1. Uluslarası Sinema Kongresi`nde Yılmaz Güney Oturumu

1.

1. Uluslarası Sinema Kongresi`nde Yılmaz Güney Oturumu
Altın Koza Uluslararası Sinema Kongresinin son gününde Yılmaz Güney oturumu gerçekleştirildi. Prof. Dr. Mutlu Parkan`ın yönettiği oturumda, Parkan, Yılmaz Güney`in Türk sinemasının önünü açtığını belirterek,``Türk Sineması Yılmaz Güney ile yükselişe geçmiş, Ömer Kavur ile yükselişini sürdürmüştür`` dedi. Yılmaz Güney`e asistanlık yapan Ahmet Soner de Yılmaz Güney`in 1957 yılında Adana`yı terk ederek Komünist Partisini bulmaya gittiğini ifade ederek, aradığın bulamayınca Vedat Türkali ile tanıştığını, Türkali`nin de Yılmaz Güney`i sinemacılar ile buluşturduğunu söyledi. Çeşitli filmlerde asistanlık yapan Güney`in daha sonra oyunculuğa başladığını kaydeden Soner, Yılmaz Güney`in Acı, Ağıt gibi filmlerini senaryosuz çektiğini anlattı. Soner, ``Beynini bir yarısıyla örgüt işleri ile uğraşırken, beynini öbüryarısıyla senaryosuz filmler çeken Yılmaz Güney`in yaşadığı stresi, gerginliği düşünürken bu işlerin altından her babayiğidin kalkabileceğini sanmıyorum. O çalkantılı ve acı günleri bırakalım eli yüzü düzgün filmler çekmeyi bir yana, tek kare fotoğraf bile çekilemezdi. Bir sinema dehasıydı o`` dedi. Yunanlı Profesör Irini Stathı de, Yılmaz Güney`i düş kurarak dünyayı değiştirmeyi düşleyen insanlardan biri olarak gördüğünü söyledi. Stathı, 1970`li yıllarda Yunanistan`da Albaylar Cuntasının devrilmesinden sonra demokrasiye geçilirken Yunan halkının Yılmaz Güney filmleri ile tanıştığını, onun devrimci ve kavgacı filmlerinin mücadeleci Yunanlı gençlere ilham kaynağı olduğunu kaydederek, ``Yunan halkı, Yılmaz Güney`in filmlerini, özellikle Sürü filmini sanki bir tören gibi izlerlerdi. Güney de Yunan halkıiçin ``Yunanlıları kendi halkım gibi görüyorum` demiştir. Yunan halkı Güney`i kalbinin kökü gibi görmüştür`` dedi. Sinema yazarı Zahit Atam da, Yılmaz Güney`in bir mitos olduğunu, onu mitos yapanın yine kendisi olduğunu belirterek, ``Yılmaz Güney toplumsal bir kahraman haline gelmişse, onu bu hale getiren edebiyatçı olmasıdır`` dedi. Atam, Güney`in sinemasının kendi ülkesinde pek az sanatçıya nasip olacak şekilde denli sevildiğini ve bir sinema olayı olmasının ötesine geçip toplumsal olay haline geldiğini söyledi. Atam sözlerini şöyle sürdürdü: ``Bu nedenle Yılmaz Güney`in yalnızca filmleri değil, romanları, öyküleri, mektupları, filmlerinin müzikleri, siyasi mesajları, kendi siyasi estettik yazıları gibi alanlarda dikkate alındığında bir Üçüncü Dünya halk kahramanı dönüşmüş bir sanatçı tipiyle karşılaşıyoruz. Bu anlamda Güney`in sinemasını bir toplumsal olay olarak inceleyip Türkiye`nin kültürel haritası içerisindeki özgün yerine değinip, onu bütün azgelişmiş ülkeler içindeki genel direnişin enternasyonalist bir önderi olarak kavramakgerekir. Güney bir anlamda halkın bilge ve yılmaz Köroğlu`su olarak halkımızın kalbinde yaşarken, egemen iktidar ve onun sözcüleri tarafından belirli aralıklarla nükseden saldırıların nedeni hala insanlarımızın yüreğinde taşıdığı bu özel konumu nedeniyledir. Aksi olsaydı, mutlu ve mesut bir şekilde tarihin bir aykırı fenomeni olarak geçmişin sayfalarında unutulmaya terk edilirdi.``
Kaynak: İHA