DTK Bildirgesine Tepkiler
Yazar Muhsin Kızılkaya, Diyarbakır'da yapılan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantısı sonuç bildirgesine ilişkin, "Öncelikle o çocukların elindeki silahları alın, onları hendekten çıkarın Ankara'ya gelin TBMM'de 60 milletvekilinizle her şeyi konuşalım" dedi.
Kızılkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada DTK bildirgesinin "dayatma" ve "silahlı mücadeleyi meşrulaştırma" amacı taşıdığını söyledi.
Hükümetin bu türden açıklamaları hiçbir şekilde ciddiye almaması gerektiğini belirten Kızılkaya, şöyle konuştu:
"Bu bildirge ya korktukları ya da bu terörü ve şiddeti destekledikleri anlamına geliyor. Birincisi, eğer korkuyorlarsa onlar için yapılacak bir şey yoktur. Eğer ikincisi ise gerçekten bunu onaylıyorlarsa orada zaten problem vardır. Dolayısıyla da Hükümet'in bunların hiçbir tanesini söylenmemiş hükmünde görmesi gerekiyor ki zaten çok ciddiye alınacak şeyler değildir."
Kızılkaya, terörün bir an önce durması gerektiğini vurguladı. Terör durduktan sonra demokratik taleplerin meşru yollarla ifade edilebileceğini aktaran Kızılkaya, şöyle devam etti:
"Birisinin eline silah veriyorsun ve diyorsun ki 'Ey devlet! Sen bunları, bunları yapmazsan, bunlar bu silahları patlatmaya devam edecekler.' Herhalde devletten, 'Bu çocuklar hendekte, ben de bunlara demokratik özerklik vereyim, bunlara öz yönetim vereyim' demesini bekliyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi? Ayrıca siz gerçekten böyle bir şey düşünüyorsanız devletin aklını ekmek peynirle yediğini mi düşünüyorsunuz? Kendinizi çok zeki, başkasını aptal mı sanıyorsunuz? İçlerinde hukuk okumuş adamlar, profesörler var."
Aklı başında birilerinin, "Arkadaşlar yaptığımız doğru değil, bizim demokratik taleplerimizin meşru zemini parlamentodur, gidelim TBMM'de yasal çerçevede bütün taleplerimizi yerine getirelim, hendeklere girmiş elinde silah alan çocukları da oradan çıkaralım, daha fazla insan ölmesin" demesi gerektiğini dile getiren Kızılkaya, "Öncelikle o çocukların elindeki silahları alın, onları hendekten çıkarın Ankara'ya gelin, TBMM'de 60 milletvekilinizle her şeyi konuşalım" diye konuştu.
- "Bundan sonrasını umarım silahlar değil söz ve diyalog çözer"
Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hasan Bülent Kahraman da DTK'nın deklarasyonuyla Türkiye'deki Kürt siyasetinin yeni bir döneme girdiğini ifade etti.
Söz konusu metnin bu dönemde ortaya getirilmesinin konuyu daha da çetrefilleştirdiğini dile getiren Kahraman, şu değerlendirmede bulundu:
"Türkiye'nin önünde iki yol var. Bu metni tümüyle reddedebilir veya bu metni üzerinde oturup konuşulacak bir zemin olarak görebilir. Muhtemelen reddedecektir ki bugünkü koşullarda farklı bir tutumu da mümkün görmüyorum. Çünkü bu metnin bu sert ve çatışma döneminde ortaya getirilmesi konuyu daha da çetrefilleştiriyor. Halbuki daha yumuşak bir dönemde ve buzların çözüldüğü bir dönemde ortaya çıkarılsaydı daha yapıcı olabilirdi. Bu metin, bir federatif yapı, bir federal eyalet anlayışı içeriyor. Bunu daha fazla eğip bükmeye gerek yok. Her şey çok açık. Kritik görüş ise bölgede federasyon istendikten sonra Türkiye'nin geri kalan kısmını da Kürtlerin, Türklerle birlikte yönetmek istemesi."
- "HDP, Kandil'in talimatlarıyla hareket eden bir çizgiye evrildi"
Gazeteci-yazar Avni Özgürel ise terör örgütünün ele başlarından Cemil Bayık'ın "Öcalan'ı dinlememize gerek yok. O bir tutsak" ifadelerine dikkati çekti.
"Türkiyelileşmek" hedefiyle kurulan HDP'nin "Kandil'in talimatlarıyla hareket eden bir çizgiye" evrildiğini aktaran Özgürel, "Selahattin Demirtaş'ın cumhurbaşkanı adayı olduğunda yaptığı konuşmalar, 'Türkiye'nin partisi olacak parti. Cumhurbaşkanı seçilirsem Türkiye'nin bütün değerlerini sahipleneceğim' şeklindeki konuşmalarında samimi olmadığını değerlendirmek durumundayız" diye konuştu.
Terör örgütü elebaşlarından Murat Karayılan'ın, "Hendekleri, Ankara'yı müzakere masasına oturmaya zorlamak için yaptık" ifadeleriyle, Duran Kalkan'ın, "Hendekleri halk ayaklanmasından elde edilen kazanımların korunması amacıyla inşa ettik" sözlerinin de çelişki içerdiğini aktaran Özgürel, "HDP'nin son ortaya koyduğu hendekleri sahiplenme siyasetine söylenecek hiçbir şey yok" şeklinde konuştu.
Özgürel, "Akil insanlar heyeti gibi bir heyet, terörün bitmesine katkıda bulunur mu?" sorusu üzerine ise Hükümet'in "Bundan sonra milleti muhatap alacağız" şeklindeki yaklaşımının doğru olduğunu, teröre karşı toplumsal itirazı ve direnci örgütleyebilme yeterliliğine haiz bir akil insanlar heyetinin faydalı olabileceğini dile getirdi.
- "HDP her geçen gün daha çok siyasetten uzaklaşıyor"
Barış Akademisi Kurucusu İdris Kardaş da HDP'nin seçim barajını aşmasına karşın beklentilerin aksine şiddetin arttığını vurguladı. HDP'nin "Türkiyelileşme" söylemine de dikkati çeken Kardaş, şöyle konuştu:
"Toplumun bir kesimi, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP'nin barajı aşması gerektiğini düşünüyordu. Bunun altında yatan iki önemli nedenden birincisi, eğer HDP barajı aşamazsa oluşabilecek kaos ortamı ve bunun sonucunda Kürt meselesinde çözümün hayal olması korkusuydu. Diğer neden de HDP'nin siyasal sistem içerisinde kalması, talep ve isteklerini siyaset yoluyla dillendirmesi ve böylece şiddetle olan ilişkisinin zayıflaması düşüncesiydi. Tabii bunun sonucunda da Türkiyelileşme ihtimaline olan inançtı. İki seçimde de HDP barajı aştı ancak ne yazık ki barajı aşmadığı takdirde oluşabilecek kötü senaryo bugün yaşanıyor. Şehirler şiddet dalgaları altında inliyor, sokaklarda hendeklerde el yapımı bombaların kime isabet edeceği bilinmiyor, çocuklar okullara gidemiyor, gündelik hayat tamamen bitiyor ve Kürtler evlerini sırtına alıp göç ediyor. Kürt meselesinde şiddet dili ve paradigması her geçen gün daha fazla tahakküm kuruyor. Dolayısıyla seçimde barajın aşılmaması sonucunda oluşabilecek her türlü senaryo, bugün baraj aşıldığı halde yine de gerçekleşiyor."
- "Şiddet olacaksa, siyaset olmayacaksa HDP neden var"
HDP’nin bir siyaseti, programı, projesi olmadığını savunan Kardaş, partinin bugün sivil insanların ölümüyle kendi haklılığını ilan etmenin peşinde olduğunu aktardı.
"Kürtlerin ölü bedenleri üzerinde bir siyaset inşa etmeye çalışıyor. İç savaş naraları atıyor. Çünkü siyaset yapmanın zor olduğunu biliyor. İkna etmenin, konuşmanın, diyalog kurmanın, şiddetsiz pasif direniş sergilemenin zor olduğunu iyi biliyorlar" diyen Kardaş, şunları kaydetti:
"Ancak bölgedeki Kürtlere, sivillere her mikrofon uzatıldığında çözümden, barıştan, siyasetten, bir arada yaşamdan söz ediyorlar. Dolayısıyla bugün yaşanan şiddet ve kaos ortamından Kürtler lehine bir durum çıkartılacağını kimse düşünmüyor. Kaldı ki Kürtler şiddet yoluyla hiçbir hak kazanımının da gerçekleşebileceğini zaten düşünmüyor. HDP her geçen gün daha çok siyasetten uzaklaşıyor daha fazla şiddete yaklaşıyor. HDP'li yöneticiler gün aşırı şiddeti kutsayan açıklamalar yapıyorlar. Bölgedeki çatışmaları, şiddeti ve kaosu kutsal direniş olarak adlandırıyorlar. Bu HDP’nin varoluş amacını da boşa düşürmekten başka bir şey değil. Şiddet olacaksa, çatışma olacaksa, siyaset olmayacaksa HDP neden var. HDP’nin PKK’lılaşması başta Kürtler olmak üzere tüm ülkeye zarar veriyor. "
Kardaş, sözde özerlik ilanı ile DTK'nın 14 maddelik bildirgesine ilişkin, "Öncelikle şunu anlamak gerekiyor. Özerklik ya da özyönetim ilan edilecekse, bu ancak devlet ile uzlaşarak, konuşarak, ikna ederek ve yasalarda gerekli değişiklikler yapılarak mümkündür. Zaten 14 maddenin tamamına bakıldığında, Ankara ile yani devlet ile anlaşmadan, uzlaşmadan hiçbir maddenin gerçekleşme şansının olmadığı da görülmüş olur" dedi.
Maddeler içinde yeni anayasada değişiklik talepleri de olduğunu dile getiren Kardaş, şöyle devam etti:
"Bunları hendek kazıp, savaş ilan ettikleri devlet ile nasıl yapacaklar bilmiyorum. Maddeler içinde özerk bölgelerin TBMM’de temsil edilmesi yer alıyor örneğin. Meşruiyetini tanımadıkları, savaş ilan ettikleri ve açıkça düşmanlaştırdıkları, Ankara'da özerk bölgelerin temsil edilmesini istiyorlar yani. Bunu da savaşarak, hendek kazarak gerçekleşmesini bekliyorlar gördüğümüz kadarıyla. Özerk yönetimlerin denetiminde yerel güvenlik güçleri kurulmasından bahseden bir madde var, çok ilginç. Maddeye göre özerk bölgede şu anki YDGH ve PKK’dan oluşan asayiş ve savunma birimleri oluşturulacak ve şu anda savaşıp, öldürdükleri asker ve polislerle koordineli olarak çalışacaklar. Özellikle bu maddeye diyecek söz bulamıyor insan."
Kardaş, HDP'nin seçim barajını aşamaması halinde de ülkenin benzer bir şiddet dalgasına girebileceğini savundu.
PKK için şiddettin bir amaç haline geldiğini ifade eden Kardaş, "HDP de şiddeti reddetmedikçe arasına mesafe koymadıkça bu suça ortak oluyor. Seçimlerden güçlü bir şekilde çıkmış, tüm ülkede meşruiyet ve sempati kazanmış bir partinin bugün geldiği nokta gerçekten ibretlik. Kendi içinde bulunduğu parlamentoda, kendi doğrularını dillendirebilecekken, yeni anayasa ile istediği değişikliğin siyasetini yapabilecekken, her türlü hak ve hukuk talebini meşru bir şekilde dillendirebilecekken, HDP ve Demirtaş’ın siyasetsizliği seçmesi düşündürücüdür" diye konuştu.
Kaynak: AA
Hükümetin bu türden açıklamaları hiçbir şekilde ciddiye almaması gerektiğini belirten Kızılkaya, şöyle konuştu:
"Bu bildirge ya korktukları ya da bu terörü ve şiddeti destekledikleri anlamına geliyor. Birincisi, eğer korkuyorlarsa onlar için yapılacak bir şey yoktur. Eğer ikincisi ise gerçekten bunu onaylıyorlarsa orada zaten problem vardır. Dolayısıyla da Hükümet'in bunların hiçbir tanesini söylenmemiş hükmünde görmesi gerekiyor ki zaten çok ciddiye alınacak şeyler değildir."
Kızılkaya, terörün bir an önce durması gerektiğini vurguladı. Terör durduktan sonra demokratik taleplerin meşru yollarla ifade edilebileceğini aktaran Kızılkaya, şöyle devam etti:
"Birisinin eline silah veriyorsun ve diyorsun ki 'Ey devlet! Sen bunları, bunları yapmazsan, bunlar bu silahları patlatmaya devam edecekler.' Herhalde devletten, 'Bu çocuklar hendekte, ben de bunlara demokratik özerklik vereyim, bunlara öz yönetim vereyim' demesini bekliyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi? Ayrıca siz gerçekten böyle bir şey düşünüyorsanız devletin aklını ekmek peynirle yediğini mi düşünüyorsunuz? Kendinizi çok zeki, başkasını aptal mı sanıyorsunuz? İçlerinde hukuk okumuş adamlar, profesörler var."
Aklı başında birilerinin, "Arkadaşlar yaptığımız doğru değil, bizim demokratik taleplerimizin meşru zemini parlamentodur, gidelim TBMM'de yasal çerçevede bütün taleplerimizi yerine getirelim, hendeklere girmiş elinde silah alan çocukları da oradan çıkaralım, daha fazla insan ölmesin" demesi gerektiğini dile getiren Kızılkaya, "Öncelikle o çocukların elindeki silahları alın, onları hendekten çıkarın Ankara'ya gelin, TBMM'de 60 milletvekilinizle her şeyi konuşalım" diye konuştu.
- "Bundan sonrasını umarım silahlar değil söz ve diyalog çözer"
Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hasan Bülent Kahraman da DTK'nın deklarasyonuyla Türkiye'deki Kürt siyasetinin yeni bir döneme girdiğini ifade etti.
Söz konusu metnin bu dönemde ortaya getirilmesinin konuyu daha da çetrefilleştirdiğini dile getiren Kahraman, şu değerlendirmede bulundu:
"Türkiye'nin önünde iki yol var. Bu metni tümüyle reddedebilir veya bu metni üzerinde oturup konuşulacak bir zemin olarak görebilir. Muhtemelen reddedecektir ki bugünkü koşullarda farklı bir tutumu da mümkün görmüyorum. Çünkü bu metnin bu sert ve çatışma döneminde ortaya getirilmesi konuyu daha da çetrefilleştiriyor. Halbuki daha yumuşak bir dönemde ve buzların çözüldüğü bir dönemde ortaya çıkarılsaydı daha yapıcı olabilirdi. Bu metin, bir federatif yapı, bir federal eyalet anlayışı içeriyor. Bunu daha fazla eğip bükmeye gerek yok. Her şey çok açık. Kritik görüş ise bölgede federasyon istendikten sonra Türkiye'nin geri kalan kısmını da Kürtlerin, Türklerle birlikte yönetmek istemesi."
- "HDP, Kandil'in talimatlarıyla hareket eden bir çizgiye evrildi"
Gazeteci-yazar Avni Özgürel ise terör örgütünün ele başlarından Cemil Bayık'ın "Öcalan'ı dinlememize gerek yok. O bir tutsak" ifadelerine dikkati çekti.
"Türkiyelileşmek" hedefiyle kurulan HDP'nin "Kandil'in talimatlarıyla hareket eden bir çizgiye" evrildiğini aktaran Özgürel, "Selahattin Demirtaş'ın cumhurbaşkanı adayı olduğunda yaptığı konuşmalar, 'Türkiye'nin partisi olacak parti. Cumhurbaşkanı seçilirsem Türkiye'nin bütün değerlerini sahipleneceğim' şeklindeki konuşmalarında samimi olmadığını değerlendirmek durumundayız" diye konuştu.
Terör örgütü elebaşlarından Murat Karayılan'ın, "Hendekleri, Ankara'yı müzakere masasına oturmaya zorlamak için yaptık" ifadeleriyle, Duran Kalkan'ın, "Hendekleri halk ayaklanmasından elde edilen kazanımların korunması amacıyla inşa ettik" sözlerinin de çelişki içerdiğini aktaran Özgürel, "HDP'nin son ortaya koyduğu hendekleri sahiplenme siyasetine söylenecek hiçbir şey yok" şeklinde konuştu.
Özgürel, "Akil insanlar heyeti gibi bir heyet, terörün bitmesine katkıda bulunur mu?" sorusu üzerine ise Hükümet'in "Bundan sonra milleti muhatap alacağız" şeklindeki yaklaşımının doğru olduğunu, teröre karşı toplumsal itirazı ve direnci örgütleyebilme yeterliliğine haiz bir akil insanlar heyetinin faydalı olabileceğini dile getirdi.
- "HDP her geçen gün daha çok siyasetten uzaklaşıyor"
Barış Akademisi Kurucusu İdris Kardaş da HDP'nin seçim barajını aşmasına karşın beklentilerin aksine şiddetin arttığını vurguladı. HDP'nin "Türkiyelileşme" söylemine de dikkati çeken Kardaş, şöyle konuştu:
"Toplumun bir kesimi, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP'nin barajı aşması gerektiğini düşünüyordu. Bunun altında yatan iki önemli nedenden birincisi, eğer HDP barajı aşamazsa oluşabilecek kaos ortamı ve bunun sonucunda Kürt meselesinde çözümün hayal olması korkusuydu. Diğer neden de HDP'nin siyasal sistem içerisinde kalması, talep ve isteklerini siyaset yoluyla dillendirmesi ve böylece şiddetle olan ilişkisinin zayıflaması düşüncesiydi. Tabii bunun sonucunda da Türkiyelileşme ihtimaline olan inançtı. İki seçimde de HDP barajı aştı ancak ne yazık ki barajı aşmadığı takdirde oluşabilecek kötü senaryo bugün yaşanıyor. Şehirler şiddet dalgaları altında inliyor, sokaklarda hendeklerde el yapımı bombaların kime isabet edeceği bilinmiyor, çocuklar okullara gidemiyor, gündelik hayat tamamen bitiyor ve Kürtler evlerini sırtına alıp göç ediyor. Kürt meselesinde şiddet dili ve paradigması her geçen gün daha fazla tahakküm kuruyor. Dolayısıyla seçimde barajın aşılmaması sonucunda oluşabilecek her türlü senaryo, bugün baraj aşıldığı halde yine de gerçekleşiyor."
- "Şiddet olacaksa, siyaset olmayacaksa HDP neden var"
HDP’nin bir siyaseti, programı, projesi olmadığını savunan Kardaş, partinin bugün sivil insanların ölümüyle kendi haklılığını ilan etmenin peşinde olduğunu aktardı.
"Kürtlerin ölü bedenleri üzerinde bir siyaset inşa etmeye çalışıyor. İç savaş naraları atıyor. Çünkü siyaset yapmanın zor olduğunu biliyor. İkna etmenin, konuşmanın, diyalog kurmanın, şiddetsiz pasif direniş sergilemenin zor olduğunu iyi biliyorlar" diyen Kardaş, şunları kaydetti:
"Ancak bölgedeki Kürtlere, sivillere her mikrofon uzatıldığında çözümden, barıştan, siyasetten, bir arada yaşamdan söz ediyorlar. Dolayısıyla bugün yaşanan şiddet ve kaos ortamından Kürtler lehine bir durum çıkartılacağını kimse düşünmüyor. Kaldı ki Kürtler şiddet yoluyla hiçbir hak kazanımının da gerçekleşebileceğini zaten düşünmüyor. HDP her geçen gün daha çok siyasetten uzaklaşıyor daha fazla şiddete yaklaşıyor. HDP'li yöneticiler gün aşırı şiddeti kutsayan açıklamalar yapıyorlar. Bölgedeki çatışmaları, şiddeti ve kaosu kutsal direniş olarak adlandırıyorlar. Bu HDP’nin varoluş amacını da boşa düşürmekten başka bir şey değil. Şiddet olacaksa, çatışma olacaksa, siyaset olmayacaksa HDP neden var. HDP’nin PKK’lılaşması başta Kürtler olmak üzere tüm ülkeye zarar veriyor. "
Kardaş, sözde özerlik ilanı ile DTK'nın 14 maddelik bildirgesine ilişkin, "Öncelikle şunu anlamak gerekiyor. Özerklik ya da özyönetim ilan edilecekse, bu ancak devlet ile uzlaşarak, konuşarak, ikna ederek ve yasalarda gerekli değişiklikler yapılarak mümkündür. Zaten 14 maddenin tamamına bakıldığında, Ankara ile yani devlet ile anlaşmadan, uzlaşmadan hiçbir maddenin gerçekleşme şansının olmadığı da görülmüş olur" dedi.
Maddeler içinde yeni anayasada değişiklik talepleri de olduğunu dile getiren Kardaş, şöyle devam etti:
"Bunları hendek kazıp, savaş ilan ettikleri devlet ile nasıl yapacaklar bilmiyorum. Maddeler içinde özerk bölgelerin TBMM’de temsil edilmesi yer alıyor örneğin. Meşruiyetini tanımadıkları, savaş ilan ettikleri ve açıkça düşmanlaştırdıkları, Ankara'da özerk bölgelerin temsil edilmesini istiyorlar yani. Bunu da savaşarak, hendek kazarak gerçekleşmesini bekliyorlar gördüğümüz kadarıyla. Özerk yönetimlerin denetiminde yerel güvenlik güçleri kurulmasından bahseden bir madde var, çok ilginç. Maddeye göre özerk bölgede şu anki YDGH ve PKK’dan oluşan asayiş ve savunma birimleri oluşturulacak ve şu anda savaşıp, öldürdükleri asker ve polislerle koordineli olarak çalışacaklar. Özellikle bu maddeye diyecek söz bulamıyor insan."
Kardaş, HDP'nin seçim barajını aşamaması halinde de ülkenin benzer bir şiddet dalgasına girebileceğini savundu.
PKK için şiddettin bir amaç haline geldiğini ifade eden Kardaş, "HDP de şiddeti reddetmedikçe arasına mesafe koymadıkça bu suça ortak oluyor. Seçimlerden güçlü bir şekilde çıkmış, tüm ülkede meşruiyet ve sempati kazanmış bir partinin bugün geldiği nokta gerçekten ibretlik. Kendi içinde bulunduğu parlamentoda, kendi doğrularını dillendirebilecekken, yeni anayasa ile istediği değişikliğin siyasetini yapabilecekken, her türlü hak ve hukuk talebini meşru bir şekilde dillendirebilecekken, HDP ve Demirtaş’ın siyasetsizliği seçmesi düşündürücüdür" diye konuştu.