Adalet Bakanı Ergin: Bu Davada Konuşulanlar Ütopik, Uydurma Hikayeler Değil

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, darbe ve darbe teşebbüsünün 2012 yılında tartışılıyor olmasının Türkiye ve 74 milyon ülke insanı için bir zül olduğunu vurgulayarak, “Bütün bu davanın içinde konuşulan, tartışılan şeyler ütopik değil, uydurma hikayeler değil, yaşadığımız hayatın bir parçası.

Çok partili siyasetle birlikte 60 darbesinden 2007 muhtırasına kadar, bu ülke bunlarla yoğrulmuş, yorulmuş, bitkin düşmüş. Türkiye artık değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu Türkiye’nin gelecek nesilleri ve kuşakları için, demokrasimizin güçlendirilmesi, kendi ayakları üzerinde kesintiye uğramadan devam edebilmesi ve belli bir standardın üstüne çıkabilmesinin mücadelesi yürüyüşüdür.” dedi.

NTV Televizyonu Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın konuğu olan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Balyoz davası kararı ve bundan sonraki süreç hakkında önemli açıklamalarda bulundu. 'Balyoz Planı' davasında emir komuta zincirine bakılmaksızın, ceza sürelerinin birbirine yakın olmasıyla ilgili tartışmalara değinen Ergin, “'Balyoz Planı' davasıyla ilgili yapılan değerlendirmelere ilişkin ilk derece mahkemesi ilk kararını verdi. Bu yargılama süreci aslında devam ediyor. Şuanda mahkeme oturup, ceza verdiği 324 kişi üzerinden birer birer gerekçelerini yazacak. Bu gerekçeler yazıldıktan sonra kişilere tebliğ edilecek. Ardından bu karara ilişkin usül ve esasa ilişkin hatalar, adli hatalar olduğunu düşünen taraflar temyiz mahkemesine götürecekler ve temyiz mahkemesinden sonra incelenip karar verilecek. En nihayetinde kesin hüküm belirleninceye kadar bir süreç var. Bu sürecin 3’te ikisini geçmekten söz etmek mümkün. Dolayısıyla anayasa 138 ve yasalardaki hükümlere baktığımız zaman bu yargılamanın içeriğine dönük olarak, delillerin değerlendirilmesi, mahkemenin vermiş olduğu kararların şu yada bu şekilde nitelendirilmesi Adalet Bakanı olarak mümkün değil. Mahkeme kararları eleştirilebilir, zaten bunu hukukçular bir şekilde yapıyorlar, eleştiriyorlar. Ancak bunu tırnak içinde, 'Eleştiri sınırları içerisinde yapılması gerekiyor' Hakaret, tehdit ya da iftiraya benzer ithamlar eleştiri kavramının dışında olacaktır. Bu anlamda bu karar önemli bir karar, bu yargılama önemli bir yargılama. İlk kez yapılıyor Türkiye’de böyle bir yargılama.” diye konuştu.

“BU DAVANIN BU KADAR TARTIŞILIYOR OLMASI, SİYASİ TARİHİMİZE BAKILDIĞINDA ANLAŞILIR”

Bundan dolayı yargılama aşaması ve ondan önce soruşturma aşamasının da çok eleştirildiğini anımsatan Ergin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hatırlayınız, iki sene öncesini bu soruşturma başladığı günden, karar aşamasına geldiği zamana kadar çok üst düzeyde yüksek perdeden tartışmalara neden olmuştu. Türkiye bu alanda ilk kez sivil bir mahkemede bir darbe girişimini yargıladı. Bundan dolayı yargılama sırasında bu kadar tartışılıyor olması, tansiyonun yüksek olması, siyaset tarihimize baktığımızda algılanabilmesi gereken bir durum diye değerlendiriyorum. Az önce de söylediğim gibi süreç devam ediyor, Yargıtay aşamasından sonra Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi süreçler de açık. Yargı süreci tamamen bittikten sonra hukukçular da değerlendirecektir, siyasetçiler de tarih de değerlendirecektir.” Dava sonrasında gündeme gelen babalık ve kocalık haklarının alınması gibi rütbelerin sökülmesi gibi konularda hukukçular arasındaki farklı yorumlara da değinen Ergin, “Bu kısa karar verildikten sonra bahsettiğiniz hususlar, bu kararın artçılarıdır. Bunu aslında mahkeme kendisi belirlemiyor. Şuanda mahkeme bu yargılamaları yaparken bir de baştan bir tespit yapmıştır. Türk Ceza Yasası, ceza yargılama mevzuatımız 2005 yılında değişti malumunuz. 200 yılından önce işlenmiş bir fiilden dolayı eski ceza yasası mı uygulanacaktır, yoksa yargılamanın yapıldığı dönemin hukuku mu uygulanacaktır. Mahkeme bu ikisi arasında bir değerlendirme yapmıştır ve eski yasaların sanıkların hallerinin ne olduğu değerlendirmesiyle eski yasaya 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre yapılmıştır. Yine 33. maddemiz var, o maddede de 5 yıl üzerinde mahkumiyet alanlar ilgili hem babalık hem kocalık hakları ile ilgili bir takım sınırlamalar vardır ama eski medeni kanunda karşılığı var bunun. Oysa medeni kanun da değiştirildi, 2000’li yıllarda. Dolayısıyla bu yasa değiştikten sonra bu konulan hükmün bir anlamı kalmadı. Dolayısıyla mahkeme orada yanılmıyorsam, 33. maddedeki 3. fırkadaki hükmü uyguladı ama pratikte karşılığı olmadığını düşünüyorum. Ama neticede mahkeme heyetinin kendi değerlendirilmesinden öte, yasa maddesinin onlara vaaz ettiği bir husus.” şeklinde konuştu.

Rütbelerin sökülmesi konusunun ise bunun bildiği kadarıyla mahkeme kararında olmadığını belirten Ergin, bunun askeri ceza yasanın 29, 30 ve 31.maddelerinden kaynaklı bir sonuç olduğunu, mahkemenin konusu olmadığını kaydetti.

“TELEVİZYONLARDA MAGAZİN PROGRAMI YAPANLAR, UZMANLIK ALANI OLMAYANLAR YORUM YAPIYOR”

Tutuksuz yargılanan ve seminerlere katılmadıklarını ifade eden askerler için verilen hükümlerin tartışıldığının hatırlatılması üzerine Ergin, şöyle konuştu: “Şimdi siz hüküm cümleleri kullanıyorsunuz. Burada olmayanlar, suçlu olmadığını kanıtlayanlar falan. Şimdi bunları neye bakarak yapıyoruz, basında bir tartışma var, çok yoğun tartışılıyor ama bakıldığı zaman gazetelerde, televizyonlarda magazin programı yapanlar, aktüel haberler yapanlar bu yorumları yapıyor. Elbette ki insanların değerlendirme hakları var ama bu biraz uzmanlık isteyen hakikaten teknik bilgisi isteyen bir alan. O açıdan bunun değerlendirmelerinin en az yüzde 90’ı konuya vakıf olmadan, hissi değerlendirmeler diye görüyorum. Ama şunu da teslim edelim konuyu incelemiş, iddianameyi okumuş, duruşmaları takip etmiş, tarafların cevaplarını bilen ve hukuki mütealalara göre bir eleştiri yapan kesimde var. Bunları bir tarafa koyuyorum ama genel itibariyle baktığımızda daha çok hissi yapılan değerlendirmeler. Şimdi davada işlem gören evrakın 200 binin üzerinde olduğuna bilgiler var. Şimdi kim, kimler, okudu, inceledi de takip etti de sonuç olarak bu hükümlere varıyor. Dolayısıyla bu tür değerlendirme yapmak için en azından benim için zemin müsait değil. Başlangıçta da ifade ettim, süreç devam ediyor. Yarın süreç biter, bizler değerlendiririz, hukukçular, tarihçiler değerlendirir.”

“YARGITAY BAŞSAVCILIĞI VE İLGİLİ DAİRENİN ÖZEL İHTİMAM GÖSTERECEĞİNE İNANIYORUM”

Yargıtay sürecinin uzun sürmemesi için kendilerinin bir önlem alıp almadığına da Ergin, “Normal şartlarda davanın kapsamına baktığınızda, geniş bir muhtevası var. Dosya klasörleri, ekler epeyce geniş, tutuklu sayısı da fazla olduğu için Yargıtay’ın hem başsavcılığının hem de ilgili dairelerinin özel ihtimam göstereceğini düşünüyorum. Bu noktada görev Yargıtay Başsavcılığının ve ilgili dairelerindir. Bizim onları yönlendirme gibi bir yaklaşımımızın olması söz konusu olmaz. Ancak Yargıtay’ın bugüne kadar ki uygulamalarına baktığımızda tutuklu dosyalara öncelik veren uygulamaları var, mevzuattan gelen bir uygulama.” diye cevap verdi.

"BU YÜRÜYÜŞ ÇOK KOLAY BİR YÜRÜYÜŞ DEĞİL"

Türkiye’nin çok önemli bir değişim ve dönüşümden geçtiğini vurgulayan Ergin, şöyle devam etti: “Bu değişim ve dönüşüm süreci Türkiye açısından hayati derecede önemli. Darbe ve muhtıralarla yoğrulmuş ve yorulmuş Türkiye’nin artık bunlardan kurtulması, bugün itibariyle 2012 yılında bunların tartışılıyor olması Türkiye içinde bir zuldür, 74 milyon ülke insanı içinde bir zuldür. Bütün bu davanın içinde konuşulan, tartışılan şeyler ütopik değil, uydurma hikayeler değil, yaşadığımız hayatın bir parçası. Çok partili siyasetten 60 darbesinden 2007 muhtırasına kadar, bu ülke bunlardan yorulmuş, bitkin düşmüş. Sevindirici olan ise Türkiye değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Çok anlamlı altını çiziyorum, Türkiye’nin gelecek nesilleri ve kuşakları için, demokrasimizin güçlendirilmesi, kendi ayakları üzerinde sürdürülebilir, kesintiye uğramadan devam edebilmesi ve belli bir standardın üstüne çıkabilmesi mücadelesi yürüyüşü. Bu yürüyüş çok kolay bir yürüyüş değil, tarihimize baktığımızda çok zorluklarla karşılaşıyoruz. Sadece AK Parti dönemine bakın, partinin kuruluşundan başlayan badireler, aralarda yaşanılan süreçler, genel başkanın başkanlıktan indirilmesi, adaylığının iptal edilmesi daha sonra 2003’teki bombalamalar, HSCB, İngiliz Büyükelçiliği, Sinagog bombalamaları ardından siyasi cinayetler, Zirve yayınevindeki katliamlar, Dink cinayeti, Danıştay baskınları, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması, tüm bunlar alt alta konulduğunda yaşadığımız sıkıntılara bakınız. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan krize bakıldığı zaman Türkiye geçmişten bugüne çok sayıda badireler atlattı. Ama artık Türkiye huzurun, istikrarın, demokrasinin yeşerdiği ve geliştiği bir düzleme doğru yol alıyor. Bizim teslim aldığımızdan daha güçlü demokrasi teslim etmenin çabası ve gayreti içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.”