Nazi lideri ile aynı kefeye koyuldu

Vatan gazetesi yazarı Kemal Göktaş, AİHM'de vahim savunma başlığı altında köşesinde bir yazı paylaştı.

Nazi lideri ile aynı kefeye koyuldu
Hükümetin Hrant Dink’in 301’inci maddeden aldığı cezayla ilgili AİHM’e gönderdiği savunmada vahim ifadeler yer aldı. Dink’in yazısında Türklüğü aşağılamak, halkı kışkırtmak ve nefret söyleminde bulunmakla suçlandığı savunmada, örnek olarak da AİHM’in bir Nazi liderinin Nasyonal Sosyalizm’i öven yazısını suçlu bulması gösterildi.

Hükümetin 2007 yılında suikasta kurban giden Hrant Dink’in ölmeden önce Türklüğü tahkir suçundan aldığı cezaya karşı yaptığı başvuru ile öldürüldükten sonra Dink Ailesi’nin yaptığı başvurularla ilgili AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) gönderdiği savunmada skandal ifadeler yer aldı. Mahkum olmasına neden olan yazıyla halkı tahrik ettiği, nefret söyleminde bulunduğunu iddia eden hükümet, öldürülmesinde de neredeyse tek suçlu olarak Dink’i gösterdi. Hrant Dink öldürmeden önce bir hafta önce Türk Ceza Kanunu’nun Türklüğü tahkir suçunu düzenleyen 159. maddesinden (yeni kanunda 301) aldığı mahkumiyet nedeniyle AİHM’e başvurmuş ve başvuru dilekçesini de köşesinde yayınlamıştı. Suikasttan sonra da eşi Rakel, kızları Delal ve Sera, oğlu Arat ve kardeşi Hosrof Dink, hem Dink’in Türklüğü tahkir suçundan mahkum edilmesi hem de polis ve jandarmanın suikast hazırlığını bilmesine rağmen öldürüldüğünü belirterek AİHM’e başvurdu. AİHM, Dink’in ölmeden önce yaptığı başvuru ile ailesinin yaptığı başvuruları birleştirerek, görüşmeye karar verdi. AİHM, tek bir dava halinde görülen başvurularla ilgili hükümetten savunma istedi. Hükümetin gönderdiği savunma AHİM’deki dava dosyasına girdi. Dink ailesinin başvurusundaki görüşler ile hükümetin savunması şöyle:

DİNK AİLESİ: MİLLİYETÇİLERİN HEDEFİ OLDU

Hrant Dink, ifade özgürlüğü ihlal edilerek Türklüğü tahkir ettiği iddiasıyla mahkum edildiği için aşırı milliyetçi grupların hedefi haline gelmiştir. Bilir kişilerin yazının suç oluşturmadığı yönündeki raporuna rağmen ceza verilmiştir. Yazının bütününe bakılmamış, bu yüzden Dink’in dava konusu olan “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” ifadesi ile Türklüğü tahkir etmediği, Ermeni diasporasını eleştirdiği göz önüne alınmamıştır. Hakimler Türk kimliğine etnik açıdan saf bir anlam yükleyerek, ırkçı bir tarzda yorumlamış, sırf Türk etnik kimliklerini ileri süren kişileri davaya müdahil olarak kabul etmiştir. Dink, Ermeni olduğu için cezalandırılmış ve ayrımcılık uygulanmıştır.

HÜKÜMET: ÖLDÜRÜLDÜĞÜ İÇİN MAĞDUR OLAMADI

Dink hakkında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun da onayladığı 301. madde mahkumiyetine ilişkin dava, öldürüldüğü için düştü, cezan kesinleşmedi. Bu yüzden Dink’in başvuru hakkı yok. Dink Ailesi de 301. madde mahkumiyetinden doğrudan zarar görmediği, “mağdur” sayılamaz. AİHM, daha önce Almanya’da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (Dink’in mahkumiyetine neden olan yazısı)halkı tahrik etmek suçunu oluşturacak ve kamu düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “nefret söyleminin engellenmesine” ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır. Dink’in yazısı da “nefret söylemi”dir. Davanın Dink Ailesi’nin kökeniyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

(VATAN’IN NOTU): Hrant Dink’in Türklüğü tahkir suçundan aldığı ceza, ölümünden önce ve sonra büyük eleştiri aldı. Bilirkişilerin dava konusu sözlerde suç olmadığını belirtmesine rağmen mahkemenin verdiği ceza, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onanmış, Yargıtay Savcısı ve YARSAV kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Hrant Dink’in suçsuz olduğu gerekçesiyle bu karara yaptığı itiraz da Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmişti. Böylece Dink’in cezası fiilen kesinleşmişti. Bu kesinleşmenin hukuken de olması için dosyanın yerel mahkemede yeniden görülmesi gerekiyordu. Ancak bu sırada Dink öldürüldüğü için davada düşme kararı verildi. Dink öldürülmeseydi yerel mahkemenin, Yargıtay’dan vize almış kararını yeniden vermek dışında bir seçeneği yoktu.

DİNK AİLESİ: HÜKÜMET DİNK’İ KORUYAMADI

Hükümet, Hrant Dink’in aşırı milliyetçi grupların tehdidine bıkarılmasına rağmen yaşamını koruma ödevini yerine getirmemiştir. Suikast hazırlığını polis ve jandarma önceden bilmesine rağmen gereken tedbirleri almamıştır. Bu tedbirleri almayan kamu görevlileri aleyhindeki ceza yargılamaları etkisiz kalmıştır. Polis ve jandarma, katil zanlısı ile yakalanmasından sonra Türk bayrağı önünde fotoğraf çektirerek desteklerini göstermiştir.

HÜKÜMET: Dink koruma istemedi

Devlet yaşam hakkını korurken önleyici tedbir almasını gerektiren bilgilere sahip olması gerekir. Cinayetten hemen sonra katil yakalandı ve ilişkide bulunduğu 39 kişi gözaltına alınarak, bir kısmı tutuklandı. AİHM içtihatlarına göre yaşam hakkının ihlalinden bahsedebilmek için “Mağdur gerçek ve yakın biçimde tehdit ediliyor muydu, yetkili makamlar bunu biliyor muydu ve bu tehlikenin önüne geçmek için makul tedbirler alındı mı?” sorularının sorulması gerekir. Dink gerçek ve yakın biçimde tehdit edilmiş olsaydı koruma için yerel makamlara başvurur ve koruma isterdi.

(VATAN’IN NOTU): Hükümetin savunmasında Dink’in tehdit edildiğini yetkili makamlara bildirmediği iddiasına rağmen, Dink, Bursa’dan gönderilen “Ahmet Demir” imzalı tehdit mektubu ile ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, ancak failler yakalanmamıştı. Dink’in 301. maddeden yargılandığı davalara daha sonra Ergenekon davasında yargılanan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol gibi isimler müdahil olmuş ve duruşmalarda Dink’e linç girişiminde bulunulmuştu.

Polis ve jandarma önceden biliyordu

Savunmada, Dink cinayetinde kamu görevlilerinin sorumluluğu olduğu yolundaki iddialara doyurucu bir yanıt verilmeden, şimdiye kadar açılan 21 idari incelemeye ilişkin bilgiler alt alta dizilerek, “Gereken soruşturmalar yapıldı” mesajı verildi. Oysa, bu ön soruşturmalar sonunda hakkında dava açılan polis bulunmuyor. Cinayeti önceden bilen jandarmalar hakkında açılan dava ise basit bir görevi ihmal davası olarak yürütülüyor. Dink cinayetini polisin önceden bildiği de Trabzon Emniyeti’nden İstanbul Emniyeti’ne bir yıl önce gönderilen yazıyla ortaya çıkmıştı. Bu yazıda Yasin Hayal’in, Dink’e yönelik eylem yapacağı belirtiliyor ve saklanacağı yere kadar ayrıntı veriliyordu. Suikast hazırlığını, Coşkun İğci isimli bir haber elemanı aracaılığıyla Jandarma Alay Komutanı Ali Öz başta olmak üzere Trabzon’daki üst düzey tüm jandarma personelinin de bildiği ortaya çıkmıştı. Bu jandarma personeli için basit bir görevi ihmal suçlamasıyla açılan dava ise halen sürüyor.