Cumhurbaşkanı Gül Açıklaması

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Güvenlik güçlerimizin bugüne kadar canları pahasına ortaya koyduğu mücadele, bize terör sorununu demokrasiyi genişleterek ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirerek çözme imkanını verecektir'' dedi.

Gül, Harp Akademileri Komutanlığı'nda verdiği konferansta, 2003 yılında Tahran'da yapılan İKÖ Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda hukukun üstünlüğü, hesap verilebilirlik ve cinsiyet eşitliği gibi demokrasinin temel ilkelerini geçerli kılacak şekilde İslam ülkelerine kendi evlerini düzene koymaları çağrısında bulunduğunu hatırlattı.

Bu itibarla, Orta Doğu'da yaşanan gelişmelerden herkes için alınacak dersler bulunduğunu belirten Gül, ''Bu tabii ki bizim ülkemiz için de geçerlidir. O gün, 2003 yılında yaptığım konuşmada herkese şunu söylemiştim; 'Bu bir şekilde gitmez bugünkü dünyada. Ya içeriden bir gün gelir herkes ayaklanır veyahut hiç istemeseniz de dış müdahaleler kaçınılmaz hale gelir. Çünkü, bugünkü dünya böyle bir dünya, onun için herkes inisiyatifi kendi alsın, kendi evinin içini düzene koysun, bu evlerin büyük bir kısmı kokuyor' demiştim. Ondan Sonra da her buluşmamda, bugün bu büyük olayların olduğu ülkelerin eski liderlerine de şimdikilere de aynı şeyi söylemekteyim'' dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, temel hak ve özgürlükleri genişletmek, hesap verebilir yönetimlere sahip olmak ve hukukun üstünlüğünü tesis etmenin devletleri zayıflatmadığının tarihi tecrübeyle sabit olduğunu belirterek, kısaca demokrasi olarak ifade edilen bu değerler manzumesinin, bir ülkenin istikrarının, refah ve güvenliğinin en temel teminatı, ayrıca, bölgesel ve uluslararası barışın da güvencesi olduğunu vurguladı.

''Bu gerçeği en veciz şekilde aziz Atatürk ifade etmiştir; 'Yurtta sulh, cihanda sulh'. Uzun yıllar biraz slogan havasıyla serdettiğimiz bu söz, aslında hem güvenlik politikamıza, hem de dış politikamıza rehberlik eden bir ifadedir'' diyen Gül, yurtta sulhu sağlamanın en etkili yolunun, Türkiye'yi her açıdan birinci sınıf bir demokrasi haline dönüştürmekten geçtiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Demokrasiyi tüm kurum, teamül ve evrensel kriterleriyle benimsediğimiz vakit ülkemizde gerçek barış ve huzuru yakalayabiliriz. Bu bağlamda, gelişmiş bir demokrasinin sadece seçimler Sonrasında çoğunluğun iradesinin icraata yansıması olmadığını belirtmek isterim. Gelişmiş bir demokrasi, anayasal düzen içinde tüm kurum ve kuruluşlar bakımından fren ve denge sistemlerinin hakim olduğu bir rejimdir. Hukukun üstünlüğü ilkesi zemininde temel hak ve özgürlüklerin herkes için kıskançlıkla korunduğu, adaletin gecikmeden tecelli ettiği bir düzendir. Bu bağlamda, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü ile farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmaya özellikle dikkati çekmek istiyorum. Türkiye birçok imparatorluğun miras, tecrübe ve reflekslerine sahip bir ülkedir. Bu nedenle, büyük fakat alçak gönüllü bir öz güven içinde olmak için haklı sebeplerimiz vardır. Aslında, 1808 tarihli Sened-i İttifak'la başlayan 200 yılı aşan bir anayasa ve demokratikleşme tecrübemiz vardır. Demokrasi kültürümüz, devrimci bir anlayıştan çok evrimci bir anlayışla gelişmiştir.''

-''Demokrasiyi sanki Son 50 yıldır gündemimizde zannediyoruz''-

Abdullah Gül, konuşmasında bir konuyu da hatırlatmak istediğini ifade ederek, şöyle devam etti:

''Demokrasiyi sanki Son 50 yıldır ülkemizin gündeminde zannediyoruz. Öyle değil, biz vaktiyle Osmanlı döneminde, Yemen'de sandık kurup, seçim yaptırıp, Meclis-i Mebusan'a imparatorluğun dört bir yanından insanlar getirmiş bir milletiz. Dolayısıyla bizde bunlar yeni değil. Ta 1808 diyorum. Kurumlarımızın hepsi çok eski. Danıştay, bugün yeni binasının açılışını yaptık, 1800'lü yıllardan geliyor. Dolayısıyla biz gerçekten büyük miraslar devralmış bir devletiz. Bunun büyük bir öz güven ve ağırbaşlılığı içinde hareket etmeliyiz ve bu refleksi hep içimizde tutmamız gerekiyor. Bu miras, ülkemizin demokratik meselelerini büyük bir olgunluk ve öz güven içinde ele alma imkanı tanımaktadır. Bizim gibi çok kültürlü imparatorlukların tecrübelerini miras edinmiş ülkeler, her şeyden önce hoşgörü, vizyon ve basiret sahibi olan ülkelerdir. Politikalarını sadece cari konjonktüre göre değil, 20 yıl, 50 yıl Sonrasına göre hesaplar ve uygularlar.

Millet olarak, milli birlik ve bütünlüğümüz konusunda hiçbir tereddütümüz olmamalıdır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin temel nitelikleri konusunda tam bir mutabakat içinde olduğumuzdan hiç şüphem yoktur. Dolayısıyla, sun'i ve abartılı korkulara kapılmadan, sorunların üzerine cesaretle gitmeli ve çözümlerini ertelememeliyiz. Milletimizin bekasını ilgilendiren her sorunu, çağdaş dünyanın gerçeklerine uygun olarak, demokrasi ve ortak değerlerimiz temelinde çözmek basiretini göstermeliyiz.''

-''1970'li ve 1990'lı yılları heba ettik''-

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu tür korkular, kısır siyasi kavgalar ve basiretsiz politikalar nedeniyle 1970'li ve 1990'lı yılların heba edildiğini belirterek, şöyle konuştu:

''Bu yıllar ülkemizin irtifa kaybettiği, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafenin her bakımdan açıldığı bir dönemdir. Ülkemizle aynı dönemde kalkınma yarışına başlayan bazı ülkelerin kendi mukayeseli avantajlarını geliştirdikleri, kendi markalarını yarattıkları, ekonomilerini güçlendirdikleri dönemlerdir. Son 10 yılda Türkiye'nin yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrarın devamı, işte bu kayıp on yılların telafisi için de büyük önem taşımaktadır. Bizim için mesele, sadece istikrar ve büyüme değil, aynı zamanda bir yakalama ve öne geçme mücadelesi olmalıdır. Bu hedef doğrultusunda milletçe, siyasi, ekonomik, askeri, teknolojik, bilimsel ve kültürel alanda topyekun bir yakalama ve öne geçme mücadelesini kararlılıkla sürdürmek mecburiyetindeyiz. Bu hedef ve mücadeleyi, bir beka meselesi olarak görmek durumundayız. Halihazırdaki küresel, ekonomik ve stratejik konjonktür ülkemize böyle bir fırsatı tanımaktadır. Şöyle bir çevrenize baktığınızda, gerek güney çevremize bakın, bizden daha az gelişmiş, gerekse bizden çok daha gelişmiş kuzey ve batı çevremize bakın, herkes birçok mesele ile meşgulken, bizim geçmişteki kayıplarımızı tamamlamamız ve gerçekten ileriye büyük atılımlar yapmamız gereken dönemi çok iyi değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunları iyi değerlendiremezsek ileride nesiller bizi affetmeyecektir. O bakımdan içinde bulunduğumuz dönemin kıymetini hepimizin iyi bilmesi gerekir.''

-''Güvenlik ve demokrasi arasındaki bağ''-

Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Güvenlik ve demokrasi arasındaki bağ, hepimizin hassasiyetle üzerinde durması gereken bir başka husustur. Günümüzde, demokrasi olmadan güvenlik, güvenlik olmadan da gerçek bir demokrasiden bahsedilemez. Dolayısıyla, demokrasi, terörle mücadele etmenin hem en etkili yolu, hem de kıskançlıkla korumamız gereken en değerli erdemimizdir. Terörle mücadelede, taleplerini şiddete başvurmadan, demokratik sistem içinde dile getiren vatandaşlarımızı, teröre destek veren, teröre bulaşan kesimlerden ayırmanız çok önemlidir. Bununla birlikte, TBMM'nin açılışında yaptığım konuşmada da söylediğim gibi, 'terörle mücadelede suçlu ile suçsuzu ayırmak, devletimizin şefkat ve hukuk çerçevesinde, özellikle suçsuzlara zarar vermeden mücadele etme özenini, bazıları zafiyet olarak görüyorlar ve böyle tarihi yanlışın ve yanılgının içine düşüyorlar'. Bunu TBMM'de açık şekilde söyledim. 'Zannetmeyin ki gücümüz yok, ama biz bir devlet gibi hareket ediyoruz, hak hukuk çerçevesinde özen gösteriyoruz, bu gösterilen özen bir zafiyetin değil, tam tersine büyüklüğün işaretidir. Ama bu büyüklüğü anlayamazsanız, o zaman karşılığındaki her türlü maliyete de katlanırsınız' demiştim. Terör örgütü ve destekçileri bu yanılgıdan dönmedikleri müddetçe, terörle mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir. Netice olarak, güvenlik güçlerimizin bugüne kadar canları pahasına ortaya koyduğu mücadele, bize terör sorununu demokrasiyi genişleterek ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirerek çözme imkanını verecektir.''