Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın Açıklaması (2)
'Bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın kuruculuğuna öncülük yaptığı ve yakınen de takip ettiği Maarif Vakfı çalışmaları bu bağlamda Türkiye'nin yurt dışındaki FETÖ'yle mücadelesinde önemli rol üstlenmiş durumda. Bunun meyvelerini de toplamaya başladık diyebilirim. Zira geçtiğimiz 6 aylık süre içerisinde Afrika'da 17 okul, 10 öğrenci yurdu Maarif Vakfına devredildi. Bunun dışında Kuzey Afrika'da, Balkanlarda, Pakistan gibi ülkelerde, Asya'da başka yerlerde birçok FETÖ okulları o devletler tarafından devralındı veya kapatıldı. Bu konudaki mücadelemiz her alanda, her satıhta kararlı bir şekilde devam edecektir' 'Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit teşkil eden FETÖ terör örgütüne karşı özellikle Körfez ülkelerinin aldığı tedbirler memnuniyet vericidir. Bu bahsettiğim ülkeler Bahreyn, Suudi Arabistan, Katar ve diğer ülkeler bölgede FETÖ'ye karşı, onların okullarına, kurumlarına, derneklerine karşı ciddi tedbirler almaya başladılar' 'Yaklaşık 3 milyon Türk'ün yaşadığı Almanya'da, aşırı sağın yükseldiği, mültecilerin saldırılara maruz kaldığı, İslam ve yabancı düşmanlığının arttığı, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin adeta cirit attığı bir dönemde bütün bunların bir kenara bırakılarak DİTİB mensuplarına karşı böyle bir takibatın başlatılmış olması, arkadan başka art niyetlerin olduğunu akla getirmektedir. Şunu unutmayalım, DİTİB Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde özellikle oradaki Türk Müslüman toplumunun dini ihtiyaçlarını ve hizmetlerini görmekle kalmıyor, aynı zamanda çağımızın önemli meselelerinden biri haline gelmiş olan radikalleşme, teröre bulaşma gibi konularda çok önemli bir rol oynamıştır. Baktığınız zaman, DEAŞ, El Kaide ve benzeri terör örgütlerine katılım noktasında, Avrupa'da DİTİB'in burada çok önemli bir rol oynadığını, bu tür katılımları önlediğini görüyorsunuz' 'Bizim beklentimiz, bizim önerimiz, Rakka ve diğer Suriye sahasındaki diğer bölgelerde terörle mücadelede doğru aktörlerle hareket edilmesi. Buna imkanımız var, bunu yapabilecek gücümüz var. Bu da Sayın Cumhurbaşkanımızın çeşitli vesilelerle ifade ettiği, terörle mücadele konusunda 'Hem sahada olacağız hem masada' sözünün de bir teyididir. Biz şuanda Suriye'de de, Irak'ta da hem sahadayız hem masadayız. Neden hem sahadayız hem masadayız? Bu hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından bir siyasi zorunluluk, bir mecburiyettir, bir mesuliyettir. Aynı zamanda bölgenin geleceğini, istikrarlı bir şekilde garanti altına almak için de kaçınılmaz bir durumdur'
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi halk oylamasıyla siyasi istikrarın güvence altına alınacağını vurgulayan Kalın, 'Çok partili hayata geçtiğimiz 1950'li yıllardan beri koalisyon hükümetleriyle millet olarak, devlet olarak kaybettiklerimiz ortadadır. Bunları bütünüyle ortadan kaldıracak, Türkiye'de koalisyon hükümetleri dönemini tamamen sona erdirecek yeni bir dönemin de başlangıcını inşallah bu vesileyle hep birlikte yapacağız. Bu sistemle siyasi istikrarın güvence altına alınması, aynı zamanda reformların hızlanması, yatırımların artmasını, ekonominin güçlenmesini ve milletin doğrudan hem yasamayı hem yürütmeyi hem Meclisi hem de yönetimi denetlemesini beraberinde getirecek ve bu Türkiye'nin 2023 hedeflerine doğru çok önemli bir sıçrama yapmasını da sağlayacaktır.' diye konuştu.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin yargılamaların başladığına dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
'15 Temmuz darbesini yapan onlara asker demiyoruz, üniformalı teröristlerin yargı önüne çıkartılması, bu ihanet suçunu işleyenlerin bedelini ödemeleri açısından büyük önem arz ediyor. Bu aynı zamanda Türkiye'de yargı sisteminin, Türk mahkemelerinin çalıştığını da açık bir şekilde göstermektedir. Bir kısmı arsızca ve utanmadan 'Ben bu darbeyi yaptım' diyenler var, bunların içerisinde hiçbir şey olmamış gibi bu yaşananları inkar ve ret yoluna gidenler de var. Ama bu yargı sürecini elbette biz de millet olarak hep birlikte izleyeceğiz ve yapanın yanına hiçbir şeyin kalmayacağını inşallah göreceğiz. Zira 15 Temmuz gecesi kaybettiğimiz, şehadete uğurladığımız 248 şehidimizi biz asla unutmayacağız, unutturmayacağız, 2 binin üzerindeki gazimizi asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Bundan sonraki bütün çabamız, mücadelemiz de Türkiye'de bir daha böyle karanlık bir gecenin, böyle meşum bir gecenin asla yaşanmamasıdır. Bunu da elbette milletimizle el birliği içerisinde gerçekleştireceğiz.'
- 'Cumhurbaşkanımızın ziyareti önemli bir adımı teşkil ediyor'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta üç Körfez İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeyi ziyaret ettiğini anımsatan Kalın, 'Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan'ı kapsayan bu ziyaret, bizim özellikle Körfez ile ilişkilerimiz noktasında çok önemli bir adımı teşkil etmektedir. Daha önce 2009 senesinde kurduğumuz Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi Stratejik Diyalog Mekanizması vardı. Fakat çeşitli sebeplerle arzu ettiğimiz düzeyde bir verimlilik sergileyememişti. Bu ziyarette, Körfez İşbirliği Teşkilatının en önemli üyelerinden olan, özellikle Suudi Arabistan'la ve şu anda teşkilatın dönem başkanlığını üstlenmiş olan Bahreyn ile bu mekanizmanın hızlandırılması ve sonuç çıktıları elde edilmesi konusunu da etraflı bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız görüştüler.' dedi.
Bahreyn'de çeşitli alanlarda dört anlaşmanın imzalandığını belirten Kalın, Körfez ülkeleriyle yoğunlaşan diplomasi trafiği bağlamında Mart'ta Kuveyt Emiri'nin Türkiye'yi ziyaret edeceğine işaret ederek, 'Böylece 1-1,5 aylık kısa bir süre içerisinde dört Körfez İşbirliği Konseyi ülkesi ülkeyle bu yakın teması sağlamış olacağız.' dedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi halk oylamasından sonra önümüzdeki aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diğer Körfez ülkelerini ziyaret edebileceğini, o ülkelerden Türkiye'ye ziyaretlerin gerçekleşebileceğini belirten Kalın, bu trafiğin giderek yoğunlaşacağını da bildirdi.
- 'Körfez ülkelerinin FETÖ'ye karşı aldığı tedbirler memnuniyet verici'
Kalın, Körfez ziyareti sırasında, FETÖ ile mücadele konusunu gidilen her ülkede olduğu gibi gündeme getirerek yetkililerle bu konuyu görüştüklerine değinerek, 'Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit teşkil eden FETÖ terör örgütüne karşı özellikle Körfez ülkelerinin aldığı tedbirler memnuniyet vericidir. Bu bahsettiğim ülkeler Bahreyn, Suudi Arabistan, Katar ve diğer ülkeler bölgede FETÖ'ye karşı, onların okullarına, kurumlarına, derneklerine karşı ciddi tedbirler almaya başladılar.' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Katar ziyaretinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir Türk okulunun da açılışının gerçekleştirildiğini belirten Kalın, şu görüşlere yer verdi:
'Bu okulların önemi özellikle 'bu okullar kapatıldığında ya da Milli Eğitim Bakanlığına ya da Maarif Vakfına bağlandığında bir mağduriyet olacak mı?' sorusuna da cevap teşkil etmesi açısından önemli. Bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın kuruculuğuna öncülük yaptığı ve yakınen de takip ettiği Maarif Vakfı çalışmaları bu bağlamda Türkiye'nin yurt dışındaki FETÖ'yle mücadelesinde önemli rol üstlenmiş durumda. Bunun meyvelerini de toplamaya başladık diyebilirim. Zira geçtiğimiz 6 aylık süre içerisinde Afrika'da 17 okul, 10 öğrenci yurdu Maarif Vakfına devredildi. Bunun dışında Kuzey Afrika'da, Balkanlarda, Pakistan gibi ülkelerde, Asya'da, başka yerlerde birçok FETÖ okulları o devletler tarafından devralındı veya kapatıldı. Bu konudaki mücadelemiz her alanda, her satıhta kararlı bir şekilde devam edecektir.'
İbrahim Kalın, 'Türk okulları, Türkçe Olimpiyatları gibi sıfatları kullanarak, bunların arkasına sığınarak, hain planlarını hayata geçirmeye çalışan FETÖ terör örgütüne dünyanın hiçbir yerinde müsamaha edilmeyecektir. Çıkarttığımız bir kanunla bundan sonra 'Türk okulu' tabirini sadece resmi okullar, resmi kimlik verilmiş olan okullar ya da kurumlar kullanabilecekler. Bu bağlamda Maarif Vakfı'nın çalışmalarının da bundan sonra hızlanarak devam edeceğini sizlerle paylaşmak isterim.' ifadesini kullandı.
Almanya'da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) mensuplarına yönelik faaliyetlere de dikkati çeken Kalın, 'DİTİB mensuplarıyla ilgili ipe sapa gelmez, gerekçesi ve zemini olmayan suçlamaların gündeme getirilerek, DİTİB'e yönelik bir tür cadı avı başlatılıyor olması, siyasi saiklerle alınmış ve talihsiz bir karar olarak biz bunu görüyoruz. Almanya'da DİTİB, Alman kanunlarına göre kurulmuş, yıllardır orada yaşayan Türk Müslüman toplumuna hizmet veren çok önemli bir kurumumuzdur. Alman makamlarıyla her zaman temas içerisinde olmuş, tam bir şeffaflık içerisinde faaliyet göstermektedirler.' diye konuştu.
- DİTİB'e yönelik faaliyetler
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
'İlginç olan şu ki, yaklaşık 3 milyon Türk'ün yaşadığı Almanya'da, aşırı sağın yükseldiği, mültecilerin saldırılara maruz kaldığı, İslam ve yabancı düşmanlığının arttığı, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin adeta cirit attığı bir dönemde, bütün bunların bir kenara bırakılarak DİTİB mensuplarına karşı böyle bir takibatın başlatılmış olması, arkadan başka art niyetlerin olduğunu akla getirmektedir. Şunu unutmayalım, DİTİB Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde özellikle oradaki Türk Müslüman toplumunun dini ihtiyaçlarını ve hizmetlerini görmekle kalmıyor, aynı zamanda çağımızın önemli meselelerinden biri haline gelmiş olan radikalleşme, teröre bulaşma gibi konularda çok önemli bir rol oynamıştır. Baktığınız zaman, DEAŞ, El Kaide ve benzeri terör örgütlerine katılım noktasında, Avrupa'da DİTİB'in burada çok önemli bir rol oynadığını, bu tür katılımları önlediğini görüyorsunuz. Bu, Diyanet İşleri Başkanlığımızın önemli bir başarısıdır. Bunun takdir edilmesi gerekirken, DİTİB'e yönelik bu tür bir harekatın, karşı propagandanın başlatılmış olması elbette kabul edilemez. PKK gibi, FETÖ gibi, DHKP-C gibi çeşitli terör örgütlerinin, illegal örgütlerinin Almanya'nın ve Avrupa'nın diğer şehirlerinde cirit attığı bir dönemde asıl yoğunlaşılması gereken DİTİB mensupları değil, bu terör örgütleri olmalıdır.'
Fırat Kalkanı Harekatı çerçevesinde devam etmekte olan El Bab operasyonuna da değinen Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın operasyonu saat saat yakınen takip ettiğini vurguladı.
Kalın, geçen yıl ağustos ayında başlayan operasyonun başarılı şekilde devam ettiğini aktararak, amacın El Bab da dahil olmak üzere 2 bin küsur kilometre karelik alanın tamamen terörden arındırılmış güvenli bölge haline getirilmesi olduğunu söyledi. Kalın, Azez-Crablus-El Bab hattında bunun fiilen gerçekleştiğinin görüldüğünü bildirdi.
El Bab'taki operasyonların, sivil kayıpların olmaması için hassasiyetle yürütüldüğüne dikkate çeken Kalın, 'Hem bizim özel kuvvetlerimiz hem Hür Suriye Ordusu mensupları büyük bir gayret ve dikkat içerisinde orada terör örgütüne, DEAŞ'a karşı mücadele ediyorlar. El Bab'ın DEAŞ'tan tamamen temizlenmesi, aynı Azez, Cerablus, Dabık'ta olduğu gibi burada da bir barış, istikrar ve siyasi düzen ortamının kurulması DEAŞ'la mücadele açısından büyük önem arz ediyor. Zira El Bab'da elde edilecek başarı, DEAŞ'ın Suriye'deki son kalesi olan Rakka'nın bu terör örgütünden tamamen temizlenmesi açısından da büyük önem arz ediyor.' diye konuştu.
- Rakka konusu
İbrahim Kalın, Rakka konusunda son duruma ilişkin, şu paylaşımda bulundu:
'Öncelikle şunun altını çizeyim, daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, Suriye'de Obama yönetiminin DEAŞ'la etkin bir mücadele veriyor gerekçesiyle PKK'nın bir uzantısı olan ve kendileri de birer terör örgütü olan PYD ve YPG'ye destek vermesi kabul edilebilir bir durum değildir. Aslında PYD-YPG'nin DEAŞ'a karşı Suriye sahasında en etkin mücadele eden grup olduğu efsanesi Cerablus'ta başlattığımız Fırat Kalkanı Harekatı'yla yerle bir olmuştur. Destek verildiği zaman, doğru koordine edildiği zaman meşru diğer grupların, gerçek Suriyelilerin, orada bulunan Hür Suriye Ordusu ve diğer grupların terör örgütleriyle hiçbir ilişkisi olmayan grupların, DEAŞ'a karşı etkin mücadele verebileceğini Fırat Kalkanı Harekatı'nda net bir şekilde gördük. PYD-YPG bugün bulunduğu bölgelerde bir alan hakimiyeti sağladıysa bu Amerika Birleşik Devletleri'nin ona verdiği destek sayesinde olmuştur. Bu destek kesildiği zaman, 'Bunlar sahaya hakim, şunu bunu yapıyor' gibi argümanların da aslında bir geçerliliği kalmayacaktır.
Bizim özellikle Amerikan yönetimine de telkinlerimiz, tekliflerimiz hep bu yönde oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde bu konuyu gündeme getirdik, Sayın Başbakanımızın geçen hafta Münih Güvenlik Konferansı marjında Amerikan Başkan Yardımcısı Mike Pence ile yaptığı görüşmede de aynı konuyu dile getirdik. Aynı şekilde Dışişleri Bakanımız Mevlüt Bey'in muhatabıyla, Hakan Bey'in CIA direktörü ile görüşmelerindeki, Cumhurbaşkanımız da burada kabul etti, aynı konuları dile getirdik. Hatta iki gün önce burada olan Senatör John McCain ile görüşmede de bu konuyu tekrar gündeme getirdik. Yani 'YPG dışında hiçbir alternatif yok' argümanının hiçbir geçerliliği yok, alternatif güçler var, bunu biz birlikte elbette yapabiliriz. Bu niye önemli, eğer Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve geleceğini, istikrarını güvence altına alacaksak, bunu ancak doğru aktörlerle yapabiliriz. Orada ayrılıkçı faaliyetler içerisinde bulunan PYD-YPG türü örgütlerle ne DEAŞ'la tam manasıyla mücadele edilebilir ne de Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve toplumsal insicamını sağlamaya dönük adımlar atılabilir.'
Rakka konusunda operasyonel düzeyde yürütülen çalışmaları Genelkurmay Başkanlığının bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar koordinasyonunda yürütüldüğünü vurgulayan Kalın, geçen hafta ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford'un İncirlik Üssü'ne gelerek ve Orgeneral Akar ile görüştüğünü anımsattı.
Bu görüşmede, iki Genelkurmay Başkanının Rakka konusunu detaylı şekilde konuştuklarını belirten Kalın, 'Bizim beklentimiz, bizim önerimiz, Rakka ve diğer Suriye sahasındaki diğer bölgelerde terörle mücadelede doğru aktörlerle hareket edilmesi. Buna imkanımız var, bunu yapabilecek gücümüz var. Bu da Sayın Cumhurbaşkanımızın çeşitli vesilelerle ifade ettiği, terörle mücadele konusunda 'Hem sahada olacağız hem masada' sözünün de bir teyididir. Biz şuanda Suriye'de de, Irak'ta da hem sahadayız hem masadayız. Neden hem sahadayız hem masadayız? Bu hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından bir siyasi zorunluluk, bir mecburiyettir, bir mesuliyettir. Aynı zamanda bölgenin geleceğini, istikrarlı bir şekilde garanti altına almak için de kaçınılmaz bir durumdur. Bu konudaki çalışmalarımız da yoğun bir şekilde devam edecek.' diye konuştu.
- Astana ve Cenevre toplantıları
Astana ve Cenevre süreçlerine de değinen bulunan İbrahim Kalın, 'Bir tarafta sahada terörlü mücadele devam ederken, Astana ve Cenevre süreçleriyle de bir siyasi geçişin sağlanması için çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmekte.' ifade etti.
Kalın, Astana toplantısının geçen ay içerisinde yapıldığını anımsatarak, şunları kaydetti:
'Şimdi Cenevre toplantıları devam edecek. Biz bunları birbirlerine alternatif değil, birbirini bütünleyen iki süreç olarak görüyoruz. Nitekim BM Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın Astana toplantısına katılması da aslında bu yaklaşımımızı teyit etmektedir. Şimdi Cenevre çatısı altında siyasi geçişin nasıl sağlanacağına dair rejim ile muhalifler arasındaki görüşmeler devam edecek. Biz burada, Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde, muhalefetin sulandırılmadan ve gerçek sorunlara odaklanarak bir siyasi geçiş sürecinin sağlanması için destek çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Astana sürecini de eş zamanlı olarak yürüteceğiz ki 30 Aralık'ta ilan edilmiş olan ateşkes devam etsin. Rejimin ihlalleri ve bazı milis gruplarının sahadaki ihlallerine rağmen ateşkes şu anda büyük oranda uygulanmakta. Bu önemli bir kazanımdır ama bu yeterli değil, bu sadece ateşi durdurur, önemli olan savaşı durdurmak, siyasi geçiş sürecini sağlamak. Bunun için de çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam edecektir.'
(Sürecek)