Maliye Bakanı Şimşek: "Birkaç Yıl İçinde Kamu Borç Stokunun Milli Gelire Oranla Yüzde 30‘L
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye‘nin büyük kamu borç stokunu milli gelire oran olarak yüzde 30‘lara indirmeyi ve bütçe açıklarını da sıfırlamak istediklerini söyledi.
Değişim Liderleri Zirvesi‘nin "Küresel Ekonominin Geleceği 2" başlıklı oturumda konuşan Maliye Bakanı Şimşek, Ortadoğu ve Kuzey Afrika‘da yaşanan halk ayaklanmalarından kaynaklı petrol fiyatlarındaki artışın dünya büyümesi ve enflasyon açısından risk faktörü oluşturduğunu belirtti. Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı ülkeler hariç gelişmekte olan ülkelerin, genelde çok iyi durumda olduğunu ifade eden Şimşek, gelişmiş ve enerjide dışa bağımlı ülkelerin bu süreçte önemli ölçüde etkilenmeleri riskinin
olduğunu söyledi.
Petrol fiyatlarının Türkiye‘nin cari açığını ciddi şekilde olumsuz etkilediğini kaydeden Şimşek, petrol fiyatlarının bu seviyelerde seyretmesi halinde bunun faturasının çok daha yüksek noktalara varabileceğini belirtti.
Japonya‘da yaşanan deprem ve tsunami felaketinin ardından gelişmeleri değerlendiren Şimşek, "Konu sadece deprem ve tsunami olsaydı çok daha sınırlı bir etki olurdu. Çünkü Japonya‘nın etkilenen bölgesi dünya ekonomisinin sadece 0.7‘sini oluşturuyor. Ama tabiî ki nükleer santrallerdeki problemler ve bunun yansımalarını ele aldığımızda, tabiî ki bu daha farlı bir şekilde yansıyabilir en azından, bu da bir risk olarak karşımıza çıkıyor. Son yıllarda nükleer enerji moda haline gelmişti. Güvenilir, hatta iklim
değişikliğine karşı bir enstrüman olarak görülmeye başlanmıştı, endüstri önemli bir kredibilite kazanmaya başlamıştı. Ama bu son gelişmeler yine soru işaretleri mutlaka uyandıracaktır. Özellikle doğalgaza olan talebi yüksek ölçüde arttırabilecektir" dedi.
Avrupa‘nın kenar mahallelerindeki borç probleminin de Türkiye‘yi yakından ilgilendirdiğini belirten Şimşek, "Bu ülkelerdeki sorun iki türlüdür. Bir boyutuyla bir gelir sorunudur çünkü faiz dışı açık veriyorlar. Bir boyutuyla da bilanço sorunudur. Çünkü orada da özellikle kamu borçları hem milli gelire oran olarak hem de miktar olarak çok büyük düzeydedir" dedi.
"Siyasi risk" konusunun uzun süredir arka planda kaldığını ancak, Kuzey Afrika‘da ve Ortadoğu‘daki son gelişmelerin bu bölgeyle sınırlı kalıp kalmayacağının veya gelişmiş ülkelere sıçramayacağının bilinemeyeceğini ifade eden Şimşek, bu konunun da kısa vadede dünya ekonomisinin önündeki temel sorunlardan biri olduğunu belirtti.
Dünya ekonomisi için bu sene yüzde 4-4.5 civarı bir artış öngörüldüğünü anımsatan Şimşek, Türkiye modelinin Asya‘dan önemli ölçüde farklı olduğunu ifade etti. Türkiye‘nin enerjide dışa bağımlının yanında, nüfusunun oldukça genç olduğunu ancak 90‘lı yılların başında sosyal güvenlikte yapılan hatalar nedeniyle 9.5 milyonu bulan 45 yaş civarında emekli nüfusun olduğunu söyledi.
Ar-Ge‘ye büyük önem verdiklerini ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için yoğun bir çaba içerisinde olduklarını belirten Şimşek, ancak enerji talebinin de çok hızlı şekilde büyüdüğünü belirtti.
Türkiye‘nin son yıllarda attığı adımlarla kamu borç stokunu endişe kaynağı olmaktan çıkardığını ifade eden Mehmet Şimşek şöyle devam etti:
"Enflasyon hala nispeten yüksek seyretse de tek haneye indirme başarısını gösterdi. Ve gerçekten de en azından kamunun problem kaynağı olmasını engelledi. Biz önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye‘nin büyük kamu borç stokunun milli gelire oran olarak yüzde 30‘lara indirmeyi düşünüyoruz ki bugün Avrupa‘da ortalama yüzde 80‘i aşmış durumda. Bütçe açıklarını da önümüzdeki birkaç yıl içerisinde gerçekten sıfırlamak istiyoruz. Bu sene genel devlet açığını yüzde 2‘lere kadar düşürmeyi hedefledik ama inanıyorum
ki bunun çok altında bir açıkla seneyi tamamlamış olacağız."
Bütçede en fazla kaynağı eğitime ve sağlığa verdiklerini belirten Maliye Bakanı Şimşek, önceden en büyük kaynağı savunmanın aldığını ifade etti.
Son krizden çıkışta gelişmiş ülkelerin önemli ölçüde para bastığını belirten Şimşek, bunun gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye‘ye de fon akışını ciddi şekilde tetiklediğini ifade etti. Bir yandan geleneksel olmayan bir para politikası uygulamaya çalıştıklarını, bir yandan da kredi hacmindeki artışı sınırlamak için karşılıkları arttırdıklarını ifade eden Şimşek, bir ada devleti olmayan Türkiye‘nin olup bitenlere oldukça duyarlı olduğunu söyledi.
Oturumda konuşan Brooking Enstitüsü Global Ekonomi ve Kalkınma Programı Direktörü Kemal Derviş ise, dünya ekonomisinde 200 yıl önce başlayan çok ciddi bir ayrışım olduğunu, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere kıyasla kişi başına gelirde üç misli daha büyük olduğunu belirtti. Bunun tarihi bir değişim olduğunu belirten Derviş, "Bunun anlamını önümüzdeki yıllarda anlayacağız. Dünya hakikaten değişiyor. Dünyada en hızlı büyüyen bölge Doğu Asya* Cari açık veren ve dış sermayeye daha açık
ülkeler kırılganlığa açık oluyor. Bu ülkelerde dünyadaki gelişmelerden olumsuz etkileniyor. Küresel perspektif içinde Türkiye‘nin en önemi işlerinden birisi hızlı büyüme potansiyelini dış şoklara karşı koruması. Türkiye‘nin mutlaka cari fazla vermesine inanmıyorum. Cari açık eksi yüzde 3-4‘lerden yüzde 6-7‘lere kaydığı zaman tehlike oluyor. Türkiye için daha çok Asya tipi ülkeye benzemek, biraz daha az Latin ülkelerine benzemek daha iyi olacak" dedi.
Dünya ekonomisine bakıldığında ayrışma yerine ülkeler arasındaki farkın kapandığını ifade eden Kemal Derviş, "Bu olumlu bir gelişme. Ülkelerarasında farklar azalıyor. Türkiye farkı kapatıyor. Ülke içindeki gelir farkları da artıyor. Ülkelerarası uçurumlar azalıyor ama ülke içindeki farkların arttığı bir döneme gidiyoruz. Gelir dağılımının bozulma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Gelir dağılımını daha iyiye getirecek politikalara ihtiyaç var" diye konuştu.
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau da, gelişmekte olan ülkelerin krizdeki dayanıklılığı ve krizden sonra gerçekleştirdikleri büyümenin çok önemli olduğunu belirtti. Ekonomik büyüme gerçekleştiren gelişmekte olan ülkelerin küresel lokomotifi olmaya devam edeceğini belirten Zachau, "Gelişmekte olan ülkelerin ortalama yüzde yedi büyüyeceği dünyadaki genel büyümenin yüzde 4 olacağı görülüyor. Türkiye‘nin yüzde 8 büyümesi bekleniyor. Türkiye G-20 ülkeleri arasında yerini alıyor. IMF ve diğer
yerlerde çok ağırlığı olmaya başladı. Euro bölgesi hala stres altında. Bir türbülans riski aslında Euro bölgesini aşıyor. Petrol ve gıda fiyatları buna neden oluyor. Ortadoğu olayları petrol arzı ve fiyatı belirsizliğe itiyor. Merkez bankalarına doğru hareket etme alanında baskı oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerdeki düşük faizler sermaye akışının farklı yerlere gitmesine neden oluyor" diye konuştu.
Türkiye‘de bankacılık sektöründe Kemal Derviş‘in başlattığı reformların devam ettiğini, yapılan reformlarla bankacılık sektörünün hem güçlü hem dayanıklı hem de şeffaf hale geldiğini kaydeden Zachau, "Türkiye istikrarlı bir şekilde bütçe fazlası gerçekleştirdi. Enflasyonu düşürdü. Türkiye, Brezilya, Çin ve Şili gibi ülkelerde, bu özel sermaye akışının yabancı sermaye akışının kolaylaşması için makro ekonomik çalışmalar yapıldı. Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkeler liderlik gösteriyorlar, gelişmekte
olan ülkelere ekonomide lider duruma geçti. İş yapma kolaylığı açısından Türkiye 65. sırada. Ülkeler temel rekabet reformlarını gözden geçirilmeli. Türkiye‘nin yeni ticaret kanunu buna iyi bir örnek şeffaflık getirdi. Türkiye 2003 yılında yaptığı sağlık dönüşüm programından beri yol kat etti. Bu program doğru politikaların nasıl kısa sürede meyve vereceğin gösterdi. Anne ölümlerindeki azalma buna örnek. Türkiye yenilenebilir enerji açısından lider haline geliyor. İklim değişikliği sorunları için önemli.
Sonuç olarak gelişmekte olan ülkeler ekonomide lider haline geldi" dedi.
Kaynak: İHA
olduğunu söyledi.
Petrol fiyatlarının Türkiye‘nin cari açığını ciddi şekilde olumsuz etkilediğini kaydeden Şimşek, petrol fiyatlarının bu seviyelerde seyretmesi halinde bunun faturasının çok daha yüksek noktalara varabileceğini belirtti.
Japonya‘da yaşanan deprem ve tsunami felaketinin ardından gelişmeleri değerlendiren Şimşek, "Konu sadece deprem ve tsunami olsaydı çok daha sınırlı bir etki olurdu. Çünkü Japonya‘nın etkilenen bölgesi dünya ekonomisinin sadece 0.7‘sini oluşturuyor. Ama tabiî ki nükleer santrallerdeki problemler ve bunun yansımalarını ele aldığımızda, tabiî ki bu daha farlı bir şekilde yansıyabilir en azından, bu da bir risk olarak karşımıza çıkıyor. Son yıllarda nükleer enerji moda haline gelmişti. Güvenilir, hatta iklim
değişikliğine karşı bir enstrüman olarak görülmeye başlanmıştı, endüstri önemli bir kredibilite kazanmaya başlamıştı. Ama bu son gelişmeler yine soru işaretleri mutlaka uyandıracaktır. Özellikle doğalgaza olan talebi yüksek ölçüde arttırabilecektir" dedi.
Avrupa‘nın kenar mahallelerindeki borç probleminin de Türkiye‘yi yakından ilgilendirdiğini belirten Şimşek, "Bu ülkelerdeki sorun iki türlüdür. Bir boyutuyla bir gelir sorunudur çünkü faiz dışı açık veriyorlar. Bir boyutuyla da bilanço sorunudur. Çünkü orada da özellikle kamu borçları hem milli gelire oran olarak hem de miktar olarak çok büyük düzeydedir" dedi.
"Siyasi risk" konusunun uzun süredir arka planda kaldığını ancak, Kuzey Afrika‘da ve Ortadoğu‘daki son gelişmelerin bu bölgeyle sınırlı kalıp kalmayacağının veya gelişmiş ülkelere sıçramayacağının bilinemeyeceğini ifade eden Şimşek, bu konunun da kısa vadede dünya ekonomisinin önündeki temel sorunlardan biri olduğunu belirtti.
Dünya ekonomisi için bu sene yüzde 4-4.5 civarı bir artış öngörüldüğünü anımsatan Şimşek, Türkiye modelinin Asya‘dan önemli ölçüde farklı olduğunu ifade etti. Türkiye‘nin enerjide dışa bağımlının yanında, nüfusunun oldukça genç olduğunu ancak 90‘lı yılların başında sosyal güvenlikte yapılan hatalar nedeniyle 9.5 milyonu bulan 45 yaş civarında emekli nüfusun olduğunu söyledi.
Ar-Ge‘ye büyük önem verdiklerini ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için yoğun bir çaba içerisinde olduklarını belirten Şimşek, ancak enerji talebinin de çok hızlı şekilde büyüdüğünü belirtti.
Türkiye‘nin son yıllarda attığı adımlarla kamu borç stokunu endişe kaynağı olmaktan çıkardığını ifade eden Mehmet Şimşek şöyle devam etti:
"Enflasyon hala nispeten yüksek seyretse de tek haneye indirme başarısını gösterdi. Ve gerçekten de en azından kamunun problem kaynağı olmasını engelledi. Biz önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye‘nin büyük kamu borç stokunun milli gelire oran olarak yüzde 30‘lara indirmeyi düşünüyoruz ki bugün Avrupa‘da ortalama yüzde 80‘i aşmış durumda. Bütçe açıklarını da önümüzdeki birkaç yıl içerisinde gerçekten sıfırlamak istiyoruz. Bu sene genel devlet açığını yüzde 2‘lere kadar düşürmeyi hedefledik ama inanıyorum
ki bunun çok altında bir açıkla seneyi tamamlamış olacağız."
Bütçede en fazla kaynağı eğitime ve sağlığa verdiklerini belirten Maliye Bakanı Şimşek, önceden en büyük kaynağı savunmanın aldığını ifade etti.
Son krizden çıkışta gelişmiş ülkelerin önemli ölçüde para bastığını belirten Şimşek, bunun gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye‘ye de fon akışını ciddi şekilde tetiklediğini ifade etti. Bir yandan geleneksel olmayan bir para politikası uygulamaya çalıştıklarını, bir yandan da kredi hacmindeki artışı sınırlamak için karşılıkları arttırdıklarını ifade eden Şimşek, bir ada devleti olmayan Türkiye‘nin olup bitenlere oldukça duyarlı olduğunu söyledi.
Oturumda konuşan Brooking Enstitüsü Global Ekonomi ve Kalkınma Programı Direktörü Kemal Derviş ise, dünya ekonomisinde 200 yıl önce başlayan çok ciddi bir ayrışım olduğunu, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere kıyasla kişi başına gelirde üç misli daha büyük olduğunu belirtti. Bunun tarihi bir değişim olduğunu belirten Derviş, "Bunun anlamını önümüzdeki yıllarda anlayacağız. Dünya hakikaten değişiyor. Dünyada en hızlı büyüyen bölge Doğu Asya* Cari açık veren ve dış sermayeye daha açık
ülkeler kırılganlığa açık oluyor. Bu ülkelerde dünyadaki gelişmelerden olumsuz etkileniyor. Küresel perspektif içinde Türkiye‘nin en önemi işlerinden birisi hızlı büyüme potansiyelini dış şoklara karşı koruması. Türkiye‘nin mutlaka cari fazla vermesine inanmıyorum. Cari açık eksi yüzde 3-4‘lerden yüzde 6-7‘lere kaydığı zaman tehlike oluyor. Türkiye için daha çok Asya tipi ülkeye benzemek, biraz daha az Latin ülkelerine benzemek daha iyi olacak" dedi.
Dünya ekonomisine bakıldığında ayrışma yerine ülkeler arasındaki farkın kapandığını ifade eden Kemal Derviş, "Bu olumlu bir gelişme. Ülkelerarasında farklar azalıyor. Türkiye farkı kapatıyor. Ülke içindeki gelir farkları da artıyor. Ülkelerarası uçurumlar azalıyor ama ülke içindeki farkların arttığı bir döneme gidiyoruz. Gelir dağılımının bozulma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Gelir dağılımını daha iyiye getirecek politikalara ihtiyaç var" diye konuştu.
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau da, gelişmekte olan ülkelerin krizdeki dayanıklılığı ve krizden sonra gerçekleştirdikleri büyümenin çok önemli olduğunu belirtti. Ekonomik büyüme gerçekleştiren gelişmekte olan ülkelerin küresel lokomotifi olmaya devam edeceğini belirten Zachau, "Gelişmekte olan ülkelerin ortalama yüzde yedi büyüyeceği dünyadaki genel büyümenin yüzde 4 olacağı görülüyor. Türkiye‘nin yüzde 8 büyümesi bekleniyor. Türkiye G-20 ülkeleri arasında yerini alıyor. IMF ve diğer
yerlerde çok ağırlığı olmaya başladı. Euro bölgesi hala stres altında. Bir türbülans riski aslında Euro bölgesini aşıyor. Petrol ve gıda fiyatları buna neden oluyor. Ortadoğu olayları petrol arzı ve fiyatı belirsizliğe itiyor. Merkez bankalarına doğru hareket etme alanında baskı oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerdeki düşük faizler sermaye akışının farklı yerlere gitmesine neden oluyor" diye konuştu.
Türkiye‘de bankacılık sektöründe Kemal Derviş‘in başlattığı reformların devam ettiğini, yapılan reformlarla bankacılık sektörünün hem güçlü hem dayanıklı hem de şeffaf hale geldiğini kaydeden Zachau, "Türkiye istikrarlı bir şekilde bütçe fazlası gerçekleştirdi. Enflasyonu düşürdü. Türkiye, Brezilya, Çin ve Şili gibi ülkelerde, bu özel sermaye akışının yabancı sermaye akışının kolaylaşması için makro ekonomik çalışmalar yapıldı. Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkeler liderlik gösteriyorlar, gelişmekte
olan ülkelere ekonomide lider duruma geçti. İş yapma kolaylığı açısından Türkiye 65. sırada. Ülkeler temel rekabet reformlarını gözden geçirilmeli. Türkiye‘nin yeni ticaret kanunu buna iyi bir örnek şeffaflık getirdi. Türkiye 2003 yılında yaptığı sağlık dönüşüm programından beri yol kat etti. Bu program doğru politikaların nasıl kısa sürede meyve vereceğin gösterdi. Anne ölümlerindeki azalma buna örnek. Türkiye yenilenebilir enerji açısından lider haline geliyor. İklim değişikliği sorunları için önemli.
Sonuç olarak gelişmekte olan ülkeler ekonomide lider haline geldi" dedi.