'Türkiye'de adli polisin olmaması çok önemli bir sorun'
Gazeteci Mehmet Barlas, yargıyı eleştirerek, Türkiye eğer hukuk reformu, yargı reformu yapacaksa mutlaka adli polis'in siyasi polisten ayrılması gerektiğini savundu. Prof. Emre Kongar da, iktidarın yargı olaylarına ilişkin 'ben burada müdahil değilim' demesinin hiç inandırıcı olmadığını söyledi.
NTV ekranlarında yayınlanan Gazeteci Mehmet Barlas ve Prof. Emre Kongar, Yorum Farkı programın önceki akşam ki bölümünde ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazetecilerin durumunu, Türkiye'de basın özgürlüğünü ve Libya'da Kaddafi yanlarının karşı saldırılarına devam etmesini tartıştı.
"SİLAHLI MÜDAHALE LİBYA'YI MAHVEDER"
Başbakan'ın NATO'yla ilgili bir çıkışı olduğunu anımsatan Kongar, Başbakan "NATO'nun orada ne işi var" dedi. Ben o çıkışın doğru olduğunu düşünüyorum yani çünkü silahlı bir müdahale mahveder orayı. Daha iyiye götürmez daha kötüye götürür" değerlendirmesinde bulundu.
"LİBYA BİR TRAJEDİ"
Bu arada enteresan şeyler var olduğunu ifade eden Barlas, " Mesela işte bazı kentlerde Bingazi'de olduğu gibi mualif grupların örgütlendikleri sözler çıkardıkları görülüyor. Mesela Ahmet Cebrail diye bir sözcü var. Ahmet Cebrail Kaddafi konusunda mualif grupların görüşlerini açıkladı. Kaddafi gitmeden Libya'da sorun bitmez dedi.
Libya bir trajedi olarak niteliyen Barlas, Libya'da Türk işçisinin kalmadığını ve Türkiye'nin Türk işçilerini naklederken pek çok yabancıyı da bu arada Libya'dan taşıdığını söyledi.
"CUMHURBAŞKANI'NIN AÇIKLAMASI ÇOK YERİNDE OLDU"
Barlas, gözaltına alınan gazetecilerin tutuklanmasının arkasından başlayan tartışmalara Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün çok yerinde bir açıklamayla müdahil olduğunu ifade ederek, "Fikret Bila'ya verdiği demeçte, yargı bu tür olaylar kamuoyu hassasiyetini basın özgülüğünü gözetmelidir dedi ve bir nevi tepki mesajı vardı. Dün de ergenekon savcısı Zekeriya Öz bir açıklama yaparak adeta Cumhurbaşkanının karşısındaki bir görüşü dile getirdi. 'Bunlar gazetecilikten ötürü değil. Şimdi açıklanması mümkün olmayan delillere dayalı olarak tutuklandılar. O bakımdan bu yargıya ilişkin gelişmeleri eleştirirken dikkatli olmalı, hepsini dikkatli izliyoruz' içerikli bir demeç verdi" diye konuştu.
Bunun üzerine söze giren Kongar, "Yani dikkat edin biz izliyoruz yorumları demek istedi" dedi.
Barlas da, "Yani eğer yasaları çiğneyen birşey varsa kendi açılarından suç duyurusunda bulunabiliriz şeklinde bir dolaylı uyarı" ifadesinde bulundu.
"YARGI ELEŞTİRİLİRSE HUKUKUN ÜSTÜN NORMLARINA ULAŞABİLİR"
"Benim tartışmaya açmak istediğim konu, şeriatın kestiği parmak acımaz gibi eski bir söz var" diyen Barlas, "Madem ki yargı ama yargı kararları tartışılmadığ zaman bir ülkede hukukun gelişmesi de mümkün değil. Bugün Taha Akyol çok güzel bunları vurgulamıştı. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iştihattı gerekse bu iştihattı oluşturan kaynakların çok kesin bir ortak görüşü var. Toplumdaki bütün siyasal kurumlar gibi yargı da ancak eleştirildiği takdirde o hukukun üstün normlarına ulaşabilir. İçe kapalı yani yargı ne yaparsa yapsın kimse ağzını açmadan herşeyin kabul edildiği bir ortamda o ülkenin hukukunun yasal düzeninin gelişmesi mümkün değildir" şeklinde konuştu.
Kongar bunun üzerine söze girerek, "Başbakan esip gürlüyor hoşlanmadığı yargı kararları çıktığı zaman canlarını okuyor" dedi.
"GÜNDEMDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VARSA BU KONU TARTIŞILACAK"
"Tamamen öyle" diye Kongar'a katılan Barlas, "Aynı şekilde neticede Ak Parti'nin kapatılmasına ilişkin davayıda eleştirdik. Netice de Anayasa Mahkemesi de en yüksek yargı organıydı. Yani bence sayın savcının 'bizim kararlarımızı sessizce izlemek gerekir' içerikli açıklaması çok doğru değil. Bu konu tartışılacak. Hele gündemde basın özgürlüğü varsa mutlaka tartışılacak" diye konuştu.
Üçüncüsünün de delil denilen şeyin yani davayı esas olan kanıtları mutlaka davacı taraf kadar davalı tarafında bilmesi gerektiğine işaret eden Barlas, "Yani Dosyayı açtığınız zaman açıklanması mümkün olmayan deliller var demek mümkün değildir. O deliller eğer mahkum olacaksa mahkumiyete dayanaktır, eğer beraat ise o delillerin çürütülmesi gerekir. O bakımdan kapalı kapılar arakasında yargı işte şeriatın kestiği parmak acımaz bu çok ciddi bir olay. Yani yargı kararlarıda eleştirilecek. Bu birinci sorun" şeklinde konuştu.
"ADLİ POLİS SİYASİ POLİS'TEN AYRILMALI"
İkinci sorununda çok önemli olduğuna dikkat çeken Barlas şöyle devam etti:
"Türkiye'de adli polisin olmaması. Yani neticede gazeteci arkadaşlarımızın durumunu da gördük siyasi polise talimat veriliyor, arkadaşların evleri aranıyor, emniyet müdürlüğüne götürüyorlar üç gün orada kalıyorlar. Ondan sonra savcının önüne çıkıyorlar. Polise ne olduysa, savcı onu alıyor ondan sonra mahkemeye sevkediyor. Bu arada da bir yanlışlık var. Türkiye eğer hukuk reformu yargı reformu yapacaksa mutlaka adli polis siyasi polisten ayrılmalı. Adliye'nin hizmetindeki polis eğer böyle bir durum varsa doğrudan doğruya bu işi yargıya aktarmalı. Gazeteci arkadaşlarımız neticede polisin elinde kaldılar."
"BU DAVA ÇOKTAN SONUÇLANMIŞ OLMALIYDI"
Bu olayların müthiş tepki topladığını belirten Kongar, "Çünkü dava 2007'de açıldı. 4 yıl oldu. Bu dava çoktan sonuçlanmış olmalıydı. Yani beraat edeceklerin etmiş, hüküm giyenlerin giymiş ve cezalarını çekmekte oluyor olmaları lazım. 4 yıl sonra hala yeni tutuklamalar geliyor ve yeni tutuklamalar bir darbe örgütü veya kalkışma örgütü, gizli örgüt deniyorsa ergenekona ona yönelik hatta liderlik galiba bir tanesi de öyle tutuklamalardan yansıyan. galiba Yalçın Küçük için öyle birşey söylemişler. Bu tabi evrensel hukuk açısından kabul edilebilir birşey değil. Üstelikte gazetecilere yönelik olunca, üstelik kitap yazmış, resmi organların, emniyetin Hrant Dink cinayetindeki sıkıntılarını, ihmallerini veya yanlışlarını dile getirmiş, gündem yaratmış gazeteciler olunca tutuklananlar müthiş bir kamuoyu tepkisi oluştu" diye konuştu.
"İKTİDARIN BEN BURADA MÜDAHİL DEĞİLİM DEMESİ HİÇ İNANDIRICI DEĞİL"
İktidarın derhal geri adım attığını söyleyen Kongar şunları kaydetti:
"Bütün iktidar sözcüleri bizim bunla hiç ilgimiz yok, bu bir yargı sürecidir biz karışmayız dediler. Cumhurbaşkanının yorumu çok daha cesurca bir yorum. İktidarın ben burada hiç müdahil değilim demesi hiç inandırıcı birşey değil. Çünkü bir, Deniz Baykal ben bunun savunucusuyum demişti, o da bende o zaman savcısıyım demişti, ama savcılığa bile soyumuştu. İki sayın Başbakan Danıştay gibi mesela en üst yargı organının kararalarını siz bunu ulemeya sorun sizin işiniz değil filan diyecek derecede eleştiren bir politikacı son yargıtay kararlarında da bunu gördük.
Ayrıca 12 eylül referandumuyla bütün yargıyı yeniden düzenledi Ak Parti iktidarı. HSYK'yı düzenledi. HYSK yeni düzenlemesiyle geldi Silivri'de bu davalara bakan yargıçları aldı görevden, yeni yargıçlar getirdi, tesadüfende hep öyle tahliye kararı gelen yargıçlar. Dolayısıyla ne oluyorsa şu anda yargı mekanizmasında siyasal iktidarın düzenlediği, değiştirdiği başta çok sert eleştirip sonradan halka da gidip referandumla yetki alarak yaptığı işlerin sonunda ortaya çıkıyor, bu bir. İki yargı kararları konusunda gayet sert cesurca çıkışları da vardı. Yani ben bu işlerden haberdar değilim yargıya bırakalım denmesi pek inandırıcı gelmiyor."
BEYAZ GAZETE
"SİLAHLI MÜDAHALE LİBYA'YI MAHVEDER"
Başbakan'ın NATO'yla ilgili bir çıkışı olduğunu anımsatan Kongar, Başbakan "NATO'nun orada ne işi var" dedi. Ben o çıkışın doğru olduğunu düşünüyorum yani çünkü silahlı bir müdahale mahveder orayı. Daha iyiye götürmez daha kötüye götürür" değerlendirmesinde bulundu.
"LİBYA BİR TRAJEDİ"
Bu arada enteresan şeyler var olduğunu ifade eden Barlas, " Mesela işte bazı kentlerde Bingazi'de olduğu gibi mualif grupların örgütlendikleri sözler çıkardıkları görülüyor. Mesela Ahmet Cebrail diye bir sözcü var. Ahmet Cebrail Kaddafi konusunda mualif grupların görüşlerini açıkladı. Kaddafi gitmeden Libya'da sorun bitmez dedi.
Libya bir trajedi olarak niteliyen Barlas, Libya'da Türk işçisinin kalmadığını ve Türkiye'nin Türk işçilerini naklederken pek çok yabancıyı da bu arada Libya'dan taşıdığını söyledi.
"CUMHURBAŞKANI'NIN AÇIKLAMASI ÇOK YERİNDE OLDU"
Barlas, gözaltına alınan gazetecilerin tutuklanmasının arkasından başlayan tartışmalara Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün çok yerinde bir açıklamayla müdahil olduğunu ifade ederek, "Fikret Bila'ya verdiği demeçte, yargı bu tür olaylar kamuoyu hassasiyetini basın özgülüğünü gözetmelidir dedi ve bir nevi tepki mesajı vardı. Dün de ergenekon savcısı Zekeriya Öz bir açıklama yaparak adeta Cumhurbaşkanının karşısındaki bir görüşü dile getirdi. 'Bunlar gazetecilikten ötürü değil. Şimdi açıklanması mümkün olmayan delillere dayalı olarak tutuklandılar. O bakımdan bu yargıya ilişkin gelişmeleri eleştirirken dikkatli olmalı, hepsini dikkatli izliyoruz' içerikli bir demeç verdi" diye konuştu.
Bunun üzerine söze giren Kongar, "Yani dikkat edin biz izliyoruz yorumları demek istedi" dedi.
Barlas da, "Yani eğer yasaları çiğneyen birşey varsa kendi açılarından suç duyurusunda bulunabiliriz şeklinde bir dolaylı uyarı" ifadesinde bulundu.
"YARGI ELEŞTİRİLİRSE HUKUKUN ÜSTÜN NORMLARINA ULAŞABİLİR"
"Benim tartışmaya açmak istediğim konu, şeriatın kestiği parmak acımaz gibi eski bir söz var" diyen Barlas, "Madem ki yargı ama yargı kararları tartışılmadığ zaman bir ülkede hukukun gelişmesi de mümkün değil. Bugün Taha Akyol çok güzel bunları vurgulamıştı. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iştihattı gerekse bu iştihattı oluşturan kaynakların çok kesin bir ortak görüşü var. Toplumdaki bütün siyasal kurumlar gibi yargı da ancak eleştirildiği takdirde o hukukun üstün normlarına ulaşabilir. İçe kapalı yani yargı ne yaparsa yapsın kimse ağzını açmadan herşeyin kabul edildiği bir ortamda o ülkenin hukukunun yasal düzeninin gelişmesi mümkün değildir" şeklinde konuştu.
Kongar bunun üzerine söze girerek, "Başbakan esip gürlüyor hoşlanmadığı yargı kararları çıktığı zaman canlarını okuyor" dedi.
"GÜNDEMDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VARSA BU KONU TARTIŞILACAK"
"Tamamen öyle" diye Kongar'a katılan Barlas, "Aynı şekilde neticede Ak Parti'nin kapatılmasına ilişkin davayıda eleştirdik. Netice de Anayasa Mahkemesi de en yüksek yargı organıydı. Yani bence sayın savcının 'bizim kararlarımızı sessizce izlemek gerekir' içerikli açıklaması çok doğru değil. Bu konu tartışılacak. Hele gündemde basın özgürlüğü varsa mutlaka tartışılacak" diye konuştu.
Üçüncüsünün de delil denilen şeyin yani davayı esas olan kanıtları mutlaka davacı taraf kadar davalı tarafında bilmesi gerektiğine işaret eden Barlas, "Yani Dosyayı açtığınız zaman açıklanması mümkün olmayan deliller var demek mümkün değildir. O deliller eğer mahkum olacaksa mahkumiyete dayanaktır, eğer beraat ise o delillerin çürütülmesi gerekir. O bakımdan kapalı kapılar arakasında yargı işte şeriatın kestiği parmak acımaz bu çok ciddi bir olay. Yani yargı kararlarıda eleştirilecek. Bu birinci sorun" şeklinde konuştu.
"ADLİ POLİS SİYASİ POLİS'TEN AYRILMALI"
İkinci sorununda çok önemli olduğuna dikkat çeken Barlas şöyle devam etti:
"Türkiye'de adli polisin olmaması. Yani neticede gazeteci arkadaşlarımızın durumunu da gördük siyasi polise talimat veriliyor, arkadaşların evleri aranıyor, emniyet müdürlüğüne götürüyorlar üç gün orada kalıyorlar. Ondan sonra savcının önüne çıkıyorlar. Polise ne olduysa, savcı onu alıyor ondan sonra mahkemeye sevkediyor. Bu arada da bir yanlışlık var. Türkiye eğer hukuk reformu yargı reformu yapacaksa mutlaka adli polis siyasi polisten ayrılmalı. Adliye'nin hizmetindeki polis eğer böyle bir durum varsa doğrudan doğruya bu işi yargıya aktarmalı. Gazeteci arkadaşlarımız neticede polisin elinde kaldılar."
"BU DAVA ÇOKTAN SONUÇLANMIŞ OLMALIYDI"
Bu olayların müthiş tepki topladığını belirten Kongar, "Çünkü dava 2007'de açıldı. 4 yıl oldu. Bu dava çoktan sonuçlanmış olmalıydı. Yani beraat edeceklerin etmiş, hüküm giyenlerin giymiş ve cezalarını çekmekte oluyor olmaları lazım. 4 yıl sonra hala yeni tutuklamalar geliyor ve yeni tutuklamalar bir darbe örgütü veya kalkışma örgütü, gizli örgüt deniyorsa ergenekona ona yönelik hatta liderlik galiba bir tanesi de öyle tutuklamalardan yansıyan. galiba Yalçın Küçük için öyle birşey söylemişler. Bu tabi evrensel hukuk açısından kabul edilebilir birşey değil. Üstelikte gazetecilere yönelik olunca, üstelik kitap yazmış, resmi organların, emniyetin Hrant Dink cinayetindeki sıkıntılarını, ihmallerini veya yanlışlarını dile getirmiş, gündem yaratmış gazeteciler olunca tutuklananlar müthiş bir kamuoyu tepkisi oluştu" diye konuştu.
"İKTİDARIN BEN BURADA MÜDAHİL DEĞİLİM DEMESİ HİÇ İNANDIRICI DEĞİL"
İktidarın derhal geri adım attığını söyleyen Kongar şunları kaydetti:
"Bütün iktidar sözcüleri bizim bunla hiç ilgimiz yok, bu bir yargı sürecidir biz karışmayız dediler. Cumhurbaşkanının yorumu çok daha cesurca bir yorum. İktidarın ben burada hiç müdahil değilim demesi hiç inandırıcı birşey değil. Çünkü bir, Deniz Baykal ben bunun savunucusuyum demişti, o da bende o zaman savcısıyım demişti, ama savcılığa bile soyumuştu. İki sayın Başbakan Danıştay gibi mesela en üst yargı organının kararalarını siz bunu ulemeya sorun sizin işiniz değil filan diyecek derecede eleştiren bir politikacı son yargıtay kararlarında da bunu gördük.
Ayrıca 12 eylül referandumuyla bütün yargıyı yeniden düzenledi Ak Parti iktidarı. HSYK'yı düzenledi. HYSK yeni düzenlemesiyle geldi Silivri'de bu davalara bakan yargıçları aldı görevden, yeni yargıçlar getirdi, tesadüfende hep öyle tahliye kararı gelen yargıçlar. Dolayısıyla ne oluyorsa şu anda yargı mekanizmasında siyasal iktidarın düzenlediği, değiştirdiği başta çok sert eleştirip sonradan halka da gidip referandumla yetki alarak yaptığı işlerin sonunda ortaya çıkıyor, bu bir. İki yargı kararları konusunda gayet sert cesurca çıkışları da vardı. Yani ben bu işlerden haberdar değilim yargıya bırakalım denmesi pek inandırıcı gelmiyor."
BEYAZ GAZETE