'Mehter Marşı, Batı Müziğine İlham Verdi'

Brüksel Yunus Emre Türk Kültür Merkezi, Brüksel Kraliyet Konservatuvarı işbirliğiyle konservatuvar binasında “Ritmin renkleri: Yeniçeri Osmanlı Müziği ve Klasik Batı Müziği” başlıklı bir konferans düzenledi.

'Mehter Marşı, Batı Müziğine İlham Verdi'
Dr. Emre Aracı’nın konuşmacı olarak katıldığı konferansta, tarihi süreç içinde hâkim siyasi gücün farklı kültürler arasındaki etkileşimi nasıl şekillendirdiği ve özellikle 16. ve 19. yüzyıllar arasında Osmanlı ve Batı dünyası arasındaki karşılıklı etkileşimin müziğe izdüşümleri mercek altına alındı. Konferansta, 16. yüzyılda altın çağını yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nun, gerek müziği gerek kıyafetleri ile Batı’da hayranlık uyandırdığı, bu döneme ilişkin arşivlerde bulunan belgelerde de Osmanlı kıyafetlerine benzer kıyafetlerle poz veren aristokrat ailelerin portrelerine sıkça rastlanıldığı belirtildi.

Konferansta "Mehter müziği" olarak bilinen Osmanlı Askeri Müziği’nin kökenleri ve özelliklerinin yanı sıra bu müziğin, Avrupa’nın önde gelen Haydn, Mozart ve Beethoven gibi bestekârların müziğine etkisine de değinildi. Yüksek sesli, güçlü, tekrarlara dayanan ve ritim düzeyi yüksek olan müziğin, askerler üzerinde oluşturduğu etki ve bu müzikte kullanılan büyük davul, zil ve çevgen gibi müzik aletlerinin Batı dünyasında kullanılmaya başlandığı vurgulandı.

Bu dönemde ünlü İtalyan asıllı besteci Jean Baptiste Lully’nün bestelediği "Marché pour la cérémonie des Turcs", Mozart’ın "Rondo à ala Turca" ve Beethoven’ın 9. Senfonisi'nde "Turkish variations" başlığı altında bir bölüme yer vermesinin, müzikler arasındaki etkileşimin bu dönemin en çarpıcı örnekleri olduğu ifade edildi. Yehudi Menuni’nin orkestra şefi olarak Londra’da verdiği konserde, Beethoven’ın sözü geçen senfonisini çalarken Türk kökenli çevgen müzik aletinin kullanılmasının da bu etkileşimin ne denli etkin olduğunun altı çizildi.

İSTANBUL'DAKİ İTALYAN MÜZİSYENLERİN ETKİSİ
19. yüzyılda Osmanlı’nın değişik nedenlerden ötürü gerileme dönemine girmesiyle birlikte, müzik alanındaki etkinin Batı’dan Doğu’ya doğru yön değiştirmeye başladığını ifade eden Dr. Aracı, “Avrupa’daki Napolyon savaşlarından kaçmak isteyen İtalyan asıllı bestekârların imparatorluğun başkentine sığınmaları ve kendilerine sağlanan konfor dolayısıyla uzun süre Osmanlı topraklarında yaşamaları bu süreçte etkin rol oynamıştır.” dedi.

Aracı, özellikle Türk tarihinde "Donizetti Paşa" olarak bilinen İtalyan bestekâr Giuseppe Donizetti’nin Osmanlı sarayında askeri bandonun başına getirilmesiyle birlikte, Klasik Batı Müziği’nin sarayda egemen olmaya başladığını dile getirdi.

SULTAN ABDÜLAZİZ’İN ESERİ İNGİLTERE SENFONİ ORKESTRASI TARAFINDAN ÇALINDI
Dr. Aracı, örneklerini şöyle sıraladı: “1850’li yıllarda Rossini’nin Sultan Abdülmecit için yazdığı ‘Marche of Sultan’ adlı eseri Donizetti vasıtasıyla Sultana göndermesi F. Liszt’in 1847 yılında 5 hafta boyunca İstanbul ziyareti ve bu ziyaretin bir anısı olması dileğiyle Sultan Abdülmecit için Mecidiye Marşını kaleme alması, yine aynı dönemde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nın bir parçası olarak inşa edilen İtalyan Opera Binası’nın (Naum Tiyatrosu) açılması Batı kültürünün, Osmanlı üzerindeki etkilerini gösteren örneklerdir. Bu dönemdeki Osmanlı Sultanları’nın da Klasik Batı Müziği tarzında besteler yapması dikkat çekicidir.

Bunlardan Sultan Abdülaziz tarafından bestelenmiş “Invitation à la Valse”in Sultan’ın İngiltere ziyareti sırasında İngiltere Senfoni Orkestrası tarafından çalınması ve aynı dönemde Sultan’ın ünlü bestekâr R. Wagner’ı parasal olarak desteklemesi, bu nedenle de konser prömiyerine davet edilmesi arşiv belgelerinde yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun en üretken sultanlarından 5. Murat’ın Klasik Batı Müziği türünde eserlerinin birçoğu günümüze kadar ulaşmıştır” Müzik tarihi, beste ve müzik teorisi öğrencilerinin katılımıyla gerçekleşen konferansın, konu ile ilgili arşiv belgelerinin gösterimi ve kültürlerarası etkileşime örnek olarak gösterilebilecek ünlü bestekârların eserlerinin katılımcılara dinletilmesi ile görsel ve işitsel olarak zenginleştirilmesi, hem konservatuvar öğrencilerinin hem de konferansa katılan öğretim üyelerinin büyük beğenisini topladı.

Etkinlik, bu projenin ileriki dönemlerde konservatuvar ve Brüksel Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin işbirliğiyle hazırlanması muhtemel daha büyük projelere zemin hazırlaması temennileriyle sonra erdi. Türk ve Batı Müziğinin tarihsel dönemlerdeki etkileşimi hakkında çok fazla bilgi sahibi olunmadığı düşüncesinden yola çıkarak bu programı konservatuvarla birlikte ortaklaşa hazırladıklarını belirten Kültür Merkezi yetkilileri, katılımcıların bu söyleşide hem teorik hem de pratik açıdan farklı kültürlerin müzik alanında birbirlerini nasıl etkilediklerine yakından şahit olduklarını ifade ettiler.

Söyleşiyi konservatuvarda görevli akademisyenlerin yanı sıra çok sayıda konservatuvar öğrencisi takip etti .