'Islak imzalı eylem planı'nın üzeri, Susurluk Davası'nda uygulanan yöntemle örtülüyor (Özel)
Askeri savcılığın, 'AK Parti ve Gülen'i Bitirme Eylem Planı'nda yer alan imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu iddia ederek, sadece Çiçek'i soruml
Askeri savcılık, kamuoyunda 'ıslak imzalı eylem planı' olarak bilinen davaya ilişkin hazırladığı iddianamede, belgenin hazırlayıcısı ve sızdıranı olarak Albay Dursun Çiçek'i göstermiş, iddianamede; Çiçek'in belgeyi 'YAŞ'ta terfi edemeyince hazırlamış olabileceği' öne sürülmüştü. Askeri mahkemece de kabul edilen iddianamede Çiçek'in, bu planı hazırlayarak TSK personelinin komuta kademesine yönelik güven hissini yok etmeyi hedeflediği belirtilmişti.
Susurluk kazasından sonra ortaya atılan iddialara ilişkin ve bu iddialar arasında adı geçen kişilerle ilgili İstanbul ve Ankara'da açılan pek çok dava beraatla sonuçlanmıştı. İstanbul 6 No'lu DGM'de görülen Susurluk davasının karar duruşmasında, Özel Harekât Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ve MİT eski görevlisi Korkut Eken 6'şar, 7 Özel Harekât polisi ise 'çete' suçlamasıyla 4'er yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Susurluk ilişkiler ağını araştırmakla görevlendirilen dönemin Başbakanlık Teftiş Kurul Başkanı Kutlu Savaş, hazırladığı raporun girişinde şu ifadelere yer vermişti: "Susurluk, Ankara'daki tercihlerden kaynaklanmış, OHAL bölgesinde gelişmiş ve Ülkenin büyük merkezlerine taşınmış, oralardaki uygun olay, kişi ve grupları bünyesine alarak genişlemiştir. Neticede çok yönlü ve derinliğine bir ilişkiler yumağı oluşmuş, devlet kurumları ve yöneticiler bilerek bilmeyerek devrede olmuşlardır."
ELKATMIŞ: OLAYLAR FARKLI AMA MANTIK VE TAKTİK AYNI
"Susurluk'ta ortaya çıkan taktik, Dursun Çiçek olayında da karşımıza çıktı" diyen Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış şunları aktardı: "Susurluk'ta birkaç kişi feda ettiler, ama büyük parçayı kurtardılar. Şimdi de aynı şekilde Dursun Çiçek'i feda ettiler. Ondan sonra büyük parça yine geride kalacak. O zaman dönemin Jandarma Genel Komutanı Komisyon'a gelmedi. Şimdi ise mahkemenin zorla getirme yetkisi olmasına rağmen 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ifade vermeye gelmiyor. Devleti, hukuk devletini takmıyor. Değişen bir şey yok. Olaylar ayrı, ama mantık ve taktik hep aynıdır."
Mehmet Elkatmış, ıslak imza olayının münferit olduğuna inanmadığını kaydetti. Elkatmış'a göre, Susurluk'ta olduğu gibi kurumsal ve organizeli bir yapı söz konusu.
Elkatmış, "Aynı şeyler orada da vardı. Bu 3- 5 insanın bir araya gelip yapacağı şey değil. Karşımızda kurumsal ve organizeli bir yapı var. Genelkurmay, kimseyi görevden almadı. En ufak bir olayda kamu görevlileri, soruşturmanın selameti açısından geçici olarak görevlerinden alınırlar. Devlet kurumlarında özellikle askeriyede hiçbir şey münferit olmaz. Her şey emir komuta zinciri içinde işler. Uzun süren hazırlığı olan bir durum var. Belgelerde herkesle çok ayrıntılı bilgiler var. Bir evde hangi müziğin çalındığından, kimin eşinin nasıl örtündüğüne kadar deliller var. Haklarında soruşturma açılmış insanlar var. Bu duruma rağmen, 'bir darbe hazırlığından haberim yok' derse bu inandırıcı olmaz. Bu filmi biz daha önce görmüştük, görmeye de devam edeceğiz." şeklinde konuştu.
Mehmet Elkatmış, Susurluk olayında ortaya çıkan manzarayı ise şöyle anlattı: "Bir takım devletin içinde hukuk dışı gizli yapılanmalar vardı. Bunlar hukuk falan takmıyorlardı. Kafalarına göre istediklerini yapıyorlardı. Asker, siyaset, emniyet vardı. Diğer kamu kurumlarından bürokratlar vardı. Yani bir grubun yaptığı bir iş değildi. Bunlar ortaya çıkartılamadı. Yargının yetkisi sonsuzdur."
SAĞLAR: DURSUN ÇİÇEK'İN ÜSTLERİ DE VAR
Diğer yandan Susurluk Komisyonu üyesi Fikri Sağlar da Dursun Çiçek olayının münferit bir olay olmadığını ifade etti. Susurluk'ta eylem durumu, millete komplo belgesinde eyleme hazırlanan bir organizasyonunun olduğuna dikkat çeken Sağlar, şöyle devam etti: "Ergenekon davası Susurluk'un çözülememiş olmasından kaynaklanıyor. Ama ne olduğu da belli değil. Genelkurmay tarafından başka, sivil savcılıklar tarafından başka iddialarda bulunulan durum var. Dursun Çiçek'in imzası için Genelkurmay Başkanı belge için 'kâğıt parçası, fotokopi' demişti. Dolayısıyla bu muamma ciddi bir şekilde yargı tarafından çözülmelidir."
Sağlar, belgede Dursun Çiçek'in yalnız olmadığını kaydetti. Belgelerdeki Çiçek'in üstlerine ait imzaların da bulunduğunu hatırlatan Sağlar, 'Terfi edemediği için böyle bir belgeyi hazırlamış' şeklindeki değerlendirmeyi ise tatmin edici bulmadığını dile getirdi. "Bunlar münferit olaylar değil, hepsi organize olaylardır." ifadelerini kullanan Fikri Sağlar, şunları kaydetti: "Bence Dursun Çiçek olayı organizeli bir çalışmadır. Hazırlanan belgelerin hepsi bağlantılıdır. Terfi edemediği için böyle bir belgeyi hazırlamış açıklamasını tatmin edici bulmuyorum. Bence böyle bir şey mümkün değil. Terfi edemeyen bir adam böyle bir belge hazırlarsa bu raporun üst yöneticileri var ve onların da belgenin altında imzaları bulunuyor. Üstlerin imzaları da olduğuna göre, demek ki bu organizeli bir durum var ortada."
ORAKOĞLU: OLAY KAPATILMAK İSTENİYOR
Dursun Çiçek olayı ile Susurluk arasında, işlenen süreç bakımından büyük benzerlikler olduğuna dikkat çeken Bülent Orakoğlu, "Susurluk'ta bulunan kişileri koruyan bir tür yapı vardı. Susurluk, bu olaya göre daha küçük. Şimdi çok daha ciddi ve derin bir yapı var. Dursun Çiçek'te gövdeye doğru bir gidişten bahsedebiliriz. Susurluk'ta bazı insanlar bilerek ortaya çıkartılıp lağvedildi." dedi. "Belli bir noktadan sonraki güçlere dokunamazsınız." diyen Orakoğlu, "Dursun Çiçek olayı da çok net olarak kapatılmak isteniyor. Olayı birilerinin üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Burada dikkat edilirse yargılananların albay rütbesinin üzerine çıkmamasıdır." şeklinde konuştu.
Orakoğlu, olayın fevri bir girişim olduğu yönündeki açıklamaların dayanaksız olduğunu kaydetti. "Bu olayda Dursun Çiçek tek başına değil." diyen Orakoğlu, üstelik Psikolojik Harp Dairesi'nin başında bulunan bir kişinin tüm bunları tek başına hazırlamasının imkânsız olduğunu söyledi.
Orakoğlu, bu olayı Genelkurmay Başkanlığı'nın bu belgenin ortaya çıktığı tarihten itibaren ortaya koyduğu tavırla birlikte değerlendirmek gerektiğinin altını çizerek, "Bu süreçte başından itibaren işin üstü hep kapatılmaya çalışıldı. Albay rütbesindeki bir kişinin Genelkurmay Başkanını hedef alacak bir şeyi hazırlaması imkânsız. Bu en azından bunun bir hiyerarşik kademe içerisinde veya TSK içerisinde bir cunta yapılanması içerisinde olduğu açık ve zaten bu durum iddianamede var. Ancak bir noktadan sonraki failler çıkmaz. Fakat artık bu mızrak çuvala sığmaz. Burada ciddi bir ceza aldığı takdirde verilen sözler vardır. Bu tür olaylar geçmişte çok yaşandı. Ceza alınca ve yalnız kalınca her şey ortaya çıkabilir." dedi.
Orakoğlu, millete karşı bu tür kirli planların bir daha olmaması için anayasa değişikliğinin tarihi bir fırsat olduğunu söyledi. Orakoğlu, Türkiye'nin en büyük sorununun, hukukun herkese eşit bir şekilde tatbik edilememesi olduğuna dikkat çekti. Orakloğlu, sözlerini şöyle tamamladı: "Referanduma gidecek en önemli düzenlemelerden biri bundan sonra askeri vesayeti devam ettirmek isteyen TSK üst düzey kişilerin nasıl yargılanacağının açıkça belirtilmesidir. Yani bundan sonra yapanın yanında kar kalmayacak. 3. Ordu Komutanına Genelkurmay tarafından her seferinde özel görev verilerek açıkça korunduğu görüldü. Susurluk'ta da şimdi de üstlere sirayet etmesin diye ."
SUSURLUK'TA NE OLDU?
Susurluk'ta 3 Kasım 1996 günü İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, katliam sanığı Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us'un ölümü, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın da yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasından sonra ortaya çıkan ilişkiler ağı, uzun yıllar kamuoyunda tartışıldı.
Medyada ''siyasetçi-polis-mafya'' üçgeni şeklinde yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996'da olayın ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' boyutuyla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturmayı 6 Mart 1997 tarihinde tamamlayan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, hazırlık soruşturması aşamasında tutuklanan özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin, aynı birimde görevli polis memurları Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok ve Ziya Bandırmalıoğlu ile Bucak'ın şoförü Abdülgani Kızılkaya, Yaşar Öz, MİT eski görevlisi Mehmet Korkut Eken hakkında, ''Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak'' ve ''Haklarında yakalama ve tevkif müzekkeresi bulunan kişileri yetkili mercilere haber vermemek'' suçlarından dolayı 5 ile 9'ar yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle İstanbul 6 No'lu DGM'de dava açtı.
12 Şubat 2001'de İstanbul 6 No'lu DGM'de görülen Susurluk davasının 25. karar duruşmasında Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ile MİT eski görevlisi Korkut Eken, "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve bu teşekkülü yönetmek"suçundan 6'şar yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. O tarihte milletvekilleri olan Sedat Bucak ve Mehmet Ağar, dokunulmazlıkları sebebiyle ceza almazken, Mahkeme heyeti, davanın diğer sanıkları olan özel timci eski polis memurları Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ercan Ersoy ve Ziya Bandırmalıoğlu ile DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın şoförü Abdülgani Kızılkaya, Haluk Kırcı, Yaşar Öz, Sarıyer'de öldürülen Ömer Lütfü Topal'ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'i de, TCK'nın 313. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" suçundan 4'er yıl ağır hapis cezasına çarptırdı.
Susurluk Davası'nı karar aşamasına getirdiği esnada DGM hâkimliğinden alınıp İstanbul hâkimliğine atanmasının ardından emekliye ayrılan Sedat Karagül, verdiği bir röportajda, mahkeme safhasında siyasi baskı gördüğünü belirterek şu ifadelere yer vermişti: "İki kumarhane işletmecisiyle üç polisi Susurluk olarak değerlendirmek mümkün değil. Susurluk bir simge, kanun dışı işlemlerin bir simgesi. Eskiden de vardı, halen de var. Herşey eskisi gibi devam ediyor. Değişen bir şey olmadı. Susurluk bir dağ. Tepelere kadar uzanıyor. Ama yukarıya gidilemiyor işte."