'Makul Şüphe' Kararının Gerekçesi Resmi Gazete'de

Anayasa Mahkemesi'nin, şüphelilerde arama yapılmasını 'somut delillere dayalı kuvvetli şüphe' yerine 'makul şüphe' şartına bağlayan düzenlemenin iptal isteminin reddine ilişkin gerekçeli kararı Resmi Gazete'de yayımlandı Gerekçeden: 'Ceza muhakemesinin sağlıklı bir şekilde işlemesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla arama kararı verilebilmesi için makul şüphenin yeterli görülmesinde, özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının özüne dokunan ya da bu hakların kullanımını ölçüsüz şekilde sınırlandıran bir müdahale bulunmamaktadır'.

Anayasa Mahkemesi'nin, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki (CMK), şüphelilerde arama yapılması için gereken 'somut delillere dayalı kuvvetli şüphe' ibaresinin 'makul şüphe' şeklinde değiştirilmesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ilişkin kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.

CHP, 6572 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun bazı hükümlerinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı.

Davayı esastan inceleyen Anayasa Mahkemesi heyeti, iptal istemlerinin tümünü oy çokluğuyla reddetmişti.

'Makul şüphe' ibaresine ilişkin iptal isteminin ret gerekçesinde, kanun koyucunun, ceza muhakemesinde uygulanacak koruma tedbirleriyle ilgili, hangi hal ve şartlar altında arama kararı verileceğini belirleme konusunda takdir yetkisine sahip olduğu belirtildi.

Düzenlemenin, arama tedbirinin daha işlevsel hale getirilmesini amaçladığına işaret edilen gerekçede, 'Dava konusu kuralla, arama kararı verilebilmesi için somut delillere dayalı kuvvetli şüphe yerine, makul şüphenin yeterli görülmesi, soruşturma veya kovuşturmalarda arama tedbirine daha kolay şekilde başvurulabilmesine olanak tanımakla birlikte bu husus tek başına kuralı Anayasa'ya aykırı kılmaz' ifadesine yer verildi.

Gerekçede, arama tedbiriyle özel hayata ve konut dokunulmazlığına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının, makul şüphe koşulu yanında, kanunda yer alan diğer güvencelere bakılarak bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı.

Arama tedbiriyle kişinin özel hayatına ve konut dokunulmazlığına müdahalede bulunulduğu anımsatılan gerekçede, bu nedenle gerek Anayasa'da gerekse de 5271 sayılı CMK'da arama tedbirine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilerek anılan haklara keyfi müdahalede bulunulmasını önleyici güvenceler getirildiği kaydedildi.

5271 sayılı CMK'nın 119. maddesine göre arama kararı vermeye yetkili mercilerin, arama gerekçesini, arama kararı veya emrinde açıkça belirtmek zorunda olduğu belirtilen gerekçede, şu değerlendirmelere yer verildi:

'Gerekli şartlar oluşmadan verilen arama kararı hukuka aykırı olacağı gibi buna istinaden elde edilen delillerin hükme esas alınması da mümkün değildir. Dolayısıyla dava konusu kuralın, yetkili mercilere arama kararı verebilmeleri için sınırsız bir takdir hakkı tanıyarak kişilerin temel hak ve özgürlüklerine keyfi müdahalede bulunma imkanı tanıdığı söylenemez.

Bu açıklamalar çerçevesinde, ceza muhakemesinin sağlıklı bir şekilde işlemesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla arama kararı verilebilmesi için makul şüphenin yeterli görülmesinde, özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının özüne dokunan ya da bu hakların kullanımını ölçüsüz şekilde sınırlandıran bir müdahale bulunmamaktadır. Bu nedenlerle kural, Anayasa'nın 2, 13, 20 ve 21. maddelerine aykırı değildir.'

- 'HSYK'nın anayasal yetkisi'

Başvuruda, HSYK'nın Yargıtay'daki tetkik hakimlerinin atamasını yaparken Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulundan görüş alma zorunluluğunu kaldıran düzenlemenin de iptali istenmişti.

Bu talebe ilişkin ret gerekçesinde de, hakim ve savcıların atanma ve diğer özlük haklarına ilişkin görevlerin bağımsız bir organa verilmesi, yargı bağımsızlığının ön koşulu olarak değerlendirildi.

Anayasa'nın 159. maddesinde hakim ve savcıların atama ve yer değiştirmesinde HSYK'nın yetkili olduğunun belirtildiği, böylece HSYK'ya bu konuda anayasal bir yetki tanındığı aktarılan gerekçede, Birinci Başkanlık Kurulunun bu konudaki görüşünün bağlayıcı olmadığına işaret edildi.

Birinci Başkanlık Kurulundan görüş alma zorunluluğunun kaldırılmasının kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu vurgulanan gerekçede, iptali istenen kuralda mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine aykırı bir yön bulunmadığı kaydedildi.

- 'Kanun koyucunun takdirinde'

Anayasayı ihlal, yasama organına ve hükümete karşı suç, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyan ile suç için anlaşma suçlarına yönelik soruşturma ve kovuşturmalarda da taşınmaz, hak ve alacaklara el koyma tedbiri uygulanmasını düzenleyen hükmün iptal istemi de reddedilmişti.

Kararın gerekçesinde, mülkiyet hakkının Anayasa'da güvenceye alındığı ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla bu hakka sınırlama getirilebileceği belirtildi.

El koyma tedbirinin uygulanacağı suçların herhangi bir tereddüte yer vermeyecek şekilde kanunda açık olarak tanımlandığı aktarılan gerekçede, bu tedbirin keyfi şekilde uygulanarak mülkiyet hakkının güvencesiz bırakılmasına sebebiyet verecek bir husus bulunmadığı ifade edildi.

Gerekçede, '5271 sayılı kanunun 128. maddesinde düzenlenen taşınmaz, hak ve alacaklara el koyma tedbirinin, suç ve suçlulukla etkin şekilde mücadele etmek ve ceza muhakemesinin sağlıklı şekilde işlemesini sağlamak amacıyla dava konusu kuralda sayılan suçlara yönelik soruşturma ve kovuşturmalarda da uygulanması kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olup kuralda Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi ile 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır' denildi.

- 'Kamu yararı amacıyla ihdas edildiği açık'

Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar kapsamında iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve teknik araçlarla izlenmesini düzenleyen hükmün de iptali istenmişti

İptal isteminin ret gerekçesinde, düzenlemenin kamu yararını gerçekleştirme amacıyla ihdas edildiğinin açık olduğu bildirildi.

Anılan tedbirlerin uygulanacağı suçlar yönünden kanunda bir belirsizlik olmadığı aktarılan gerekçede, iptali istenen kuralda, söz konusu tedbirlerin keyfi şekilde uygulanarak kişilerin özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının güvencesiz bırakılmasına sebebiyet verecek bir husus bulunmadığı, bu nedenle Anayasa'ya aykırılık içermediği kaydedildi.

Soruşturma evresinde avukatın dosya içeriğini inceleme veya belgelerden alma yetkisinin, soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği durumlarda, cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim kararıyla kısıtlanabilmesini düzenleyen hükmün de iptali istenmişti.

Buna ilişkin ret gerekçesinde, özellikle üçüncü şahısların temel haklarını korumak, kamu menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebileceği anlatıldı.

'Bu nedenle, soruşturma evresinin sağlıklı şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olmadığı söylenemez' vurgusu yapılan gerekçede, buna karşın, kısıtlamanın ulaşılmak istenen amaçla orantılı olması, savunma hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelik taşımaması gerektiği bildirildi.

Düzenlemeyle avukatın dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinde mutlak bir kısıtlama getirilmediği ifade edilen gerekçede, şunlar kaydedildi:

'Dava konusu kural uyarınca müdafinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinin, yalnızca kanunun 153. maddesinin 2. fıkrasında sayılan suçlar yönünden ve ancak soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği durumlarla sınırlı olarak kısıtlanması öngörülmüştür. Maddenin 3. fıkrasında da yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve yakalanan kişinin veya şüphelinin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında da hiçbir şekilde kısıtlama kararı verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Anılan kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu kuralın hakime soruşturma dosyası üzerinde mutlak bir kısıtlama yetkisi vermediği anlaşılmaktadır. Aksi takdirde verilen kısıtlama kararı hukuka aykırı hale gelebileceği gibi kısıtlama kararına dayanılarak soruşturma ve kovuşturma evrelerinde verilen kararlar da hukuka aykırı hale gelecektir. Kural, kanun koyucunun takdir yetkisinde olup adil yargılama hakkının özüne dokunmadığı gibi ölçüsüz bir şekilde kısıtlayarak kullanılamaz hale de getirmemektedir.'
Kaynak: AA