Devlet İçi Yapılanmalarla Mücadele Paneli

Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, "Bu bir yolsuzluk operasyonu değil, kesinlikle terör örgütü tanımındaki yerini bulan devlet otoritesini zaafa uğratmak veya ele geçirmek veya yıkmak bu projenin devamıydı ama Allah ellerine yüzlerine bulaştırdı" dedi.

Malatya Büyükşehir Belediyesince Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Devlet İçi Yapılanmalarla Mücadele" panelinde konuşan Arslan, Paralel Devlet Yapılanması'nın emniyetin kritik noktalarındaki polisler aracılığıyla herkesi dinlediğini söyledi.

Arslan, örgütün eline geçirdiği çoğu şeyi arşivlediğini belirterek, "Bir kısmını şantaj yapmak için ellerinin altında tutuyorlar. Hala da şantajla hareket ettirdikleri çok kişi var. Benim şahsi kanaatim meydana çıkan dinlemeler yaptıklarının beşte biri bile değildir ve bunların nasıl sahte operasyonlarla kumpaslar yaptıkları, Türk devletine büyük zararlar verdikleri, ordumuzu nasıl bitirdikleri, bürokratik kademeleri nasıl yok ettikleri, peş peşe sona eren ve hepsi beraatle sonuçlanan davalarla ortaya çıktı" diye konuştu.

Paralel Devlet Yapılanması'nın devletin en önemli kademelerini dinlediğini dile getiren Arslan, şunları söyledi:

"Bir ülkenin Başbakanının odasını dinlemek, dinleme aleti koymak, Dışişleri Bakanlığında yapılan ülkenin güvenliğiyle ilgili toplantıyı dinlemek, servis etmek, Milli Güvenlik Kurulu'nu dinlemek, ülkenin Genelkurmay Başkanının yaptığı toplantıyı dinlemek, askeri makamları dinlemek, ilgili yerlere servis etmek, Türk cumhuriyetini ve devletini içte ve dışta müşkül vaziyette bırakmak, yani tam yasanın aradığı tanımlar bunlar ama maalesef bilmeden, bazı yetkililer ya bilerek ya şantajla ya da başka motiflerle konuşturuluyorlar."

Arslan, örgütün çok farklı bir yapısı olduğunu aktararak, şöyle konuştu:

"Devletle bir iş mi yapacaktınız eskiden, hepimiz biliyoruz cemaatten geçiyordu işi. Her bakanlıkta her devlet kurumunda kritik noktalarda cemaat mensupları vardı. Ben çete diyeyim, cemaat deyin de normal cemaatleri kapsamamış olsun. Birisi bir işe mi girmek istiyor, cemaate başvurmak zorundaydı, polis mi olmak istiyor, yolu cemaatten geçiyordu. Çocuğu üniversiteye geçiyor bunun yolu cemaat dershanelerine gitmekti. KPSS'de yüksek puan almak mı lazım, gene cemaatten geçiyordu. Yayınevi sahibiyseniz bir kitap yazmışsanız bunu Türkiye genelinde bir yazarsanız satmak için mutlaka cemaatin etkisine girmeniz gerekiyordu."

MİT Müsteşarının örgüt tarafından hedef seçildiğine dikkati çeken Arslan, "MİT son kaleydi. Tam manasıyla ele geçiremedikleri yerdi" dedi.

Arslan, 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına da değinerek, "Yolsuzluk iddiaları varsa neden 2009'da operasyon yapmadınız veya sizin amacınız neydi? Bunun üzerine basa basa söylüyorum. Bu bir yolsuzluk operasyonu değil, kesinlikle terör örgütü tanımındaki yerini bulan devlet otoritesini zaafa uğratmak veya ele geçirmek veya yıkmak bu projenin devamıydı ama Allah ellerine yüzlerine bulaştırdı" sözlerine yer verdi.

-"Dünyada en güçlü arşivi olan örgüt"

Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun da kendisinin Rıdvan Çınar kod adıyla dinlendiğini, dinleme gerekçesinin isimsiz, mühürsüz, tarihsiz bir belge olduğunu, dinlemenin Hizbullah terör örgütü mensubu olarak gerçekleştirildiğini dile getirdi.

Uzun, Paralel Devlet Yapılanması'na katılanların hemen bir üst statüdeki imama rapor vermek zorunda olduklarını ifade ederek, "O raporlar üste üste gidip en üste arşivlenir. Dolayısıyla şurada hiç kimse çıkıp da 'Benim cemaatin, örgütünün arşivinde kaydım yoktur' demesin, hepimizin var. Bunlar pasaport, ehliyet, araç, tapu, diploma kayıtlarını, herkes hakkındaki kayıtları cemaate elektronik ortamda gönderdiler. Ayrıca her hafta verilen raporlarla da bu bilgiler orada arşivleniyor. Bana göre dünyada arşivi en güçlü, en fazla bilgi bulunan örgüt bu örgüt" değerlendirmesinde bulundu.

Kendisinin herhangi bir parti taraftarı olmadığını anlatan Uzun, şu değerlendirmede bulundu:

"2011 seçimlerinde bir siyasi partiden 120 kişilik kontenjan talep etti bunlar. O partinin genel başkanı da bu kontenjanı vermedi. Eğer vermiş olsaydı bu 17-25 Aralık gibi başka bir kumpası yayınlayıp o 120 milletvekili topluca istifa edecekti. Namuslu adamlar görünümünde, 'Biz ayrılıyoruz, başka grup kuruyoruz, siyasi parti kuruyoruz' diyerek, bütün millet de onları namuslu görüp, herkes onlara oyunu verecekti. İşte bunun altında yatan şey Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuşatmak var. O siyasi parti, bu siyasi parti diye ayrım yapmayın. Bunlar her siyasi partiye bu komployu kuruyorlar."

- "Mücadele uzun sürecek"

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ise insanların örgütün ne zaman biteceği yönünde sorular sorduğunu ancak buna net bir cevap vermenin zor olduğunu ifade etti.

Türkiye'de uzun bir süre Paralel Devlet Yapılanması ile mücadele edileceğini dile getiren Avcı, şöyle konuştu:

"Bu öyle iki günde gelip geçecek bir olay değil. Hatta bana göre geleceğimizdir. Geçmişimizi de ilgilendiren bir olay. Çünkü onların yaptığı bir çok şey için geçmişi sorguluyoruz. Geçmişte yaptığı tahkikatları, geçmişte yaptıkları mahkeme kararlarını, geçmişte yapılan sınavları bile sorguluyoruz. Bu açıdan bu hem geçmişimizi hem geleceğimizi ilgilendiren bir olay. Bu önümüzdeki dönemde de sık sık karşımıza çıkacak bir olay. Böyle kısa dönemde suskunluk olduğuna bakmayın. Bunu umutsuzluk vaat etmek adına değil ama neyle karşı karşıya olduğumuzun neyle muhatap olduğumuzu bilmek noktasında söylüyorum."

Paralel Devlet Yapılanması'na dışarıdan destek verildiğine inanmadığını, örgüte Türkiye'de her kesimin zamanında destek verdiğini ileri süren Avcı, şunları ifade etti:

"Ama tabi suç işleyen değil, iyi niyetle verdi. Ben şunu düşünüyorum, şimdiden sonra yabancılar cemaatten öğrenecekler hakikaten nasıl olur, biz inanmıyoruz, böyle bir cemaat bu gücü bir devleti ele geçirip, o devlette bu kadar büyük, tüm kurumlarına yönelik operasyon yapabilir. Hatta bu devletin en güçlü siyasi partisini, hükümeti bile devirmeye teşebbüs edebiliyor, başarabilir. Başarmalarına kıl payı kaldı. Bence şimdiden sonra CIA, KGB, MOSSAD onlardan öğrenecekler, 'bu iş nasıl yapılıyor' diye. Emin olun abartısı yok. Biz toplum olarak bu işe duyarlılık göstermeliyiz."

Avcı, hiçbir cemaatin, tarikatın, dini grubun devlet içerisine girip, devletin yetkilerini gasbederek oraya yerleşmek ve operasyon yapmak gibi bir görevi bulunmadığına işaret etti.

Türkiye'deki bütün siyasi yapıları, başbakanı, bakanları, devletin bütün bürokratlarını örgütün dinlediğini söyleyen Avcı, şunları aktardı:

"Hükümet de kendilerine mani olmaya başladıkça, hükümet aleyhine oluşturmaya başladılar. Hükümet aleyhine dosyalar tanzim etmeye başladılar, hükümet aleyhine operasyon planları yapmaya başladılar ve en sonunda dediler ki 'Türkiye'de her şeyi yapan biziz, güç bizde kudret bizde.' Çünkü onlar öyle bir şey öğrenmişti ki, yargıyı öyle bir kullanıyorlardı ki karşısına gelen herkesi yargıyla yok ediyorlardı. Onların elinde öyle bir silaha dönüşmüştü. Bir hakim, bir savcı verdiği kararla her şeyi yapabiliyordu. Çünkü bizim yasalarımıza göre mahkeme kararının karşısında durabilecek hiçbir şey yok. Örgüt yargıyı öyle bir kullandı ki hakikaten karşısına çıkan herkesi yerle bir ediyor ve bir gün dedi ki 'Bu yargıyı kullanarak ben bu hükümeti de yok ederim, rahatlıkla yapabilirim' gerçekten zamanında planladığı gibi yapsaydı hükümet diye bir şey olmazdı."

Bir hükümetin bakanları ile başbakanları arasındaki konuşmanın dinlenmesinin en önemli suç olduğunu belirten Avcı, "Bir devletin en gizli toplantılarını, Dışişleri Bakanlığında yapılan ülkenin dış politikasıyla, dış olaylarla hayati meselelerin konuşulduğu toplantıyı dinliyorsanız bu benim için en değerli bilgidir. Bunu yapan benim için çok önemlidir. Bunu kim yapıyorsa onu araştırmak benim en ciddi görevimdir. Genelkurmay Başkanının kendi mensuplarıyla yaptığı toplantıyı dinleyebiliyorsanız bu benim için en önemli suçtur" sözlerine yer verdi.

Kaynak: AA