadar önemli olduğunu iyi biliyor. FÖTÖ‘ye diyet borcu olanlar ne MİT krizini ne 17-25 Aralık teşebbüsünü ne de 15 Temmuz ihanet girişimini asla kabullenmiyor. Her şey gözlerinin önünde cereyan ettiği halde 17-25 Aralık girişiminde Meclis kürsülerini FETÖ’nün montaj kasetlerine tahsis etmekten, örgütün paçavraları önünde geceler boyunca nöbet tutmaktan utanmadılar. Siyasi rant uğruna FETÖ’nün televizyon kanallarında arzı endam etmekten bir an ölsün hicap duymadılar. Bunların 15 Temmuz sonrasında da kontrollü darbe söylemleri ile örgütü himaye etmeyi sürdürmeleridir. 251 insanımızın şehit olması, 2 bin 193 vatandaşımızın yaralanması bu şahısların gözlerindeki gaflet perdesini kaldırmaya yetmedi. Hatta sözde adalet yürüyüşleri ile örgütün propagandasını yapmaya devam ettiler. Millete kurşun sıkanlara ‘ana kuzuları’ diyerek örgüte kol kanat germeyi sürdürdüler. Aynı çevreler sadece FETÖ meselesinde değil, DEAŞ ve bölücü terör örgütüne yönelik gerçekleştirdiğimiz operasyonlarda da benzer bir tavır takınmışlardır” dedi.
“KİM NE DERSİN DESİN UYGULAMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Yaşananlardan ders alarak bir daha böyle hadiselerin yaşanmaması için gereken her şeyi yapacaklarını belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz rotamızı bu güne kadar bu çevrelerin davranışlarına göre çizmedik, çizmiyoruz. Bundan sonra da 3-5 kifayetsiz muhterisin eleştirilerine göre politikalarımıza yön vermeyeceğiz. Doğu bildiğimiz, ülkemizin ve milletimin hayrına olduğuna inandığımız kararları kim ne dersin desin uygulamaya devam edeceğiz. Yaşadıklarımızdan ders çıkartarak muhasebe ve murakabemizi yaparak bir daha böyle acı hadiseler yaşamamak için gereken her türlü önlemi almayı sürdüreceğiz. FETÖ’nün can damarlarını kestik, kesiyoruz. Adaletten kaçtığını sananları gerekirse yurt dışından getirip yargıya teslim ediyoruz. Ancak tüm bu çabalarımıza rağmen tehlikenin atlatıldığını söyleyemeyiz. Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerinde ifade ettikleri gibi küçük cihattan şimdi büyük cihada geçtiğimiz bir dönemdeyiz. Hep birlikte çalışıp bu örgütlerin asla neşvünema bulamayacakları bir atmosferi ülkemizde ve ötesinde tesis etmemiz gerekiyor.”
“SİZLER Kİ MİLLETİMİZİN EN ÇOK İNANDIĞI, GÜVENDİĞİ İNSANLARSINIZ”
Tarihi birikimi, coğrafi konumu, farklı inançları asırlardır barış içinde yaşatan kültürel zenginlikleri ile Türkiye’nin bu konuda tüm İslam dünyasına öncülük yapabilecek tek ülke olduğunu söyleyen Erdoğan, “Dinimizi istismar eden, evlatlarımızın istikbalini çalan, etnik ve mezhebi ayrılıkları derinleştirerek ümmet coğrafyasında fitne çıkaran bu yapıların ülkemizin ve 1,7 milyarlık İslam aleminin geleceğinde yeri yoktur. Bunun için ülkemizden başlayarak tüm dünyada sahih İslam anlayışının yayılması ve dinimizin hakiki mesajlarının duyulması için çaba harcamalıyız. Bu konuda en önemli görev sizlere düşüyor. Ülkemizin dört bir yanında şu anda sayısal olarak 140 bin civarında dini görevlimizin olduğunu düşündüğümüzde böyle büyük bir ordunun yapamayacağı iş yoktur. Bütün hafızalara sizlerin girmesi gerekiyor. Sizler ki milletimizin en çok inandığı, güvendiği insanlarsınız. Çocukluğumuzdan beri hep şunu biliriz; halkımız kapısını en çok mahallenin imamına açar. Öyleyse mahallenin imamları da, şimdi daha da geriledik. Bir de hanım hocalarımız da bu çalışmaları çok daha yaygın bir şekilde yapmak suretiyle Onların biliyorsunuz ablaları vardı. Biz tabi o anlayışı bir kenara koyuyoruz, bizim hanım hocalarımız var. Yoğun bir çalışmayı bizim gerçekleştirmemiz lazım. Bu noktada atacağımız adımlarla birlikte onların elindeki bu silahı artık nötralize edelim ve yeni bir diriliş hamlesini ülkemizde başlatalım. İyi niyetle bir melleler olayını başlattık. Maalesef bu istediğimiz gibi olmadı. Geri tepti. Güneydoğu’da, Doğu da çok daha farklı bir çalışma içine girmemiz şart. Buraları boş bırakamayız, buralarda çok çalışacağız. Siyaseten biz, işin manevi mimarları olarak da sizler çalışacaksınız. Unutmayın, kainat boşluk kabul etmez. Hak ve hakikat yolcularının dolduramadığı alanları muhakkak şeytana kul köle olanlar dolduracaktır. İnsanlar bilhassa da gençler şayet dini alanlardaki susuzluklarını sahih kaynaklardan gideremiyorlarsa ister istemez sapkın yapıların pençesine düşeceklerdir. Ehliyet ve liyakat sahibi din âlimlerimizin ön plana çıkmadığı durumlarda neler olduğunu gördük. Bizim hocalarımız insiyatif almadığı zaman meydan FETÖ elebaşı gibi şarlatanlara, hurafeci cahillere, televizyonlarda sazlı danslı program yapan soytarılara kalıyor. Dinle, diyanetle hatta milletimizin asgari ahlak standartları ile bile bağlantısı olmayan şahıslar ortalıkta İslam adına ahkam kesiyor. Arayış içindeki insanlarımızı da kurdukları bu tezgaha düşürebiliyorlar. Atalarımız, ‘doğru yerinden kalkana kadar yalan dünyayı dolaşırmış’ diyor. Özellikle günümüzün iletişim çağında yalanın, iftiranın ve fitnenin yayılma hızı artmıştır. Sosyal medya platformlarında onların ilgisini çekecek, hak ve hakikatin savunuculuğunu yapacak araçlara ihtiyaç var. Bir taraftan kürsülerden, minberlerden ve yeni ve eski medya araçlarından faydalanarak bu görevimizi ifa etmeliyiz. Kuran-ı Kerim’de mealen malum ‘siz insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız.’ Rabbimiz buyuruyor. Şayet müftülüğünü yaptığınız ilde, oturduğunuz mahallede veya ikamet ettiğiniz bir apartmanda bir gencimizi terör örgütlerine, uyuşturucu tacirlerine, milli manevi değerlerimize mugayir yapılara kaptırıyorsak bunun vebali hepimizin üzerinedir. İçinde bulunduğumuz dönemde diyanet camiamızın sorumluluğu daha da ağırlaşmıştır. Sizler başınızdaki sarık, sırtınızdaki cübbe ile çok büyük bir yüke de talip oluyorsunuz. Sizler 81 milyonunun her bir ferdinin sırat-ı müstakim üzere hayatlarını idame ettirebilmelerinin manevi mesuliyetini üzerinizde taşıyorsunuz. Geleneğimizde hocalarımızın hademe-i hayrat olarak adlandırılması boşuna değildir. Müftülerimiz, ilahiyat ve İslami ilimler fakültesindeki hocalarımız ülkemizin dört bir köşesinde gayret sarf eden hikmet erbabımız sahih İslam anlayışının, ebedi ve ezeli kurtuluş yolunun öncüleridir. Son yıllarda üst üste maruz kaldığımız imtihanların şahit olduğumuz zulümlerin bizim gibi sizlerin de uykusunu kaçırdığına inanıyorum. Artık hepimizin üstümüzdeki ölü toprağını silip süpürmesi gerekiyor. Müftülerimizden imamlarımıza, vaizlerimizden müezzinlerimize, ilahiyat fakültesi hocalarımızdan imam hatiplerdeki hocalarımıza kadar hepimiz tam bir seferberlik ruhu içinde çalışmalarımızı yürütmeliyiz” diye konuştu.