Ab'ye Rest Çekenler Birliği (yorum)

Türkiye ile İngiltere bu günlerde ilginç bir ‘kader ortaklığı’ yaşıyor.

Her ne kadar durumlar ve statüler birbirinden farklı olsa bile iki ülkenin de Avrupa Birliği (AB) ile, daha doğrusu Merkel ve Sarkozy (Merkozy) ile başı dertte.


Türkiye’nin AB ile kadimden bu yana olagelen problemlerine alışkın ve aşinaydık ancak Avrupa’nın lider ülkelerinden İngiltere’nin AB’ye rest çekerek kendini Birlik’ten soyutlaması alışılagelmiş bir durum değil. Medyadaki ifadesiyle, ikinci durum ‘manşetlik haber’ değeri taşıyor; ilki ise ‘rutin’ bir haber...


İlk olarak İngiltere’de AB üyeliğine yönelik son günlerde neler yaşandı, yaşanıyor kısaca hatırlayalım. Geçtiğimiz hafta Brüksel’de yapılan AB zirvesinde İngiltere Başbakanı David Cameron, Merkoyz’nin Euro para birimini kullanan 17 üye ülkenin (Euro Bölgesi) mali yapılarına sıkı bir denetimi içeren tasarısını veto ederek diğer 26 üyenin tercihiyle ters düştü.


Her ne kadar Cameron veto etme sebebi olarak “Ülkemin çıkarları önce gelir...Londra’nın finans merkezi özelliğine zarar verdirmem..." dese de, Başbakan’ın açıkça söyleyemediği bu vetonun ardında yatan iki önemli sebep vardı: “1. Muhafazakarların önde gelenleri zaten en başından bu yana AB üyeliğine karşıydı ve ilişkileri koparmak için bahane arıyorlardı; 2. İlk maddenin de sebeplerinden biri olan ‘ülkenin yönetimi (yani bağımsızlığı) dolaylı olarak da olsa Merkozy’nin kumandasına verilemezdi.”

Başbakan Yardımcısı ve Liberal Demokrat Parti Başkanı Nick Clegg, “Cameron Brüksel’deki zirvede ‘bulldog ruhu’ sergiledi” derken aslında tam da bunu kastetmişti. Cameron, Brüksel’de AB’ye rest çekerken partisindeki genel istek ve talebi yerine getirmiş oluyordu aslında. Veto ettiği takdirde korkacağı veya çekineceği kimse yoktu. Fakat anlaşmanın altına imza atmış olsaydı partideki liderlik koltuğunun büyük riske gireceğini en iyi kendisi biliyordu İngiliz Başbakan. Bu sebeple zirvede Merkozy’ye yönelik ‘alttan alan’ bir tavır içinde değil de, üste çıkan bir ‘bulldog ruhu’ sergilemişti.


Brüksel’den ülkesine döndüğünde de Cameron halkın çoğunluğu tarafından ‘kahraman’ olarak karşılandı. Yapılan anketler de bu durumu teyit ediyor ve Başbakan’ın vetosunu İngiliz halkının yüzde 60’ı “doğru karar” olarak değerlendiriyordu.

Her ne kadar anamuhalefet İşçi partisi lideri Ed Miliband, Cameron’ın veto sebebini “ülke çıkarları değil, parti çıkarları” şeklinde açıklasa da; Başbakan’ın “Peki siz yerimize olsanız ne yapardınız ve şimdiye kadar parti olarak düşüncenizi neden hiç açıklamadınız?” şeklindeki akıllıca sorusu karşılığında Miliband’ın cevap vermek yerine susmayı tercih etmesi, İşçi partisine Muhafazakarlar karşısında bir puan daha kaybettirecekti.


Nick Clegg’in veto kararı sebebiyle ilk başta Cameron’a destek vermesi, sonrasında ise tam aksine bir tavır içine girerek ‘vetonun tarihi bir hata’ olduğunu ve bunun İngiltere’yi dünyada ‘önemsiz bir cüce’ yapacağı yönünde açıklamalarda bulunması, lideri olduğu Liberal Demokrat Parti’sinin de bu konuda kafasının bir hayli karışık olduğunu gösteriyordu.

Ayrıca Clegg’in, Cameron’ın veto açıklamasında meclisteki yerini almaması, koalisyon hükümetinde “veto çatlağı” var diyenleri haklı çıkaracak türden bir durumdu. Miliband’ın da, Başbakan’ın veto açıklamasının ardından adet olduğu üzere yaptığı konuşmaya, “Başbakan Yardımcısı’nın burada olmadığını not ederek sözlerime başlıyorum” diyerek ‘start’ vermesi boşuna değildi.


Diğer yandan, düşman çatlatan büyüme oranlarına sahip Türkiye, ekonomik krize giren ve iflastan kurtarmak için üye ülkelerinin bir kısmında ‘demokratik başbakanlarının’ yerini ‘atanmış teknokratların’ aldığı AB’ye üye olmanın akıllıca olmayacağını daha bir gür sesle dillendirmeye başladı. AKP Hükümeti, İngiliz Muhafazakarların yaptığı gibi AB’ye rest çekerek, gelecek yıl Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanılığını alması durumunda 2014’e kadar AB ile müzakareleri donduracağını açıkladı.


Tabi AB’nin “mağrur liderlerinin” Türkiye’nin bu tehdidini alttan almaları beklenemezdi. İngiliz Başbakan’ın vetosu üzerine verdikleri sert tepkinin bir benzerini de Türkiye’ye verdiler.


Bir tarafta “içerideyken dışarıya çıkmak” için rest çeken bir ülke, diğer tarafta ise “dışarıdayken, dışarıda kalmaya devam etmek” için rest çeken bir ülke. Farklı şekilde de olsa AB’yi protesto ederek bir bileşim kümesi içinde kendini bulan iki ülke (Türkiye ve İngiltere), bu durumu fırsat bilerek daha yakın bir ilişki içine girer mi, hep birlikte göreceğiz.