SAÜ Rektörü Muzaffer Elmas'ın Makalesi Yayımlandı
Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas’ın “Dijital Dünya ve Değişen Yönetim Anlayışı” makalesi yayımlandı.
Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’nın (YÖK) çıkardığı Yüksek Öğretim dergisinin ikinci sayısında yayımlanan yazıda Elmas geleceğin dijital dünyasında değişen yönetim anlayışını ele aldı. Rektör Elmas yazısında, “Akıllı nesne, akıllı bina, dijital işletme, sanayi (veya Endüstri) 4.0, akıllı üniversite, akıllı şehir ve e-devlet gibi tanımlamalar hızla yaygınlaşmakta ve dünyadaki tüm aktiviteleri kapsamaya başlamaktadır. Genel olarak bakıldığında birbirinden farklı gibi görünen ve algılanan bu kavramlar ve bunların getirdiği yeni dijital tanımlamalar insanları yormakta, geleceği şekillendirecek bu yeni kavramların içi boşalmakta ve jenerik anlam kazanmaktadır. Doğamız gereği bize sunulan her yeniliği hayretle karşılamaktayız. Basit olan bu anlayışı biraz da biz uygulayıcılar karmaşık hale getirmekteyiz. Bu yenilikler aslında uzun zamandır yaşanmakta olan bir sürecin ürünü olup karmaşık bir durum yoktur. Bir bütün olarak bakıldığında ise her şeyin basit olduğu ve bunun üzerine yapılandırıldığı görülmektedir. Konfüçyüs’ün dediği gibi hayat gerçekten basittir, biz onu karmaşık hale getirmek için çabalarız. Büyük veri, sensörler, entegre yazılım, nesnelerin interneti, akıllı robotlar, artırılmış gerçeklik, siber ağ, yapay zeka kavramları uygun olarak nesnede, binada, işletmede, şehirde ve ülkede uygulandığında, bu sistemler veya yapılar için akıllı eşya, akıllı bina, akıllı işletme, akıllı üniversite, akıllı şehir, akıllı devlet kavramlarını kullanabiliriz. Burada varılmak istenen hedef, karar alma süreçlerini ve üretim süreçlerini hızlandırmak, esnek ve rekabet eden sonuç odaklı sistemler kurmaktır. Bunun yanında bütün hayatımızın düzenini bozacak ve dünya ekonomisini bir kez daha sarsacak olan, robotikten genetik bilimine kadar günlük hayatımızda etkilerini göreceğimiz bir teknoloji karışımı ve birleşimi ile karşı karşıyayız” dedi.
Rektör Elmas ‘Üniversiteler ne yapmalı’ konusuna da değenirek, “Dijital çağın içinde olmak için üniversitelere üç görev düşmektedir. Birincisi bu yetkinliklere uygun mezunlar yetiştirmektir. Bu eğitimin kalitesini garantilemek ancak çok-disiplinli bir ortamda mümkündür. Ancak bu şekilde seviyesi ne olursa olsun bütün seviyelerde birbirinin dilini (mecazi anlamda) anlayabilir ve çok-disiplinli takımlarda performans gösterebilirler. Önümüzdeki beş yılın becerileri, karmaşık sorunların çözümü, eleştirel düşünme, yaratıcılık, insan yönetimi, başkalarıyla koordine olma, duygusal zekâ, muhakeme ve karar alma, bilişsel esneklik olarak sıralanmaktadır. Dördüncü sanayi devrimi aynı zamanda bize yeni bir meta-trendi getiriyor: Daha hızlı bir değişim. Hiç şüphesiz teknolojik eğilimler ve yukarıda sayılan beceriler bir sonraki beş yıl içinde değişmeye devam edecektir. Uyum sağlamak günümüzün düzeni olacaktır. Her düzeydeki kişi için yeni bilgi öğrenme ve yeni beceriler kazanmaya devam etmek yaşamları boyunca şart olacaktır. İkincisi laboratuvarlar ve model ölçeklinin yanı sıra disiplinler arası gerçek çalışmalar yapılmalıdır. Burada ayrıca üzerinde durulması gereken kavram akıllı işletme fabrika veya Endüstri 4.0 tanımıdır. Rekabet içinde olan sanayinin, hızlı üretim pazarlama hammadde satış süreçlerini robotlar sensörler ve nesnelerin interneti ile ilişkilendirmesi esasına dayalı entegre sistemler kurması kaçınılmaz olacaktır. Öncelikle, yarının üniversitesi eleştirel düşünme, yaratıcılık, iş birliği ve karmaşık problem çözme gibi bilişsel ve çapraz-fonksiyonel becerilerin verilmesine odaklanır. Öğrenciler, derslerde öğrendiklerini hem dersler için geliştirilmiş uygulamalı “laboratuvarlar” ve staj gibi pratik uygulamalarla birleştirerek öğrenir. Eğitim ve iş deneyimi ile ilgili alternatifler yaratan ortak eğitim yaygınlık kazanacak.Tasarım atölyeleri gibi yeni modeller de büyümeye ve gelişmeye devam edecek. Üniversiteler daha fazla danışmanlı araştırma yapma yoluna gidebilir, öğrencilerden bütünleşik bir çalışmayı ya da bir tezi tamamlamalarını bekleyebilir (zaten çoğu bunu yapıyor) ya da bütünüyle yeni bir seçenek geliştirebilir. Disiplin farkı gözetmeksizin üniversiteler temel becerileri öğrencilere aşılayamaya çalışacaklardır. Örneğin; yeni bilgi kaynakları nasıl bulunur, alanında uzman kişiler nasıl bulunur ve nasıl etkili sorular sorulur gibi. Buna güncel iki örnek olarak; bilişim bilimlerinde yaşanan ilgi patlaması ve pek çok disiplinde bilişim bilimleri tekniklerinin kullanımının artmasını söyleyebiliriz. Üçüncüsü ise kurumlar tüm işlemlerinde akıllı sistemlere yönelerek bürokrasiyi azaltıp açık şeffaf hızlı karar alabilen sistemler kurmalıdır. Bireyden başlayıp devlete kadar yapılmakta olan işlerin karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik olarak büyük veri, yapay zeka, sensörler, nesnelerin interneti gibi kavramları süreçlerin içinde uygun bir şekilde kullanarak kolay yaşanabilir ortamlar öne çıkacaktır” diye konuştu.
Güçlü bir üniversite için çalıştıklarını belirten Elmas, “Gelecek zaten burada- sadece eşit bir şekilde yayılmamış” dedi William Gibson. Bu ifade özellikle de üniversiteler için geçerli, pek çok üniversite aslında yukarıda sayılan eğitim öğelerini bünyesinde barındırıyor ve çoğu da yeni değil. Sosyal bilimlerdeki ilk “lab” dersleri on yıllardır uygulamada. Eğitimde düşünceyi geliştirmek için iyi sorular sormayı öğretme geleneği Sokrates’e kadar dayanmaktadır. Tasarım atölyeleri gibi yeni dediğimiz modeller bile on yıldan fazladır etrafımızda. Ancak pek çok üniversite bu modelleri hiç kullanmıyor; diğer bir kısmı ise kullanamıyor ya da her disiplindeki öğrenciye sunamıyor. Önümüzde duran ilk görev, bunları daha evrensel ve ulaşılabilir hale getirmektir. Artık karmaşık sorun-çözümünün ya da yaratıcılığın sadece en baştaki bir kaç lidere ya da en elit üniversitelerdeki öğrencilere öğretildiği yolları çoktan geçtik. O zamanların çok ilerisindeyiz. İhtiyacımız olan çoğu araç zaten önümüzde. Bize sadece onları iyi bir şekilde kullanmak kalıyor. Özellikle son on yılda pek çok yükseköğretim yasa taslağı ve rapor yayımlanmıştır. Bu yayınların hemen tamamında temel ilkeler olarak çeşitlilik, kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik, uluslararasılaşma, rekabet, mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı ve kalite güvencesi kavramları esas alınmaktadır. Ayrıca bu kavramlar stratejik planlama, iç ve dış kalite süreçleri, kurumsal değerlendirme, akreditasyon, hayat boyu öğrenme ve şeffaflık gibi uygulamalarla desteklenmektedir. Üniversitelerimizde bu kavramlar çerçevesinde birçok çalışma yapılmaktadır. Ancak bu kavramların bir çerçeve bütünlüğüyle sistemleşmesi ve organik bir yapılanmaya yönelme konusunda bir gelişme görülmemektedir. Türkiye’nin kurumlarının güçlü ve çevik bir yönetim sistemine ihtiyacı vardır. Bu şekilde kararların hızlı ve sağlıklı bir şekilde alınması ve alınan kararların uygulanması kolaylaşır. Mevcut sistemin buna göre yapılandırılması gerekir. Günümüzün dijital dünyasında, bir kurumu yönetmek, bir işletmeyi yönetmek veya farklı fonksiyonlar içeren bir işi yönetmek arasındaki fark giderek azaldı. Bunun ana hatları; içinde bulunulan durumu iyi analiz etmek, buradan yola çıkarak hedefler belirlemek, sonuçları kıyaslamak, değişime göre gözden geçirmek ve geleceğe doğru sağlam adımlarla ilerlemektir.
Rektör Elmas sözlerinin devamında, “Dünyada bu adımları değerlendiren, akredite eden ve kalitesini inceleyen çeşitli mükemmellik modelleri vardır. Bu modellerin isimleri ve ülkeleri farklı olsa da yaptıkları işler ana hatlarıyla giderek birbirine benzemektedir. Bu sistemlerde liderler hiyerarşik yapılardan ziyade hedeflerle birlikte merkezde yer alırken, bunun etrafında ise başta insan kaynakları olmak üzere,tüm paydaşlar ile finansal kaynaklar, süreçler ve bilişim teknolojileri gibi temel bileşenler yer alır. Tüm bu bileşenler birbiriyle ve liderle etkileşim halindedir. Bu yapı Endüstri 4.0 kavramı içerisinde yer alan yatay ve dikey entegrasyona karşılık gelmektedir. Bu sistemlere daha çok özel sektör kuruluşları rağbet etmekte, işletmeler bu sistemleri kullanmak için seferber olmakta ve çok emek harcamaktadır. Çünkü hedefleri vardır ve ayakta kalabilmek için rekabet etmek, hızlı karar vermek ve sonuç almak zorundadır. İş yapma konusunda mevcut olan iki yaklaşım vardır. Birincisi mevcut hiyerarşi içinde işlerin yürümesini sağlamak ve risk almadan konumunu muhafaza etmektir. İkincisi ise ülkesini, dünyayı gözleyen, izleyen ve buna göre hedefler koyup sonuç almak isteyen ve bunun için gerektiğinde risk alan vizyoner liderlik yaklaşımıdır. Bu konudaki tartışma başka boyutlarda ele alındığında karmaşık durum ortaya çıkmakta, sağlıklı ve düzeyli bir tartışma yapmak yerine gerilim ortamı oluşturularak olayın kendisi unutulmaktadır.
Yukarıda anlatılmaya çalışılan gelecek dünya ortamları için üniversiteler sadece teknik alanlarda değil beşeri ve sosyal alanlarda da bu konularla ilgili çalışmaları ve disiplinlerarası çalışmaları artırmak zorundadır. Tüm bireyler aktif olarak bu sistemin bir şekilde içinde olacaktır. Sonuç olarak geleceğin dijital dünyasında bireyden kurumlara kadar zihniyet ve sistem değişikliği gerekmektedir. Bu devrim değil dönüşümdür. Farkına varmak yeterlidir” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA
Rektör Elmas ‘Üniversiteler ne yapmalı’ konusuna da değenirek, “Dijital çağın içinde olmak için üniversitelere üç görev düşmektedir. Birincisi bu yetkinliklere uygun mezunlar yetiştirmektir. Bu eğitimin kalitesini garantilemek ancak çok-disiplinli bir ortamda mümkündür. Ancak bu şekilde seviyesi ne olursa olsun bütün seviyelerde birbirinin dilini (mecazi anlamda) anlayabilir ve çok-disiplinli takımlarda performans gösterebilirler. Önümüzdeki beş yılın becerileri, karmaşık sorunların çözümü, eleştirel düşünme, yaratıcılık, insan yönetimi, başkalarıyla koordine olma, duygusal zekâ, muhakeme ve karar alma, bilişsel esneklik olarak sıralanmaktadır. Dördüncü sanayi devrimi aynı zamanda bize yeni bir meta-trendi getiriyor: Daha hızlı bir değişim. Hiç şüphesiz teknolojik eğilimler ve yukarıda sayılan beceriler bir sonraki beş yıl içinde değişmeye devam edecektir. Uyum sağlamak günümüzün düzeni olacaktır. Her düzeydeki kişi için yeni bilgi öğrenme ve yeni beceriler kazanmaya devam etmek yaşamları boyunca şart olacaktır. İkincisi laboratuvarlar ve model ölçeklinin yanı sıra disiplinler arası gerçek çalışmalar yapılmalıdır. Burada ayrıca üzerinde durulması gereken kavram akıllı işletme fabrika veya Endüstri 4.0 tanımıdır. Rekabet içinde olan sanayinin, hızlı üretim pazarlama hammadde satış süreçlerini robotlar sensörler ve nesnelerin interneti ile ilişkilendirmesi esasına dayalı entegre sistemler kurması kaçınılmaz olacaktır. Öncelikle, yarının üniversitesi eleştirel düşünme, yaratıcılık, iş birliği ve karmaşık problem çözme gibi bilişsel ve çapraz-fonksiyonel becerilerin verilmesine odaklanır. Öğrenciler, derslerde öğrendiklerini hem dersler için geliştirilmiş uygulamalı “laboratuvarlar” ve staj gibi pratik uygulamalarla birleştirerek öğrenir. Eğitim ve iş deneyimi ile ilgili alternatifler yaratan ortak eğitim yaygınlık kazanacak.Tasarım atölyeleri gibi yeni modeller de büyümeye ve gelişmeye devam edecek. Üniversiteler daha fazla danışmanlı araştırma yapma yoluna gidebilir, öğrencilerden bütünleşik bir çalışmayı ya da bir tezi tamamlamalarını bekleyebilir (zaten çoğu bunu yapıyor) ya da bütünüyle yeni bir seçenek geliştirebilir. Disiplin farkı gözetmeksizin üniversiteler temel becerileri öğrencilere aşılayamaya çalışacaklardır. Örneğin; yeni bilgi kaynakları nasıl bulunur, alanında uzman kişiler nasıl bulunur ve nasıl etkili sorular sorulur gibi. Buna güncel iki örnek olarak; bilişim bilimlerinde yaşanan ilgi patlaması ve pek çok disiplinde bilişim bilimleri tekniklerinin kullanımının artmasını söyleyebiliriz. Üçüncüsü ise kurumlar tüm işlemlerinde akıllı sistemlere yönelerek bürokrasiyi azaltıp açık şeffaf hızlı karar alabilen sistemler kurmalıdır. Bireyden başlayıp devlete kadar yapılmakta olan işlerin karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik olarak büyük veri, yapay zeka, sensörler, nesnelerin interneti gibi kavramları süreçlerin içinde uygun bir şekilde kullanarak kolay yaşanabilir ortamlar öne çıkacaktır” diye konuştu.
Güçlü bir üniversite için çalıştıklarını belirten Elmas, “Gelecek zaten burada- sadece eşit bir şekilde yayılmamış” dedi William Gibson. Bu ifade özellikle de üniversiteler için geçerli, pek çok üniversite aslında yukarıda sayılan eğitim öğelerini bünyesinde barındırıyor ve çoğu da yeni değil. Sosyal bilimlerdeki ilk “lab” dersleri on yıllardır uygulamada. Eğitimde düşünceyi geliştirmek için iyi sorular sormayı öğretme geleneği Sokrates’e kadar dayanmaktadır. Tasarım atölyeleri gibi yeni dediğimiz modeller bile on yıldan fazladır etrafımızda. Ancak pek çok üniversite bu modelleri hiç kullanmıyor; diğer bir kısmı ise kullanamıyor ya da her disiplindeki öğrenciye sunamıyor. Önümüzde duran ilk görev, bunları daha evrensel ve ulaşılabilir hale getirmektir. Artık karmaşık sorun-çözümünün ya da yaratıcılığın sadece en baştaki bir kaç lidere ya da en elit üniversitelerdeki öğrencilere öğretildiği yolları çoktan geçtik. O zamanların çok ilerisindeyiz. İhtiyacımız olan çoğu araç zaten önümüzde. Bize sadece onları iyi bir şekilde kullanmak kalıyor. Özellikle son on yılda pek çok yükseköğretim yasa taslağı ve rapor yayımlanmıştır. Bu yayınların hemen tamamında temel ilkeler olarak çeşitlilik, kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik, uluslararasılaşma, rekabet, mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı ve kalite güvencesi kavramları esas alınmaktadır. Ayrıca bu kavramlar stratejik planlama, iç ve dış kalite süreçleri, kurumsal değerlendirme, akreditasyon, hayat boyu öğrenme ve şeffaflık gibi uygulamalarla desteklenmektedir. Üniversitelerimizde bu kavramlar çerçevesinde birçok çalışma yapılmaktadır. Ancak bu kavramların bir çerçeve bütünlüğüyle sistemleşmesi ve organik bir yapılanmaya yönelme konusunda bir gelişme görülmemektedir. Türkiye’nin kurumlarının güçlü ve çevik bir yönetim sistemine ihtiyacı vardır. Bu şekilde kararların hızlı ve sağlıklı bir şekilde alınması ve alınan kararların uygulanması kolaylaşır. Mevcut sistemin buna göre yapılandırılması gerekir. Günümüzün dijital dünyasında, bir kurumu yönetmek, bir işletmeyi yönetmek veya farklı fonksiyonlar içeren bir işi yönetmek arasındaki fark giderek azaldı. Bunun ana hatları; içinde bulunulan durumu iyi analiz etmek, buradan yola çıkarak hedefler belirlemek, sonuçları kıyaslamak, değişime göre gözden geçirmek ve geleceğe doğru sağlam adımlarla ilerlemektir.
Rektör Elmas sözlerinin devamında, “Dünyada bu adımları değerlendiren, akredite eden ve kalitesini inceleyen çeşitli mükemmellik modelleri vardır. Bu modellerin isimleri ve ülkeleri farklı olsa da yaptıkları işler ana hatlarıyla giderek birbirine benzemektedir. Bu sistemlerde liderler hiyerarşik yapılardan ziyade hedeflerle birlikte merkezde yer alırken, bunun etrafında ise başta insan kaynakları olmak üzere,tüm paydaşlar ile finansal kaynaklar, süreçler ve bilişim teknolojileri gibi temel bileşenler yer alır. Tüm bu bileşenler birbiriyle ve liderle etkileşim halindedir. Bu yapı Endüstri 4.0 kavramı içerisinde yer alan yatay ve dikey entegrasyona karşılık gelmektedir. Bu sistemlere daha çok özel sektör kuruluşları rağbet etmekte, işletmeler bu sistemleri kullanmak için seferber olmakta ve çok emek harcamaktadır. Çünkü hedefleri vardır ve ayakta kalabilmek için rekabet etmek, hızlı karar vermek ve sonuç almak zorundadır. İş yapma konusunda mevcut olan iki yaklaşım vardır. Birincisi mevcut hiyerarşi içinde işlerin yürümesini sağlamak ve risk almadan konumunu muhafaza etmektir. İkincisi ise ülkesini, dünyayı gözleyen, izleyen ve buna göre hedefler koyup sonuç almak isteyen ve bunun için gerektiğinde risk alan vizyoner liderlik yaklaşımıdır. Bu konudaki tartışma başka boyutlarda ele alındığında karmaşık durum ortaya çıkmakta, sağlıklı ve düzeyli bir tartışma yapmak yerine gerilim ortamı oluşturularak olayın kendisi unutulmaktadır.
Yukarıda anlatılmaya çalışılan gelecek dünya ortamları için üniversiteler sadece teknik alanlarda değil beşeri ve sosyal alanlarda da bu konularla ilgili çalışmaları ve disiplinlerarası çalışmaları artırmak zorundadır. Tüm bireyler aktif olarak bu sistemin bir şekilde içinde olacaktır. Sonuç olarak geleceğin dijital dünyasında bireyden kurumlara kadar zihniyet ve sistem değişikliği gerekmektedir. Bu devrim değil dönüşümdür. Farkına varmak yeterlidir” ifadelerini kullandı.