Barış Gazze'de değil, evde başlar

Türkiye'nin güneydoğusunda canlanan şiddet, Erdoğan'a barışın Gazze veya İran'da değil, kendi ülkesinde başladığını hatırlatmalı. Kürt sorununu çözmek Kürtçe televizyondan çok daha fazlasını gerektiyor. Önce PKK'yı yok edip sonra müzakere edecek Kürt aramak barış getirmez


Türkiye’nin cefakâr Kürt bölgesi bir kez daha şiddetle patlarken, bu durum Başbakan Tayyip Erdoğan için yeni bir meydan okuma oluşturuyor. Şiddetin canlanması Erdoğan’a barışın Gazze veya İran’da değil, kendi ülkesinde başladığını hatırlatmalı. Türkiye başbakanı ABD diplomasisini atlatıp İran’la nükleer yakıt takası anlaşması yaparak ve Gazze filosu baskınından dolayı İsrail’e sert çıkarak bölgesel prestij kazandı. Ancak bu saldırgan dış politikayı ülke içinde desteğe tahvil etmenin o kadar da basit olmadığı görülüyor.
İsrail’e yüklenmek Erdoğan’a İslamcı ve milliyetçi seçmenlerden destek getirdi, fakat Türkiye’nin Kürtleriyle bozulan ilişkilerine katkısı olmadı. Kürtler için asıl mesele Erdoğan’ın, ikinci sınıf vatandaş statülerini sona erdirecek reformlar için verdiği sözü ne zaman tutacağı. Başbakan bugüne kadar düş kırıklığı yarattı.

Üst üste yanlış adımlar atıldı
Kabahat bizzat Erdoğan’ın. Geçen yıl, Türkiye’yi gerçek bir Batı demokrasisine dönüştürmeyi ve inatçı Kürt isyanını bitirmeyi amaçlayan bir ‘demokratik açılım’ ilan ederek beklentileri yükseltti.
Fakat yanlış adımlar süreci içinden çıkılmaz hale getirdi. Erdoğan geçen yıl Irak’taki 34 PKK üyesi ve destekçisine gayrıresmi af sağlayarak Türkiye’ye dönmelerine imkân tanıdı. Ancak dönenler binlerce Kürt tarafından kahraman gibi karşılanınca yeni yaklaşım çabası geri tepti. Bu manzara, Erdoğan ve genel olarak Türkler için, PKK’nın halk desteğine sahip ve hesaba katılması gereken bir güç olduğuna dair nahoş bir hatırlatıcıydı.
O zamandan beri Erdoğan, Kürt azınlıkla ilişkilere dair reform planları konusunda ileri adım atmakta tereddüt ediyor. Askerin siyasi nüfuzunu budamayı hedefleyen anayasa değişiği paketinde Kürt özgürlüklerini ve kimliğini sınırlayan maddelere dair değişiklikler yoktu. BDP oylamayı boykot etti ve Türk milliyetçilerinin Kürtlerin demokratik süreci torpilleme çabasında olduğu suçlamalarına yol açtı.
Gelinen noktada siyasi ve askeri durum sadece daha da kötü bir hal aldı. Kürt isyancıların artan saldırılarına Erdoğan’dan sert tepki geldi. Göründüğü kadarıyla Erdoğan, Kürtlerle konuşmadan, kendi başına barış yapabileceğini sanıyor.
Fakat Kürt sorununu çözmek, 24 saat yayın yapan Kürtçe bir televizyon kanalı açmaktan daha fazlasını gerektirecek. PKK Ankara’yı müzakereye teşvik etmek için 13 Nisan 2009’da ateşkes ilan etti. Cevap Erdoğan’dan değil, güvenlik güçlerinden geldi. Bir gün sonra DTP’nin 53 yöneticisi ve üyesi, isyancı
örgüte yardım ettikleri şüphesiyle içeri alındı. Kürtlere göre zamanlama kuşku uyandırıcıydı. PKK Türklere ve Kürtlere ihtilafı barışçı biçimde çözmeleri için şans vermek istediğini söylemiş, fakat devletin cevabı önde gelen Kürt siyasetçilerin tutuklanması olmuştu. Kürtlere tutuklamaları Erdoğan’ın Kürt partisinden intikam alması olarak da gördü, zira DTP yerel seçimlerde başbakanın İslamcı köklere sahip partisini bozguna uğratmıştı.
Kürtlerin seçilmiş temsilcilerine yönelik hukuki taarruzlar devam etti. Aralık 2009’da parti PKK’yla ilişkili olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Geçen ay Diyarbakır’daki savcılar 151 Kürt siyasetçi ve eylemciye PKK’ya destek oldukları gerekçesiyle ceza verdi. Gerilimin artışı göz önüne alınırsa, PKK’nın 1 Haziran’da ateşkesi sona erdirip şiddeti diriltmesi şaşırtıcı değil. Kürt bölgesinde demokratik alanın daralması, gerilla savaşına desteği canlandırıyor. PKK’ya silah bırakması çağrısı yapan bir avuç Kürt’ün sesi artık daha da az çıkıyor. PKK’nın taraftar toplamakta sıkıntı yaşamaması da şaşırtıcı değil.
Erdoğan geçen yılı reform planı hakkında konuşarak geçirirken, PKK ‘diyelim ki’ senaryosuna hazırlandı: Diyelim ki Erdoğan demokratik reform sözünü tutmadı? Hükümete karşı darbe planladığı iddiasıyla yargının taarruzu altında olan ordu, diyelim ki gerçekten darbe yaptı? Türk ordusu ateşkesi hiç kaale almadı ve ‘teröristlerin’ kayıtsız şartsız silahsızlanması ve devletin adaletine güvenmesi gerektiğinde ısrar etti. Çatışmaların aralıklarla devam etmesi pek şaşırtıcı değildi. Gelinen noktada, ateşkesin resmen bitmesiyle birlikte, her iki taraf da tutumunu sertleştirmiş görünüyor.
Ülke içinde ve dışında giderek zorlanan Erdoğan, muhtemelen PKK, hatta seçilmiş Kürt siyasetçileriyle müzakerelere oturup ileri adım atacak siyasi sermayeye sahip değil. Zaten İslamcı eğilimlerine güvenmeyen muhaliflerle mücadele ediyor. İsrail’e yönelik sert sözleri ve Suriye, İran ve Hamas’la sıcak ilişkiler kurması nedeniyle Washington’ın güvenilmez ve mantıksız bir müttefik olduğu suçlamalarına muhatap oluyor. Öte yandan genel seçim için hazırlıkları da başlattı. PKK’yla masaya oturursa bu, İslamcı veya milliyetçi seçmen tabanının hiç hoşuna gitmeyecektir.
Ancak Erdoğan yine de süpriz yapabilir - keza Kürtler de. Kürt eylemciler devletin Öcalan’la müzakere etmesi ve olası bir anlaşmanın parçası mahiyetinde onu bırakmaya hazır olması gerektiğinde ısrar etse de, perde arkasında daha uzlaşmacı bir tavır içinde. Fakat barış iki tarafın bazı faydalı kurguları benimsemesini gerektirecektir. Yasal Kürt partisi PKK’nın parçası olmayabilir, fakat isyancı grubun tesiri altında. Görüşmelerin zemin kazanabilmesi için Türk yetkililerin PKK’yla görüşmüyormuş gibi, PKK’nınsa müzakerelere dahil değilmiş gibi davranması gerekecek.
PKK’nın demokratik ilkelere pek saygı duymayan askeri bir örgüt olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Örgüt muhalefete müsamaha göstermiyor. Fakat aynı zamanda pragmatik ve Erdoğan nasıl kendi tabanının taleplerine duyarlıysa, o da destekçilerinin taleplerine duyarlılık gösteriyor. Erdoğan gerçekten bir barış muhatabı istiyorsa, muhtemelen PKK içinde bulacaktır. Fakat önce PKK’yı yok edip sonra müzakere edecek Kürt aramak istiyorsa, barışı unutması gerekecektir.

Kürtler de taviz vermeli
Erdoğan’ın hedefi PKK’yı müzakereler yoluyla dönüştürmek, PKK üyelerine silah bırakıp demokratik sürece katılmak için sebep ve siyasi alan sağlamak olmalı. PKK’yla savaşı sona erdirmek, örgütün, acımasızlığına ve anti-demokratik yöntemlerine rağmen hakları için savaşmaktan vazgeçmeyerek Kürtler arasında meşruiyet kazandığını görmekten geçiyor. Başbakan bunu kabul etmeli.
1990’larda Kürtler, kendi dillerinde eşit eğitim hakkı ve diğer kültürel haklarla tatmin edilebilir durumda görünüyordu. Artık öyle değil. Iraklı Kürtlerin federal yapısına benzer olmasa da, PKK üyelerine tam affı da içeren bir özerklik vizyonuna sahipler. Kürtler taviz vermek zorunda: Öcalan’ın içeriden çıkma ihtimali zayıf, önde gelen PKK komutanları Türkiye’ye dönemeyebilir ve özerkliğin sınırlarına ortaklaşa karar vermek gerekir. Fakat yasal Kürt partisinin yerel seçime katılıp onlarca belediye kazandığı 1999’dan beri Kürtler kendilerini yönetmenin tadını aldı ve bundan geri adım atmayacaklardır.
Türkiye Kürt sorununun başlıca nedeninin ekonomik geri kalmışlık veya Ankara’nın sık sık iddia ettiği gibi, Kürtleri Türkiye’yi zayıflatmak için kullanan dış güçlerin işi olmadığını kabul etmeli. Gazze’deki Filistinlileri savunduğu için dışarıdan bol bol övgü almaktan gayet memnun haldeki Erdoğan’ın, Türkiye’nin Kürt vatandaşları için de aynı cesareti göstermesi hayırlı olacaktır. (12 Temmuz 2010)

Radikal