ANALİZ - Suriye'nin Geleceği Soçi'de Mi Cenevre'de Mi Belirlenecek?
Rusya’nın yeni Suriye anayasası adıyla önceden belirlediği 85 maddelik bir metinde revizyona giderek Esed merkezli bir sistemi tüm taraflara kabul ettirme planı, çatışmaları yeniden başlatabilecek riskler taşıyor Soçi’de çıkacak kararlar, Cenevre’de gündeme gelmez veya kabul edilmez ise uluslararası meşruiyet kazanmayacaktır düşüncesi olsa da RusyaTürkiye işbirliği bu durumu değiştirebilir Rusya, “Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verir” söylemine sadık kalırsa, siyasi barışın gelmesinde bir sorun bulunmuyor. Fakat 'Esed başta kalsın gerisine halk karar versin' denilirse durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir
SALİH YILMAZ - Suriye’de barışın tesisi için Türkiye, Rusya ve İran koalisyonunun gayretleri, önemli gelişmelere yol açtı. Bu üç ülke 'Astana Görüşmeleri'ni başlatarak, barışın garantörü sıfatıyla Suriye’de çatışmasızlık bölgeleri oluşturarak siyasi barışa fırsat tanıdılar.
Suriye Ulusal Diyalog Kongresine giden süreç, bundan bir yıl önce Rusya’nın ortaya koyduğu sivil anayasa taslağı ile başlamıştı. Kazakistan'ın başkenti Astana'da 23-24 Ocak 2017 tarihinde gerçekleşen toplantıda, Suriye'deki taraflar, ateşkes ve barışın nasıl sağlanacağına dair Türkiye, Rusya ve İran'ın garantörlüğünde temel prensiplerde anlaşmışlardı. Fakat ateşkes konusunda bir uzlaşma sağlanmışken, Rusya'nın önceden hazırladığı Suriye anayasasını gündeme taşıması, küçük bir krize yol açmıştı. Rusya'nın sunduğu yeni Suriye anayasasında en dikkat çekici nokta ise ateşkes mutabakatında “Suriye Arap Cumhuriyeti” vurgusu yapılmışken yeni anayasa taslağında “Arap” ibaresinin çıkarılmasıydı. Ayrıca kültürel özerklik vurgusuyla, Suriye'de Araplar dışında Kürtlere de geniş bir özerklik veriliyordu.
Rusya her ne kadar yeni anayasada yazılı olan özerkliğin yönetimsel değil kültürel bir özerklik olduğunu söylese de, anayasa içeriğinde yerel parlamentolara yer veriliyor olması, gelecekte Suriye'nin parçalanmasına yönelik bir detay olarak algılandı. Rusya'nın hazırladığı yeni anayasa henüz Astana'dayken ÖSO temsilcileri tarafından reddedilmişti. Ayrıca Kürtleri temsilen Astana'da bulunan ENKS de Rusya'nın yeni anayasayı görüşme amaçlı Moskova davetini reddetmişti.
- Soçi sürecinde PYD ısrarı güvensizliğe yol açıyordu
Suriye barışında masada olan taraflar, yeni anayasaya dair görüşlerini ortaya koyabilmek için Tahran, Moskova, Ankara ve Şam'da birbirinden bağımsız olarak hazırlıklarını tamamlamışlardı. ÖSO ve diğer muhalefeti temsilen 3 Şubat 2017’de Ankara'da toplanan temsilciler Müzakere Yüksek Kurulu (MYK) Genel Koordinatörü Riyad Hicab, Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Enes Abde, Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Emin Bozoğlu, Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı ile Astana toplantısına iştirak eden askeri gruplardan oluşuyordu.
Suriye'nin geleceğiyle ilgili Rusya'nın anayasa taslağında ön plana çıkarmaya çalıştığı 'özerklik', 'federalizm' gibi söylemlerin benimsenmesi, bazı çevrelerin tek taraflı gündemlerine hizmet etme tehlikesi taşıdığı gerekçesiyle doğru bulunmamıştı. Bu toplantılarda Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PYD/YPG gibi unsurların Cenevre'de temsil edilmemesi gerektiği vurgulandı. Fakat bir yıl geçmesine rağmen Rusya’nın PYD/YPG’nin müzakerelere katılmasında ısrar etmesi ülkeler arasındaki güvenin kaybolmasında etkili oldu denilebilir. Rusya’nın bir yıl önce hazırladığı sivil anayasa taslağı üzerinde fazla değişiklik yapmadan Suriye Ulusal Diyalog Kongresinde de gündeme getireceği anlaşılıyor. Rusya'nın hazırladığı yeni anayasada etnik çoğunluğun olduğu bölgelerde yerel parlamentonun kurulması ve 'diğer kuvvetler' adı altında etnik temelli silahlı unsurların varlığı Türkiye’nin kabul edebileceği unsurlar değil.
Rusya’nın sivil anayasa taslağının Obama döneminde Rusya-ABD arasında yapılan görüşmelerde de müzakere edildiği anlaşılıyor. Obama döneminde Rusya ve ABD'nin PYD'ye geniş bir askeri ve siyasi özerklik tanınması konusunda fikir alışverişinde bulunduklarını biliyoruz. Rusya uzun süre PYD'ye özerklik teklifinin kendilerinin planı olmadığını, aslında Obama döneminde ABD'nin planı olduğunu ifade etti. Rusya'ya göre kültürel özerk yapıda konseyler Suriye’de varlığını koruyabilir. Bu konseylerin etkinlik alanının ise yerel olması planlanmış. Ruslar, PYD'nin silahlı unsurları için ise Türkiye'deki ‘korucu' sistemini örnek gösteriyor. Rusya her ne kadar yeni sivil anayasanın görüşüleceği Soçi zirvesine Afrin Operasyonundan sonra PYD’yi davet etmeyeceğini açıklasa da yeni Suriye anayasasına dair PYD ile uzun görüşmeler yaptığı da anlaşılıyor.
Rusya’nın yeni Suriye anayasası adıyla önceden belirlediği 85 maddelik bir metinde revizyona giderek Esed merkezli bir sistemi tüm taraflara kabul ettirme planı, aslında çatışmaları yeniden başlatabilecek riskler taşıyor. Esed’in kontrolündeki yeni anayasa ve değişiklikler sebebiyle birçok muhalif grup Soçi’ye gitmeyeceklerini duyurdular. Burada Rusya, İran ve Esed yönetimi birlikte hareket ederken Türkiye’nin tek başına muhaliflerin haklarını korumaya çalıştığı görülüyor. İran’ın Suriye’de Esed’in hâkimiyetini zayıflatacak bir teklife sıcak bakmadığını dile getirmesi, Rusya’nın Esed’siz bir çözüm sunamaması Suriye barışının Rusya’nın istediği gibi sonlanmayacağının bir işareti olarak okunabilir. ABD’siz bir Suriye barışını Türkiye’yi sürece ortak ederek kısa sürede gerçekleştirmek isteyen Rusya için Esed’siz bir çözüme imkân tanımayan tavır, barışın önündeki en önemli engel gibi duruyor.
- Muhaliflerin müzakerelere katılmama kararı
29-30 Ocak 2018’de yapılması kararlaştırılan Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin devamı açısından önemli. Suriye Yüksek Müzakere Komitesi (HNC) Soçi’ye katılma konusunda kararını verdi. Suriye Müzakere Heyeti Başkanı Nasr el-Hariri, SMH’nın BM öncülüğündeki siyasi süreçlere bağlı olduğunun altını çizerek Soçi’ye katılmama kararı aldıklarını 27 Ocak’ta açıkladı. Viyana’da gerçekleştirdiği basın toplantısında konuşan Hariri, “Siyasi süreçte ilerleme kaydetmek için uluslararası bir çaba vardı, bu çabalar çerçevesinde siyasi süreci kolaylaştıracak iyi fikirler ortaya çıktı. Moskova görüşmesi herkesin çıkarlarına uygun siyasi çözüme ilişkin ortak paydaya ulaşmak için iyi bir fırsattı” açıklamasını yaptı. Aslında bu karar sürpriz olmadı. Çünkü Riyad-2 adıyla Suudi Arabistan ve ABD desteğini alan Suriye Müzakere Heyeti’nin Soçi’ye katılmayarak süreci Cenevre’ye taşımak istediği, bu sayede ABD ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de kontrolü Rusya-Türkiye-İran bloğuna kaptırmak istemeyeceği aşikârdı.
SMH Başkanı Hariri’nin Esed rejiminin siyasi çözüme inanmadığının altını çizmesi ve 2254 sayılı kararın uygulanması için uluslararası bir çabaya ihtiyaç olduğunu, bunun için de uluslararası bir irade olması gerektiğini savunması gelecek açısından da ipuçlarını veriyor. Buna göre Esed’li bir çözümü SMH asla kabul etmeyecek. Hatta Esed’li çözümü savunan ülkeleri bahane ederek (Rusya ve İran’ı hedef alarak) siyasi barışın engellenmesinde suçlu olarak ilan edebilecektir. Hariri’ye göre Suriye’de siyasi çözüm Esed’in kent, kasaba ve köylere yönelik tüm kuşatmaları kaldırması, tutukluların serbest bırakılması ile başlayabilecektir. Hariri’nin konuşmasının satır aralarını incelediğimizde Cenevre’nin siyasi çözümün tek adresi olduğunu vurguladığını görüyoruz. Hariri aslında Soçi’de yapılacak kongrede katılımcılar, gündem ve hedefler hakkında önceden bilgilendirildi. Hariri’nin son dakikaya kadar katılım durumunu bildirmeyerek süreçten haberdar olmak istediği de anlaşılıyor. Hariri’nin siyasi çözümün Birleşmiş Milletler'in 2254 sayılı kararı ve siyasi geçiş sorunu üzerine kurulu Cenevre süreci dışındaki oluşumların faaliyetlerine dair kaygılarını Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ve yardımcısı Jeffrey Feltman’na aktardığı bilgisi de var.
- Kürt gruplar PYD tehdidiyle Soçi’ye gelemiyorlar
Rusya’ya göre Suriye Müzakere Heyetinin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ni boykot etmesinin kongrenin gerçekleştirilmesini etkilemeyecek. Soçi’deki kongre için 1500'ü aşkın kişiye davetiye gönderildi. Bu kişiler arasında Suriye’deki siyasi gruplar yanında aşiret liderleri de bulunuyor. Daha önceden kongreye davet edilen Kürt grupların ise Afrin operasyonundan sonra PYD’nin tehditleri dolayısıyla kongreye katılamayacakları düşünülüyor. Kurucuları arasında PYD'nin de bulunduğu Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Kurulu Eş Başkanı Aldar Halil’in Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, Kürt yetkililerin muhtemelen toplantıya katılmayacağını belirterek, katılabilecek olanları da tehdit etmesi, durumun özeti gibidir. Rusya’ya göre Suriye'deki Kürt gruplar gelecekteki siyasi süreçte önemli bir rol üstlenebilirler. Zaten Rusya’nın PYD’yi gözden çıkarmasının nedenleri arasında da diğer Kürt grupları etkileyerek, tehdit ederek veya tutuklayarak siyasi barışa giden yolu tıkıyor olması vardır. Ruslara göre PYD ile Suriye’de siyasi barış olması şu an için mümkün görünmüyor.
Bu haliyle Soçi Kongresi iki güçlü kanattan mahrum toplanıyor. ABD’nin istediği de buydu zaten. ABD, bu haliyle Suriye’nin bütünlüğünü savunanların zamanla fikirlerinden vazgeçerek bölünmeye ikna olacaklarını düşünüyor olabilir. Fakat ABD’nin planlarını Afrin operasyonu tümden bozabilecek durumdadır. PYD daha önce hem Rusya hem de ABD arasında bir denge sağlayarak gücünü artırmayı başarmıştı. Şimdi ise Rusya ile köprüleri attı. ABD de zaten Rusya’nın PYD politikasından rahatsızdı. Afrin operasyonunun diğer bir sonucu ise Türkiye’nin İdlib’teki etkinliğini pekiştirecektir. Türkiye, İdlib’de siyasi bir yapılanma kurabilirse o zaman da Suriye Müzakere Heyetinin varlığı tartışmalı hale gelebilir. Çünkü SMH’nin etkin olduğu bir saha kalmayacak. Türkiye, Afrin’den sonra operasyonlarını Münbiç, Resulayn vb. devam ettirirse, ABD’nin PYD kozunun da zayıflayabileceğini söylemeliyiz. O zaman ABD’nin kullandığı iki unsur da tehlikeye girmiş olur. Peki ABD, bu durumdan nasıl sıyrılabilir? ABD’nin etkinliğini korumak için Türkiye ile anlaşarak ÖSO ile işbirliğine girmesi muhtemeldir. Hatta PYD’yi yalnız bırakarak ÖSO üzerinden Suriye’de yeni bir strateji de kurabilir. O zaman da Esed-PYD işbirliği ve devamında Rusya-İran’ın da buna destek olması üzerinden dünya kamuoyunu terörle mücadele etmeye karar vermiş ülke olarak piyasaya yeni ABD’yi de sunabilir. Bu formül üzerinde ABD'li bazı uzmanların basına yansıyan görüşleri var. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın "müzakereye açığız" ifadesi de aslında PYD’den vazgeçip yeniden Türkiye ile Suriye’de yola devam edebiliriz niyetinin tezahürü olarak yorumlanabilir.
- Türkiye, Soçi’nin uluslararası meşruiyeti için kilit ülke
Rusya, konseyi oluşturmak için siyasi, kültürel, ekonomik, dini ve askeri çevrelerden birçok ismi konferansa davet etti. Esed yönetimi kongrede alınacak kararları 2012 anayasasında yapılacak bazı değişiklerle sınırlandırarak, konferansı kendi lehine sonlandırmak istiyor. Rusya, Soçi’de düzenlenecek konferansı tüm uluslararası tarafların katılımı ile meşru bir süreç olarak kabul ettirerek Soçi’nin Cenevre görüşmelerinin bir parçası olmasını sağlamayı amaçlıyor. BM ise halen Cenevre’nin Soçi Konferansı’ndan daha iyi şartlara sahip olduğunu düşünüyor. Soçi’de çıkacak kararlar Cenevre’de gündeme gelmez veya kabul edilmez ise uluslararası meşruiyet kazanmayacaktır düşüncesi olsa da Rusya-Türkiye işbirliği bu durumu değiştirebilir. Cenevre konferansları, Birleşmiş Milletler himayesinde yapılıyor, dolayısıyla uluslararası meşruiyeti var. Türkiye’de bulunan 3,5 milyon mülteci ve terör tehdidi siyasi barışı her platforma taşımasına imkan veriyor.
Suriye rejimini kontrol eden ve istedikleri gibi yönlendiren ülkelerin Esed ısrarının şu an için Suriye’de barış isteyenleri iki farklı kutba böldüğü görülüyor. Beşşar Esed’in Suriye'nin geleceğinde rolü olmadığını sürekli duyuran Türkiye ise bu gruplardan farklı bir konumda. Türkiye, Suriye’de güven duyulan bir ülke olarak muhaliflerin desteğini almış durumda. Rusya Devlet Başkanı Putin’in de sıkça Suriye’nin bütünlüğüne vurgu yapması Türkiye ile iletişimi kolaylaştıran etkenlerden. Putin ve Trump’ın Hamburg’daki buluşması sonrasında Suriye’de İran nüfuzuna karşı İsrail’in serbestçe bombardıman yapmasına izin verildiğini İsrail gazeteleri yazıyor. Bu görüşmeden sonra Rusya, Hmeymim ve Tartus’ta süresiz kalınacağını açıkladı. ABD ise Irak-Suriye sınırında yoğunlaşarak İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’a kadar olan hattı korumaya çalıştığı gözlemleniyor. İsrail, Golan’daki sınır şeridini koruyarak ABD’nin oluşturduğu hattan İran’ın etkinliğini kıracağını hesaplıyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif 10 Ocak 2018’de Moskova’da yaptıkları görüşmede, Moskova’nın Suriye’de çözüme yönelik önemli kararların alınacağını söylediği Soçi Kongresini değerlendirdiler. İranlı uzmanlara göre bu görüşme sonrası Soçi’den çıkacak kararların Cenevre için geçerli olmasına çalışılacak.
ABD, Rusya ve İsrail’in şu an için Suriye’de istediklerini aldıkları görülüyor. Geriye Türkiye ve İran kalıyor. Türkiye İdlib’de nüfuzunu sağlamlaştırdıktan sonra Afrin başta olmak üzere güneyindeki sınırında terör oluşumlarına izin vermek istemiyor. ABD’nin Türkiye ile güney sınırının terörden arındırılması karşılığında Suriye-Irak-Lübnan hattını korumaya almayı garantilemek istemesi muhtemeldir. Bu planlar içerisinde Esed ise her an herkesin elinde patlayabilecek bir bomba gibi duruyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov sıklıkla “Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verir.” söylemini dile getiriyorlar. Bu duruma sadık kalınırsa siyasi barışın gelmesinde bir sorun bulunmuyor. Fakat "Esed başta kalsın gerisine halk karar versin" denilirse durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir.
[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir]
Kaynak: AA
Suriye Ulusal Diyalog Kongresine giden süreç, bundan bir yıl önce Rusya’nın ortaya koyduğu sivil anayasa taslağı ile başlamıştı. Kazakistan'ın başkenti Astana'da 23-24 Ocak 2017 tarihinde gerçekleşen toplantıda, Suriye'deki taraflar, ateşkes ve barışın nasıl sağlanacağına dair Türkiye, Rusya ve İran'ın garantörlüğünde temel prensiplerde anlaşmışlardı. Fakat ateşkes konusunda bir uzlaşma sağlanmışken, Rusya'nın önceden hazırladığı Suriye anayasasını gündeme taşıması, küçük bir krize yol açmıştı. Rusya'nın sunduğu yeni Suriye anayasasında en dikkat çekici nokta ise ateşkes mutabakatında “Suriye Arap Cumhuriyeti” vurgusu yapılmışken yeni anayasa taslağında “Arap” ibaresinin çıkarılmasıydı. Ayrıca kültürel özerklik vurgusuyla, Suriye'de Araplar dışında Kürtlere de geniş bir özerklik veriliyordu.
Rusya her ne kadar yeni anayasada yazılı olan özerkliğin yönetimsel değil kültürel bir özerklik olduğunu söylese de, anayasa içeriğinde yerel parlamentolara yer veriliyor olması, gelecekte Suriye'nin parçalanmasına yönelik bir detay olarak algılandı. Rusya'nın hazırladığı yeni anayasa henüz Astana'dayken ÖSO temsilcileri tarafından reddedilmişti. Ayrıca Kürtleri temsilen Astana'da bulunan ENKS de Rusya'nın yeni anayasayı görüşme amaçlı Moskova davetini reddetmişti.
- Soçi sürecinde PYD ısrarı güvensizliğe yol açıyordu
Suriye barışında masada olan taraflar, yeni anayasaya dair görüşlerini ortaya koyabilmek için Tahran, Moskova, Ankara ve Şam'da birbirinden bağımsız olarak hazırlıklarını tamamlamışlardı. ÖSO ve diğer muhalefeti temsilen 3 Şubat 2017’de Ankara'da toplanan temsilciler Müzakere Yüksek Kurulu (MYK) Genel Koordinatörü Riyad Hicab, Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Enes Abde, Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Emin Bozoğlu, Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı ile Astana toplantısına iştirak eden askeri gruplardan oluşuyordu.
Suriye'nin geleceğiyle ilgili Rusya'nın anayasa taslağında ön plana çıkarmaya çalıştığı 'özerklik', 'federalizm' gibi söylemlerin benimsenmesi, bazı çevrelerin tek taraflı gündemlerine hizmet etme tehlikesi taşıdığı gerekçesiyle doğru bulunmamıştı. Bu toplantılarda Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PYD/YPG gibi unsurların Cenevre'de temsil edilmemesi gerektiği vurgulandı. Fakat bir yıl geçmesine rağmen Rusya’nın PYD/YPG’nin müzakerelere katılmasında ısrar etmesi ülkeler arasındaki güvenin kaybolmasında etkili oldu denilebilir. Rusya’nın bir yıl önce hazırladığı sivil anayasa taslağı üzerinde fazla değişiklik yapmadan Suriye Ulusal Diyalog Kongresinde de gündeme getireceği anlaşılıyor. Rusya'nın hazırladığı yeni anayasada etnik çoğunluğun olduğu bölgelerde yerel parlamentonun kurulması ve 'diğer kuvvetler' adı altında etnik temelli silahlı unsurların varlığı Türkiye’nin kabul edebileceği unsurlar değil.
Rusya’nın sivil anayasa taslağının Obama döneminde Rusya-ABD arasında yapılan görüşmelerde de müzakere edildiği anlaşılıyor. Obama döneminde Rusya ve ABD'nin PYD'ye geniş bir askeri ve siyasi özerklik tanınması konusunda fikir alışverişinde bulunduklarını biliyoruz. Rusya uzun süre PYD'ye özerklik teklifinin kendilerinin planı olmadığını, aslında Obama döneminde ABD'nin planı olduğunu ifade etti. Rusya'ya göre kültürel özerk yapıda konseyler Suriye’de varlığını koruyabilir. Bu konseylerin etkinlik alanının ise yerel olması planlanmış. Ruslar, PYD'nin silahlı unsurları için ise Türkiye'deki ‘korucu' sistemini örnek gösteriyor. Rusya her ne kadar yeni sivil anayasanın görüşüleceği Soçi zirvesine Afrin Operasyonundan sonra PYD’yi davet etmeyeceğini açıklasa da yeni Suriye anayasasına dair PYD ile uzun görüşmeler yaptığı da anlaşılıyor.
Rusya’nın yeni Suriye anayasası adıyla önceden belirlediği 85 maddelik bir metinde revizyona giderek Esed merkezli bir sistemi tüm taraflara kabul ettirme planı, aslında çatışmaları yeniden başlatabilecek riskler taşıyor. Esed’in kontrolündeki yeni anayasa ve değişiklikler sebebiyle birçok muhalif grup Soçi’ye gitmeyeceklerini duyurdular. Burada Rusya, İran ve Esed yönetimi birlikte hareket ederken Türkiye’nin tek başına muhaliflerin haklarını korumaya çalıştığı görülüyor. İran’ın Suriye’de Esed’in hâkimiyetini zayıflatacak bir teklife sıcak bakmadığını dile getirmesi, Rusya’nın Esed’siz bir çözüm sunamaması Suriye barışının Rusya’nın istediği gibi sonlanmayacağının bir işareti olarak okunabilir. ABD’siz bir Suriye barışını Türkiye’yi sürece ortak ederek kısa sürede gerçekleştirmek isteyen Rusya için Esed’siz bir çözüme imkân tanımayan tavır, barışın önündeki en önemli engel gibi duruyor.
- Muhaliflerin müzakerelere katılmama kararı
29-30 Ocak 2018’de yapılması kararlaştırılan Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin devamı açısından önemli. Suriye Yüksek Müzakere Komitesi (HNC) Soçi’ye katılma konusunda kararını verdi. Suriye Müzakere Heyeti Başkanı Nasr el-Hariri, SMH’nın BM öncülüğündeki siyasi süreçlere bağlı olduğunun altını çizerek Soçi’ye katılmama kararı aldıklarını 27 Ocak’ta açıkladı. Viyana’da gerçekleştirdiği basın toplantısında konuşan Hariri, “Siyasi süreçte ilerleme kaydetmek için uluslararası bir çaba vardı, bu çabalar çerçevesinde siyasi süreci kolaylaştıracak iyi fikirler ortaya çıktı. Moskova görüşmesi herkesin çıkarlarına uygun siyasi çözüme ilişkin ortak paydaya ulaşmak için iyi bir fırsattı” açıklamasını yaptı. Aslında bu karar sürpriz olmadı. Çünkü Riyad-2 adıyla Suudi Arabistan ve ABD desteğini alan Suriye Müzakere Heyeti’nin Soçi’ye katılmayarak süreci Cenevre’ye taşımak istediği, bu sayede ABD ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de kontrolü Rusya-Türkiye-İran bloğuna kaptırmak istemeyeceği aşikârdı.
SMH Başkanı Hariri’nin Esed rejiminin siyasi çözüme inanmadığının altını çizmesi ve 2254 sayılı kararın uygulanması için uluslararası bir çabaya ihtiyaç olduğunu, bunun için de uluslararası bir irade olması gerektiğini savunması gelecek açısından da ipuçlarını veriyor. Buna göre Esed’li bir çözümü SMH asla kabul etmeyecek. Hatta Esed’li çözümü savunan ülkeleri bahane ederek (Rusya ve İran’ı hedef alarak) siyasi barışın engellenmesinde suçlu olarak ilan edebilecektir. Hariri’ye göre Suriye’de siyasi çözüm Esed’in kent, kasaba ve köylere yönelik tüm kuşatmaları kaldırması, tutukluların serbest bırakılması ile başlayabilecektir. Hariri’nin konuşmasının satır aralarını incelediğimizde Cenevre’nin siyasi çözümün tek adresi olduğunu vurguladığını görüyoruz. Hariri aslında Soçi’de yapılacak kongrede katılımcılar, gündem ve hedefler hakkında önceden bilgilendirildi. Hariri’nin son dakikaya kadar katılım durumunu bildirmeyerek süreçten haberdar olmak istediği de anlaşılıyor. Hariri’nin siyasi çözümün Birleşmiş Milletler'in 2254 sayılı kararı ve siyasi geçiş sorunu üzerine kurulu Cenevre süreci dışındaki oluşumların faaliyetlerine dair kaygılarını Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ve yardımcısı Jeffrey Feltman’na aktardığı bilgisi de var.
- Kürt gruplar PYD tehdidiyle Soçi’ye gelemiyorlar
Rusya’ya göre Suriye Müzakere Heyetinin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ni boykot etmesinin kongrenin gerçekleştirilmesini etkilemeyecek. Soçi’deki kongre için 1500'ü aşkın kişiye davetiye gönderildi. Bu kişiler arasında Suriye’deki siyasi gruplar yanında aşiret liderleri de bulunuyor. Daha önceden kongreye davet edilen Kürt grupların ise Afrin operasyonundan sonra PYD’nin tehditleri dolayısıyla kongreye katılamayacakları düşünülüyor. Kurucuları arasında PYD'nin de bulunduğu Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Kurulu Eş Başkanı Aldar Halil’in Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, Kürt yetkililerin muhtemelen toplantıya katılmayacağını belirterek, katılabilecek olanları da tehdit etmesi, durumun özeti gibidir. Rusya’ya göre Suriye'deki Kürt gruplar gelecekteki siyasi süreçte önemli bir rol üstlenebilirler. Zaten Rusya’nın PYD’yi gözden çıkarmasının nedenleri arasında da diğer Kürt grupları etkileyerek, tehdit ederek veya tutuklayarak siyasi barışa giden yolu tıkıyor olması vardır. Ruslara göre PYD ile Suriye’de siyasi barış olması şu an için mümkün görünmüyor.
Bu haliyle Soçi Kongresi iki güçlü kanattan mahrum toplanıyor. ABD’nin istediği de buydu zaten. ABD, bu haliyle Suriye’nin bütünlüğünü savunanların zamanla fikirlerinden vazgeçerek bölünmeye ikna olacaklarını düşünüyor olabilir. Fakat ABD’nin planlarını Afrin operasyonu tümden bozabilecek durumdadır. PYD daha önce hem Rusya hem de ABD arasında bir denge sağlayarak gücünü artırmayı başarmıştı. Şimdi ise Rusya ile köprüleri attı. ABD de zaten Rusya’nın PYD politikasından rahatsızdı. Afrin operasyonunun diğer bir sonucu ise Türkiye’nin İdlib’teki etkinliğini pekiştirecektir. Türkiye, İdlib’de siyasi bir yapılanma kurabilirse o zaman da Suriye Müzakere Heyetinin varlığı tartışmalı hale gelebilir. Çünkü SMH’nin etkin olduğu bir saha kalmayacak. Türkiye, Afrin’den sonra operasyonlarını Münbiç, Resulayn vb. devam ettirirse, ABD’nin PYD kozunun da zayıflayabileceğini söylemeliyiz. O zaman ABD’nin kullandığı iki unsur da tehlikeye girmiş olur. Peki ABD, bu durumdan nasıl sıyrılabilir? ABD’nin etkinliğini korumak için Türkiye ile anlaşarak ÖSO ile işbirliğine girmesi muhtemeldir. Hatta PYD’yi yalnız bırakarak ÖSO üzerinden Suriye’de yeni bir strateji de kurabilir. O zaman da Esed-PYD işbirliği ve devamında Rusya-İran’ın da buna destek olması üzerinden dünya kamuoyunu terörle mücadele etmeye karar vermiş ülke olarak piyasaya yeni ABD’yi de sunabilir. Bu formül üzerinde ABD'li bazı uzmanların basına yansıyan görüşleri var. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın "müzakereye açığız" ifadesi de aslında PYD’den vazgeçip yeniden Türkiye ile Suriye’de yola devam edebiliriz niyetinin tezahürü olarak yorumlanabilir.
- Türkiye, Soçi’nin uluslararası meşruiyeti için kilit ülke
Rusya, konseyi oluşturmak için siyasi, kültürel, ekonomik, dini ve askeri çevrelerden birçok ismi konferansa davet etti. Esed yönetimi kongrede alınacak kararları 2012 anayasasında yapılacak bazı değişiklerle sınırlandırarak, konferansı kendi lehine sonlandırmak istiyor. Rusya, Soçi’de düzenlenecek konferansı tüm uluslararası tarafların katılımı ile meşru bir süreç olarak kabul ettirerek Soçi’nin Cenevre görüşmelerinin bir parçası olmasını sağlamayı amaçlıyor. BM ise halen Cenevre’nin Soçi Konferansı’ndan daha iyi şartlara sahip olduğunu düşünüyor. Soçi’de çıkacak kararlar Cenevre’de gündeme gelmez veya kabul edilmez ise uluslararası meşruiyet kazanmayacaktır düşüncesi olsa da Rusya-Türkiye işbirliği bu durumu değiştirebilir. Cenevre konferansları, Birleşmiş Milletler himayesinde yapılıyor, dolayısıyla uluslararası meşruiyeti var. Türkiye’de bulunan 3,5 milyon mülteci ve terör tehdidi siyasi barışı her platforma taşımasına imkan veriyor.
Suriye rejimini kontrol eden ve istedikleri gibi yönlendiren ülkelerin Esed ısrarının şu an için Suriye’de barış isteyenleri iki farklı kutba böldüğü görülüyor. Beşşar Esed’in Suriye'nin geleceğinde rolü olmadığını sürekli duyuran Türkiye ise bu gruplardan farklı bir konumda. Türkiye, Suriye’de güven duyulan bir ülke olarak muhaliflerin desteğini almış durumda. Rusya Devlet Başkanı Putin’in de sıkça Suriye’nin bütünlüğüne vurgu yapması Türkiye ile iletişimi kolaylaştıran etkenlerden. Putin ve Trump’ın Hamburg’daki buluşması sonrasında Suriye’de İran nüfuzuna karşı İsrail’in serbestçe bombardıman yapmasına izin verildiğini İsrail gazeteleri yazıyor. Bu görüşmeden sonra Rusya, Hmeymim ve Tartus’ta süresiz kalınacağını açıkladı. ABD ise Irak-Suriye sınırında yoğunlaşarak İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’a kadar olan hattı korumaya çalıştığı gözlemleniyor. İsrail, Golan’daki sınır şeridini koruyarak ABD’nin oluşturduğu hattan İran’ın etkinliğini kıracağını hesaplıyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif 10 Ocak 2018’de Moskova’da yaptıkları görüşmede, Moskova’nın Suriye’de çözüme yönelik önemli kararların alınacağını söylediği Soçi Kongresini değerlendirdiler. İranlı uzmanlara göre bu görüşme sonrası Soçi’den çıkacak kararların Cenevre için geçerli olmasına çalışılacak.
ABD, Rusya ve İsrail’in şu an için Suriye’de istediklerini aldıkları görülüyor. Geriye Türkiye ve İran kalıyor. Türkiye İdlib’de nüfuzunu sağlamlaştırdıktan sonra Afrin başta olmak üzere güneyindeki sınırında terör oluşumlarına izin vermek istemiyor. ABD’nin Türkiye ile güney sınırının terörden arındırılması karşılığında Suriye-Irak-Lübnan hattını korumaya almayı garantilemek istemesi muhtemeldir. Bu planlar içerisinde Esed ise her an herkesin elinde patlayabilecek bir bomba gibi duruyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov sıklıkla “Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verir.” söylemini dile getiriyorlar. Bu duruma sadık kalınırsa siyasi barışın gelmesinde bir sorun bulunmuyor. Fakat "Esed başta kalsın gerisine halk karar versin" denilirse durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir.
[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir]