'Devleti Yönetenler, Güvenliğine Para ve Zaman Harcamayı Sevmiyor'

Adli Tıp'ın, Turgut Özal'ın naaşı üzerinde yapılan incelemede dışarıdan verildiği kesin olan dört zehirli madde tespit etmesi, Başbakanlık Merkez Bina'da kuru sıkı tabanca ile ateş edilmesi ve Başbakan'ın korumalarını değiştirmesi, devleti yönetenlerin korunma şeklini gündeme getirdi.

Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit'in koruma amiri Recai Birgün, devleti yönetenlerin, güvenliğine para ve zaman harcamayı çok sevmediğini söyledi.

Koruma görevi yerine getirilirken her zaman sıkıntı yaşandığını ifade eden Birgün, korunan kişinin, güvenliği çok fazla ciddiye almadığına dikkat çekti. Birgün, "Bana kim ne yapacak, burda birşey olmaz, benim halkla birlikte olmam, halkın içine girmem’ gibi bir takım popülist yaklaşımlarla korumacının yaptığı görevi hep zaafa uğratırlar." dedi.

Birgün, Başbakanlığın da kesinlikle yaya trafiğine kapatılması gerektiğini vurguladı. Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuşan Birgün, Türkiye'de önce güvenlik bilincini ve anlayışını konuşmak gerektiğini ifade etti.

Birgün, "Millet olarak nedense güvenliğe para ve zaman harcamayı çok sevmeyen bir milletiz. Bizde güvenliğe çok para harcamama, ciddiye almama eğilimi vardır. Bu bilinç vatandaşta olduğu gibi devletin kamu kurumlarında da var. Güvenlik görevi yapan kişilerde ve korunan kişilerde de var. Bu sebeple koruma görevini yerine getirirken her zaman sıkıntı yaşarlar. Korunan kişi güvenliği çok fazla ciddiye almaz." diye konuştu.

Başbakan'ı koruyan ekip sayısının o anki tarihe göre değiştiğini dile getiren Birgün, genel itibariyle Başbakan'ı üç ekibin koruduğunu ifade etti.

"Bir ekip korurken, diğer bir ekip istirahat eder, diğer bir ekip de eğitim yapar." diyen Birgün, "Çünkü sürekli göreve hazır olması gerekir. Hem kondisyon, hem silah eğitimi yapar, hem de korumada olması gereken bazı özellikleri kaybetmemek için kendimize has bazı eğitim sistemlerimiz vardır, onları yapar." şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE'DE KİŞİYE GÖRE KORUMA ŞEKLİ VAR" Dünyada uygulanan standarda göre; bir devlet başkanı göreve geldiğinde kendisine önce güvenlik brifingi verildiğini ifade eden Birgün, şöyle devam etti: "Kendisinin nasıl korunacağı ve bu sırada uyulması gereken kurallar, korumacının verdiği talimatlara uyma zorunluluğu gibi konular kendisine anlatılır. Hatta bir de yazılı belge alınır, bu, korumacının taleplerine uyacağına dair. Türkiye'de tam tersidir. Koruduğunuz kişiye göre koruma şekilleri, taktikleri, sistemleri hep değişir. Türkiye'de bir sayın rahmetli Ecevit'i koruma şekli farklıdır, Türkiye'de ne yazık ki sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı, Başbakan'ı koruma şekli maalesef farklıdır. Çünkü ikisi aynı görevleri yapmışlardır ama kişiye göre koruma uygulama şekli vardır. Standart yoktur, kağıt üzerinde vardır ama uygulamada maalesef bu yoktur. Çünkü korunan kişinin talepleri farklıdır. Aynı şekilde korunan kişinin risk oranı da farklıdır, zaman farklıdır. Sayın Ecevit'in başbakan olduğu dönemdeki Türkiye'de terör olayı, bir başbakana suikast yapılma ihtimali, yüzde oranı farklıdır, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın olduğu dönemde farklıdır. Ona göre de değişir. Aslında olması gereken şey, bir başbakanın içtiği sudan, oturduğu koltuğa kadar, bulunduğu mekana kadar hem fiziki güvenliği hem bilgi güvenliğinin korunması gerekir. Sadece yediği, içtiğine, fiziki güvenliğine değil, onun sahip olduğu bilgilerin veya bir toplantıda yaptığı konuşmanın başkaları tarafından çalınması da aslında bir güvenlik sorunudur. Bu konuda da korumacılar bir tedbir almak zorundadırlar." "SPONTANE GELİŞMELERDE BÜTÜN GÜVENLİK SİSTEMLERİ ÇÖKER" Birgün; devlet büyüklerinin yedikleri yemekler konusunda ise Başbakanlık'ta yendiği zaman personelin gözetiminde olunduğunu kaydetti.

Recai Birgün, "Bir toplantıya gittiğimizde eğer orda yemek yiyecekse korumacı arkadaşlardan özel bir ekip mutfakta görev alır; yemeğin gelişinden hazırlanışına, masaya sunuluşuna kadar takip eder. Ancak bazen spontane gelişmeler olur. Mesela rahmetli Ecevit, bir yerden bir yere giderken 'şurda bir yemek yiyelim' der. Orda artık bütün güvenlik sistemleri çökmüştür. Siz de başbakana 'hayır burda yiyemezsiniz' deme şansınız yoktur Türkiye gibi bir ülkede. Orda yine elimizden geldiği kadar tedbirimizi alırız. Spontane gelişen olayda zaten bir suikast, bir zehirleme ihtimali de çok düşüktür. Rastgele girdiğiniz bir lokantada, restoranda orda hemen birisinin yemeğe zehir katması çok da beklenen bir durum değildir. Ama bununla ilgili özel bir ekibimiz vardır. Ekip, sayın Başbakan'ın gittiği veya gidebileceği yerlerde gıdaların hazırlanmasından sunumuna kadar takip eder, etmeye çalışır. Ama bu dört dörtlük mü yapılır; Türkiye şartlarında maalesef olabildiğince iyi yapılmaya çalışılan bir görev." dedi.

"MAKAM OLARAK BİR BAŞBAKANA SUİKAST YAPILMASININ ZARARI MİLYAR DOLARLA ÖLÇÜLMEZ" Ayrıca, Başbakan Erdoğan'ın arabanın içinde kilitli kalmasının kesinlikle güvenlik zaafiyeti olduğunu vurgulayan Birgün, şunları söyledi: "Korumada çok standart kurallar vardır. Bu kurallar, her hal ve şartta uygulanmak zorundadır. Bunlardan biri de başbakan arabada hiçbir şekilde yalnız bırakılmaz. Makam şoförü arabayı hiçbir zaman terk etmez; Başbakan arabada olsun veya olmasın. Bir programa gitmiştir, araba park halindedir, ne olursa olsun makam aracı şoförü, aracı terketmez. Ancak bu olayda hem şoför, hem koruma arabayı terketti. Kapılar da aracın özelliğinden dolayı kilitlenip kaldı. Çok nahoş görüntüler yayımlandı medyada maalesef. Bu, bir güvenlik zaafiyetidir." Kendi dönemlerindeki yazar kasa atılması olayının da kesinlikle bir zaafiyet olduğunun altını çizen Birgün, "Ben o dönemde de söyledim, korumacı istediği kadar tedbirli ve dikkatli olsun, o bilinç olmadığı sürece millette, vatandaşta, kamu kurumları ve idarecilerimizde; o zaafiyet her zaman ortaya çıkar. Kasa olayından sonra o sokağı araç ve yaya trafiğine kapattık. Ama medya çok yüklendi, anlamsız yayınlar yaptılar. Dünyanın hiçbir yerinde Başbakanlığın ortasından geçen sistem yoktur, herkesin elini kolunu sallayarak geçtiği. Bu iktidar, tekrar açtı. Halka açmak başka birşey, böyle bir güvenlik zaafiyeti oluşturmak başka birşey. Bunun önlenebilmesinin tek yolu yaya trafiğine de kesinlikle kapatılmasıdır. Çünkü oradan geçen herkesi çevirip kontrol edemezsiniz. Bu hakkınız zaten yok. Bunu yaşadık biz. Bunun, halka açılması veya kapatılmasıyla ilgisi yoktur, güvenlikle alakalıdır. Allah korusun, kişi olarak demiyorum ama makam olarak bir Başbakana, bir bakana herhangi bir suikast yapılır ve bunun sonucu da elde edilirse neticeye ulaşılırsa bunun Türkiye'ye zararı milyar dolarlarla ölçülmez. Böyle basit kavramların arkasına saklanarak 'halka açıldı, halka kapandı' demeden oranın kesinlikle yaya trafiğine kapatılması lazım." diye konuştu.

"İKTİDAR EL DEĞİŞTİRİNCE KORUMALARIN DA DEĞİŞTİRİLMESİ YANLIŞ" Birgün, Başbakan'ın korumalarını değiştirmesiyle ilgili olarak da şunları ifade etti: "İlk göreve başladığımda sadece iki personel getirdim. O da benim şoförlerimdi ve onlarla birlikte ayrıldım. Hiçbir personeli değiştirmedim. Sadece personel içerisinde yetersiz gördüklerimi başka birimlere aktardım. Uygun bulduklarımı korumaya aldım. Yakın koruma grubuna aldım. Güvenliğe bakış açısı mantığından kaynaklanıyor, 'bunu herkes yapar.' Güvenlik işini özellikle herkes yapamaz. Esas olan becerisi, çok ani ve seri karar verebilmesi, verdiği kararın doğru olması; bunların hepsi çok önemlidir. İktidar el değiştirdikten sonra sanki bizim korumacı arkadaşlar da siyasi bir görüşe sahipmiş gibi bütün kadroyu değiştirdiler. Neticede balyoz dediğimiz ve daha yazılmayan olaylar meydana geldi. Bunlar tamamen tecrübesizlikten kaynaklanan şeylerdir. Doğru değildir. Türkiye'de makam değişince korumalar da değişiyor. Böyle bir adet var, tamamen yanlış şeydir. Koruma ayrı bir görevdir, siyasi görüş ayrı bir görevdir. Türkiye'de böyle yanlışlar, büyük bir zaafiyet yaratır. Belki yakın koruma değişebilir makamla birlikte arabaya binen dediğimiz ama ekibin değişmesi mutlaka bir olay meydana geldiğinde ancak bu anlaşılabilir. Bir zaafiyet meydana getirebilir." Başbakan'ın kendi dönemlerine göre daha iyi korunduğunu dile getiren Birgün, teknik bir takım cihazlar almaya kalktıklarında 'çok pahalı, gerek var mı?' denerek, hep para ileri sürüldüğünü ifade etti.

Ama şimdi Başbakan'ın koruma araçları, kullandığı teknik tesisatlar, teknolojinin hepsi üst seviyede olduğuna dikkat çeken Birgün, "Personel de dış görünüş olarak fena değil gibi geliyor. Biraz içine bakmak lazım ama bizim dönemimize göre açıkçası teknolojik bakımdan, teknik bakımdan, araç bakımından çok daha iyi korunuyor görüntüsü veriyor. Ama bu, ancak bir olay meydana geldiğinde belli olur. Yaşadığımız bir iki olayda bir takım aksaklıklar olduğunu gösteriyor. Yine de standartları yakalamış gibi görünüyor açıkçası." ifadelerini kullandı. "ECEVİT'E SUİKAST İHBARI GELİNCE İKİZ EKİP ÇIKARDIK" Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit'in koruma amiri Recai Birgün, başından geçen bir olayı da şöyle anlattı: "Bir ihbar geldi, suikast yapılacağı duyumu vardı. Fakat resmi bir bilgi olmadığı için çok fazla kişiye duyurup da ona göre tedbir alamıyorduk. Onun tedbirini ben aynı gün ikiz ekip çıkararak almıştım. Şimdi basının pek şansı yok ama o dönem basın, 24 saat bizim peşimizdeydi. Birbirleriyle haberleşirken de farkına varmadan bizim güzergahımızı yayarlardı bütün Ankara'ya. Buna çözüm olarak ikiz ekip çıkardık. Ankara gibi küçük bir yerde, Ecevit gibi de çok gezmeyen birisi olarak biz o gün ikiz ekiple sayın Ecevit'i, Başbakanı Ankara'da kaybettik. Hiçbir basın mensupu hangisinde olduğunu anlayamadı. Basın o gün, Ankara'da kayboldu diye yazmıştı. Bence güzel bir operasyondu. Bir başarıydı ancak medya hep yanlış anladı. "