'28 Şubat Süreci Ekonomik ve Siyasi Bir Karabasandı'

Aksaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Acar, 28 Şubat sürecinde her türlü idari ve psikolojik baskıya maruz kaldığını, yaşanan inanılması güç hukuksuzluklarla mücadele ettiğini dile getirdi.

Acar, bu süreçte kendi gibi birçok arkadaşı olduğunu, bazılarının sağlığını kaybederken, bazılarının da dayanamayarak mastır gördükleri ülkelere geri döndüklerini söyledi.

Aksaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Acar, 28 Şubat'ın yıl dönümünde bu süreçte yaşadıklarını anlattı. 28 Şubat sürecinin, Türkiye'nin yakın tarihinde önemli bir kırılma halini yansıttığını ifade eden Prof. Acar, bu dönemde yaşadıklarını şöyle dile getirdi: "Bugün 28 Şubat süreci adıyla anılan siyasi ve ekonomik kâbusun sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Sağcısıyla solcusuyla, askeri ve siviliyle, dincisi ve laikçisiyle hemen her toplum kesimini derinden etkileyen, herkesin hesabını kitabını yeni baştan yapmasını sağlayan, Türkiye’ye her bakımdan büyük bir bedel ödeten, toplumsal hafızamızda derin izler bırakan bir karanlık süreçti 28 Şubat, bir kabustu. Özellikle ekonomik ve siyasi bedeli dikkate alındığında 28 Şubat'ın karabasan nitelemesini fazlasıyla hak eden bir süreç olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yıl dönümü vesilesiyle 28 Şubat sürecinin çeşitli yönleriyle soğukkanlı bir değerlendirmesini yapmakta yarar var. Hem geçmişe dönük olarak söz konusu sürecin toplumsal maliyetinin hesaplanması, hem de geleceğe dönük bazı dersler çıkarılması bakımından bu tür değerlendirmeler yapılması hayati bir önem taşıyor."Her şeyden önce, 28 Şubat süreci nedir sorusunun tek bir cevabı bulunmadığını kaydeden Aksaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Acar, sözlerine şöyle devam etti: "Aksine pek çok farklı cevabı vardır. Olaya nereden baktığınıza, aktörleri arasında yer alıp almadığınıza, sürecin maliyetlerinden ne kadar etkilendiğinize, daha genelde de demokratik sürece dışarıdan müdahaleye ilke olarak sıcak bakıp bakmadığınıza bağlı olarak bu soruya vereceğiniz cevabın farklı olması kaçınılmazdır. Nitekim bu süreç, aktörlerinden bazılarına göre demokrasiye balans ayarı yapmaktır; bu sayede rayından çıkmakta olan demokrasi tekrar olması gereken çizgiye çekilmiştir. Aktörlerinden kimine göre 28 Şubat süreci bir postmodern darbedir; silahlar konuşmadan askerler siyasete müdahale etmiş, iktidarı değiştirmiş, geleneksel darbe araçlarını kullanmadan aynı sonuç elde edilmiştir. Yine aktörlerden bazılarına sorarsanız 28 Şubat bir askeri darbeyi önleme hareketidir. Gelmekte olan askeri darbe alınan önlemler sayesinde önlenmiştir. Bazı taraftarlarına göre 28 Şubat Süreci bir sivil darbedir. Asker-sivil bürokrasi, medya ve işdünyası irtica tehdidi ve laikliğin elden gitme tehlikesine karşı el ele vermiş, mevcut iktidara karşı direnişe geçmiş ve yönetimi değiştirmeyi başarmıştır. Sürece destek veren bazılarına göre ise 28 Şubat bir darbe değildir; zira Meclis kapatılmamış, partiler (bir-ikisi dışında) yerinde kalmış, Anayasa lağvedilmemiş, dolayısıyla bir darbenin tipik şartları gerçekleşmemiştir. Öte yandan, 28 Şubatın mağdurları ve demokrasi dışı müdahalelere karşı olanlar açısından olay hiç de bu kadar masum görünmemektedir. Bu açıdan olaya bakıldığında 28 Şubat süreci basbayağı bir darbedir; demokrasiye sistem dışından müdahaledir; siyasi iktidarın zorla değiştirilmesidir; hukuk devletinin hiçe sayılmasıdır; demokrasiyi kurtarmak adına demokrasiyi katletmektir; toplumu kamplara bölmektir; siyasi-ideolojik ayrımcılıktır; güçlenen Anadolu sermayesini boğma çabasıdır; irtica tehdidi bahanesiyle ülkenin kaynaklarının yağmalanmasıdır, bankaların içinin boşaltılmasıdır. Aradan onca yıl geçmiştir, geriye dönüp bakıldığında, onca yılda yaşananlar ve medyaya yansıyan itiraflar birlikte değerlendirildiğinde, 28 Şubat süreciyle ilgili anlatılan hikayeler ve tasvirlerden bu ikinci grubun daha doğruya yakın durduğunu, daha ikna edici göründüğünü söylemek mümkündür. Kısaca hatırlamak gerekirse, 28 Şubat sürecinin başlıca aktörleri arasında zamanın Cumhurbaşkanı, Genelkurmay II. Başkanı, Batı Çalışma Grubu (BÇG), bazı üst rütbeli subaylar, bazı medya grupları, bazı işadamları ve bazı siyasetçiler sayılabilir. Demirel pek inandırıcı olmasa da öteden beri 28 Şubat sayesinde bir darbeyi önlediğini ileri sürmüştür. Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş da aynı argümanı dile getirmektedir. Çevik Bir baştan sona orkestra şefi rolü oynamış, sürecin başlangıcını işaretleyen Sincan'da tankların yürümesi emrini o vermiştir. G. Erkaya irtica dosyalarının hazırlanması ve MGK toplantılarında gündeme getirilmesinde aktif rol oynamış, Özkasnak müdahalenin bir postmodern darbe olduğunu söylemiştir. Olayların sıcağı sıcağına yaşandığı günlerde Genelkurmay Başkanlığı ardı ardına hakimlere, savcılara, medya mensuplarına ve sivil toplum kuruluşlarına irtica brifingleri vermiş, gazeteler topyekün savaş manşetleri atmış, televizyonlar vizyona konan Fadime Şahin-Müslüm Gündüz-Ali Kalkancı filmini tekrar tekrar gösterip kamuoyunda infial yaratma rolünü başarıyla oynamıştır.

Yine askeriye kaynaklı andıçla bazı tanınmış gazeteciler PKK ajanı olmakla suçlanıp işlerinden atılmışlardır. Sonuçta Refahyol koalisyon hükümetinin başbakanı Erbakan istifa etmiş, Demirel teamüle aykırı olarak yeni hükümeti kurma görevini Refahyol hükümetinin başbakan yardımcısı Çiller'e vermek yerine, 'siyasi hayatıma mal olsa bile 28 Şubat kararlarını uygulayacağım' diyen Mesut Yılmaz’a vermiş; sonradan basına yansıdığı kadarıyla perde arkasında milyon dolarlık pazarlıklarla milletvekillerinin parti değiştirmesi sağlanmıştır. Ancak bu şekilde zorlamayla kurulan M. Yılmaz hükümeti kısa süre sonra yolsuzluk suçlamasıyla verilen gensoru sonucu düşürülmüştür. Ardından kurulan Ecevit liderliğindeki Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti sırasında ülke Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine sürüklenmiş; nihayet ekonomiyi krizden çıkarması için Amerika’dan getirtilen ve kısa sürede mevcut koalisyon hükümetiyle bazı reformların yapılmasının imkansızlığını gören Kemal Derviş'in önerisiyle 2002 Kasım ayında yapılan erken genel seçimlerle de bu kabus dönemi sona ermiştir. Bazı paşalar bin yıl süreceğini iddia etmiş olsalar da aradan birkaç yıl geçmeden sis perdesi önemli ölçüde aralanmış, birbiri ardına yapılan itiraflar o karanlık dönemin perde arkasının aydınlanmasını sağlamış, bugün artık istisnalar dışında 28 Şubat kabusunu pek savunan kalmamıştır."İktisadın genel geçer ilkelerinden birine göre, piyasaya dışarıdan yapılan her müdahalenin görünen ve görünmeyen sonuçları, bireysel ve toplumsal maliyetleri olduğunu dile getiren Rektör Acar, bu bağlamda 28 Şubat sürecinin de Türkiye’ye birçok siyasi ve ekonomik maliyetinin yanı sıra öngörülmeyen ve arzu edilmeyen sonuçlarının da olduğunu sözlerine ekledi .