Hitit Üniversitesi'nde 'islam Dünyasının Matemi: Kerbela' Konulu Panel
Çorum Hitit Üniversitesi tarafından "İslam Dünyası`nın Matemi: Kerbela" konulu bir panel düzenlendi.
Devlet Tiyatro Salonu`nda Kerbela şehitlerine mersiyelerin okunduğu programa vatandaşların ilgisi yoğun oldu. Paneli Vali Yardımcısı Hacı Osman Ebiloğlu, Belediye Başkanı Muzaffer Külcü ve eşi Hatice Külcü, Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Eğri, İl Müftüsü Ahmet Aşık, siyasi parti temsilcileri, akademisyenler ve vatandaşlar izledi. Panelin açılış konuşmasını yapan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Eğri, İslam dünyasının bir olmaya ve diri olmaya kararlı olduğunu belirterek, "Hepimiz,Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü herkes 72 millet sanki Hz. Hüseyin`in kazanında pişen o ulvi danesinden birisiyiz. Aşure olmuşuz. Hangi mezhepten, tarikatlardan olursak olalım bir olalım, diri olalım, iri olalım. Hz. Hüseyin Hızır şerbetinden kana kana içelim" dedi. Hz. Hüseyin`in rahman ile şeytan, zulüm ile mazlum arasında seçim yaparak rahman ve mazlum olmayı seçtiğinin altını çizen Prof. Dr. Eğri, Hz. Hüseyin`in "Bin defa mazlum olsam da bir defa zalim olmam" sözünü Kerbela`da gerçekleştirdiğini vurguladı. İmam Hüseyin`in izzetle ölümü zilletle yaşamaya tercih ettiğini dile getiren Eğri, İmam Hüseyin`in haramı, helali birbirine karıştıran, Kur`an-ı Kerim`in hükümlerini çiğneyen Yezi`de karşı biat etmediğine dikkat çekti. Yazar Ahmet Turgut ise, Kerbela`nın tüm Müslümanların ortak acısı olduğu için bugüne kadar unutulmadığını belirtti. Kerbela`nın Müslümanlar için bir yüzleşme meydanı olduğunu söyleyen Turgut, "Kerbela bizim için yüzleşme meydanı. Atasözümüz `iğneyi başkasına çuvaldızı kendine batır` diyor. Ama Kerbala diyor ki mızrakları batır kendine. Eğer insan Allah`a doğru yönelecekse nasıl ki Beytullah`ı, Allah`ın evi bizim için bir işaret ise Kerbela`da vicdanlar için bir işaret. Yeryüzünde birçok zulümler yaşandı.Hiroşima`da 60 bin insan hayatını kaybetti. Hiroşima`dan büyük acı yok. Ama Kerbela`nın büyük bir farkı var. Kerbela`da hiçbir şekilde gri yok. Bembeyaz bir sayfa ve kapkara ikinci bir yüz. Birisi bende vicdan var mı diye soracaksa Kerbela`ya bakmalı. Kerbela`dan nasiplenmiş bir birey vicdanıyla ilgili bir şeyler hissetmeye başlamıştır" diye konuştu. Tarihe dönüp bakarak Kerbela`nın yaşanıp bittiğinin dile getirilebileceğini anlatan Turgut, "İkinci bir yorum yapıp Bosna`da, Irak`ta yaşananları veya herhangi bir zulmü göz önüne aldığınızda Kerbela yaşar dersiniz. Ama o yaşanan sürekli değildir. Ama Cafer Sadık hazretleri der ki `Her yer Kerbela, her gün aşure`. Kerbela sürekli devam ediyor. O dönemde herkes kendi Kerbela`sını yaşadı ve bunun sonunda seçime gitti. Bugün de bizim de önümüze sürekli seçimler çıkıyor. Nedir akıl, vicdan? Vicdanlar Kerbelaile dirilmiyorsa bize vahlar olsun. Aşuralarda hep ağlarız. Kerbela için ağlayan herkes kendisi için ağlar" dedi
Artık Türkiye`de Kerbela`nın birliğin, dirliğin üzerinden zikredilmeye başladığına işaret eden Turgut, "Bir dönem aşure için gözyaşı döken insanlar, örnek gösterilen kişiler gibi algılanıyordu. İnşallah yarın haber değeri olmayan kişiler olarak yer alacak tarihte. Ortak acımızı, geçmişimizi hep beraber sahiplenmiş olacağız. Hz. Hüseyin aşkın şairidir, şehididir ve şahididir" diyerek sözlerini tamamladı
İran Kültür Müsteşarlığı`nda görevli Dr. Mahmood Khalilzaded ise, Kerbala`nın sadece belirli kesimlerin değil, tüm insanlığın matemi olduğunu söyledi. Hz. Hüseyin`in şahadetine tüm alemin ağladığını kaydeden Khalilzaded, Hz. Hüseyin`in şehit olmasıyla birlikte sadece Müslümanların değil, dünyanın yetim kaldığını ifade etti. Arnavut Bektaşi lideri Edmond Brahimaj Dedeba da, bugün Amerika, Avustralya, Kanada, Asya ve Avrupa`nın birçok yerinde doğup gelişen Bektaşi inancının barışın, merhametin, kardeşliğin değerlerini aktardığını belirterek, şunları söyledi: "Bu inanç nefsin vuruşlarına karşı dayanıklı duran ve asırlar boyu ruhlarını temiz tutan nesillerin bir sembolü, dinler arası hoşgörünün temel faktörünü oluşturmuştur. Geçmişte gerçekleşen trajedilerin, Kerbela`nın dramı ve diğer acı olaylar kin ve nefret nehirlerinin doldurulmasından başka bir işe yaramayacaktır. Bugün biz geçmişteki derviş ve dedeler gibi Sünni ya da başka tarikatlara bağlı olan bütün Müslüman kardeşlerimizin Allah`ın bize lütfetmiş olduğu barış içinde yaşamaları ve iman ışığındanayrılmamaları için dua ediyoruz. Her iyilik aramıza inşa ettiğimiz köprülerin temel taşını oluşturur. Bu hep böyle olacaktır. Müslümanların namaz kıldıkları, Peygamber Efendimizin ailesini hatırladıkları yerler, onlara duyulan sevgi her Müslüman için imanın bir parçasını teşkil eder." Bakü Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehriban Gasimova ise, Azerbaycan`daki Ehli Beyt sevgisini sosyolojik bir bakış açısıyla anlattı. Azerbaycan`ın sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden dolayı hakimiyet mücadelesine sahne olduğunu belirten Gasimova, bu çekişmelerin farklı kültürlerin oluşmasında da etkili olduğunu belirtti. İslamiyet`ten önce Yahudilik, Zerdüştlük gibi inançların ülkede olduğunu dile getiren Gasimova, bugün de bunun yansımalarının bulunduğunu söyledi
Dinlertarihine bakıldığında Ehlibeyt sevgisi ve yakınlığı ile bilinen Şii toplumunun manevi bir kimliğinin göze çarptığını anlatan Gasimova, bunun her alanda hissedildiğini kaydetti. Hz. Ali`ye olan sevginin insanlarda bir kimlik oluşturduğunu kaydeden Gasimova, merhametli insanlara toplumda "Ali`nin sevgisi var" dendiğini anlattı. Sovyet Rusya döneminde Müslümanlara yapılan baskılara da değinen Gasimova, "Din öğrenmek yasaktı. İnsanlar sembollerle dinini öğreniyor, dini kimliğini korumaya çalışıyordu. Sembolik anlatımla insanların dini kimliğini koruması Sovyetler`in işine gelmiyordu. Sembolik anlamı olan her şeye yasak koydular. Dini ve milli kimliğini belli edenleri Sibirya`ya sürgün ederlerdi. O dönemde sürgüne giden Şii ve Sünni ulemalar oldu. Oraya gidenlerin geri dönüşü yoktu. O dönemde Şii ve Sünniler ortak birliktecamilerde ibadet yapmışlar. Bu sefer de doğum günü kutlamaları, ev alma gibi kutlamalarla dini merasimlerin mahfilini bozmaya çalışmışlar. Doğal olarak dini eğitimin bilinçsizce olduğu zaman manevi doyumsuzluk insanda tuhaf bir susuzluk oluşturuyor. Sovyet dönemini görmedim ama etkisini akrabalarımda hissediyorum. Dini geleneğin temeli bilinçsizce oluşan düşünceye bağlanırsa bunun çok kötü sonuçları ortaya çıkıyor" diye konuştu.
Kaynak: İHA
Artık Türkiye`de Kerbela`nın birliğin, dirliğin üzerinden zikredilmeye başladığına işaret eden Turgut, "Bir dönem aşure için gözyaşı döken insanlar, örnek gösterilen kişiler gibi algılanıyordu. İnşallah yarın haber değeri olmayan kişiler olarak yer alacak tarihte. Ortak acımızı, geçmişimizi hep beraber sahiplenmiş olacağız. Hz. Hüseyin aşkın şairidir, şehididir ve şahididir" diyerek sözlerini tamamladı
İran Kültür Müsteşarlığı`nda görevli Dr. Mahmood Khalilzaded ise, Kerbala`nın sadece belirli kesimlerin değil, tüm insanlığın matemi olduğunu söyledi. Hz. Hüseyin`in şahadetine tüm alemin ağladığını kaydeden Khalilzaded, Hz. Hüseyin`in şehit olmasıyla birlikte sadece Müslümanların değil, dünyanın yetim kaldığını ifade etti. Arnavut Bektaşi lideri Edmond Brahimaj Dedeba da, bugün Amerika, Avustralya, Kanada, Asya ve Avrupa`nın birçok yerinde doğup gelişen Bektaşi inancının barışın, merhametin, kardeşliğin değerlerini aktardığını belirterek, şunları söyledi: "Bu inanç nefsin vuruşlarına karşı dayanıklı duran ve asırlar boyu ruhlarını temiz tutan nesillerin bir sembolü, dinler arası hoşgörünün temel faktörünü oluşturmuştur. Geçmişte gerçekleşen trajedilerin, Kerbela`nın dramı ve diğer acı olaylar kin ve nefret nehirlerinin doldurulmasından başka bir işe yaramayacaktır. Bugün biz geçmişteki derviş ve dedeler gibi Sünni ya da başka tarikatlara bağlı olan bütün Müslüman kardeşlerimizin Allah`ın bize lütfetmiş olduğu barış içinde yaşamaları ve iman ışığındanayrılmamaları için dua ediyoruz. Her iyilik aramıza inşa ettiğimiz köprülerin temel taşını oluşturur. Bu hep böyle olacaktır. Müslümanların namaz kıldıkları, Peygamber Efendimizin ailesini hatırladıkları yerler, onlara duyulan sevgi her Müslüman için imanın bir parçasını teşkil eder." Bakü Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehriban Gasimova ise, Azerbaycan`daki Ehli Beyt sevgisini sosyolojik bir bakış açısıyla anlattı. Azerbaycan`ın sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden dolayı hakimiyet mücadelesine sahne olduğunu belirten Gasimova, bu çekişmelerin farklı kültürlerin oluşmasında da etkili olduğunu belirtti. İslamiyet`ten önce Yahudilik, Zerdüştlük gibi inançların ülkede olduğunu dile getiren Gasimova, bugün de bunun yansımalarının bulunduğunu söyledi
Dinlertarihine bakıldığında Ehlibeyt sevgisi ve yakınlığı ile bilinen Şii toplumunun manevi bir kimliğinin göze çarptığını anlatan Gasimova, bunun her alanda hissedildiğini kaydetti. Hz. Ali`ye olan sevginin insanlarda bir kimlik oluşturduğunu kaydeden Gasimova, merhametli insanlara toplumda "Ali`nin sevgisi var" dendiğini anlattı. Sovyet Rusya döneminde Müslümanlara yapılan baskılara da değinen Gasimova, "Din öğrenmek yasaktı. İnsanlar sembollerle dinini öğreniyor, dini kimliğini korumaya çalışıyordu. Sembolik anlatımla insanların dini kimliğini koruması Sovyetler`in işine gelmiyordu. Sembolik anlamı olan her şeye yasak koydular. Dini ve milli kimliğini belli edenleri Sibirya`ya sürgün ederlerdi. O dönemde sürgüne giden Şii ve Sünni ulemalar oldu. Oraya gidenlerin geri dönüşü yoktu. O dönemde Şii ve Sünniler ortak birliktecamilerde ibadet yapmışlar. Bu sefer de doğum günü kutlamaları, ev alma gibi kutlamalarla dini merasimlerin mahfilini bozmaya çalışmışlar. Doğal olarak dini eğitimin bilinçsizce olduğu zaman manevi doyumsuzluk insanda tuhaf bir susuzluk oluşturuyor. Sovyet dönemini görmedim ama etkisini akrabalarımda hissediyorum. Dini geleneğin temeli bilinçsizce oluşan düşünceye bağlanırsa bunun çok kötü sonuçları ortaya çıkıyor" diye konuştu.