Asya-Pasifik'te Olası Savaş Senaryoları

Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve APM Doğu Asya Uzmanı Dr. Alperen: 'Kuzey Kore sebebiyle ABDÇin arasında çıkacak muhtemel bir savaş bütün uluslararası sistemi sarsar' 'Kuzey Kore ve Tayvan, Çin'in hassas noktalarıdır. ABD yönetiminin Kuzey Kore'ye Çin'i ikna etmeden saldırması imkansıza yakındır' Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tatlıyer: 'ABD ile Çin arasındaki gerilimin ekseni Pasifik'te değil, Asya ana kıtası üzerindedir' 'Çin, Ortadoğu başta olmak üzere Asya ana kıtasında istikrarın hüküm sürmesini istemektedir. Modern İpek Yolu Projesi de bu yönde atılmış çok önemli bir adım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, ABD ile Çin arasındaki gerilimin savaşa dönüşmesi olasılığının olmadığı söylenebilir' Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırma Uzmanı Dr. Atlı: 'ABD'nin savunma bütçesi Çin'in dört katı kadar. Dolayısıyla Çin büyük bir güçtür ancak bir süper güç veya Amerika yerine geçecek bir güç olmaktan çok uzak' 'ÇinRusyaİran birlikteliği, ikinci dünya savaşı sonrasında kurulan ABD öncülüğündeki liberal, kapitalist ve demokratik bir dünya düzenine alternatif ikinci bir kutup oluşturacak gibi görünmüyor'

İSTANBUL GÜLSÜM İNCEKAYA- Kuzey Kore'nin, ABD'nin tüm uyarılarına rağmen nükleer denemeler yapması, ABD-Çin ve Kuzey Kore arasındaki gerilimi her geçen gün tırmandırarak, olası savaş senaryolarını gündeme getiriyor.

Rusya ve Çin'in Kuzey Kore'ye destekler nitelikteki açıklamaları ve Çin'in bölgede hızla yükselen güç olmaya doğru gidişi, 'Çin yeni dünya sisteminde ABD'nin önüne dikilen güç olabilir mi?', 'Asya-Pasifik’te muhtemel bir ABD-Çin ve Kuzey Kore savaşı çıkar mı?', 'Çin hegemonyal bir parasal güç olacak mı?', 'ABD buna direnebilecek veya bu süreci tersine çevirebilecek mi?' sorularını gündeme taşıyor.

Gelişmeleri Asya Pasifik Araştırmaları Uzmanları Dr. Ümit Alperen, Yrd. Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer, Dr. Kadir Temiz ve Dr. Altay Atlı, AA muhabirine değerlendirdi.

Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ankara Politikalar Merkezi (APM) Doğu Asya uzmanı Dr. Ümit Alperen, Pekin ve Washington arasında 27 Temmuz 1953’de imzalanan ateşkes antlaşmasını hatırlatarak 'Taraflardan birinin bu ateşkesi ihlal etmesi bölgede ciddi bir gerilime yol açar.' dedi.

ABD-Çin arasında çıkacak muhtemel bir savaşın bütün uluslararası sistemi sarsacağı uyarısı yapan Alperen, şöyle konuştu:

'Bu durum sadece bu iki ülkeyi değil bütün uluslararası sistemi sarsar ve pandoranın kutusu açılır. Her iki ülke arasında tecrübeler ile öğrenilmiş bir 'rekabetsel iş birliği' olarak ifade edebileceğimiz bir ilişki vardır. Diğer bir ifadeyle her iki güç arasında zaman zaman krizler ortaya çıksa da belirli bir seviyenin ötesine geçmez. Kuzey Kore ve Tayvan, Çin'in hassas noktalarıdır. ABD yönetiminin Kuzey Kore'ye Çin’i ikna etmeden saldırması imkansıza yakındır.'

Alperen, Kuzey Kore'nin nükleer bir tehlike olduğunu, Kuzey Kore ile bir savaşın çıkmasının 'Soğuk Savaş' sonrasında devam eden ve son 10-15 yıldır da inişli ve çıkışlı da olsa 'kurumsallaşan' ve bir dengeye oturan ABD-Çin ilişkilerinin de yıkılması anlamına geldiğini vurguladı.

Her şeyden önce Doğu Asya'da yakın ABD müttefiki olan Japonya ve Güney Kore’nin, Kuzey Kore sorununun savaş ile çözülmesi, savaş ile daha da karmaşıklaştırılması seçeneğine şiddetle karşı olduğunu ifade eden Alperen, 'İkinci olarak Kuzey Kore nükleer bir güçtür. Kuzey Kore’ye saldırılması halinde pek de normal bir lider olmayan Kim Jong-un'un nükleer silah kullanmayacağının ve kontrolden çıkmayacağının garantisini Çin de dahil kimse verememektedir. Üçüncü olarak 1961 yılında Çin ve Kuzey Kore arasında imzalanan Çin-Kuzey Kore Karşılıklı Yardım, İşbirliği ve Dostluk Antlaşması'na göre iki ülke müttefik olmuştur. Bu antlaşmaya göre eğer taraflardan birisi dışarıdan bir saldırıya uğrarsa diğeri ona askeri ve diğer yardımlarda bulunacaktır.'' diye konuştu.

Alperen, taraflar arasında bu antlaşmanın iki defa uzatıldığını ve 2021'e kadar geçerli olduğunu söyledi

Çin'in doğusunun, ABD ve müttefikleri Güney Kore, Japonya, Tayvan tarafından bloke edilmiş durumda bulunduğunu belirten Alperen, 'Dolayısıyla Kuzey Kore, Çin için bir tampon bölgedir. Nasıl ve hangi yöne evrileceği tahmin edilemeyen ikinci bir Kore Savaşı'na ABD ve Çin’in cesaret edemeyeceği kanısındayım.' diye konuştu.

'Napolyon'a Çin'i sormuşlar. Napolyon da 'Bırakın uyusun, uyandığında dünyayı sallayacaktır' demiştir.' anekdotunu aktaran Alperen, yükselen bir güç olmasına rağmen Çin’in uluslararası sistemi tek başına domine edebileceği beklentisinin gerçekçi olmadığını aktardı.

Birincil dereceden ulusal çıkarlarına zarar verilmedikçe Çin'in dünyadaki kronik sorunlara müdahil olmayacağı görüşünü öne süren Alperen, şöyle devam etti:

'Büyük güç olarak Çin bu noktada uluslararası sorumluluk almaktan, tecrübesinin olmaması ve maliyet nedeniyle kaçınmaktadır. Şunu da söylemek mümkündür, Çin, ABD'nin dünyada oluşturduğu 'hegemonik istikrar'dan faydalanmaktadır. Örneğin uluslararası bir tehdit olan DEAŞ'a Çin doğrudan Ortadoğu'da mücadele etmiyor. Çin'in bu noktadaki büyük güç sorumluluğunu ABD veya Rusya yüklenmektedir. Fakat bunun böyle devam etmesi beklenmemelidir. Çin, dünyadaki çıkar alanları ve uluslararası stratejik yatırımları arttıkça daha aktif hale gelecektir.'

- ''Gerilim Pasifik’te değil, Asya ana kıtasındadır''

İstanbul Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer ise Çin'in halihazırda ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline geldiğini söyledi.

Bundan sonraki süreçte Çin’in bu konumunu daha da pekiştirmeye çalışacağını dile getiren Tatlıyer, 'ABD'nin Çin'e kıyasla göreceli gücünde önemli düzeyde bir zayıflama olmuş olsa da halihazırda dünyada ABD hegemonyası sürmektedir. Zira ABD dünya üzerinde 800’den fazla askeri üssüyle ve özellikle Ortadoğu'daki varlığıyla dünyadaki petrol yatakları ve petrol yolları üzerinde çok ciddi bir kontrole sahiptir. Yine, ABD savunma sanayisine Çin de dahil olmak üzere dünyadaki diğer ülkelerden çok daha fazla harcama yapmaktadır ve oldukça gelişmiş bir savunma sanayisine sahiptir. Bu açıdan, ABD hegemonyasının kırılabilmesi için Çin veya başka bir ülkenin enerji ve savunma sanayi noktalarında ABD'nin mutlak üstünlüğünü ortadan kaldırması gerekmektedir.' diye konuştu.

'ABD ile Çin arasındaki gerilimin ekseni benim görüşüme göre Pasifik'te değil, Asya ana kıtası üzerindedir.' vurgusunu yapan Tatlıyer, şu değerlendirmelerde bulundu:

'Dünyadaki petrol rezervlerinin çok önemli bir kısmına sahip olan Ortadoğu’da ABD, kontrollü bir istikrarsızlığı sürdürmeye çalışarak bölge üzerinde nihai anlamda kontrolü elinde tutmak istemektedir. Dünya ticaretindeki ağırlığını artırmaya ve giderek artan enerji ihtiyacını istikrarlı bir şekilde sağlamak isteyen Çin ise Ortadoğu başta olmak üzere Asya ana kıtasında istikrarın hüküm sürmesini istemektedir. Modern İpek Yolu Projesi de bu yönde atılmış çok önemli bir adım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, ABD ile Çin arasındaki gerilimin savaşa dönüşmesi olasılığının olmadığı söylenebilir.'

Her iki ülkenin ekonomik anlamda birbirine bağlı ve bağımlı olduğunu kaydeden Tatlıyer, 'Yine, ABD yönetiminde önemli oranda söz sahibi olan büyük sermayedarların Çin'de çok önemli yatırımları bulunmaktadır. Belirtilmesi gerekir ki dünya sanılandan çok daha fazla iç içe geçmiş ve karşılıklı bağımlılığa dayanan bir gezegendir.' dedi.

- ''Rusya-Çin-İran bloku gerçekçi değil'

Mevlüt Tatlıyer, ABD ile Çin'in ekonomik olarak birbirine oldukça bağımlı ülkeler olduğunu, bu açıdan, Rusya-ABD arasındaki Ortadoğu ekseninde cereyan eden gerilimi Çin-ABD arasında beklemenin çok doğru olmayacağını söyledi.

İran'ın da ABD ile olan ilişkilerini son yıllarda önemli miktarda iyileştirme yoluna gittiğini aktaran Tatlıyer, 'açıdan, Rusya-Çin-İran’ın bir blok oluşturduğunu söylemek oldukça zordur. Bu noktada ülkeleri karşılıklı ilişkilerinin mahiyetine göre değerlendirmekte fayda bulunmaktadır. Çin’in Rusya ve İran ile birlikte hareket etmesinin çıkarına olduğu noktalar olduğu gibi, çıkarlarının çatıştığı noktalar da bulunmaktadır.' diye konuştu.

- ''Çin ekonomisi ABD’yi geçecek''

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırma Uzmanı Dr. Altay Atlı iseÇin ekonomisinin şu anda Amerika'dan sonra en büyük ikinci ekonomi olduğunu belirterek, Çin'in önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde ABD'yi geçmesinin öngörüldüğünü söyledi.

Çin’in küresel ekonominin başat aktörlerinden bir tanesi olduğuna dikkati çeken Atlı, 'Ancak öbür tarafta Çin'de ciddi gelir dağılımı bozukluklar olduğunu görüyoruz. İnsani kalkınma parametlerinde çok oldukça düşük olduğu alanlar olduğunu görüyoruz. Bugün küresel ticaretin yüzde 60'ı, 65'i dolarla yapılırken, Çin parası için bu sadece yüzde 3 seviyesinde. Büyük güç demek askeri gücü de gerektiriyor. ABD'nin savunma bütçesi Çin’in dört katı kadar. Dolayısıyla Çin büyük bir güçtür ancak bir süper güç veya Amerika yerine geçecek bir güç olmaktan çok uzak.' ifadelerini kullandı.

'Çin-Rusya-İran birlikteliği, ikinci dünya savaşı sonrasında kurulan ABD öncülüğündeki liberal, kapitalist ve demokratik bir dünya düzenine alternatif ikinci bir kutup oluşturacak gibi görünmüyor.' değerlendirmesinde bulunan Altay Atlı, 'Açıkçası Çin'in de Rusya'nın da İran'ın da çok böyle bir niyeti olduğunu sanmıyorum.' dedi.

- 'Savaşın bedeli ağır olur'

Kuzey Kore'nin son bir yılda 30 tane balistik füze denemesi yaptığını vurgulayan Altay Atlı şunları kaydetti:

'Bir taraf füze denemeleri yapıyor, tehditlerini arttırıyor, diğer taraf ABD, aynı şekilde karşılık veriyor, 'askeri seçenek de masadadır' diyor. Yani savaşa girebileceğini söylüyor. Dolayısıyla biz de haklı olarak 'savaşa mı gidiyoruz' acaba diye soruyoruz. Açıkçası savaşın şu anda çok olası görmüyorum. Çünkü bu savaşın bedeli çok büyük olur. Yani Kuzey Kore için de olur, Amerika için de olur. Ama aynı zamanda Çin için Güney Kore için de Japonya için de olur. Bu kimsenin kabul edebileceği bir şey, bir bedel değil. Herkesin kabul edebilirlik seviyesinin çok çok ötesinde bir bedel bu. Hani nükleer silahlar kullanılmasa bile bu bedel çok yüksek olur. Bana göre biraz daha burada ekonomik yaptırımlara ağırlık verilir.'

Kaynak: AA