'etnik, Dini Çeşitlilikler Kaşınarak Demokrasi ve Toplumsal Dayanışma Gelişmez'
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir demokratik rejiminde etnik kimlikler okşanarak, etnik ve dini çeşitlilikler kaşınarak, demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın geliştiğinin görülmediğini söyledi.
Partisinin Meclis Grup Toplantısında konuşan Bahçeli, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, Türkçe'nin yanına yeni bir resmi dil koymak maksadıyla her çürümeye 'Eyvallah dediğini, her fırsata ganimet bulmuşçasına sarıldığını ifade etti.
"Yapılan bu yeni yasal düzenleme; Anayasanın üçüncü maddesinde ifadesini bulan; 'Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.' hükmüne aykırı ve tamamen karşıdır." diyen Bahçeli, AK Parti'nin anayasanın lafzını ve ruhunu sabote ettiğini ve anayasa suçundan kapkara olmuş siciline yeni bir halka eklediğini vurguladı.Bahçeli, "İmralı canisi bastırdıkça almakta, aldıkça daha da dayatmaktadır. Hükümet bir avuç bölücünün resmen oyuncağı haline gelmiş, onur ve haysiyet açısından batağa saplanmıştır. AKP, CHP, BDP, İmralı ve PKK ortaklığı, Kandil kılavuzluğu ve BOP haritasıyla nereye gidiyorsa gitsin, Milliyetçi Hareket başkent Ankara vizyonuyla sapasağlam duruş ve tavır gösterecek, ülkülerinden milim ayrılmayacak ve inşallah da ödün vermeyecektir." dedi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedefine alan ve çok boyutlu yürütülen karalama kampanyasının kritik bir seviyeye ulaştığına dikkat çeken Bahçeli, devam eden darbe davalarının yanı sıra, Türk ordusunun her düzeydeki mensuplarının değişik ithamlara maruz kaldığı, alçakça iftiralara uğradığını ifade etti.
'İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen askeri casusluk iddianamesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni şaibeli ve başkaları hesabına çalışan bir kurum olarak gösterilme edepsizliğine adeta açık kapı bırakmıştır." diyen Bahçeli, Türk milleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin daha fazla bu süreci taşımayacağını kaydetti.
Türk askerine casus yaftası vurmak, çıkar amaçlı teşekkül kurma iddiasını yöneltmek ve Genelkurmay Başkanlarını teröristbaşı olarak göstermenin kimsenin izah edemeyeceği kepazelikler olduğunu dile getiren Bahçeli, şöyle devam etti: "Bize göre Türk Silahlı Kuvvetleri'nden münferiden kuşkulu bazı kişiler çıkabilecekse de genel anlamda casus ve hain çıkması düşünülemeyecektir. Özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın hedefe konulması, bazı komutanların peş peşe gelen istifaları tüm dikkatlerin buraya çevrilmesine neden olmuştur.
Vakit daha fazla geç olmadan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensupları hakkında yürüyen davalar sonuçlanmalı ve karara bağlanmalıdır.
Yargı etkin, tarafsız ve adil bir şekilde her şeyi ortaya çıkarmalıdır. Türk askerinin daha çok yıpranmaması için adalet süratli bir şekilde çalışmalı, suçlamalar zaman kaybedilmeden aydınlığa kavuşmalıdır."Başbakan'ın bizzat kendisinin, terörle mücadeleye gönderecek komutan bulmakta dahi zorluk çektiklerini gündeme getirmesinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne hallere düşürüldüğünün açık ispatı olduğunun altını çizen Bahçeli, darbe davalarının savcısı olduğunu söylemeye kadar işi götüren Başbakan’ın, Türk askerinin moralinin derdine düşmesinin inandırıcı olmadığı gibi, yeni bir istismarın da ta kendisi olduğunu vurguladı. "Aklımıza ister istemez, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bunca saldırı ve tahrike uğramasının altında, bölücü terörle yapılan pazarlıkların ve sürdürülen müzakerelerin ne kadar belirleyici olup olmadığı hususu gelmektedir." diyen Bahçeli, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş şartlarında dahi görülmeyecek kadar sindirilmesine mutlaka son verilmesi ve AK Parti hükümetinin yaptıklarından pişmanlık duyması gerektiğini ifade etti.
Bahçeli, aksi takdirde ortaya çıkabilecek vebal ve ağır sorumluluğun altından kalkabilmesinin mümkün olmayacağını belirtti.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir demokratik rejiminde etnik kimlikler okşanarak, etnik ve dini çeşitlilikler kaşınarak, demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın geliştiğinin görülmediğini anlatan Bahçeli, dünyanın hiçbir ülkesinde, her neviden farklılıklar kanatılarak, kültürel bünye kazınarak ve müşterek değerlerin altı oyularak birlikte yaşamanın sağlandığının vaki olmadığını ifade etti.
Bahçeli, "Demokrasinin anlam ve kaynaklarına tamamen aykırı tavır alışların, uygulamaların ve oluşumların; demokrasi ambalajıyla pazarlanması da bu tespitlerimizi değiştirmeyecek, bu yorumlarımızı bozmayacaktır. Milli şuurunu, millet mensubiyetini ve bağımsızlık azmini kaybetmemiş siyasi zihniyetler, devraldıkları iktidarları huzurun, kardeşliğin, refahın ve gelişmenin vasıtası olarak kullanacaklar, kendilerine tanınan demokratik sürede samimiyetle hizmet etmenin yollarını bulacaklardır. Bu en başta ahlakilik ve tutarlılık gerektiren, hoşgörü ve adaletli muameleyi şart koşan bir anlayışla paralel yürümelidir ve yürüyecektir. Türkiye’nin en büyük talihsizliği, en büyük kadersizliği bu gerçekleri fark edemeyecek kadar feraseti bağlanmış bir iktidar tarafından yönetiliyor olmasıdır." şeklinde konuştu.
Başbakan'a "Türklüğü ırkçılıkla örtüştürmek ve bir görmek hangi akla ve mantığa hizmettir? Türklük gibi muazzam bir değeri ırka indirgemek ve ırka tahvil etmek kimin haddinedir?" diye soran Bahçeli, "Geçen haftaki grup konuşmasında partimizi hedef alarak, 'ırkçılık asabiyet, asabiyet ise şeytandandır. Irkını, kavmini, kafatasını övmek, onunla böbürlenmek, diğerlerini, diğer yaratılanları aşağılamak şeytandandır.' diyen Başbakan’ın kafası karışık, bilgi ve kültür dağarcığı kurudur. Sayın Başbakan ya sen şeytanı bilmiyorsun ya da şeytan senin aklını başından çoktan almış ve yoldan çıkarmıştır da haberin olmamıştır. Cahiliye döneminin mirasıyla, kabile mantığını aşamamış bir zihniyet kalibresiyle milleti anlamaya, milleti kabullenmeye ve millet sevgisinden nasiplenmeye kesinlikle ihtimal yoktur." dedi.
Kalbi Türklükle atmayanların, Türklüğü ırkçılığın çarmağına çivilemeye iştahla soyunanların şayet gafil değillerse, araya sızmış ve başkalarının çıkarına kendilerini adamış görevli simalar olduğunu söyleyen Bahçeli, bunlardan ne devlete, ne millete, ne de bir tek insana hayır gelmeyeceğini vurguladı. Bahçeli, "Bizim anlayışımıza göre Türklük ırka atıf yapmaz, ırkı önceliğine almaz, almayacaktır. 4 Mayıs 2005 tarihli basın toplantımızda temas ettiğimiz gibi, partimiz tüm vatandaşlarımızı, etnik köken, dil ve din gibi farklılıklara bakmaksızın Türk milleti tanımıyla kucaklamaktadır. Biz alt kültür dairelerinin mevcudiyetine saygı göstermekle birlikte, tamamını milli kimlik içinde görmekteyiz. Başka bir ifadeyle, 'Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir' hükmünün özünde de bunlar yatmaktadır." dedi.
"Yapılan bu yeni yasal düzenleme; Anayasanın üçüncü maddesinde ifadesini bulan; 'Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.' hükmüne aykırı ve tamamen karşıdır." diyen Bahçeli, AK Parti'nin anayasanın lafzını ve ruhunu sabote ettiğini ve anayasa suçundan kapkara olmuş siciline yeni bir halka eklediğini vurguladı.Bahçeli, "İmralı canisi bastırdıkça almakta, aldıkça daha da dayatmaktadır. Hükümet bir avuç bölücünün resmen oyuncağı haline gelmiş, onur ve haysiyet açısından batağa saplanmıştır. AKP, CHP, BDP, İmralı ve PKK ortaklığı, Kandil kılavuzluğu ve BOP haritasıyla nereye gidiyorsa gitsin, Milliyetçi Hareket başkent Ankara vizyonuyla sapasağlam duruş ve tavır gösterecek, ülkülerinden milim ayrılmayacak ve inşallah da ödün vermeyecektir." dedi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedefine alan ve çok boyutlu yürütülen karalama kampanyasının kritik bir seviyeye ulaştığına dikkat çeken Bahçeli, devam eden darbe davalarının yanı sıra, Türk ordusunun her düzeydeki mensuplarının değişik ithamlara maruz kaldığı, alçakça iftiralara uğradığını ifade etti.
'İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen askeri casusluk iddianamesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni şaibeli ve başkaları hesabına çalışan bir kurum olarak gösterilme edepsizliğine adeta açık kapı bırakmıştır." diyen Bahçeli, Türk milleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin daha fazla bu süreci taşımayacağını kaydetti.
Türk askerine casus yaftası vurmak, çıkar amaçlı teşekkül kurma iddiasını yöneltmek ve Genelkurmay Başkanlarını teröristbaşı olarak göstermenin kimsenin izah edemeyeceği kepazelikler olduğunu dile getiren Bahçeli, şöyle devam etti: "Bize göre Türk Silahlı Kuvvetleri'nden münferiden kuşkulu bazı kişiler çıkabilecekse de genel anlamda casus ve hain çıkması düşünülemeyecektir. Özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın hedefe konulması, bazı komutanların peş peşe gelen istifaları tüm dikkatlerin buraya çevrilmesine neden olmuştur.
Vakit daha fazla geç olmadan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensupları hakkında yürüyen davalar sonuçlanmalı ve karara bağlanmalıdır.
Yargı etkin, tarafsız ve adil bir şekilde her şeyi ortaya çıkarmalıdır. Türk askerinin daha çok yıpranmaması için adalet süratli bir şekilde çalışmalı, suçlamalar zaman kaybedilmeden aydınlığa kavuşmalıdır."Başbakan'ın bizzat kendisinin, terörle mücadeleye gönderecek komutan bulmakta dahi zorluk çektiklerini gündeme getirmesinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne hallere düşürüldüğünün açık ispatı olduğunun altını çizen Bahçeli, darbe davalarının savcısı olduğunu söylemeye kadar işi götüren Başbakan’ın, Türk askerinin moralinin derdine düşmesinin inandırıcı olmadığı gibi, yeni bir istismarın da ta kendisi olduğunu vurguladı. "Aklımıza ister istemez, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bunca saldırı ve tahrike uğramasının altında, bölücü terörle yapılan pazarlıkların ve sürdürülen müzakerelerin ne kadar belirleyici olup olmadığı hususu gelmektedir." diyen Bahçeli, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş şartlarında dahi görülmeyecek kadar sindirilmesine mutlaka son verilmesi ve AK Parti hükümetinin yaptıklarından pişmanlık duyması gerektiğini ifade etti.
Bahçeli, aksi takdirde ortaya çıkabilecek vebal ve ağır sorumluluğun altından kalkabilmesinin mümkün olmayacağını belirtti.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir demokratik rejiminde etnik kimlikler okşanarak, etnik ve dini çeşitlilikler kaşınarak, demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın geliştiğinin görülmediğini anlatan Bahçeli, dünyanın hiçbir ülkesinde, her neviden farklılıklar kanatılarak, kültürel bünye kazınarak ve müşterek değerlerin altı oyularak birlikte yaşamanın sağlandığının vaki olmadığını ifade etti.
Bahçeli, "Demokrasinin anlam ve kaynaklarına tamamen aykırı tavır alışların, uygulamaların ve oluşumların; demokrasi ambalajıyla pazarlanması da bu tespitlerimizi değiştirmeyecek, bu yorumlarımızı bozmayacaktır. Milli şuurunu, millet mensubiyetini ve bağımsızlık azmini kaybetmemiş siyasi zihniyetler, devraldıkları iktidarları huzurun, kardeşliğin, refahın ve gelişmenin vasıtası olarak kullanacaklar, kendilerine tanınan demokratik sürede samimiyetle hizmet etmenin yollarını bulacaklardır. Bu en başta ahlakilik ve tutarlılık gerektiren, hoşgörü ve adaletli muameleyi şart koşan bir anlayışla paralel yürümelidir ve yürüyecektir. Türkiye’nin en büyük talihsizliği, en büyük kadersizliği bu gerçekleri fark edemeyecek kadar feraseti bağlanmış bir iktidar tarafından yönetiliyor olmasıdır." şeklinde konuştu.
Başbakan'a "Türklüğü ırkçılıkla örtüştürmek ve bir görmek hangi akla ve mantığa hizmettir? Türklük gibi muazzam bir değeri ırka indirgemek ve ırka tahvil etmek kimin haddinedir?" diye soran Bahçeli, "Geçen haftaki grup konuşmasında partimizi hedef alarak, 'ırkçılık asabiyet, asabiyet ise şeytandandır. Irkını, kavmini, kafatasını övmek, onunla böbürlenmek, diğerlerini, diğer yaratılanları aşağılamak şeytandandır.' diyen Başbakan’ın kafası karışık, bilgi ve kültür dağarcığı kurudur. Sayın Başbakan ya sen şeytanı bilmiyorsun ya da şeytan senin aklını başından çoktan almış ve yoldan çıkarmıştır da haberin olmamıştır. Cahiliye döneminin mirasıyla, kabile mantığını aşamamış bir zihniyet kalibresiyle milleti anlamaya, milleti kabullenmeye ve millet sevgisinden nasiplenmeye kesinlikle ihtimal yoktur." dedi.
Kalbi Türklükle atmayanların, Türklüğü ırkçılığın çarmağına çivilemeye iştahla soyunanların şayet gafil değillerse, araya sızmış ve başkalarının çıkarına kendilerini adamış görevli simalar olduğunu söyleyen Bahçeli, bunlardan ne devlete, ne millete, ne de bir tek insana hayır gelmeyeceğini vurguladı. Bahçeli, "Bizim anlayışımıza göre Türklük ırka atıf yapmaz, ırkı önceliğine almaz, almayacaktır. 4 Mayıs 2005 tarihli basın toplantımızda temas ettiğimiz gibi, partimiz tüm vatandaşlarımızı, etnik köken, dil ve din gibi farklılıklara bakmaksızın Türk milleti tanımıyla kucaklamaktadır. Biz alt kültür dairelerinin mevcudiyetine saygı göstermekle birlikte, tamamını milli kimlik içinde görmekteyiz. Başka bir ifadeyle, 'Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir' hükmünün özünde de bunlar yatmaktadır." dedi.