Hanefi Bostan’dan Akademisyenlerin Maaş Artışıyla İlgili Açıklama
Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M.
Hanefi Bostan, akademisyenlerin maaş artışıyla ilgili açıklama yaptı.
Bostan yaptığı açıklamada; “On iki yıldan beri üniversite çalışanları, öğretmenler ve bütün kamu çalışanları ölüm-kalım mücadelesi vermektedir. Mağduriyet edebiyatı ile iktidar olanlar on iki yıldan beri mağdur etmedikleri ve hakkını yemedikleri nerde ise kimse kalmamıştır. Nitekim hak gaspları, haksız ve kanunsuz olarak görevden almalar, sürgünler ve mobing uygulamaları tavan yapmıştır. Bu büyük kitle içerisinde en fazla mağdur edilen kesimlerin başında, hiç kuşkusuz, maaşı dışında başka bir geliri bulunmayan eğitim çalışanları ve onların içerisinde de Türkiye’nin geleceğinin mimarlarının, düşünen beyinlerinin yetiştirildiği ve Türk biliminin üretildiği Üniversiteler, üniversitelerin beyni Akademisyenler ve üniversitelerin olmazsa olmazı olan İdari Personel başta gelmektedir” dedi.
Bostan, “Bilindiği üzere Üniversitelerdeki akademik personelinin içinde bulunduğu ücret sorununu gidermek amacıyla, 57. Hükümet (Üçlü Koalisyon Hükümeti) döneminde 14 Mart 2002 tarih ve 24695 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere makam tazminatı alan Profesörler ile birinci derecedeki Doçentlerin görev tazminatları artırılarak bunlara kısmî bir zam yapılmış ve bu zam emekli maaşlarına da yansıtılmıştı. Üniversite tarihinde ilk defa görülen bu haksız, ayrımcı ücret politikasına karşı şikâyetler artınca diğer akademik personelin maaşlarında da aynı oranda bir zam yapılacağı vaadinde bulunulmuş, Devlet sözü verilmişti. Ancak aradan on üç yıl geçmiş olmasına rağmen bu haksızlık henüz giderilmemiştir” dedi.
Doçentlerin neden makam tazminatı almadığını soran Bostan, “Birinci derecedeki doçent makam tazminatı alırken üçüncü ve ikinci derecedeki bir doçent neden makam tazminatı alamamaktadır? Makam tazminatı birinci derece ile alakalı bulunuyorsa birinci dereceye yükselen yardımcı doçentlere neden makam tazminatı ödenmemektedir? Ortada büyük bir çelişki ve haksızlık bulunmaktadır. YÖK Kanununa göre bütün profesör, doçent ve yardımcı doçentler öğretim üyesi statüsündedir. Öğretim üyeleri arasında makamlı ve makamsız ayırımı hangi antidemokratik zihniyetin eseridir? İşte bu zihniyet öğretim üyeleri arasındaki maaş dengesizliğini zirveye taşımıştır” şeklinde ifade kullandı.
Doçentlerin emekli maaşlarından örnekler veren Hanefi Bostan, “Nitekim 31 yıl çalışan bir yardımcı doçentin maaşı 2895 TL, emekli olduğunda maaşı 2097 TL iken, aynı hizmet yılı bulunan bir profesörün maaşı 4750 TL, emekli maaşı da 4354 TL’ dir. 41 yıl hizmeti bulunan bir profesör 4950 TL maaşa mukabil 4700 TL emekli maaşı alabilmektedir. Görüldüğü üzere hem maaşlarda ve hem de emekli maaşlarında yardımcı doçentlerin aleyhinde büyük bir farklılık ve düzensizlik bulunmaktadır. Bunun esas nedeni de yardımcı doçentlerin makam tazminatının bulunmaması ve ek göstergelerinin 3600’de bırakılmasından kaynaklanmaktadır” dedi.
Bostan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu düzensizlik ve farklılık üniversite idari personeline gelince daha da artmaktadır. Şöyle ki, üniversite mezunu ve 31 yıl hizmeti bulunan bir memur 2300 TL maaş alırken emekli olduğunda 1654 TL emekli maaşı alacaktır. 31 yıl hizmeti bulunan üniversite mezunu bir şef maaş olarak 2400 TL, şube müdürü ve yüksek okul sekreteri 3400 TL maaşa mukabil normal memur gibi 1654 TL emekli maaşı alacaktır. Fakülte sekreterleri 3500 TL maaşa mukabil 1700 TL emekli maaşı alabilecektir. Şube müdürü, yüksek okul ve fakülte sekreterleri ile aynı konumda bulunan daire başkanları 3900 TL maaş ve emekli olduklarında da 2800 TL’ nin üzerinde emekli maaşı almaktadır. Bu haksızlık ve adaletsizlik bir an önce giderilmelidir. 2014 yılı Mart ayı sonu itibarıyla Yoksulluk Sınırı 3867 TL’ye dayanırken en yüksek maaş alan kıdemli profesörlerin bile milletvekili danışmanlarından ve sekreterlerinden daha az maaş almaları, Kamu’da çalışan kıdemli bir işçinin çok altında bir ücrete mahkûm edilmeleri ve yeni mezun ettikleri öğrencilerinden daha az bir ücrete layık görülmeleri kabul edilebilir bir uygulama değildir. Profesörlerin dışındaki daha alt kademedeki akademisyenlerin kasıtlı olarak açlığa mahkûm edilmeleri üniversite çalışanlarının nasıl bir sefaletle yüz yüze kaldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Aşağı yukarı bir yıla yakın bir süreden beri Başbakan, Maliye Bakanı, Bilim-Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve birçok bakan konunun Bakanlar Kurulunun gündeminde olduğunu belirtmelerine ve hatta bazı milletvekillerinin iyileştirme düzenlemesinin Başbakan’ın onayına sunulduğunu belirtmelerine rağmen bugüne kadar beklenen bir maaş iyileştirmesinin akademisyenlerden esirgenmesi esef vericidir.”
Bostan, “Basın yayın organlarında yer alan haberlere göre; Maliye Bakanı Şimşek, yerel seçimler öncesinde Batman Üniversitesinde öğretim elemanlarıyla görüşmesi sırasında “akademik zam konusunda çalışmaların tamamlandığını, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi gibi öğretim elemanlarına yüksek oranda seyyanen zam yapılacağını ve diğer öğretim üyelerine de performans sistemine göre bir iyileştirme yapılacağını” beyan etti. Bakanın beyanı doğru ise akademisyenlerin beklediği iyileştirme bu değildir. Taban maaşa, daha doğrusu emekli maaşına yansımayan hiçbir düzenleme akademisyenleri memnun etmeyecektir. Öncelikle bütün akademisyenlere 2002 yılından beri verilmeyen makam tazminatı verilerek görev tazminatı artırılmalıdır. Araştırma Görevlilerinin ek göstergesi 3600’e, öğretim görevlilerinin ve yardımcı doçentlerin 4800’e, doçentlerin 5300’e, profesörlerin de 7000’e çıkarılması gerekmektedir. Yine memurların ve şeflerin ek göstergesi 3000’e, şube müdürü, fakülte ve yüksek okul sekreterlerinin 3600’e çıkarılması bir zaruret haline gelmiştir. Ayrıca şeflerin birinci dereceye kadar yükselmelerine izin verilerek, şube müdürü, fakülte ve yüksekokul sekreterlerine makam tazminatı ödenmelidir” şeklinde konuştu.
Hanefi Bostan, “Bir üniversite hocasına daire başkanı kadar maaş ve emekli maaşı verilmeyecekse seyyanen zammın bir anlamı olmayacaktır. Yardımcı doçentlere, doçentlere ve profesörlere performansa göre maaş öngörülmesi Hükümetin üniversitelerden çok uzak olduğunu göstermektedir. Hükümetin, sosyal, fen ve sağlık bilim dallarının birbirinden çok farklı bulunduğunu, bu nedenle performans uygulamasının mümkün olamayacağını ve büyük haksızlıklara neden olunacağını bilmesi gerekmektedir. Akademisyenleri anlayacak bir Hükümet var mı? Diyerek sözlerini tamamladı.
Kaynak: İHA
Bostan yaptığı açıklamada; “On iki yıldan beri üniversite çalışanları, öğretmenler ve bütün kamu çalışanları ölüm-kalım mücadelesi vermektedir. Mağduriyet edebiyatı ile iktidar olanlar on iki yıldan beri mağdur etmedikleri ve hakkını yemedikleri nerde ise kimse kalmamıştır. Nitekim hak gaspları, haksız ve kanunsuz olarak görevden almalar, sürgünler ve mobing uygulamaları tavan yapmıştır. Bu büyük kitle içerisinde en fazla mağdur edilen kesimlerin başında, hiç kuşkusuz, maaşı dışında başka bir geliri bulunmayan eğitim çalışanları ve onların içerisinde de Türkiye’nin geleceğinin mimarlarının, düşünen beyinlerinin yetiştirildiği ve Türk biliminin üretildiği Üniversiteler, üniversitelerin beyni Akademisyenler ve üniversitelerin olmazsa olmazı olan İdari Personel başta gelmektedir” dedi.
Bostan, “Bilindiği üzere Üniversitelerdeki akademik personelinin içinde bulunduğu ücret sorununu gidermek amacıyla, 57. Hükümet (Üçlü Koalisyon Hükümeti) döneminde 14 Mart 2002 tarih ve 24695 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere makam tazminatı alan Profesörler ile birinci derecedeki Doçentlerin görev tazminatları artırılarak bunlara kısmî bir zam yapılmış ve bu zam emekli maaşlarına da yansıtılmıştı. Üniversite tarihinde ilk defa görülen bu haksız, ayrımcı ücret politikasına karşı şikâyetler artınca diğer akademik personelin maaşlarında da aynı oranda bir zam yapılacağı vaadinde bulunulmuş, Devlet sözü verilmişti. Ancak aradan on üç yıl geçmiş olmasına rağmen bu haksızlık henüz giderilmemiştir” dedi.
Doçentlerin neden makam tazminatı almadığını soran Bostan, “Birinci derecedeki doçent makam tazminatı alırken üçüncü ve ikinci derecedeki bir doçent neden makam tazminatı alamamaktadır? Makam tazminatı birinci derece ile alakalı bulunuyorsa birinci dereceye yükselen yardımcı doçentlere neden makam tazminatı ödenmemektedir? Ortada büyük bir çelişki ve haksızlık bulunmaktadır. YÖK Kanununa göre bütün profesör, doçent ve yardımcı doçentler öğretim üyesi statüsündedir. Öğretim üyeleri arasında makamlı ve makamsız ayırımı hangi antidemokratik zihniyetin eseridir? İşte bu zihniyet öğretim üyeleri arasındaki maaş dengesizliğini zirveye taşımıştır” şeklinde ifade kullandı.
Doçentlerin emekli maaşlarından örnekler veren Hanefi Bostan, “Nitekim 31 yıl çalışan bir yardımcı doçentin maaşı 2895 TL, emekli olduğunda maaşı 2097 TL iken, aynı hizmet yılı bulunan bir profesörün maaşı 4750 TL, emekli maaşı da 4354 TL’ dir. 41 yıl hizmeti bulunan bir profesör 4950 TL maaşa mukabil 4700 TL emekli maaşı alabilmektedir. Görüldüğü üzere hem maaşlarda ve hem de emekli maaşlarında yardımcı doçentlerin aleyhinde büyük bir farklılık ve düzensizlik bulunmaktadır. Bunun esas nedeni de yardımcı doçentlerin makam tazminatının bulunmaması ve ek göstergelerinin 3600’de bırakılmasından kaynaklanmaktadır” dedi.
Bostan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu düzensizlik ve farklılık üniversite idari personeline gelince daha da artmaktadır. Şöyle ki, üniversite mezunu ve 31 yıl hizmeti bulunan bir memur 2300 TL maaş alırken emekli olduğunda 1654 TL emekli maaşı alacaktır. 31 yıl hizmeti bulunan üniversite mezunu bir şef maaş olarak 2400 TL, şube müdürü ve yüksek okul sekreteri 3400 TL maaşa mukabil normal memur gibi 1654 TL emekli maaşı alacaktır. Fakülte sekreterleri 3500 TL maaşa mukabil 1700 TL emekli maaşı alabilecektir. Şube müdürü, yüksek okul ve fakülte sekreterleri ile aynı konumda bulunan daire başkanları 3900 TL maaş ve emekli olduklarında da 2800 TL’ nin üzerinde emekli maaşı almaktadır. Bu haksızlık ve adaletsizlik bir an önce giderilmelidir. 2014 yılı Mart ayı sonu itibarıyla Yoksulluk Sınırı 3867 TL’ye dayanırken en yüksek maaş alan kıdemli profesörlerin bile milletvekili danışmanlarından ve sekreterlerinden daha az maaş almaları, Kamu’da çalışan kıdemli bir işçinin çok altında bir ücrete mahkûm edilmeleri ve yeni mezun ettikleri öğrencilerinden daha az bir ücrete layık görülmeleri kabul edilebilir bir uygulama değildir. Profesörlerin dışındaki daha alt kademedeki akademisyenlerin kasıtlı olarak açlığa mahkûm edilmeleri üniversite çalışanlarının nasıl bir sefaletle yüz yüze kaldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Aşağı yukarı bir yıla yakın bir süreden beri Başbakan, Maliye Bakanı, Bilim-Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve birçok bakan konunun Bakanlar Kurulunun gündeminde olduğunu belirtmelerine ve hatta bazı milletvekillerinin iyileştirme düzenlemesinin Başbakan’ın onayına sunulduğunu belirtmelerine rağmen bugüne kadar beklenen bir maaş iyileştirmesinin akademisyenlerden esirgenmesi esef vericidir.”
Bostan, “Basın yayın organlarında yer alan haberlere göre; Maliye Bakanı Şimşek, yerel seçimler öncesinde Batman Üniversitesinde öğretim elemanlarıyla görüşmesi sırasında “akademik zam konusunda çalışmaların tamamlandığını, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi gibi öğretim elemanlarına yüksek oranda seyyanen zam yapılacağını ve diğer öğretim üyelerine de performans sistemine göre bir iyileştirme yapılacağını” beyan etti. Bakanın beyanı doğru ise akademisyenlerin beklediği iyileştirme bu değildir. Taban maaşa, daha doğrusu emekli maaşına yansımayan hiçbir düzenleme akademisyenleri memnun etmeyecektir. Öncelikle bütün akademisyenlere 2002 yılından beri verilmeyen makam tazminatı verilerek görev tazminatı artırılmalıdır. Araştırma Görevlilerinin ek göstergesi 3600’e, öğretim görevlilerinin ve yardımcı doçentlerin 4800’e, doçentlerin 5300’e, profesörlerin de 7000’e çıkarılması gerekmektedir. Yine memurların ve şeflerin ek göstergesi 3000’e, şube müdürü, fakülte ve yüksek okul sekreterlerinin 3600’e çıkarılması bir zaruret haline gelmiştir. Ayrıca şeflerin birinci dereceye kadar yükselmelerine izin verilerek, şube müdürü, fakülte ve yüksekokul sekreterlerine makam tazminatı ödenmelidir” şeklinde konuştu.
Hanefi Bostan, “Bir üniversite hocasına daire başkanı kadar maaş ve emekli maaşı verilmeyecekse seyyanen zammın bir anlamı olmayacaktır. Yardımcı doçentlere, doçentlere ve profesörlere performansa göre maaş öngörülmesi Hükümetin üniversitelerden çok uzak olduğunu göstermektedir. Hükümetin, sosyal, fen ve sağlık bilim dallarının birbirinden çok farklı bulunduğunu, bu nedenle performans uygulamasının mümkün olamayacağını ve büyük haksızlıklara neden olunacağını bilmesi gerekmektedir. Akademisyenleri anlayacak bir Hükümet var mı? Diyerek sözlerini tamamladı.