Anayasa Mahkemesinden 'Polis Şiddeti'Kararı
Anayasa Mahkemesi, eğitim sistemini protesto etmek için İzmir'den Ankara'ya yola çıkmak isteyen sendika üyelerine yapılan polis müdahalesinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali olduğuna hükmetti.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve buna bağlı Eğitim-Sen İzmir Şubesi üyeleri, "4+4+4" olarak bilinen eğitim sistemini protesto için İzmir'den Ankara'ya yola çıkmak istedi. Sendika üyeleri, "polis tarafından orantısız güç kullanılıp engellendikleri ve ertesi gün protesto için yaptıkları gösterilerde tekrar polis şiddetine maruz kaldıkları" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi, "öğretmenlerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine" karar verdi. Yüksek Mahkeme, yaralanan öğretmenlerden Ali Rıza Özer'in Anayasa ile güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul yönünden ihlal edildiğine hükmetti.
- Gerekçeden
Kararın Resmi Gazetede yayımlanan gerekçesinde, başvurucuların doktor raporuyla tespit edilen ve güvenlik güçlerinin müdahalesinden kaynaklanan bazı yaralanmalara maruz kaldıkları belirtildi.
Kendisine şiddet uygulayan kişilere karşı polisin müdahale etmesinin kabul edilebileceği vurgulanan gerekçede, ancak her halükarda müdahalenin ölçülü olması gerektiği belirtildi.
Biber gazının kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğine işaret edilen gerekçede, Türkiye Tabipler Birliğinin yayınladığı "Toplumsal olaylarda kullanılan kimyasal silahlara ilişkin bilgi notu"nda, Türkiye'de kullanılan gazın solunum darlığı, bulantı kusma, tahriş gibi sonuçlarının olabileceği, hatta küçük çocuklarda, yaşlılarda, gebelerde ve kronik rahatsızlıkları olanlarda ölüme varabilecek daha vahim sonuçlar doğurabileceğinin belirtildiği aktarıldı.
Polisin toplumsal olaylara müdahalesinde araç kabul edilen ve kullanılması ulusal, uluslararası mevzuatta yasak olmayan biber gazının kullanım usullerinde öngörülen kriterlerin, "kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağına" ilişkin Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığının denetlenmesi gerektiği belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Ali Rıza Özer'in yaralanmasına ilişkin rapor değerlendirildiğinde, polise saldırdığının saptanamadığı, hakkında yakalama ve gözaltı işlemleri yapılmadığı ve yaralarının burun kırığı ve işitme kaybı gibi ağır nitelikte olduğu gözetildiğinde asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı anlaşılmıştır. Bu tespitten sonra polis tarafından yapılan eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde güvenlik önlemlerini aşmaya çalıştığına ilişkin bir eylemi tespit olunmayan ve toplanma özgürlüğünü barışçıl şekilde kullanan başvurucunun raporunda belirtilen hususlar gözetildiğinde ve polisin müdahalesinin başvurucuya fiziksel saldırı ve darp şeklinde meydana geldiği dikkate alındığında 'eziyet' olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüştür."
Gerekçede, olaylar sırasında diğer göstericilerin yaralanmalarının ise asgari ağırlık eşiğini aşmadığı sonucuna varıldı.
-Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun en temel değerleri arasında sayıldığı vurgulanan gerekçede, toplanma hakkının amacının, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğu vurgulanarak, şöyle denildi:
"Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Devletin toplantı ve gösteri yürüyüşünün barış ve güven içinde yapılmasını temin etmek amacıyla uygun önlemleri alma görevi bulunmaktadır. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı, toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir."
-"Müdahale teşkil ettiği açık"
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, başvurucuların Ankara'ya gitmelerinin engellenmesinin toplantı hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiğinin açık olduğu vurgulandı.
Gerekçede, "Başvurucuların, beklenmedik bir şekilde engellenmeleri üzerine durumu protesto etmek amacıyla trafiği kapatarak oturma eylemi ve gösteri yürüyüşü yapmalarının polis tarafından dağıtılması da barışçıl toplanma hakkına müdahaledir. İkinci eyleme ilişkin olarak başvurucuların içinde bulunduğu grubun Valilik binası önünde basın açıklaması yapmasının engellenmesi de toplanma hakkına müdahale olarak değerlendirilmelidir" ifadeleri kullanıldı.
Toplantı hakkına, "kanunla öngörülmedikçe" ve "madde metninde belirtilen meşru amaçlar dışında" müdahale edilemeyeceğine işaret edilen gerekçede, polisin, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanmaya yetkili olduğu da kaydedildi.
Olayların incelenmesinden polisin müdahalesinin meşru bir amaç taşıdığının kabul edilmesi gerektiği belirtilen gerekçede, sivil toplum kuruluşları, sendikalar gibi örgütlü yapıların ve kişilerin, yasama meclisinde görüşülen herhangi bir konuya ilişkin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymalarının çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliği olduğu ifade edildi.
Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin kendini ifade edebilmesine imkan tanınmasının devletlerin pozitif yükümlülüğü olduğu vurgulanan gerekçede, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Devletin, barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir. Başvurucuların TBMM'de görüşülecek bir kanun teklifine karşı endişelerini veya muhalif fikirlerini toplu olarak ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Çeşitli yöntemlerle kişilerin Ankara'da yapılacak protestolara katılmasının engellenmesi çoğulcu demokratik bir toplumda makul kabul edilemez."
-"Kullanılan gaz, zehirli gaz listesinde bulunmuyor"
Ankara Valiliğinin güvenlik gerekçeleriyle Ankara'da belirli tarihte her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü ile benzeri eylemleri yasakladığı anlatılan gerekçede, gösteri yapacak gruplara uygun yer gösterilmesi yerine toptan yasaklayıcı karar alınması ve bu kararın da başka yasal gerekçeler ile dolaylı olarak uygulanmasının demokratik bir toplumda mazur görülmemesi gerektiği belirtildi.
Avrupa Konseyine üye devletlerce toplumsal olayları kontrol altına almak ve dağıtmak için kullanılan gazın, zehirli gaz listesinde bulunmadığı, diğer taraftan bazı sağlık sorunlarına yol açtığı saptanan biber gazının hangi durumlarda kullanılması gerektiğinin mevzuatla tespit edilmesinin önem taşıdığı vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Yaş, gebelik veya kronik rahatsızlıkları nedeniyle biber gazından beklenenden daha fazla etkilenebilecek kişilerin gazın kullanımından önce ikaz edilmeleri önemlidir. Ülkemizde yaşanan bazı toplumsal olaylara biber gazı ile yapılan müdahalelerde can kaybı olduğu da gözetildiğinde Emniyet Genel Müdürlüğünün talimatnamesinin uygulanması ayrıca önemlidir.
Somut olayda, bilirkişi ve kamera kayıtlarından, gazlı su kullanacağı veya biber gazı kullanılacağının önceden göstericilere bildirildiği tespit edilememiştir. Kişilerin özel durumları sebebiyle ölüme varacak şekilde vahim sonuçları olabilecek gazlı su ve biber gazının kullanımında önceden ihtar yapılmalıdır. Her ne kadar başvurucu maruz kaldığı ve ölçülü kabul edilebilecek dozdaki biber gazı nedeniyle ciddi sağlık sıkıntılarına uğramamışsa da ihtar yapılmadan gaz kullanılması barışçıl amaçlarla ve şekilde toplantıya katılmış başvurucunun toplanma hakkını ihlal etmiştir."
Kaynak: AA
Anayasa Mahkemesi, "öğretmenlerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine" karar verdi. Yüksek Mahkeme, yaralanan öğretmenlerden Ali Rıza Özer'in Anayasa ile güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul yönünden ihlal edildiğine hükmetti.
- Gerekçeden
Kararın Resmi Gazetede yayımlanan gerekçesinde, başvurucuların doktor raporuyla tespit edilen ve güvenlik güçlerinin müdahalesinden kaynaklanan bazı yaralanmalara maruz kaldıkları belirtildi.
Kendisine şiddet uygulayan kişilere karşı polisin müdahale etmesinin kabul edilebileceği vurgulanan gerekçede, ancak her halükarda müdahalenin ölçülü olması gerektiği belirtildi.
Biber gazının kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğine işaret edilen gerekçede, Türkiye Tabipler Birliğinin yayınladığı "Toplumsal olaylarda kullanılan kimyasal silahlara ilişkin bilgi notu"nda, Türkiye'de kullanılan gazın solunum darlığı, bulantı kusma, tahriş gibi sonuçlarının olabileceği, hatta küçük çocuklarda, yaşlılarda, gebelerde ve kronik rahatsızlıkları olanlarda ölüme varabilecek daha vahim sonuçlar doğurabileceğinin belirtildiği aktarıldı.
Polisin toplumsal olaylara müdahalesinde araç kabul edilen ve kullanılması ulusal, uluslararası mevzuatta yasak olmayan biber gazının kullanım usullerinde öngörülen kriterlerin, "kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağına" ilişkin Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığının denetlenmesi gerektiği belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Ali Rıza Özer'in yaralanmasına ilişkin rapor değerlendirildiğinde, polise saldırdığının saptanamadığı, hakkında yakalama ve gözaltı işlemleri yapılmadığı ve yaralarının burun kırığı ve işitme kaybı gibi ağır nitelikte olduğu gözetildiğinde asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı anlaşılmıştır. Bu tespitten sonra polis tarafından yapılan eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde güvenlik önlemlerini aşmaya çalıştığına ilişkin bir eylemi tespit olunmayan ve toplanma özgürlüğünü barışçıl şekilde kullanan başvurucunun raporunda belirtilen hususlar gözetildiğinde ve polisin müdahalesinin başvurucuya fiziksel saldırı ve darp şeklinde meydana geldiği dikkate alındığında 'eziyet' olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüştür."
Gerekçede, olaylar sırasında diğer göstericilerin yaralanmalarının ise asgari ağırlık eşiğini aşmadığı sonucuna varıldı.
-Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun en temel değerleri arasında sayıldığı vurgulanan gerekçede, toplanma hakkının amacının, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğu vurgulanarak, şöyle denildi:
"Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Devletin toplantı ve gösteri yürüyüşünün barış ve güven içinde yapılmasını temin etmek amacıyla uygun önlemleri alma görevi bulunmaktadır. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı, toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir."
-"Müdahale teşkil ettiği açık"
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, başvurucuların Ankara'ya gitmelerinin engellenmesinin toplantı hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiğinin açık olduğu vurgulandı.
Gerekçede, "Başvurucuların, beklenmedik bir şekilde engellenmeleri üzerine durumu protesto etmek amacıyla trafiği kapatarak oturma eylemi ve gösteri yürüyüşü yapmalarının polis tarafından dağıtılması da barışçıl toplanma hakkına müdahaledir. İkinci eyleme ilişkin olarak başvurucuların içinde bulunduğu grubun Valilik binası önünde basın açıklaması yapmasının engellenmesi de toplanma hakkına müdahale olarak değerlendirilmelidir" ifadeleri kullanıldı.
Toplantı hakkına, "kanunla öngörülmedikçe" ve "madde metninde belirtilen meşru amaçlar dışında" müdahale edilemeyeceğine işaret edilen gerekçede, polisin, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanmaya yetkili olduğu da kaydedildi.
Olayların incelenmesinden polisin müdahalesinin meşru bir amaç taşıdığının kabul edilmesi gerektiği belirtilen gerekçede, sivil toplum kuruluşları, sendikalar gibi örgütlü yapıların ve kişilerin, yasama meclisinde görüşülen herhangi bir konuya ilişkin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymalarının çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliği olduğu ifade edildi.
Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin kendini ifade edebilmesine imkan tanınmasının devletlerin pozitif yükümlülüğü olduğu vurgulanan gerekçede, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Devletin, barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir. Başvurucuların TBMM'de görüşülecek bir kanun teklifine karşı endişelerini veya muhalif fikirlerini toplu olarak ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Çeşitli yöntemlerle kişilerin Ankara'da yapılacak protestolara katılmasının engellenmesi çoğulcu demokratik bir toplumda makul kabul edilemez."
-"Kullanılan gaz, zehirli gaz listesinde bulunmuyor"
Ankara Valiliğinin güvenlik gerekçeleriyle Ankara'da belirli tarihte her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü ile benzeri eylemleri yasakladığı anlatılan gerekçede, gösteri yapacak gruplara uygun yer gösterilmesi yerine toptan yasaklayıcı karar alınması ve bu kararın da başka yasal gerekçeler ile dolaylı olarak uygulanmasının demokratik bir toplumda mazur görülmemesi gerektiği belirtildi.
Avrupa Konseyine üye devletlerce toplumsal olayları kontrol altına almak ve dağıtmak için kullanılan gazın, zehirli gaz listesinde bulunmadığı, diğer taraftan bazı sağlık sorunlarına yol açtığı saptanan biber gazının hangi durumlarda kullanılması gerektiğinin mevzuatla tespit edilmesinin önem taşıdığı vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Yaş, gebelik veya kronik rahatsızlıkları nedeniyle biber gazından beklenenden daha fazla etkilenebilecek kişilerin gazın kullanımından önce ikaz edilmeleri önemlidir. Ülkemizde yaşanan bazı toplumsal olaylara biber gazı ile yapılan müdahalelerde can kaybı olduğu da gözetildiğinde Emniyet Genel Müdürlüğünün talimatnamesinin uygulanması ayrıca önemlidir.
Somut olayda, bilirkişi ve kamera kayıtlarından, gazlı su kullanacağı veya biber gazı kullanılacağının önceden göstericilere bildirildiği tespit edilememiştir. Kişilerin özel durumları sebebiyle ölüme varacak şekilde vahim sonuçları olabilecek gazlı su ve biber gazının kullanımında önceden ihtar yapılmalıdır. Her ne kadar başvurucu maruz kaldığı ve ölçülü kabul edilebilecek dozdaki biber gazı nedeniyle ciddi sağlık sıkıntılarına uğramamışsa da ihtar yapılmadan gaz kullanılması barışçıl amaçlarla ve şekilde toplantıya katılmış başvurucunun toplanma hakkını ihlal etmiştir."