Başbakan Yardımcısı Bozdağ, "almanya ve Göç: 50. Yılında Türkler" Sempozyumunda Konuştu

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Türk işçilerin 50 yıl önce Almanya`ya 1-2 yıllığına geldiklerini hatırlatarak, "Almanya`ya göç iktisadi idi.

Belli bir süre çalışıp geri döneceklerdi. 50 yılın sonunda çok büyük başarı hikayelerine imza atmış durumdalar" dedi

"Almanya ve Göç: 50. Yılında Türkler" sempozyumunda konuşan Bozdağ, "Türkiye ile Almanya arasında 1961 yılında imzalanan işgücü anlaşması sonucu 50 sene önce İstanbul Sirkeci Garı`ndan Almanya`ya doğru büyük bir umut yolculuğu, büyük bir rüya yolculuğu başladı. Bu yolculuğun adresi Münih`ti, Berlin`di ve işçilerimiz, insanlarımız büyük bir umutla Almanya`ya geldiler" dedi

Bozdağ, "Almanya`ya gelirken biz Türkiye olarak işçilerimiz belirli bir süre Almanya`da çalışacaklar, belli bir para kazanacaklar, daha sonra da Türkiye`ye geri dönecekler diye düşündük. Esasen düşünce iktisadi idi. İşçilerimiz buraya gelirken, onlar da aynı şeyi düşünüyorlardı. Belli bir süre çalışacaklar, para kazanacaklar, ya tarla alacaklar, yahut da başka yatırımlar yapacaklar, geri döneceklerdi. Onların da düşüncesi iktisadi idi" diye konuştu

Aynı şekilde Alman hükümetinin de aynı bakış açısına sahip olduğunu belirten Bozdağ, "Onlar da (Türk işçileri) kendilerine iş ve emek verecek birileri olarak görüyordu. Fabrikalarda çalışacak, başka yerlerde verilen işi yapacak, ama süresi dolduğunda o da bir yıl süre, gerektiğinde 2 yıla uzatılabilir süre, bu da işin bakış açısını göstermesi açısından çok önemli. Almanya`nın bakışı da iktisadi idi. Hem ülkesi kalkınacak hem de gelen işçiler imkan sahibi olacak" ifadelerini kullandı

Bozdağ konuşmasına şöyle devam etti: "Dolayısıyla bütün anlaşmalar, bütün niyetler sürecin geçiciliği ve sürecin ekonomik boyutu üzerinde yoğunlaşmış ve işbirliği bu noktada kendini göstermiştir. Ama ben kendi adıma, ülkem adına bu noktada, bir özeleştiri yapmak istiyorum. Biz esasında buraya insanlarımızı gönderirken ellerinde bir bavulla gönderdik. Bavulun içinde kendileri için gerekli olan malzemeler vardı. Ama bu insanlar Almanya`ya giderken, Almanya`ya gelirken aynı zamanda kalplerini de getirdiler, akıllarını getirdiler, dillerini,kültürlerini, inançlarını, kişiliklerini, kimliklerini getirdiler. Bavulun yanında bunlar da vardı. Ama bunları alacak hiçbir bavul da yoktu. İnsanlarımızın belki bavulların alamayacağı bu özellikleri, bu zenginlikleri Almanya`ya taşıdığının farkında değildik, Almanya da farkında değildi. Daha sonra gelen işçilerimiz de belki bu taşıdıkları zenginliğin farkında değildi. Ama Almanya`da hayat başladıktan sonra, günler birbirini takip ettikten sonra, bu kültür ihtiyacının, dil ihtiyacının, dini gereklilikihtiyacının, kişiliğin, kimliğin kendini nasıl hissettirdiğini, insanların bir takım derneklerle, dost meclisleriyle, vakıf ve başka bir takım örgütlenmelerle nasıl karşılamaya çalıştığını görüyoruz. Ve ondan sonra Alman hükümeti de, Türk hükümeti de bu konuda farklı politikalar geliştirme ihtiyacı duydular. 50 sene sonra geldiğimiz noktaya baktığımızda, başlangıçta sadece işçi olarak gelen ve işçi olarak gelmesine izni verilen insanlarımız, 50 yılın sonunda Almanya`da çok büyük başarı hikayelerine imza atmışdurumdalar."
Kaynak: İHA